Kısas etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kısas etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2015 Cumartesi

KISAS

KISAS
İslâm’da, hayat mukaddestir. Allahû Tealâ; Kur’ân-ı Kerim’de, haksız yere insan öldürmenin cezasının ebedî cehennem olduğunu belirtmektedir. Allah; zulüm yapan kişi hangi fiili işlerse, zulme uğrayan kişinin de aynı hakka sahip olduğunu, kısas hükmüyle memur ve mezun olduğunu açıklamaktadır.
Yeryüzünde ilk kan dökülmesi, Âdem (A.S)’ın oğlu Kabil’in Habil’i öldürmesiyle başlamaktadır. Bilinmektedir ki; her ikisi de kurban adamışlar, Allahû Tealâ Habil’in kurbanını kabul etmiş, Kabil’inkini ise kabul etmemiştir. Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dileyen ve mürşide tâbî olan kişilerin amelini yani, takva sahiplerinin amelini kabul etmektedir. İşte; ameli kabul edilmeyen Kabil, Habil’i öldürmek istemiştir. Ama, Habil’in davranışı farklı olmuş ve: “Senin beni öldürmene karşılık, ben sana el kaldırmam.” şeklinde cevap vermiştir. Allahû Tealâ Mâide Suresi 27, 28, 29 ve 30.  âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:

5/MÂİDE-27: “Vetlü aleyhim nebe’ebney âdeme bilhakk, iz karrebâ kürbânen fetükübbile min ehadihimâ ve lem yütekabbel minel’âhar, kaâle leaktülennek, kaâle innemâ yetekabbelüllahü minelmüttekîn.”
Ve onlara Adem'in iki oğlunun haberini (kıssasını, aralarında geçen olayı) hakkıyla oku, Allah'a yaklaştıracak kurban sunmuşlardı, (Kurban) ikisinin birinden kabul edilir ve diğerinden ise kabul edilmez. (Kurbanı kabul edilmeyen) “Seni mutlaka öldüreceğim” dedi. O da, “Allah sadece takvâ sahiplerinden kabul eder.” dedi.
5/MÂİDE-28: “Lein besatte ileyye yedeke litaktülenî mâ ene bibâsıtın yediye ileyke liaktülek, innî ehâfüllahe rabbel’âlemîn.”
Gerçekten, eğer sen, beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Muhakkak ki ben, âlemlerin Rabb'i olan Allah'tan korkarım.
5/MÂİDE-29: “İnnî ürîdü en tebûe bi’ismî ve ismike fetekûne min ashâbinnâr, ve zâlike cezâüzzâlimîn.”
Gerçekten ben, benim günahım ile kendi günahını yüklenmeni, böylece ateş halkından olmanı dilerim. Ve zâlimlerin cezası, işte budur.
5/MÂİDE-30: “Fetavva’at lehü nefsühü katle ehîhi fekatelehü feasbaha minelhâsirîn.”
Bunun üzerine nefsi, onu, kardeşini öldürmeye kandırdı (kolay ve zevkli gösterdi). Böylece onu öldürdü, sonra hüsrana uğrayanlardan oldu.
Allahû Tealâ’nın, kısas konusundaki emirleri şu esasları içermektedir:
1- Haksız yere insan öldürmek, Allahû Tealâ’nın dizaynına uygun değildir. Allah katında, insan hayatı mukaddestir. Allahû Tealâ, vaazettiği emirlerle bu mukaddes hayatı korumayı amaçlamaktadır. Allahû Tealâ, Mâide Suresi 32. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

5/MÂİDE-32: “Min ecli zâlik, ketebnâ alâ benî isrâile ennehü men katele nefsen bigayri nefsin ev fesâdin fîl’ardı feke’ennemâ katelennâse cemî’â, ve men ahyâhâ feke’ennemâ ahyennâse cemî’â, ve lekad câethüm rüsülünâ bilbeyyinâti sümme inne kesîren minhüm ba’de zâlike fîl’ardı lemüsrifûn.”
İşte bundan dolayı (Tevrat'ta) İsrailoğullarına şöyle yazdık; Kim bir kişiyi, bir kişi karşılığında olmaksızın veya yeryüzünde bir fesata karşılık olmaksızın öldürürse, muhakkak ki o bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de (bir kişinin hayatını kurtarmak suretiyle) yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur. Ve andolsun ki Resûl'lerimiz onlara apaçık deliller ile geldi. Sonra da, şüphesiz onlardan birçoğu, bundan sonra gerçekten yeryüzünde aşırı giden müsrifler oldular.
            Kur’ân-ı Kerim âyetlerine bakıldığında, müşriklerin haksız yere çocuklarını öldürdükleri görülmektedir. Özellikle; En’âm Suresi 137 ve 140. âyet-i kerimelerde, müşriklerin haksız yere çocuklarını nasıl öldürdükleri ve taptıkları putlara, çocuklarını adadıkları anlatılmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
6/EN’ÂM-137: “Ve kezalike zeyyene likesîrin minelmüsrikîne katle evladihim sürekaühüm liyürdühüm ve liyelbisü aleyhim dînehüm, velev saellahü ma fealühü fezerhüm ve ma yefterün.”
Ve böylece onların ortakları, müşriklerin çoğuna, onları helâk etmek için ve onlara kendilerinin dînini karıştırmaları için, evlâtlarını öldürmeyi güzel gösterdiler (süslediler). Allah dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları ve uydurdukları şeyleri terket.
6/EN’ÂM-140: “Kad hasirellezîne katelü evladehüm sefehen bigayri ilmin ve harremü ma rezekahümüllahü iftiraen alallah, kad dallü ve ma kanü mühtedîn.”
Ve bir ilmi olmaksızın akılsızca (aptalca) evlâdını öldürenler hüsrana uğramışlardır. Ve Allah'a iftira ederek, Allah'ın onları rızıklandırdığı şey(ler)i haram kılan kimseler, dalâlette kalmışlardır ve hidayete ermiş değillerdir.
Allahû Tealâ; masum insanların, özellikle masum çocukların öldürülmesini Kur’ân-ı Kerim’de yasaklamaktadır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) döneminden önceki dönem, cahiliye dönemidir. Bu dönemde; Araplar, kız çocuklarını diri diri gömmüşlerdir. Allahû Tealâ; bütün bu işlenen zulümlerin ortadan kalkması için, Resûl’ünü vazifeli kılmıştır. Allah; Resûl’üyle bildirdiği âyetlerle, insanların Kur’ân-ı Kerim istikametinde bir hayat yaşamasını istemektedir. Bu bakımdan, insanlardan yerine getirmesini istediği “10 emir” içerisinde “öldürmeme” emri yer almıştır. Allahû Tealâ; En’âm Suresi 151. âyet-i kerimede, Allah’a şirk koşmayı, anne babalara ihsanın dışında davranmayı, açlık sebebiyle çocukları öldürmeyi, fuhşuyatın gizlisine, açığına yaklaşmayı ve haksız yere adam öldürmeyi haram kılmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

