14. Basamak; Mürşidin önünde tövbe etmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
14. Basamak; Mürşidin önünde tövbe etmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Nisan 2019 Pazartesi

14. Basamak; Mürşidin önünde tövbe etmek

14. Basamak; Mürşidin önünde tövbe etmek 

Kişi, Allah'ın kendisi için ezelde tayin ettiği mürşidine ulaşınca Allahû Tealâ'dan 7 tane ni'met almaya hak kazanır. Bu noktada, kişi Allah'tan 3 tane garanti almıştır:

1- Sıratı Mustakîm'ine ulaştırma garantisi.
2- Allah'ın Zat'ına ulaştırma garantisi.
3- Mürşidini ona gösterme garantisi. 

Bakara Suresinin 45. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ; huşu sahibi olanlara mürşidlerini göstereceğini ifade ediyor.

Böylece 14. basamağa ulaşan kişi mürşidinin önünde tövbe eder. Beş ayrı âyet-i kerimede (Furkan Suresinin 70. âyet-i kerimesinde, Mumtehine Suresinin 12. âyet-i kerimesinde, Mu'min Suresinin 7. âyet-i kerimesinde, Nisâ Suresinin 64. âyet-i kerimesinde, Fetih Suresinin 10. âyet-i kerimesinde) şekillenen bir tövbe, mürşidin önünde yapılan tövbedir.

Nasıl bir tövbe? Bu tövbe ile kişinin kazandığı 7 tane ni'metden bahsedelim:

Mürşidine ulaşan kişinin Allah'tan 7 tane mükafatı vardır.

1. ni'met; Kişinin başının üzerine devrin imamının ruhu gelir yerleşir.

Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


"Onların (başlarının) üzerine katımızda (eğitim görmüş) bir ruh gönderir, onunla onları destekleriz."

Mu'min Suresinin 15. âyet-i kerimesinde ise şöyle söylüyor Yüce Rabbimiz :

40/MU'MİN-15: Rafîud deracâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzira yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah’a ulaşmayı dilediği için Allah’ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah’a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah’ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.


"Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından layık olanların başlarının üzerine emrinden bir ruh ulaştırır (dikkat edin bu ruh onlar için bir ni'mettir) o kişilere Allah'a ulaşma gününün geldiğini haber vermek üzere."

Ruhun artık vücuttan ayrılması lazım geldiğini, devrin imamının bulunduğu ana dergaha ulaşmasını ve oradan Sıratı Mustakîm'i takip ederek Allah'a ulaşması için harekete geçmesi zamanının geldiğini ifade etmek üzere o kişi mürşidinin elini öptüğü an Allahû Tealâ, devrin imamının ruhunu kişinin başının üzerine ulaştırır. Diyelim ki ard arda bir milyon kişi mürşidinin elini öptü, Allahû Tealâ bir milyon tane ruh vücuda getirip herbirinin başının üzerine mutlaka devrin imamının ruhunu ulaştırır. Kişinin ruhu vücudundan ayrılarak devrin imamının dergahında rahle-i tedrise başlar. Nebe Suresi 39. âyet-i kerimesi diyor ki Allahû Tealâ:

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


"İşte o gün Hakk günüdür. Hakka ulaşmak üzere mürşidimizin elini öptüğümüz gündür."

"femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben): Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur."

2. ni’met; kalbin içine îmân kelimesi yazılır.

Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ diyor ki:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîratehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?


ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne: İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı.

Yüce Rabbimiz mürşidine ulaşan kişinin kalbine îmânı yazar. Allahû Tealâ'nın kişinin kalbinin içine îmânı koyması o kişiyi mü'min kılar ve önemli bir neticeyi daha oluşturur. Kalbin içine îmân kelimesi yazıldığı için, mühür artık bir silindirin içinde hareket eden bir piston hüviyetini alır. Kalbine îmân yazılmış olan bir kişi tarafından Allahû Tealâ'nın zikri yapıldığı zaman, o kişinin göğsüne Allah'tan rahmet, fazl ve salâvât nurları gelir, şifreli yolu takip ederek göğsünden kalbine ulaşır ve fazl nurları îmân kelimesinin etrafında toplanmaya başlar.

3. ni’met; kişinin seyyiatları (günahları) sevaba çevrilir ve derecat sistemi değişir.

Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretleri Furkan Suresinin 70. âyet-i kerimesine göre o kişinin bütün günahlarını sevaba çevirir:

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderendir).


Sonra Allahû Tealâ Bakara Suresi 261. âyet-i kerime gereğince kişinin derecat sistemini değiştirir:

2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbetin, vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi’dir, Alîm’dir.


Yani o kişi bir derecelik bir sevap işlediği zaman, Allahû Tealâ evvela ona demek ki 100 katını veriyor. Sonra 200 katını veriyor. Nefsin birinci basamağında 100 katı, ikinci basamağında 200 katı ve 7. basamağına kadar yükseldikçe kişi 700 katına kadar ulaşıyor. Allahû Tealâ'nın o kişiye verdiği ihsan.

