Hz. Nuh (A.S) VII etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz. Nuh (A.S) VII etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Temmuz 2016 Salı

Hz. Nuh (A.S) VII

                                                   Hz. Nuh (A.S)


Hz. Nuh’un karısı da küfür de kalıp boğulanlardan oldu. Kişi kâfir olunca, peygamberlere yakınlığı dahi Allah’ın azabından kurtulması hususunda hiçbir fayda sağlamaz. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de açık şekilde vurgulanmıştır;

66/TAHRÎM-10: Dareballâhu meselen lillezîne keferûmreete nûhın vemreete lût(lûtın), kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâre mead dâhılîn(dâhilîne).
Allah, kâfirlere, Hz. Nuh’un ve Hz. Lut’un hanımını örnek verdi. İkisi de, salih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihanet etti. Bu yüzden ikisine de, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir fayda olmadı (onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle beraber (ateşe) girin.” denildi.

26/ŞUARÂ-119 ve 120 de ise şöyle buyurulmuştur;

26/ŞUARÂ-119: Fe enceynâhu ve men meahu fîl fulkil meşhûn(meşhûni).
Böylece onu ve onunla beraber olanları, dolu bir gemi içinde kurtardık.

26/ŞUARÂ-120: Summe agraknâ ba’dul bâkîn(bâkîne).
Sonra Biz, (onların) arkasında kalanları (gemiye binmeyenleri) boğduk.

Nuh tufanı, büyük bir felaket olmuştur. Rivayete göre tufan 40 gün devam etmiş, durmadan çok şiddetli yağmurlar yağmış, yerden sular fışkırmış ve kâfirlerin tamamı boğulmuştur, sadece Nuh (A.S)’ın gemisine binen müminler ve gemiye alınan canlılar kurtulmuştur. Bütün kâfirler boğulduktan sonra, Allahû Teâlâ, yeryüzüne suyu yutmasını ve göğe de yağmuru kesmesini emretmiştir;


11/HÛD-44: Ve kîle yâ ardubleî mâeki ve yâ semâu akliî ve gîdal mâu ve kudıyel emru vestevet alal cûdiyyi ve kîle bu'den lil kavmiz zâlimîn(zâlimîne).
Ve: “Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey sema (suyunu) tut!” denildi. Ve su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zalim kavme: “Uzak olsunlar.” denildi.

Nuh Tufanından sonra yeryüzünde sadece gemide olan canlılar kalmıştır. Tufandan sonra insan nesli de gemide olanların soyundan devam etmiştir. Nuh (A.S)’ın gemiye binen oğullarının soylarının devam ettiği kesin olarak bilindiği halde gemideki diğer müminlerden soylarının devam edip etmediği hususunda ihtilaf vardır. Bazı müfessirler insan soyunun sadece Hz. Nuh soyundan devam ettiğini söylemektedirler, diğerleri ise gemideki diğer müminlerin de neslinin devam ettiğini söylemektedirler. 37/SÂFFÂT-75’den 82’ye kadar ve 17/İSRÂ-3’ü okuyalım inşallah;

37/SÂFFÂT-75: Ve lekad nâdânâ nûhun fe le ni’mel mucîbûn(mucîbûne).
Ve andolsun ki Nuh (A.S), Bize nida etti. İşte duasına icabet edilenler gerçekten ne güzel (ne güzel bir durumdadırlar).

37/SÂFFÂT-76: Ve necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).
Ve O’nu (Hz. Nuh’u) ve O’nun ailesini kerbil azîmden (büyük üzüntüden) kurtardık.

37/SÂFFÂT-77: Ve cealnâ zurriyyetehu humul bâkîn(bâkîne).
Ve O’nun (Nuh A.S’ın) zürriyetini (kıyâmete kadar) bâki kalanlardan kıldık.

37/SÂFFÂT-78: Ve tereknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne). 
Ve sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık.

37/SÂFFÂT-79: Selâmun alâ nûhın fîl âlemîn(âlemîne). 
Âlemler içinde Nuh (A.S)’a selâm olsun.

37/SÂFFÂT-80: İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne). 
Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.

37/SÂFFÂT-81: İnnehu min ibâdinel mû’minîn(mû’minîne).
Muhakkak ki o, Bizim mü’min (Allah’a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.

37/SÂFFÂT-82: Summe agraknel âharîn(âharîne). 
Sonra diğerlerini (suda) boğduk.

17/İSRÂ-3: Zurriyyete men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden şekûrâ (şekûren). 
(Ey) Nuh (A.S) ile beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti (onların soyundan olanlar)! Muhakkak ki O (Nuh A.S), çok şükreden bir kul idi.

            Nuh Tufanı, insanoğluna büyük bir ibret örneğidir. Allahû Tealâ çeşitli âyetlerde şöyle buyurmaktadır;


21/ENBİYÂ-76: Ve nûhan iz nâdâ min kablu festecebnâ lehu fe necceynâhu ve ehlehu minel kerbil azîm(azîmi).
Ve Nuh (A.S), daha önce nida etmişti (seslenmiş, dua etmişti). Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece onu ve ehlini (ailesini) büyük bir üzüntüden kurtardık.

