MEHDİ KİMDİR?
Sevgili kardeşlerim, acaba Allahû Tealâ, İslâm âleminin 1400 yıldır beklediği Mehdi
Resûl’ü Kur’ân-ı Kerim’de zikretmiş midir? Buna dair Kur’ân âyetleri var mı?
Allahû Tealâ, hangi özellikleriyle, vasıflarıyla Mehdi Resûl’ü âyetlerde
anlatmıştır?
Allahû
Tealâ Âli İmrân Suresinde buyuruyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-81: Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum
min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le
tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ
zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne).
Ve
Allah, nebilerden, "Size kitap ve hikmet verdim. Sonra size,
beraberinizde olanı (Allah'ın size verdiği kitapları) tasdik eden bir Resûl
geldiği zaman, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım
edeceksiniz" diye misak aldığı zaman, "İkrar ettiniz mi (kabul
ettiniz mi?) ve bu ağır (ahdimi) üzerinize aldınız mı?" diye buyurdu.
(Onlar da): "İkrar ettik (kabul ettik)" dediler. (Allahu Teâlâ):
"Öyleyse şahit olun ve Ben sizinle beraber şahitlerdenim." buyurdu.
Âyet-i
kerimede, Hz. Nuh (A.S), Hz. İbrâhîm (A.S), Hz. Musa (A.S), Hz. İsa (A.S) ve en
son olarak da Hâtem’ul Enbiyâ Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz gibi ulûl’azm
peygamberler zikredilmektedir.
Ahzâb
Suresinin 7. âyet-i kerimesi, buradaki misak alınan nebîler arasında Peygamber
Efendimiz’in de varolduğunu teyid ediyor:
33/AHZÂB-7: Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min
nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan
galîzâ(galîzan).
O
zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve senden ve Hz.
Nuh’tan ve Hz. İbrâhîm’den ve Hz. Musa’dan ve Meryemoğlu Hz. İsa’dan ve
onlardan ağır bir misak aldık.
Bütün
nebîlerin hitamından sonra gönderilen resûlün bir nebî (peygamber) olmadığını:
“Sizdekini tasdik edecek.” ifadesiyle
Allahû Tealâ bize anlatıyor.
Anlıyoruz
ki gelen resûl, nebîler gibi bir şeriat kitabının sahibi değil, evvvelki şeriat
kitabının sahibi olan nebîlerdekini tasdik ediyor. Bugün Allah’tan aldığı
öğreti ile Mehdi Resûl;
-
Tevrat’ta 7
safhanın farz olduğunu ve Hz. Musa’nın tâbiînleriyle birlikte bu 7 safhayı
yaşadığını, Tevrat âyetleriyle,
-
İncil’in de 7
safhayı muhtevî olduğunu ve havarîlerin de bu 7 safhayı yaşadığını,
-
Son şeriat kitabı
Kur’ân-ı Kerim’de de bu 7 safhanin farziyeti ve sahâbenin de bu 7 safhayı Hz
Peygamber SAV efendimiz ile birlikte yaşadığını, âyetlerle net olarak bize
ispat ediyor.
Sadece
bu zikredilen muhtevadan hareketle, neticeye ulaşabiliriz: “Dînler yoktur,
sadece bir tek dîn vardır”. Bu dîn Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir. Allahû Tealâ,
Âdem (A.S)’dan kıyâmet gününe kadar yeryüzü hayatına gelebilecek kadın erkek
bütün insanlar için bir tek dîn seçmiştir. Bu dîn babamız İbrâhîm’in hanif
dînidir.
Hanif
dîni 7 safha ve 4 teslimden oluşuyor. Ve ulûl’azm peygamberlerin hitamından
sonra gelen Mehdi Resûl’ün de Allah’ın öğretisiyle 7 safha ve 4 teslimden oluşan hanif dînini
Tevrat, İncil ve Kur’ân-ı Kerim âyetleriyle tasdik ettiğini yaşıyoruz.
Hz.