6/EN’ÂM-151: “Kul teâlev etlü mâ harreme rabbüküm aleyküm ellâ tüşrikû bihî şey’a, ve bilvâlideyni ihsânâ, ve lâ taktülû evlâdeküm min imlak nahnü nerzüku küm ve iyyâhüm, ve lâ takrebûlfevâhışe mâ zahere minhâ ve mâ batan, ve lâ taktülûnnefselletî harremallâhü illâ bilhakk, zâliküm vassâküm bihî le’alleküm ta’kılûn.”
De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım; O'na bir şeyi ortak koşmayın. Anne, babaya ihsanla davranın. Yokluk (fakirlik) sebebiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de yalnız Biz rızıklandırırız. Kötülüğün açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haklı olmanız hariç kimseyi öldürmeyin ki; onu Allah haram kıldı. İşte bunları size vasiyet (emir) etti. Böylece siz, akıl edersiniz.”
Allahû Tealâ; İsrâ Suresi 31 ve 32. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:

17/İSRÂ-31: “Ve lâ taktülû evlâdeküm haşyete imlâak, nahnü nerzukuhüm, ve iyyâküm inne katlehüm kâne hıt’en kebîrâ.”
Yoksulluk korkusu ile evlâtlarınızı öldürmeyin! Onları ve sizleri sadece Biz rızıklandırırız. Muhakkak ki onların öldürülmesi, (kasıtla işlenen) büyük suç oldu.
17/İSRÂ-33: “Ve lâ taktülûnnefselletî harremallâhü illâ bilhakk, ve men kutile mazlûmen fekad ce’alnâ liveliyyihî sultânen felâ yüsrif fîlkatl, innehü kâne mansûrâ.”
Allah'ın haram kıldığı bir nefsi (kişiyi), haksız yere öldürmeyin! Kim mazlum olarak (haksız yere) öldürülürse, o taktirde onun velîsini sultan (hak sahibi) kıldık. Artık öldürmede haddi aşmasın. Çünkü o, yardım görmüş olandır.
Allahû Tealâ, kısas hükmü konusunda Mâide Suresi 45. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

5/MÂİDE-45: “Ve ketebnâ aleyhim fîhâ ennennefse binnefsi vel’ayne bil’ayni vel’enfe bil’enfi vel’üzüne bil’üzüni vessinne bissinni velcurûha kısâs, femen tesaddaka bihî fehüve keffâretün leh, ve men lem yahküm bimâ enzelallâhü feülâike hümüzzâlimûn.”
Onun içinde (Tevrat'ta) onlara, cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas olduğunu yazıp farz kıldık. Kim onu bağışlar da (kısas hakkından vazgeçerse) artık o kendisi için (günahlarına) kefâret olur. Ve kim, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar zalimlerdir
Allahû Tealâ; Mâide Suresi 45. âyet-i kerimede, Allah’a ulaşmayı dileyen, mürşidine tâbî olan kişilerin, bir başkasına zarar vermesini yasaklayarak, haram kılmaktadır.  Allahû Tealâ; kısas hükmünü sadece bu âyet-i kerimede değil, Bakara Suresi 178 ve 179. âyet-i kerimelerde de dile getirmektedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

2/BAKARA-178: “Yâ eyyühellezîne âmenû kütibe aleykümülkısâsu fîlkatlâ. Elhurru bilhürrir vel’abdü bil’abdi vel’ünsâ bil’ünsâ. Fe men ufiye lehü min ehıhi şey’ün fettibâ’un bilma’rûfi ve edâün ileyhi biihsâni. Zâlike tahfifün min rabbiküm ve rahmetün. Femenı’tedâ ba’de zâlike felehü azabün elîm.”
Ey âmenû olanlar! Katl (öldürülme) konusunda kısas üzerinize yazıldı (size farz kılındı). Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi (kısas olunur), fakat kim, onun (öldürülenin) kardeşi tarafından bir şey ile (bir diyet karşılığı) affolunursa (bağışlanırsa), o taktirde gereken, örfe tâbî olunması ve ona (affedene), (diyetin) ihsanla ödenmesidir. İşte bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra haddi aşarsa (saldırıya kalkarsa) o zaman onun için elîm bir azap vardır.
2/BAKARA-179: “Ve leküm filkısâsı hayâtün yâ ulûlelbâbi le’alleküm tettekune.”
Ey ulûl’elbab! Kısasta sizin için hayat vardır. Böylece (umulur ki) siz takva sahibi olursunuz.
Kısas hükmü gereğince; insan âzalarına zarar veren kişiye verilen ceza, “misliyle ödettirmedir.” Öldürülen insan; hür bir insan olabilir, bir köle olabilir, bir kadın olabilir. Fakat; kadın yerine bir başka erkeği öldürmek veya hür bir insanın yerine köle öldürmek söz konusu değildir. Allahû Tealâ; “köleye karşı köle, kadına karşı kadın, hüre karşı hür” şeklinde hükmünü Kur’ân-ı Kerim’e koymaktadır. Her devirde, Allah’ın emirlerine itaat edenler olduğu gibi, isyan edenler de vardır. İsyan edenlere örnek olarak; Allahû Tealâ,  Kur’ân-ı Kerim’de firavunu örnek vermektedir. Firavun, îmân etmemekle kalmamış; “Hz. Musa ile beraber olanların çocuklarını öldürün, hanımlarını diri bırakın!” emrini vermiştir. Mu’min Suresi 25. âyet-i kerimede Allahû Tealâ buyuruyor ki:

40/MU’MİN-25: “Felemmâ câe hüm bilhakkı min ındinâ kaâlûktülû ebnâellezîne âmenû ma’ahü vestahyû nisâehüm, ve mâ keydülkâfirîne illâ fî dalâl.”
Böylece onlara katımızdan hak ile geldiği zaman: "Âmenû olanların oğullarını, kendileriyle beraber katledin (öldürün). Ve kadınlarını canlı bırakın!" dediler. Kâfirlerin tuzağı (hilesi) dalâletten başka birşey değildir.
Allahû Tealâ; Hz. Musa’ya mucizeler vermiştir. Bu mucizelere karşı çıkan firavun, sihirbazlarını toplamış ve ona karşı sihir gösterisinde bulunmalarını istemiştir. Bilinmektedir ki; Musa (A.S)’ın âsâsı, onların yaptığı sihirleri ortadan kaldırmıştır. Bunu gören sihirbazlar, secdeye kapanmışlardır. Durumu gören firavun, şiddetle kızmış ve: “Sizin ellerinizi ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Benden izin almadan îmân ettiğiniz için sizi asacağım.” demiştir. Allahû Tealâ, Tâhâ Suresi 70 ve 71. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:

20/TÂHÂ-70: Fe ulkıyes seharatu succeden kâlû âmennâ bi rabbi hârûne ve mûsâ.
Bunun üzerine sihirbazlar secde ederek yere kapandılar. Biz: “Harun ve Musa'nın Rabbine îmân ettik.” dediler.
20/TÂHÂ-71: Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr(sihra), fe le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ.
(Firavun): “Size izin vermemden önce ona îmân mı ettiniz? Muhakkak ki o, gerçekten size sihir öğreten, sizin büyüğünüzdür (ustanızdır). Bu durumda mutlaka sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Ve sizi mutlaka hurma ağacına asacağım. Ve böylece hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcı (imiş) gerçekten bileceksiniz.” dedi.

Allahû Tealâ’nın yasak ettiği bütün fiiller, nefsimizden kaynaklanmaktadır. İnsan, üç vücudla yaratılmıştır. Ruh, tamamen nurdan müteşekkil, 19 hasletle mücehhez, Allahû Tealâ’nın insandaki temsilcisidir. Nefs de, ruhun tam zıddı istikametinde; karanlıklardan müteşekkil, 19 tane afetle donatılmış, şeytanın insanda bir temsilcisidir. Fizik beden ise; âdeta, ruhla nefsin savaş alanıdır. İşte; Allah’ın insanlara bildirdiği temel emir, “nefsi ıslâh etmektir”. Nefsi, ruhun hasletleriyle donatmak söz konusudur. Bu olay; tövbeyle, biat etmekle gerçekleşmektedir. Biatin vasıf şartları içerisinde, özellikle kadınların yaptığı biatin vasıf şartları içerisinde, “çocuklarınızı öldürmemek şartıyla” buyrulmaktadır. Allahû Tealâ, burada da insan hayatının mukaddes olduğuna bir kere daha işaret buyurmakta ve haksız yere insan öldürmeyi yasaklamaktadır.
2- İnsanın sahibi Allahû Tealâ’dır. Sadece Allah’ın emriyle, insan hayatına son verilebilir. Musa (A.S) ile Hızır (A.S.) kıssasında; Hz. Hızır, masum bir çocuğu öldürmüştür. Musa (A.S.), ona şiddetle karşı çıkmış ve bu hareketi neden yaptığını sorduğunda, Hızır (A.S.): “Ben kendimden bir şey yapmadım. Sadece Allah’ın emrini yerine getirdim.” demiştir. O çocuğu, Allahû Tealâ yaratmıştır. Allah, dilediği zaman hayata son verebilmektedir.  Allah yolunda olan savaşlarda, Allah’ın emriyle bir kişiyi öldürmek, insanı mücahit kılmaktadır. Ama; haksız yere adam öldüren insan, katil sınıfına dahil olmaktadır. Bu konuda verilebilecek en güzel örnek; Hz. Ali’nin bir kıssasıdır. Hz. Ali, düşmana karşı kılıcını çekmiş, tam öldüreceği sırada düşman Hz. Ali’nin yüzüne tükürmüştür. Hz. Ali, kılıcını yerine koyup; ayağa kalkmıştır. Bunu anlamayan düşman:
- “Beni öldürecektin. Niye öldürmedin?” dediğinde Hz. Ali:
- Yüzüme tükürdün. Nefsime uyarak seni öldürseydim katil olurdum. Bu sebeple öldürmedim.
a- Nefse uyarak, haksız yere bir başkasını öldürmek, insanı katil sınıfına dahil etmektedir.
b- Allah yolunda; Allah’ın emriyle, bir savaşta insan öldürmek kişiyi mücahit kılmaktadır. Çünkü; emri veren Allahû Tealâ’dır.
c- Öldürme konusunda birçok hatalar işlenmektedir. Herşeyden evvel; öldürmenin olabilmesi için kişinin fîsebîlillah (Allah yolunda) öldürmüş olması gerekmektedir.
d- Öldürme emrinin olabilmesi için emrin, Devrin İmamın’dan gelmesi gerekir. Ama; Kur’ân’ın Kerim âyetleri, insanlar tarafından yanlış değerlendirildiği için, günümüzde bu istikamette yüzlerce hata işlenmektedir.
Hz. Musa ile Hz. Hızır’ın kıssasında belirtildiği gibi, Allahû Tealâ dilerse; Azrail Aleyhisselâm ve vazifeli meleklerin eliyle, normal bir ölüm şeklinde emanetini almaktadır. Dilerse; zahirî âlemde bir kişiyi vasıta kılarak yine emanetini alması söz konusudur. Allah’ın katında her ikisi de aynıdır.
3- Haksız yere insan öldürmek ve başkalarını yurttan çıkarmak; bu dünyada bir cezayı gerektirdiği gibi, ahiret hayatında da ebedî cehenneme gitmeye sebep olmaktadır. Allahû Tealâ, Bakara Suresi 84 ve 85. âyet-i kerimelerde: “Birbirinizi haksız yere öldürmeyin.” buyurmaktadır. Allahû Tealâ; Ben-i İsrail’den aldığı misak konusunda, Bakara Suresi 84. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
2/BAKARA-84: “Ve iz ehazna misakaküm lâ tesfiküne dimaeküm ve lâ tühricune enfüseküm min diyariküm sümme ekrartüm ve entüm teşhedün.”
Ve “Birbirinizin kanlarını dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayın.” diye sizden misak almıştık. Siz de bunu (misakınızı) ikrar etmiştiniz (kabul etmiştiniz) ve sizler (buna) şahitsiniz.
2/BAKARA-85: “Sümme entüm haülai taktülüne enfüseküm ve tuhricune ferikan minküm min diyarihim, tezaherune aleyhim bilismi veludvan. Ve in ye’tüküm üsara tüfadühüm ve hüve muharremün aleyküm ihracühüm. E fe tü’minüne biba’dilkitabi ve tekfurune biba’din, fe ma cezaü men yef’alü zalike minküm illâ hızyün filhayatiddünya, ve yevmelkıyameti yüraddune ila eşeddilazab.Ve mallahü bigafilin amma ta’melün.”
Sonra siz, öyle kimselersiniz ki birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz ve onlara karşı günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar, size esir olarak gelseler, onların yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış olduğu halde (onların yurtlarında kalmalarına izin vermeyip) fidye karşılığı değiştirirsiniz. Yoksa Kitab'ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında ancak rezilliktir. Kıyâmet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine maruz bırakılır. Ve Allah, yaptığınız şeylerden gâfil değildir.
4- Allahû Tealâ, intiharı yasaklamıştır. Allahû Tealâ, Nisâ Suresi 29. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