21/ENBİYÂ-77: Ve nasarnâhu minel kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavme sev’in fe agraknâhum ecmaîn(ecmaîne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan bir kavme karşı ona yardım ettik. Muhakkak ki onlar, kötü bir kavim oldu. Böylece onların hepsini boğduk.

25/FURKÂN-37: Ve kavme nûhın lemmâ kezzebûr rusule agraknâhum ve cealnâhum lin nâsi âyeh(âyeten), ve a’tednâ liz zâlimîne azâben elîmâ(elîmen).
Ve Nuh (A.S)’ın kavmi, resûlleri tekzip ettiği (yalanladığı) zaman onları (suda) boğduk. Ve onları, insanlara âyet (ibret) kıldık. Ve zalimler için elîm azap hazırladık.

69/HÂKKA-11: İnnâ lemmâ tagal mâu hamelnâkum fîl câriyeh(câriyeti).
Muhakkak ki (tufanda) su taştığı zaman, sizi (akıp giden) gemide Biz taşıdık.

69/HÂKKA-12: Li nec’alehâ lekum tezkireten ve teıyehâ uzunun vâıyeh(vâıyetun).
Onu sizin için bir ibret kılalım ve işiten kulaklar onu bellesin diye.

54/KAMER-9’dan 15. âyete kadar da okuyalım inşallah;

54/KAMER-9: Kezzebet kablehum kavmu nûhın fe kezzebu abdenâ ve kâlû mecnûnun vezducir(vezducire).
Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanladı. Böylece kulumuzu (Hz. Nuh’u) yalanladılar. “O, mecnundur.” dediler. Ve cefa edilerek (tebliğden) men edildi.

54/KAMER-10: Fe deâ rabbehû ennî maglûbun fentasır.
Sonunda, Rabbine dua etti: “Muhakkak ki ben, mağlûp olanım. Öyleyse intikam al.”

54/KAMER-11: Fe fetahnâ ebvâbes semâi bi mâin munhemir(munhemirin).
Bunun üzerine, semanın kapılarını gürül gürül akan suya açtık.

54/KAMER-12: Ve feccernel arda uyûnen feltekalmâu alâ emrin kad kudir(kudire).
Ve yeryüzünü pınarlar halinde fışkırttık. Böylece sular, taktir edilmiş olan emir üzerine birleşti.

54/KAMER-13: Ve hamelnâhu alâ zâti elvâhın ve dusur(dusurin).
Ve onu, perçinlenmiş levhalardan oluşan (gemi) üzerinde taşıdık.

54/KAMER-14: Tecrî bi a’yuninâ, cezâen li men kâne kufir(kufire).
(Gemi) gözlerimizin önünde yüzerek akıp gidiyordu, inkâr edilmiş olana (Hz. Nuh’a) bir mükâfat olarak.

54/KAMER-15: Ve lekad tereknâhâ âyeten fe hel min muddekir(muddekirin). 
Ve andolsun ki Biz, onu (o gemiyi) bir âyet (ibret) olarak bıraktık. Buna rağmen tezekkür eden (ibret alan) var mı?

           
Ve Allahû Tealâ, ibret alan ve âmenû olup nefs tezkiyesi yapanlara müjde vermiştir;

24/NÛR-55: Vaadallâhullezîne âmenû minkum ve amilûs sâlihâti leyestahlifennehum fil ardı kemestahlefellezîne min kablihim, ve leyumekkinenne lehum dînehumullezîrtedâ lehum ve le yubeddilennehum min ba’di havfihim emnâ(emnen), ya’budûnenî lâ yuşrikûne bî şey’â(şey’en), ve men kefere ba’de zâlike fe ulâike humul fâsikûn(fâsikûne).
Allah, sizden âmenû olanlara ve salih amel (nefs tezkiyesi) işleyenlere, kendilerinden öncekileri yeryüzünde halife kıldığı gibi mutlaka onları da halife kılacağını ve onlara, onlar için razı olduğu dînlerini mutlaka sağlamlaştıracağını ve korkularından sonra (korkularını) mutlaka güvenliğe çevireceğini vaadetti. Bana kul olurlar, hiçbir şeyle (Bana) şirk koşmazlar. Bundan sonra kim inkâr ederse, işte onlar, onlar fasıklardır.

Nuh (A.S), aynı zamanda, sabır ve tahammülün en büyük örneğidir. Allahû Tealâ, Peygamberimiz (S.A.V)’e hitap ederek, ne kendisinin ne de kavminin önceden bilmediği bu kıssanın vahiy yoluyla bildirilen gayb haberlerinden olduğunu hatırlatmış ve sabretmesini tavsiye etmiştir;

11/HÛD-49: Tilke min enbâil gaybi nûhîhâ ileyk(ileyke), mâ kunte ta'lemuhâ ente ve lâ kavmuke min kabli hâzâ, fasbır, innel âkıbete lil muttekîn(muttekîne).
İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Sen ve senin kavmin, bundan önce onu bilmiyordunuz. Artık sabret, muhakkak ki (güzel) sonuç, takva sahiplerinindir.