15. Basamak Nefsi Emmare etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15. Basamak Nefsi Emmare etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2016 Çarşamba

15. BASAMAK; NEFS-İ EMMARE

15. BASAMAK; NEFS-İ EMMARE

“Gerçek Mücahit Nefs-i Emmaresi İle Cihad Eden Kimsedir.”

Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz bir hadîsinde şöyle buyuruyor: “Gerçek mücahit Nefs-i Emmaresi ile cihad eden kimsedir.” (K: Tirmizi, Ahmed bin Hanbel, Ramuzu'l-Ehadis, cilt.ı, sayfa. 233-4).
İnsan Allah tarafından 3 vücut ve serbest irade ile yaratılmıştır. Fizik bedenimiz, bu âleme (zahirî âleme); nefsimiz de berzah âlemine aittir. Ruhumuz ise Allah’tan bize üfürülmüştür.
Allahû Tealâ, Hicr Suresinin 26. âyet-i kerimesinde bu âleme (zahirî âleme) ait olan fizik bedenimizin yaratıldığını açıklamaktadır.

15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.

Allahû Tealâ, Şems Suresinin 7. âyet-i kerimesinde bizi bir nefsle dizayn ettiğini beyan etmektedir.

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

Allahû Tealâ Secde Suresinin 9. âyet-i kerimesinde bize ruhundan üfürdüğünü ifade etmektedir.

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

Peygamber Efendimiz (S.A.V), hadîste; “Nefs-i Emmare” ifadesiyle berzah âlemine ait olan nefsimizi kastetmektedir. Çünkü nefsimiz, başlangıç noktasında tamamen karanlıklardan müteşekkildir ve nefsimizin manevî kalbinde, kin ve nefret, küfür, yalan, haksızlık ve zulüm, haset ve düşmanlık, cehalet, cimrilik, öfke, isyan, sabırsızlık, kibir ve gurur, hırs ve şehvet, nankörlük, gıybet, zan, kötü alışkanlıklar, vefasızlık, müraîlik, fitne ve fesat olmak üzere 19 tane hastalık (afet) vardır.
Nefs, bu 19 afet sebebiyle, başlangıç noktasında Allah’ın bütün emirlerine isyan eden, yasak ettiği fiilleri işleyen bir yapıya sahiptir. Bu özelliği sebebiyle “emredici nefs” mânâsına gelen Nefs-i Emmare adını almıştır. Aslında emretme hakkı, Allah’a aittir. Allah kulu yaratandır ve kul Allah’ın emirlerini yerine getirmekle sorumludur. Ama nefs yapısındaki afetler sebebiyle; cehaletinden, Allah’ın yerine kendisi emretmektedir.
Allahû Tealâ’nın dînde bizden istediği, nefsimize karşı cihadı ekberi kazanmamızdır. Yani nefsin de tıpkı ruh gibi Allah’ın emirlerine itaat eden, yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen yapıya ulaştırılması lâzımdır. Bu noktaya gelebilmek ancak nefs tezkiyesi ve kalp temizliği ile gerçekleşir. Nefsi tezkiye etmek 7 kademede gerçekleşir. Tezkiye kademeleri, Kur’ân-ı Kerim’deki âyetlerle şöyle açıklanmıştır:
1- Nefs-i Emmare: Yûsuf (A.S), Nefs-i Emmare kademesindeki nefsin, şerri ve kötülüğü emrettiğini ve Allah’ın yardımı olmadan kimsenin kendi nefsini tezkiye edemeyeceğini net bir biçimde açıklamaktadır.

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).           

2- Nefs-i Levvame: Nefs yapısındaki karanlıklar, afetler sebebiyle devamlı şerr işler. Ama 2. nefs kademesi olan Nefs-i Levvame’de kişi artık yaptığı hataların, işlediği şerrlerin nefsinden kaynaklandığını bilir ve kendi nefsini levmeder (kınar). “Levmetmek” kınamak mânâsına geldiği için bu kademedeki nefse de Nefs-i Levvame adı verilmiştir.

75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.

3- Nefs-i Mülhime: Bu kademede artık nefsin manevî kalbinde, zikirle %23’lük bir nur birikimi sağlanmıştır. Başlangıç noktasında kişi, hep şeytandan ilham alıyordu ama bu noktada kişi Allah’tan da ilham almaya başlar. Bu nedenle Allahû Tealâ, hem Allah’tan ilham almaya başlanan, hem de şeytandan ilham almaya devam edilen bu kademeye Nefs-i Mülhime adını vermiştir.