4/NİSÂ-29: “Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bilbâtılı, illâ entekûne ticâreten an terâdın minkum, ve lâ taktülû enfusekum. İnnallâhe kâne bikum rahîma.”
Ey îmân edenler (âmenû olanlar)! Birbirinizin mallarını batılla (haksızlıkla) yemeyin, ancak sizin rızanızla yaptığınız ticaret hariç. Ve kendinizi (ve birbirinizi) öldürmeyin (intihar etmeyin). Muhakkak ki Allah, size karşı Rahîm'dir.
İntihar eden kişinin cezası, ebedî cehennemdir.
5- Mü’minlerin; Allah ve Resûl’üne karşı savaşmayan ve yeryüzünde fesat çıkartmayan bir insanı öldürmesi, Allahû Tealâ  tarafından yasaklanmaktadır. Bir mü’minin, diğer bir mü’mini öldürmesi ancak hata ile olabilmektedir. Allahû Tealâ, bu konuda Nisâ Suresi 92 ve 93. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:

4/NİSÂ-92: “Ve mâ kâne limu’minin en yaktule mu’minen illâ hataen, ve men katele mu’minen hataen fetahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû. Fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fetahrîru rakabetin mü’mineh.Ve in kane min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fediyetun musellemetün ilâ ehlihi ve tahrîrü rakabetin mü’minetin, femen lemyecid fesıyâmu şehreyni mutetâbi’ayni tevbeten minallâhi.Ve kânellâhu alîmen hakîmen.”
Ve bir mü'minin, bir mü'mini öldürmesi, “hata ile olması hariç” olamaz (caiz değildir) ve kim bir mü'mini bir hata sonucu öldürürse, o zaman bir mü'min köle azad etmesi ve ölenin ailesine bir diyet teslim edilmiş olması gerekir, ancak onların, (o diyeti) sadaka olarak bağışlamaları hariç. Fakat o (hata ile öldüren) eğer, size düşman bir kavimden olup ve o mü'minse, o taktirde, bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Ve eğer sizinle arasında anlaşma bulunan bir kavimden ise o zaman ölenin ailesine teslim edilmiş bir diyet ve bir mü'min köle azad etmesi gerekir. Fakat (bunları) yapmaya imkân bulamayan kimse ise, o taktirde tövbesinin Allah tarafından kabulu için, ardarda iki ay oruç tutsun. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi hüküm verendir.
Bir kast olmadan, hata ile bir mü’mini öldüren mü’min kişi, düşman bir kabileden olabilir. Mü’min, düşman olmayan bir kabileden olabilir. Düşman olmayan bir kabileden ise, bunun karşılığında köle azad etmesi ve karşı tarafa diyet vermesi gerekmektedir. Düşman bir kabileden ise, sadece köle azad etmesi yeterlidir. Ama; bu esasları yerine getirmeyen kişinin, aralıksız iki ay (altmış gün) oruç tutması gerekmektedir.
Allahû Tealâ; kasten bir mü’min öldürmenin cezasını Nisâ Suresi 93. âyet-i kerimede buyurmaktadır:

4/NİSÂ-93: “Ve men yaktul mu’minen müteammiden fecezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmen.”
Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap” hazırlamıştır.
Allahû Tealâ; intihar eden kişinin cezasının ebedî cehennem olduğunu belirttiği gibi, kasten bir mü’min öldürmenin cezasının da cehennem olduğunu buyurmaktadır. Ne yazık ki; insanlık tarihi boyunca Allah’ın düşmanları, Allahû Tealâ’nın emirlerine karşı çıkmışlar ve emirlerine isyan etmişlerdir. “Kuvvetin sahibi biziz, kuvvet bizdedir.” şeklinde bir düşünceyle, zulüm yapmışlar, yeryüzünde kan dökmüşler ve fesat çıkartmışlardır.
6- Zalimler; Allahû Tealâ’nın, yeryüzünde dökülen kanı önlemek, (yeryüzünün ıslâhı) için katından gönderdiği resûllerine karşı çıkmışlar, onlarla hep savaşmışlardır.
Allahû Tealâ, Mâide Suresi 33. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

5/MÂİDE-33: “İnnemâ cezâüllezîne yuhâribûnallahe ve resûlehü ve yes’avne fîl’ardı fesâden en yükattelû ev yüsallebû ev tükatta’a eydîhim ve ercülühüm min hılâfin ev yünfev minel’ard, zâlike lehüm hizyün fîddünyâ ve lehüm fîl’âhıreti azâbün azîm.”
Allah ve O'nun Resûl'ü ile harp edenlerin ve yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları ya da ellerinin ve ayaklarının çapraz kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rezilliğidir. Ve ahirette ise, onlara “büyük azap” vardır.
Şeytanın taraftarı olan firavunlar ve nemrutlar; Allah’ın kan dökülmesine engel olmak ve yeryüzünü ıslâh etmek için vazifeli kıldığı resûllere karşı çıkmışlar, onları öldürmek üzere harekete geçip, savaşmışlardır. Allahû Tealâ; Allah ve Resûl’üne karşı savaş açanların cezasını, Mâide Suresi 33. âyet-i kerimede bildirmektedir. Allah yolunda; resûle karşı savaş açanlarla, yeryüzünde fesat çıkaranlarla savaşmak, mü’minlerin üzerine bir farzdır. Allahû Tealâ: “Ancak; böyle bir savaşta, siz onları ele geçirmeden önce tövbe edenler olursa, Allah bağışlayandır.” buyurmaktadır. Allah, yeryüzünde adâleti gerçekleştirmek için mü’minleri memur kılmıştır. Mü’minler, yeryüzünde adâleti temsil etmekle vazifeli oldukları için, adâletin bir gereği olarak, Allah yolunda savaşmaları da farz kılınmıştır.
Allahû Tealâ; Mâide Sûresi 35. âyet-i kerimede buyuruyor ki: 

5/MÂİDE-35: “Yâ eyyühellezîne âmenûttekullahe vebteguû ileyhilvesîlete ve câhidû fî sebîlihi le’alleküm tüflihûn.”
Ey (Allah’a ulaşmayı dileyen îmân sahipleri) âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olun, O’na, Allah’a ulaştırmaya vesile olanı (vesile olan kişiyi Allah’tan) isteyin. Ve Allah’ın yolunda cihad edin ve böylece felâha erin.
Mâide Suresi 35. âyet-i kerimede ifade edilen “cihad” (kısas) ise, dış düşmanlarla olduğu gibi, insanın nefsiyle yaptığı cihad-ı ekberi başarmak anlamındadır.
7- Allahû Tealâ; katından hangi resûlünü göndermişse, kavmi onu yalanlamış veya öldürmek istemiştir. Allahû Tealâ, Bakara Suresi 87. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

2/BAKARA-87: “Ve lekad atayna musalkitabe ve kaffeyna min ba’dihi birrusuli ve ateyna isabne meryemelbeyyinâti ve eyyednahü birühilkudüs. E fe küllema caeküm rasülün bima lâ tehva enfüsükümüstekbertüm, fe ferikan kezzebtüm ve ferikan taktülün.”
Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.
İnsanların bir kısmı, Allahû Tealâ’nın gönderdiği resûlü yalanlamakta, bir kısmı da onları öldürmek istemektedirler. Bu olay, Kur’ân-ı Kerim çerçevesi içerisinde kesinlik kazanmaktadır. Allahû Tealâ; Bakara Suresi 61, 87 ve 91. âyet-i kerimelerle, Âli İmrân Suresi 21, 22, 112, 181 ve 183. âyet-i kerimelerde bu konuda buyuruyor ki:

2/BAKARA-61: “Ve iz kültüm ya müsa lennasbira alâ ta’amin vahidin fed’ü lena rabbeke yühric lena mimma tünbitülardü min bakliha ve kıssaiha ve fümiha ve adesiha ve basaliha. Kale e testebdilünellezi hüve edna billezi hüve hayr. İhbitü mısran fe inne leküm ma seeltüm. Ve dürıbet aleyhimüzzilletü velmeskenetü ve baü bigadabin minallah. Zalike bi ennehüm kânü yekfürüne biayatillâhi ve yaktülünennebiyyine bigayrilhak. Zalike bima asav ve kânü ya’tedün.”
Ve siz: “Ey Musa! Biz bir (çeşit) yemek (yemeye) asla sabredemeyiz. Artık bizim için Rabbine dua et. Bize yeryüzünün yetiştirdiği şeylerden, sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” demiştiniz. (Musa a.s): “Hayırlı olanı, daha değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? (Öyle ise) Mısır'a inin, sizin istediğiniz şeyler muhakkak ki orada var.” demişti. (Sonra da) onların üzerlerine zillet (sefalet) ve fakirlik (damgası) vuruldu. Ve onlar, Allah'tan bir gazaba uğradılar. İşte bu, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerinden dolayıdır. İşte bu (ceza), asi olup (isyan edip), haddi aşmış olmaları sebebiyledir.
2/BAKARA-87: Ve lekad âteynâ mûsâl kitâbe ve kaffeynâ min ba’dihî bir rusuli ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhil kudus(kudusi), e fe kullemâ câekum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusukumustekbertum, fe ferîkan kezzebtum ve ferîkan taktulûn(taktulûne).
Andolsun ki, Biz, Musa'ya kitap verdik ve ondan sonra ardarda resûller gönderdik. Ve Meryem'in oğlu İsa'ya beyyineler (açık deliller) verdik ve onu Ruh'ûl Kudüs ile destekledik. Öyle ki, nefslerinizin hoşlanmadığı bir şeyle gelen resûle karşı, her defasında kibirlendiniz. Bu sebeple bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürüyorsunuz.
2/BAKARA-91: “Ve iza kıle lehüm aminü bima enzelallahü kalü nü’minü bima ünzile aleyna ve yekfürüne bima veraehü ve hüvelhakkü müsaddikan lima meahüm. Kül fe lime taktülüne enbiyaellahi min kablü in küntüm mü’minin.”
Ve onlara: “Allah'ın indirdiğine îmân edin.” denildiği zaman: “Biz, bize indirilene îmân ederiz.” dediler. Ve, onun arkasındakini (ondan sonra geleni) inkâr ederler. Ve, o haktır ve onların yanındakini tasdik edicidir. De ki: “Eğer siz, mü'minler iseniz bundan önce niye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?”
3/ÂLİ İMRÂN-21: “İnnellezine yekfürûne biâyâtillâhi ve yaktülünen nebiyyine bigayri hakkın, ve yaktülünellezine ye’mürüne bilkıstı minennasi, febeşşirhüm biazâbin elîm.”
Muhakkak, o Allah’ın âyetlerini inkar edenleri, haksız yere Peygamberlerini öldürenleri, insanlardan adalet ile emredenleri öldürenleri, işte onları elim bir azab ile müjdele...
3/ÂLİ İMRÂN-22: “Ülâikellezine habitat e’mâlühüm fiddünyâ velahırati, ve mâ lehüm min nâsırin.”
İşte onların amelleri dünyada ve âhirette hebâ olmuştur. Ve onlar için bir yardımcı yoktur.
3/ÂLİ İMRÂN-112: “Düribet aleyhimüzzilletü eyne mâ sükıfû illâ bihablin minallahi ve hablin minennâsi ve bâû bi gadabin minallahi ve düribet aleyhimül meskeneh. Zâlike biennehüm kânû yekfürûne biâyâtillâhi ve yaktülûnel enbiyâe bigayri hakkı. Zâlike bimâ asav ve kânû ya’tedûn.”
Onların üzerlerine nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vurulmuştur. Ancak Allah’ın ipine (Sırat-ı Müstakîm) ve insanlardan bir ipe (Allah’a ulaştıracak olan MÜRŞİD’e) sarılanlar (ulaşanlar) müstesna. (Onlar) Allah’ın gazabına uğradılar ve üzerlerine MESKENET (miskinlik) damgası vuruldu. İşte buna sebep; onların kesinlikle Allah’ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmüş olmalarıdır. İşte bu; onların (Allah’a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandı.
3/ÂLİ İMRÂN-181: “Lekad semi’allahü kavlellezîne kâlû innallahe fakîrün ve nahnü eğniyâü, senektübü mâ kâlü ve katlehümülenbiyâe bi gayri hakkın, ve nekûlü zûkû azâbel harîk.”
“Muhakkak ki Allah fakirdir, biz zenginiz.” diyen o kimselerin sözünü andolsun ki Allah işitti. Biz onların dedikleri şeyleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve “Yakıcı azabı tadın.” diyeceğiz.
3/ÂLİ İMRÂN-183: “Ellezine kâlû innallahe ahide ileynâ ellâ nü’mine lirasûlin hattâ ye’tiyenâ bikürbânin te’külühünnarü. Kül kad câ’eküm rüsülün min kablî bilbeyyinâti ve billezî kültüm felime kateltümûhüm in küntüm sâdıkîn.”
Onlar, "Muhakkak ki Allah, “bize ateşin yiyeceği bir kurbanı getirinceye kadar, hiçbir Resûl'e“ îmân etmememiz için bize ahdetti" dediler. Onlara de ki: "Benden önce Resûller, beyyinelerle ve sizin söylediğiniz o şey ile size gelmişlerdi. Eğer siz sâdıklar (doğru söyleyenler) iseniz, o halde onları niçin öldürdünüz.
Kur’ân-ı Kerim içeriğine bakıldığı zaman, sırayla şu hadiseler görülmektedir:
* Hz. İbrâhîm öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ, Ankebût Suresi 24. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

29/ANKEBÛT-24: “Fe mâ kâne cevâbe kavmihî illâ en kaâlûüktülûhü ev harrıküûhü fe’encâhüllüha minennâr, inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yü’minûn.”
Buna rağmen onun kavminin (İbrâhîm (A.S)'a) cevabı: "Onu öldürün veya yakın!" demekten başka bir şey olmadı. Bunun üzerine Allah, onu ateşten kurtardı. Bunda muhakkak ki mü'min kavim için elbette âyetler (ibretler) vardır.
*Hz. Yusuf, öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ Yûsuf Suresi 9 ve 10. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:

12/YÛSUF-9: “Uktilû yûsüfe evitrahûhü ardan yahlü leküm vechü ebiyküm ve tekûnû min ba’dihi kavmen sâlihîn.”
Yusuf'u öldürün veya onu bir yere atın. Babanızın yüzü, size dost olsun (babanızın sevgisi size kalsın). Ve ondan sonra salihler topluluğu olun.
12/YÛSUF-10: “Kaâle kaâilün minhüm lâ taktülû yûsüfe ve elküûhü fîgayâbetilcübbi yeltekithü ba’düsseyyâreti in küntüm fâilîn.”
İçlerinden bir sözcü şöyle dedi: “Yusuf'u öldürmeyin. Bir şey yapacaksanız onu, kuyunun dibine atın. Bir yolcu kafilesi, onu bulur.”