4. ni’met; ruh vücuttan ayrılarak Allah’a doğru yola çıkar.

Allahû Tealâ Nebe-39’da diyor ki:

78/NEBE-39: Zâlikel yevmul hakk(hakku), fe men şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen (Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak, melce) olur.


“İşte o gün (mürşidin eli Hakk’a ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen kendisini Rabbine ulaştıran (yolu) yol ittihaz eder. Sıratı Mustakîm’i yol ittihaz eder. Allah’a ulaşan kişiye Allah, meab (sığınak) olur.”

5. ni’met; nefs tezkiyesi başlar.

Allahû Tealâ bir kişinin mürşid olabilmesinin şartları sırasında onun Salâh Makamından yani 28. basamaktan birisinde olmasını öngörüyor. 28. basamağa ulaşan kişi evvela İhlâs makamına ulaşmış, nefsindeki bütün afetler temizlenmiş ve nefsi Allah'a teslim olmuştur. Ondan sonra Allahû Tealâ onu bir seher vakti Tövbe-i Nasuh'a davet eder. Allah'ın söylediği kelimeler tek tek tekrar edilmek suretiyle o kişi Tövbe-i Nasuh'unu gerçekleştirir. Tahrim Suresinin 8. âyet-i kerimesine göre, Tövbe-i Nasuh'unu gerçekleştiren kişinin başının üzerinde daire şeklinde bir nur oluşur. İşte bu nur Ahzab Suresinin 43. âyet-i kerimesine göre Allah'ın katından salavat isimli bir nur çeker ki bu nuru melekler götürür. Allahû Tealâ salavat nuru için diyor ki:

33/AHZÂB-43: Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr, ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).
Sizi (nefsinizin kalbini), karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur) gönderen, O ve O’nun melekleridir ki O, mü’minlere Rahîm(dir). (Rahîm esmasıyla tecelli eden).


İşte devrin imamının ruhunun başının üzerinde bulunan bu daire şeklindeki nur, Allah'ın katından devamlı salâvâtla rahmet ve salâvâtla fazl isimli nurları çeken bir özellik taşır ve devrin imamının ruhunun üzerinde bulunduğu kişinin nefsinin kalbine ulaştırır. Rahmetin, fazlın ve salavatın baskısıyla hareketli hale gelen mühür, kalbin içine zulmet kapısına kadar itilir ve zulmet kapısını kapatır. Zulmet kapısının kapanması halinde, şeytanın karanlıklarınin zikir boyunca o kişinin kalbine ulaşması artık mümkün değildir. Buna karşılık Allah'ın rahmet, fazl ve salâvât nurları yukarıdaki nur kapısından içeri girecektir. Neden? Çünkü nur kapısını örten mühür artık orada değildir. Fazlın girmesini engelleyen mühür, kapıyı örten mühür orada olmadığı için rahmet, fazl ve salâvât nurları kalbin içine rahatca girebilir.
 
İşte kimin kalbine Allah'ın rahmeti ve fazlı girebiliyorsa o kişinin nefs tezkiyesine (ıslah edici amellere) başlayacağını söylüyor Allahû Tealâ. Öyleyse Allahû Tealâ ve Tekaddes Hazretlerinin ıslah edici amellerden bir muradı var. Kişinin kalbine rahmet ve fazlın beraberce girişi. Ne olur? Nur Suresinin 21. âyet-i kerimesi, ne olacağının cevabını veriyor bize :

24/NÛR-21: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).


Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti (iki nuru birden) üzerinize olmazsa (nefsinizin kalbine girmezse), içinizden hiç biriniz ebediyen nefsinizi tezkiye edemezsiniz. İşte burada kişi nefs tezkiyesine yani amilussalihata başlamıştır.

6. ni’met; Fizik vücudun afetlere karşı güçlenmesidir
7. ni’met; İrademiz güçlenmeye başlar.

İkinci 7 basamak da burada tamamlanmıştır.

Asr Suresine bakalım;

103/ASR-1: Vel asr(asri).
Asra yemin olsun.

103/ASR-2: İnnel insâne le fî husr(husrin).
Muhakkak ki insan, gerçekten hüsrandadır.

103/ASR-3: İllâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti ve tevâsav bil hakkı ve tevâsav bis sabr(sabrı).
Ama âmenû olanlar (ilk 7 basamağı aşanlar), nefs tezkiyesi yapanlar (ikinci 7 basamağı aşanlar), Allah’a ruhu ulaşıp Hakk’ı tavsiye edenler (üçüncü 7 basamağı aşanlar) ve sabrı tavsiye edenler (dördüncü 7 basamağı aşanlar) hariç.


"Asra yemin ederim. Muhakkak ki insanlar hüsrandadır. Ama âmenû olanlar hariç ve amilussalihat yapanlar hariç."