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

4- Nefs-i Mutmainne: Mutmain olan nefs, doyuma ulaşmıştır. Nefsin manevî kalbindeki aydınlanma %30’a ulaşınca kişi Allahû Tealâ’nın bu âlemle ilgili kendisine verdiklerinden ve vermediklerinden tamamen memnun bir hâl içerisindedir ki; şöyle düşünür: “Rabbim daha fazlasını verseydi onlarla azardım; az verseydi belki de isyan ederdim.” Kişi, sahip olduğu her şeyin optimâl bir dairede cereyan ettiğinin farkında ve ona göre bir hâl içerisindedir.

89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

5- Nefs-i Radiye: Kişi Allah’ın verdikleri ile mutmain olduğunda, akabinde Allah’tan razı olur. Yani Allah’ın kendisine verdiği ve vermediği her şeyden razı olur.

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

6- Nefs-i Mardiyye: Kişi, Allah’tan razı olunca, Allahû Tealâ da o kulundan razı olur. Çünkü Allah’ın rızası kulun rızasının peşinden gelir. Nefs-i Mardiyye de Fecr Suresi 28. âyet-i kerimesinde zikredilmektedir.
7- Nefs-i Tezkiye: Bu kademede nefs, tezkiye olur ve kişinin ruhu Allah’a ulaşır.

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o takdirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).

ü  Cihad Eden Kişi Kimdir?

Bir insanın nefsi ile cihad edebilmesi için ön şart; o kişinin kalben Allah’a ulaşmayı dilemesidir. Çünkü Allahû Tealâ, Ankebût Suresinin 5 ve 6. âyet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır:

29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o takdirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
29/ANKEBÛT-6: Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih(nefsihî), innallâhe le ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).
Ve kim cihad ederse, o takdirde sadece kendi nefsi için cihad eder. Muhakkak ki Allah, âlemlerden müstağnidir (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur).

Öyleyse ruhun Allah’a ulaşabilmesi için önünde bir nefs engeli vardır. Ama nefsi sürekli aktif hale getiren, destekleyen 2 tane düşman daha vardır; onlardan biri şeytan, diğeri de kötü arkadaştır. Kişinin şeytandan kurtulabilmesi, kalben Allah’a ulaşmayı dilemesine bağlıdır. Kişi Allah’a ulaşmayı dilerse akabinde hacet namazı ile mürşidine tâbî olur ve böylece zikretmeye başlar. Zikirle birlikte Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye ve Tezkiye kademelerini bir bir geçer. Sonuç olarak o kişi Allah’ın Zat’ına ulaşır; ermiş evliyadan olur. Hadiste ifade edildiği şekli ile “gerçek mücahit” böyle bir kişidir.


“Hayırlı Bir Gelişle Geldiniz! Küçük Cihaddan Büyük Cihada Geldiniz. Büyük Cihad, Kulun Nefsi Ve Hevasıyla Cihad Etmesidir.”


Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: “Hayırlı bir gelişle geldiniz! Küçük cihaddan büyük cihada geldiniz.” Bunun üzerine sahâbe soruyor: “Ya Resûlullah! Büyük cihad nedir?” Peygamber Efendimiz (S.A.V) de diyor ki: “Kulun nefsi ve hevasıyla cihad etmesidir.” (K: El Hatib, tarihinde, Cabir radıyallahu anh'dan rivayet etti).

ü  Büyük Cihad, Cihad-ı Ekber Nedir?


29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o takdirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