*Hz. Harun, öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ, A’râf Suresi 150. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

7/A’RÂF-150: “Ve lemmâ rece’a mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifâ, kaâle bi’semâ haleftümûnî min ba’dî, e’aciltüm emre rabbiküm, ve elkal’elvâha ve ehaze bire’si ahıyhi yecürrühû ileyh kaâlebne ümme innelkavmestad’afûnî ve kâdû yaktülûnenil felâ tüşmitbiyel’a’dâe ve lâ tec’alnî ma’alkavmizzâlimîn.”
Ve Musa (A.S), (Allahû Tealâ'nın huzurundan) üzüntülü ve öfkeli olarak döndüğü zaman (Allahû Tealâ, ona kavminin saptığını söylemişti: (Taha-85). Onlara şöyle dedi: “Benden sonra (benim yokluğumda) bana ne kötü halef oldunuz. Rabbinizin emrine acele mi ettiniz (beklemediniz)?” Ve levhaları bıraktı. Kardeşinin başını tuttu. Onu kendine doğru çekiyor(ken), (Harun A.S) şöyle dedi: “Ey annem oğlu! Muhakkak ki; (bu) kavim, beni zayıf (güçsüz) buldu. Neredeyse beni öldürüyorlardı. Artık benimle (bana böyle yaparak), düşmanlarımın yüzlerini güldürme (sevindirme) ve beni, zalim kavim ile beraber kılma.”

*Hz. Musa, öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ, Kasas Suresi 20 ve 33. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:

28/KASAS-20: “Ve câe recülin min aksalmedîneti yes’â kaâle yâ mûsâ innelmele’e ye’temirûne bike liyaktülûke fahrüc innî leke minennâsıhîn.”
Ve şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi: "Ey Musa! (Kavmin) ileri gelenleri mutlaka seni öldürme emrini vermek için konuşuyorlar. Öyleyse hemen (şehirden) çık. Muhakkak ki ben, sana öğüt verenlerdenim." dedi.
28/KASAS-33: “Kaâle rabbi innî kateltü minhüm nefsen fe’ehâfü en yaktülûn.”
(Musa A.S): "Rabbim, ben gerçekten onlardan birisini öldürdüm. Bu sebeple beni öldürmelerinden korkuyorum." dedi.
*Hz. İsa, öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ, Nisâ Suresi 157 ve Mâide Suresi 70. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:

4/NİSÂ-157: Ve kavlihim innâ katelnal mesîha îsabne meryeme resûlallâh(resûlallâhi), ve mâ katelûhu ve mâ salebûhu ve lâkin şubbihe lehum, ve innellezinahtelefû fîhi le fî şekkin minh(minhu), mâ lehum bihî min ilmin illettibâaz zann(zanni), ve mâ katelûhu yakînâ(yakînen).
Ve onların, “Muhakkak ki, Allah'ın resûlü Meryem'in oğlu İsa Mesih'i biz öldürdük.” sözleri (çok büyük iftiradır). Ve onu öldürmediler ve onu asmadılar. Fakat (öldürülen adam) onlara, (Meryem'in oğlu İsa Mesih'e) benzer olarak gösterildi. Ve muhakkak ki onun hakkında ihtilafa (anlaşmazlığa) düşenler, ondan (bu hususda) mutlaka şüphe içindeler. Onların, onunla ilgili olarak, zanna tâbî olmaktan başka bir ilimleri (bilgileri) yoktur. Ve onu kesinlikle öldürmediler (öldüremediler).
5/MÂİDE-70: Lekad ehaznâ mîsâka benî isrâîle ve erselnâ ileyhim rusulâ(rusulen) kullemâ câehum resûlun bimâ lâ tehvâ enfusuhum ferîkan kezzebû ve ferîkan yaktulûn(yaktulûne).
Andolsun ki Biz, İsrailoğulları'ndan misak aldık ve onlara resûller gönderdik. Onlara her resûl gelişinde,nefislerinin hevâlarına uymadığından dolayı, bir kısmını yalanladılar ve bir kısmını da öldürdüler.

*Bilinmektedir ki; Zekeriya (A.S) ve Yahya (A.S) öldürülmüşlerdir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) de öldürülmek istenmiştir. Allahû Tealâ; Enfâl Suresi 30. âyet-i kerimede Peygamber Efendimiz (S.A.V) Efendimiz için buyuruyor ki:

8/ENFÂL-30: “Ve iz yemkürü bikellezîne keferû liyüsbitûke ev yaktülûke ve yuhricûk, ve yemkürûne ve yemkürullah, vallahü hayrülmâkirîn.”
Ve o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek (çıkarmak) için tuzak kuruyorlardı. Ve onlar, bu tuzağı kuruyorlarken; Allah da tuzak kuruyordu. Ve Allah, tuzak kuranların (karşılık verenlerin) en hayırlısıdır.
Âli İmrân Suresi 144. âyet-i kerimede buyuruyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-144: “Ve mâ muhammedün illâ resûlün, kad halet min kablihirrüsûl. Efein mâte ev kütilenkalebtüm alâ a’kâbiküm. Ve men yenkalib alâ akıbeyhi felen yedürrallahe şey’â. Ve seyeczîllâhüşşakirîn.”
Ve Muhammed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra Allah'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve Allah, şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır.
8- Allahû Tealâ; Allah yolunda savaşı farz kılmıştır.