Musa’dan 1-2 asır sonra şeytanın negatif tesiriyle, Tevrat’ta açıklanan
hükümlere ters birçok zannı ihtiva eden el yazması kitaplardan dîn öğrenen
yahudiler sebebiyle Tevrat unutulmuş. Allahû Tealâ, Hz. Musa (A.S)’dan sonra,
Hz. İsa (A.S)’ı hanif dîninin tek şeriatını ihtiva eden İncil’le vazifeli
kılıyor. Hz. İsa (A.S), tâbiînleri olan havarîlere İncil’i öğretiyor. Şeytan,
1-2 asır sonra insanları hanif dîninden saptırmak için geleneksel bir dîn
tatbikatı olan babalarının dînini dostları vasıtasıyla insanlara öğretmeye başlıyor.
Allahû
Tealâ, en çok sevdiği varlık olan insanı ahiret ve dünya saadetine ulaştırmak
için hanif dînini farz kılmıştır. Sadece hanif dîni insanları ahiret ve dünya
saadetine ulaştırabilir. Allah ihtiyaçtan münezzehtir. İnsanların elindeki
hiçbir şeye Allahû Tealâ’nın ihtiyacı yoktur. Ama insanların nasıl ekmek, hava
ve suya ihtiyaçları varsa, ahiret ve dünya saadetine ulaştıran hanif dînine de
ihtiyaçları vardır.
Allahû Tealâ
bütün insanları 7 safha 4 teslimden oluşan hanif dînini yaşamak üzere hanif
fıtratıyla yaratmıştır. Hanif fıtratıyla yaratılan bütün insanlar için
yaşanabilecek tek dîn hanif dînidir. Hz. Nuh (A.S), Hz. İbrahim (A.S), Hz. Musa
(A.S), Hz. İsa (A.S) ve Hz. Muhammed (S.A.V) ulûl’azm Peygamberlerdir. Bu
Peygamberlere tâbî olanların hepsi nefs tezkiyesi ve tasfiyesini
gerçekleştirerek 7 safha ve 4 teslimi yaşamışlar ve hepsi kesintisiz mutluluğa
ulaşmışlardır. Ama her Peygamberden birkaç asır sonra insanlar tekrar şeytana
uyarak nefs tezkiyesini unutmuşlar ve mutsuzluk kaçınılmaz olmuştur. İnsanlara
negatif istikamette tesir eden şeytan, her devrede insanların büyük bir
çoğunluğunu hanif dîninden saptırarak kendisiyle beraber cehenneme mahkûm
etmiştir. Dostlarıyla birlikte ahiret ve dünya saadetine hiçbir zaman
ulaştırmayan geleneksel dîn tatbikatını, peygamberlerden 1-2 asır sonra, hanif
dîninin yerine tatbikata koymayı başarmıştır. İnsanlar geleneksel dîn
tatbikatıyla dîni yaşadıklarını zannediyorlar, ama herkes huzursuz ve mutsuz.
Allah’ın hedef olarak gösterdiği ahiret ve dünya saadetine ulaşmak hiç kimse
için mümkün olmuyor.
İç
dünyalarında, dış dünyalarında ve Allah ile olan ilişkilerinde insanlar hep
huzursuzluğu ve mutsuzluğu yaşıyorlar. Gerçekten iç dünyadaki bu huzursuzluk
konusuna baktığımız zaman nefsle ruhun mücâdelesi bunun göstergesidir. Dış
dünyada ise etrafımızdaki insanlarla çatışma hali bunun ispatıdır. Allah ile
olan ilişkilerimize baktığımız zaman da Allah’ın yaratılıştan bize vermiş
olduğu emanetler vardır. Allah’ın üfürdüğü ruh bir emanettir. Bu emanetin
Allah’a teslim edilmesi halinde fizik vücut bir emanet olur. Bunun da Allah’a
teslim edilmesi halinde nefs emanet olur. Nefsin Allah’a teslim edilmesi
halinde ise irade emanet olur.
Yani
kısacası, sırasıyla emanetlerin Allah’a teslim edilmemesi, insanları huzursuz
ve mutsuz olan bir sonuca, hayata ulaştırmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.