Ruhun Allah’a ulaşabilmesi için cihad-ı ekberin kazanılması gerekir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) konu ile ilgili bir başka hadîs-i şerifinde: “Kim cihad ederse, kendi nefsiyle cihad eder.” buyurmaktadır. Küçük cihad dış düşmanlara karşı yapılır. Ama büyük cihad, nefse karşı yapılan cihaddır. Her ikisi de Allahû Tealâ tarafından farz kılınmıştır.
İnsanla Allah arasında, Allah’ın dizayn ettiği 28 basamaklık bir İslâm merdiveni vardır. İnsan, 3 vücut ve serbest iradenin sahibidir. Allah’a ulaşması gereken ruhumuzdur.
Başlangıçta insanlar olayları yaşarlar ve bu olayları değerlendirirler. Allahû Tealâ, olaylara karşı sergiledikleri davranış biçimlerine göre insanları seçer. Bir kısım insanları ise seçmez. Seçilmeyenler, kendileri hidayeti dilemedikleri gibi başkalarının da hidayetine mâni olan insanlardır. Bunlar insan şeytanlardır. Bunlara karşı küçük cihad yapılır.
Geri kalan insanların hepsi seçilir ve musîbetlerle imtihan edilirler. İmtihan olanlardan Allah’a ulaşmayı dileyenlere Allah, Rahmân esmasıyla tecelli eder. Sonra peş peşe 7 tane furkan verir ve 12 tane ihsanla onları mürşidlerine ulaştırır. Allahû Tealâ furkan ve ihsanlarla, şeytanın o kişi üzerindeki negatif tesirini sıfırlar. Sonra huşû sahibi olan kişi, hacet namazıyla Allah’tan mürşidini sorduğunda Allah, ona mürşidini gösterir.
Mürşide tâbî olan kişi, kötü arkadaştan da kurtulur. Artık o kişinin başının üzerinde Devrin İmamı’nın ruhu vardır. Böylece dış düşmanlarımız olan şeytan ve kötü arkadaştan kurtulan kişi, en azılı düşmanı olan nefsi ile karşı karşıya kalır. Nefse karşı cihad, mürşide tâbî olduktan sonra 7 ni’metle gerçekleşir.

ü  Zikir, Nefs Tezkiyesi ve Nefsi Islah Etmenin Yegâne Vasıtasıdır

Kur’ân-ı Kerim’de sâlih amel olarak açıklanan muhteva zikri ifade etmektedir.

65/TALÂK-11: Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yu’min billâhi ve ya’mel sâlihan yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan).
Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah’a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssâlihat (sâlih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah’ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah’a îmân ederse ve sâlih (nefsi ıslah eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah(’ın Zat’ı), onun (resûl) için en güzel rızık olmuştur.

Allahû Tealâ vasıta emirleri ve zikri kişiye sevdirir. Zikrin günbegün artması ile Allah, nefsin manevî kalbine nurlarını gönderir. Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Radiye, Nefs-i Mardiyye ve Nefs-i Tezkiye olmak üzere 7 tane tezkiye kademesinin herbirinde %7’lik fazl artışı sağlanır. Böylece Nefs-i Tezkiye kademesinde nefsin kalbinde %49’luk bir fazl birikimi olur. Daha önceden kişinin huşû sahibi olduğu noktada kalpte yerleşen %2’lik rahmet nuru ile kalpteki aydınlanma %51’e ulaşır. Bu noktada ruh Allah’ın Zat’ına ulaşır ve kişi ermiş evliya olur.

ü  Cihad-ı Ekber Nasıl Kazanılır?

Bir insanın ermiş evliyadan olması, cihad-ı ekberi kazanması için yeterli değildir. Sadece nefsinin manevî kalbi %51 oranında aydınlanmıştır. Bu noktadaki bir kişinin büyük cihadı kazanabilmesi için günbegün zikrini arttırarak kalbinin %100 aydınlanması gerekmektedir. Kişinin kalbinde, zikir artışına paralel olarak velâyet kademelerinde %10’luk fazl artışları olur ve fazıllar, Fenâ Kademesinde %61, Beka Kademesinde %71, Zühd Kademesinde %81 ve Muhsinler Kademesinde %91 nura ulaşır. Burada kişinin fizik vücudu da Allah’a teslim olur. Sonraki Ulûl’elbab Kademesinde ise kalpteki aydınlanma %100’e ulaşır. Böylece kişi, nefsini Allah’a teslim eder.
Sonuç olarak bir insan;
Ø  Allah’a ulaşmayı dileyerek şeytandan kurtulur.
Ø  Mürşidine tâbî olarak kötü arkadaştan kurtulur.
Ø  Nefsini Allah’a teslim ederek, hadîste ifade edilen nefse karşı cihad-ı ekberi kazanır.
Daimî zikre ulaşan bir kişinin geriye dönmesi söz konusu değildir. Allah onu İhlâs’a ulaştırır. İhlâs sahibi kişi Tövbe-i Nasuh ile tövbe ederek salâhın kapısından geçer. Böylece Allah, o kişinin kalbini 19 kademede müzeyyen kılarak irşada memur ve mezun kılar.



“Senin Düşmanlarının En Düşmanı, En Şiddetlisi İki Tarafın Arasında Bulunan Nefstir.”


Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, bir hadîs-i şerifinde diyor ki: “Senin düşmanlarının en düşmanı, en şiddetlisi iki tarafın arasında bulunan nefstir.” (K: Kenzul Hakaik, Beyhaki).