2/BAKARA-190: “Ve kâtilü fi sebilillâhillezine yükâtilüneküm ve lâta’tedü. İnnallahe lâyühıbbülmü’tedin.”
Ve sizinle savaşanlarla (sizi öldürenlerle), Allah'ın yolunda savaşın (siz de öldürün) ve aşırı gitmeyin. Muhakkak ki Allah, aşırı gidenleri (haddi aşanları) sevmez.
2/BAKARA-194: “Eşşehrülharâmü bişşehrilharâmi velhürümâtü kısâsü. Fe men ı’teda aleyküm fe’tedü aleyhi bimisli ma’tedâ aleyküm, vetteküllahe va’lemü ennellahe ma’al müttekın.”
Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (yasaklar) karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa o zaman onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah'a karşı takva sahibi olun ve Allah'ın takva sahipleriyle beraber olduğunu bilin!
3/ÂLİ İMRÂN-154: “Sümme enzele aleyküm min ba’dilgammi emeneten nü’âsen yağşâ tâifeten minküm, ve tâifetün kad ehemmethüm enfüsühüm yezünnûne billâhi gayral hakkı zannel câhilîyeh. Yekûlûne hellenâ minel’emri min şey’. Kül innel’emre küllehü lillâh. Yühfûne fî enfüsihim mâ lâyübdûne lek. Yekûlûne lev kâne lenâ minelemri şey’ün mâ kütilnâ hâhünâ. Kül lev küntüm fî büyûtiküm leberazellezîne kütibe aleyhimülkatlü ilâmedâcı’ ıhim, ve liyebteli yallahü mâ fî südûriküm ve liyümahhısa mâ fî külûbiküm. Vallahü alîmün bizâtis südûr.”
Sonra (Allah), bu gamın arkasından sizin üzerinize sükûnet veren bir uyku indirdi, içinizden bir grubu sarıp kaplıyordu ve diğer grup, canlarını önemsemişti (canlarının kaygısına düştüler). Allah'a karşı cahiliyye zannı ile haksız zanda bulunuyorlar: "Bu emirden bize bir şey (bir nasib) var mı?" diyorlar. (Onlara): "Muhakkak ki emirlerin hepsi Allah'ındır." de. İçlerinde sana açıklamadıkları bir şey saklıyorlar. "Bu emirden bize bir şey (bir nasib) olsaydı, burada öldürülmezdik." diyorlar. Eğer siz, evlerinizde bile olsaydınız, üzerlerine katl (öldürülmeleri) yazılmış olanlar, yatacakları (ölüp düşecekleri) yere mutlaka çıkıp giderlerdi. (Bu) Allah'ın sizin sinelerinizde olanı sınamak ve kalplerinizde olandan (şüpheden), sizi temize çıkarmak (fitneden kurtarmak) içindir. Ve Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.
3/ÂLİ İMRÂN-158: “Ve lein müttüm ev kütiltüm leilallahi tühşerûn.”
Ve elbette, ölseniz de öldürülseniz de mutlaka Allah'a haşr olunacaksınız (Allah'ın huzurunda toplanacaksınız).
3/ÂLİ İMRÂN-168: “Ellezine kâlû liıhvânihim ve ka’adû lev etâ’ûnâ mâ kütilû. Kül fedreü an enfüsikümül mevte in küntüm sâdıkîne.”
Onlar (münafıklar), kendileri oturdukları (savaşa gitmedikleri) halde, savaşa katılan kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi." dediler. (Onlara) de ki: "Eğer (sözünüzde) sâdık kimselerseniz, haydi ölümü kendinizden savın."
Allahû Tealâ; Bakara Suresi 154, Âli İmrân 169 ve Nisâ Suresi 69. âyet-i kerimelerde Allah yolunda savaşı dile getirmektedir. Allah yolunda savaşanların ölümü, onları şehitlik mertebesine ulaştırmaktadır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

2/BAKARA-154: “Ve lâtekülü limen yüktelü fî sebîlillâhi emvatü. Bel ehyâ’ün ve lâkin lâteş’ürün.”
Ve Allah yolunda öldürülen kimseler için “ölüler...” demeyin. Hayır... Onlar diridirler, fakat siz, farkında olmazsınız.
3/ÂLİ İMRÂN-169: “Ve lâ tahsebennellezine kütilû fî sebî lillâhi emvâtâ. Bel ahyâ’ün ınde rabbihim yürzakûn.”
Allah yolunda öldürülen o kimseleri, ölüler sanmayın. Hayır. (Onlar) diridirler ve Rabbleri katında rızıklanırlar.
4/NİSÂ-69: “Ve men yütı’ıllahe verresüle fe ülaike me’allezine en’amellahü aleyhim minennebiyyine vessıddıkıne ve şühedai vessalihıne.”
Ve kim, Allah'a ve Resûl'e itaat ederse, o taktirde işte onlar, Allah'ın kendilerine ni'met verdiği nebîlerle (peygamberlerle) ve sıddîklerle ve şehitlerle ve salihlerle beraberdirler. Ve işte onlar ne güzel arkadaştır.
Peygamber olmadıkları halde, peygamberlerle aynı Adn cennetlerine gidebilmek, Allah yolundaki bir savaşta şehit olmayı gerektirmektedir. Şehit olanlar, bu mertebeye ulaşmaktadırlar.
9- Allah yolunda savaş, yeryüzünde zulmün işlenmesine karşı yapılmaktadır. Allahû Tealâ; insanların yurtlarından çıkartılması, dîninden menedilmesi (yeryüzünde fesat çıkarılması) ve zulmedilmesi (savaş açmaları) hallerinde, onlara karşı savaşmaya izin vermektedir. Bu hallerin dışında, insanlara karşı bir savaş içinde bulunmak asla söz konusu değildir.
Asıl olan, hayatın korunmasıdır. İslâm’da hayat mukaddestir. Allahû Tealâ, bu mukaddes hayatı korumak üzere emirlerini Kur’ân-ı Kerim’de açıkça belirtmektedir.
Allah razı olsun.