18 Ekim 2017 Çarşamba

MEHDİ KİMDİR?

MEHDİ KİMDİR?

Sevgili kardeşlerim, acaba Allahû Tealâ, İslâm âleminin 1400 yıldır beklediği Mehdi Resûl’ü Kur’ân-ı Kerim’de zikretmiş midir? Buna dair Kur’ân âyetleri var mı? Allahû Tealâ, hangi özellikleriyle, vasıflarıyla Mehdi Resûl’ü âyetlerde anlatmıştır?
Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinde buyuruyor ki:

3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size, beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl geldiği zaman, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu. (Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahu Teâlâ): "Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.

Âyet-i kerimede, Hz. Nuh (A.S), Hz. İbrâhîm (A.S), Hz. Musa (A.S), Hz. İsa (A.S) ve en son olarak da Hâtem’ul Enbiyâ Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz gibi ulûl’azm peygamberler zikredilmektedir.
Ahzâb Suresinin 7. âyet-i kerimesi, buradaki misak alınan nebîler arasında Peygamber Efendimiz’in de varolduğunu teyid ediyor:

33/AHZÂB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).
O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz. Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve onlardan ağır bir misak aldık.

Bütün nebîlerin hitamından sonra gönderilen resûlün bir nebî (peygamber) olmadığını: “Sizdekini tasdik edecek.”  ifadesiyle Allahû Tealâ bize anlatıyor.
Anlıyoruz ki gelen resûl, nebîler gibi bir şeriat kitabının sahibi değil, evvvelki şeriat kitabının sahibi olan nebîlerdekini tasdik ediyor. Bugün Allah’tan aldığı öğreti ile Mehdi Resûl;
-                     Tevrat’ta 7 safhanın farz olduğunu ve Hz. Musa’nın tâbiînleriyle birlikte bu 7 safhayı yaşadığını, Tevrat âyetleriyle,
-                     İncil’in de 7 safhayı muhtevî olduğunu ve havarîlerin de bu 7 safhayı yaşadığını,
-                     Son şeriat kitabı Kur’ân-ı Kerim’de de bu 7 safhanin farziyeti ve sahâbenin de bu 7 safhayı Hz Peygamber SAV efendimiz ile birlikte yaşadığını, âyetlerle net olarak bize ispat ediyor.
Sadece bu zikredilen muhtevadan hareketle, neticeye ulaşabiliriz: “Dînler yoktur, sadece bir tek dîn vardır”. Bu dîn Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir. Allahû Tealâ, Âdem (A.S)’dan kıyâmet gününe kadar yeryüzü hayatına gelebilecek kadın erkek bütün insanlar için bir tek dîn seçmiştir. Bu dîn babamız İbrâhîm’in hanif dînidir.

Hanif dîni 7 safha ve 4 teslimden oluşuyor. Ve ulûl’azm peygamberlerin hitamından sonra gelen Mehdi Resûl’ün de Allah’ın öğretisiyle  7 safha ve 4 teslimden oluşan hanif dînini Tevrat, İncil ve Kur’ân-ı Kerim âyetleriyle tasdik ettiğini yaşıyoruz.

Hz. Musa’dan 1-2 asır sonra şeytanın negatif tesiriyle, Tevrat’ta açıklanan hükümlere ters birçok zannı ihtiva eden el yazması kitaplardan dîn öğrenen yahudiler sebebiyle Tevrat unutulmuş. Allahû Tealâ, Hz. Musa (A.S)’dan sonra, Hz. İsa (A.S)’ı hanif dîninin tek şeriatını ihtiva eden İncil’le vazifeli kılıyor. Hz. İsa (A.S), tâbiînleri olan havarîlere İncil’i öğretiyor. Şeytan, 1-2 asır sonra insanları hanif dîninden saptırmak için geleneksel bir dîn tatbikatı olan babalarının dînini dostları vasıtasıyla  insanlara öğretmeye başlıyor.

Allahû Tealâ, en çok sevdiği varlık olan insanı ahiret ve dünya saadetine ulaştırmak için hanif dînini farz kılmıştır. Sadece hanif dîni insanları ahiret ve dünya saadetine ulaştırabilir. Allah ihtiyaçtan münezzehtir. İnsanların elindeki hiçbir şeye Allahû Tealâ’nın ihtiyacı yoktur. Ama insanların nasıl ekmek, hava ve suya ihtiyaçları varsa, ahiret ve dünya saadetine ulaştıran hanif dînine de ihtiyaçları vardır.

Allahû Tealâ bütün insanları 7 safha 4 teslimden oluşan hanif dînini yaşamak üzere hanif fıtratıyla yaratmıştır. Hanif fıtratıyla yaratılan bütün insanlar için yaşanabilecek tek dîn hanif dînidir. Hz. Nuh (A.S), Hz. İbrahim (A.S), Hz. Musa (A.S), Hz. İsa (A.S) ve Hz. Muhammed (S.A.V) ulûl’azm Peygamberlerdir. Bu Peygamberlere tâbî olanların hepsi nefs tezkiyesi ve tasfiyesini gerçekleştirerek 7 safha ve 4 teslimi yaşamışlar ve hepsi kesintisiz mutluluğa ulaşmışlardır. Ama her Peygamberden birkaç asır sonra insanlar tekrar şeytana uyarak nefs tezkiyesini unutmuşlar ve mutsuzluk kaçınılmaz olmuştur. İnsanlara negatif istikamette tesir eden şeytan, her devrede insanların büyük bir çoğunluğunu hanif dîninden saptırarak kendisiyle beraber cehenneme mahkûm etmiştir. Dostlarıyla birlikte ahiret ve dünya saadetine hiçbir zaman ulaştırmayan geleneksel dîn tatbikatını, peygamberlerden 1-2 asır sonra, hanif dîninin yerine tatbikata koymayı başarmıştır. İnsanlar geleneksel dîn tatbikatıyla dîni yaşadıklarını zannediyorlar, ama herkes huzursuz ve mutsuz. Allah’ın hedef olarak gösterdiği ahiret ve dünya saadetine ulaşmak hiç kimse için mümkün olmuyor.

İç dünyalarında, dış dünyalarında ve Allah ile olan ilişkilerinde insanlar hep huzursuzluğu ve mutsuzluğu yaşıyorlar. Gerçekten iç dünyadaki bu huzursuzluk konusuna baktığımız zaman nefsle ruhun mücâdelesi bunun göstergesidir. Dış dünyada ise etrafımızdaki insanlarla çatışma hali bunun ispatıdır. Allah ile olan ilişkilerimize baktığımız zaman da Allah’ın yaratılıştan bize vermiş olduğu emanetler vardır. Allah’ın üfürdüğü ruh bir emanettir. Bu emanetin Allah’a teslim edilmesi halinde fizik vücut bir emanet olur. Bunun da Allah’a teslim edilmesi halinde nefs emanet olur. Nefsin Allah’a teslim edilmesi halinde ise irade emanet olur.
Yani kısacası, sırasıyla emanetlerin Allah’a teslim edilmemesi, insanları huzursuz ve mutsuz olan bir sonuca, hayata ulaştırmaktadır. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.