ü  Fizik Beden ile Ruh Arasındaki Nefs

İki tarafın arasında yani fizik beden ile ruh arasında nefs vardır. Gerçekten nefs, en azılı düşmandır. Bir de kötü arkadaş ve şeytan, insanın düşmanlarıdır. Ama hepsinin içinde en azılı düşman yine nefstir. Kişi nefsini tezkiye ve tasfiye ederse, şeytanın o kişi üzerindeki negatif tesiri kalmaz.
İnsanla Allah arasındaki 28 basamaklık İslâm merdiveninin birinci basamağında olaylar yaşanır. İkinci basamakta olayları yaşayan ve yaşadıkları bu olayları değerlendiren insanların, davranış biçimleri farklılık gösterir. İnsanların davranış biçimlerine göre Allahû Tealâ’nın seçtiği ve de seçmediği kullar olur. Seçilmeyenler, kalpleri tabedilenlerdir ve onlar en kötü arkadaşlardır.
Kalpleri tabedilenler dışında geri kalan insanların hepsi, Allah tarafından seçilir ve normal standartlarda musîbetlerle imtihan edilirler. Musîbetlerle imtihan olanlardan her kim, üçüncü basamakta kalben Allah’a ulaşmayı dilerse, dördüncü basamakta Allah, Rahmân esmasıyla tecelli eder. Allah, Rahmân esmasıyla tecelli ettiği kişilerin üzerinde, şeytanın negatif tesirini sıfırlar. Çünkü o kişi Allah’ı kendisine vekil tayin etmiştir. Allahû Teâlâ, 4 tane âyet-i kerimede şeytanın Allah’ı vekil kılanlar üzerindeki negatif tesirinin, sıfır olduğunu beyan etmektedir. Bu âyetlerden bir tanesi Nahl Suresinin 99. âyet-i kerimesidir.

16/NAHL-99: İnnehu leyse lehu sultânun alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn (yetevekkelûne).
Çünkü onun, âmenû olanlar ve Rab’lerine tevekkül edenler üzerinde bir sultanlığı (yaptırım gücü) yoktur.

ü  Şeytan Nasıl Devre Dışı Kalır?

Şeytanın sultanlığı, Allah’a ulaşmayı dileyen ve Allah’ı vekil kılanların üzerinde yoktur. Burada şeytan devre dışı kalmıştır. Allahû Tealâ artık, nefsi tezkiye için hazır hale getirir; 7 tane furkan, 12 tane ihsanla huşû sahibi kıldığı kişiyi, mürşidine ulaştırır. Allah’a ulaşmayı dileyerek şeytandan kurtulan kişi, mürşidine tâbî olduğu zaman kötü arkadaştan da kurtulur. Geride kişinin en büyük düşmanı nefs kalır.
Bir insan, mürşide tâbiiyetle birlikte 7 tane ni’metin sahibi olur. Allahû Tealâ’nın, 7 ni’metle desteklenen bu kişiye vasıta emirleri sevdirmesiyle o kişi zikrini günbegün arttırır. Zikirle birlikte, birer birer 7 tezkiye kademesini geçer:
1-   Nefs-i Emmare
2-   Nefs-i Levvame
3-   Nefs-i Mülhime
4-   Nefs-i Mutmainne
5-   Nefs-i Radiye
6-   Nefs-i Mardiyye
7-   Nefs-i Tezkiye
Her tezkiye kademesine paralel ruh da bir gök katı yükselir ve her gök katında nefs %7 fazıllarla donanır. Böylece %7’lik artışlarla 7. gök katında kalp %49 fazıllarla aydınlandığı zaman, %2 de huşû oluşmasını sağlayan rahmet kalpte bulunduğu için kişinin kalbi, %51 aydınlanmış olur. 7 kademede nefsin tezkiye olması ve kalbin aydınlanması ile ruh, Allah’ın Zat’ına ulaşır. Böylece o kişi, Allah’ın ermiş evliyasından olur.
Allahû Tealâ, kişinin bir tek Allah’a ulaşma dileğine karşılık, düşmanların düşmanı olan nefsini, %51 oranında devre dışı bırakmaktadır. Kişinin, geri kalan %49 oranındaki nefsini aradan çıkartması için de zikrini günbegün arttırarak fizik vücudunu, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmesi lâzımdır. Bir insan bunları gerçekleştirdiğinde nefsinin manevî kalbi, 19 kademede müzeyyen olur ve kişi Allah tarafından irşada memur ve mezun kılınır.