ABD VE ABİD
Allahû
Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha bir Abd ve Abid kavramını tezekkür
etmek üzere Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı.
Abd;
"kul" demektir, Abid ise; "ibadet eden" demektir. Abd
kelimesi ile abid kelimesi arasında farklılık vardır. Namaz kılan bir kişi
namaz kıldığı sürece abiddir. Zikir yapan bir kişi zikir yaptığı sürece
abiddir. Hangi ibadeti yapıyorsanız o ibadetin süresince abidsiniz; ibadet
edensiniz.
Abd kelimesi
de, abid kelimesi de aynı kökten geliyor. Arapça kökündeki (a-b-d) üç temel
harf burada da var. Abd kelimesinde de abid kelimesinde de aynı harflerin
toplandığını görüyoruz. İbadet kelimesinde de aynı kökün üç harfi sondaki (t)
eki ile gene var. Mabud kelimesi "kendisine ibadet edilen"
istikametinde kullanılıyor. İnsanlar abd ve abid kelimesini birbirine
karıştırmış durumdalar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne
vel inse illâ li ya'budûni.
Ve Ben, insanları ve cinleri (başka
bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.
"li ya'budûn: Sadece Bize kul olsunlar diye.
Hepimiz Allah'a kul olalım
diye yaratılmışız. Hepimiz Allah’ın yarattığı birer mahlûkuz ama yaratılış gayemizdeki kulluk, yani abd olmak şarta bağlıdır. Herkes doğar,
doğduğu anda Allah'ın kulu mu olur? Hayır! İnsanlar kul olduklarını zannederler,
oysa ki; Allaha ulaşmayı dilemedikçe herkes şeytanın kuludur.
36/YÂSÎN-60: E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş
şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım
mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı
Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
Bir insan Allah'a ibadet
ediyor diye, namaz kılıyor, oruç tutuyor, zekât veriyor, hacca gidiyor,
kelime-i şahadet getiriyor diye Allah'a kul olamaz. Hiç kimse Allah'a ulaşmayı
dilemeden Allah'ın kulu olmak yetkisinin sahibi değildir. Ancak bu dilekle
yaratılış gayemizdeki kulluğa adım atabiliriz. Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de
sahâbeden bahsediyor ve diyor ki:
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi
lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler
(kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a
ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
“Allah'a yöneldiler,
Allah'a ulaşmayı dilediler. Onlara müjdeler vardır, kullarımı müjdele.” diyor
Allahû Tealâ
İnsanlar tagutun
kuludur; insan şeytanların veya cin
şeytanların kuludur. Tagut sadece şeytanları değil, insan şeytanları ve cin
şeytanları da içerir. Başka insanları yoldan çıkarmaya çalışan insanlar da şeytanın
emrinde olanlar tagut müessesesinin içine girer.
Allah'a ulaşmayı dilemeden
önce bütün insanlar şeytanın kuludur, şeytana abddir. Ama kim Allah'a ulaşmayı
dilerse o kişi Allah'ın kulu olur, Allah'a kul olur.
Allahû Tealâ bütün insanları, hepimizi Allah'a kul olalım diye yaratmıştır.
Allahû Tealâ Zâriyât-56’da: “Biz, insanları ve cinleri
başka bir şey için değil, Bize kul olsunlar diye yarattık." buyurmaktadır.
Âyet-i kerimede yer alan "li ya'budûn" kelimesini
"ibadet etsin" şeklinde Türkçeleştirenler var ama kelimenin mânâsı “bana
kul olmaları“ şeklindedir. İbadet, yaratılış sebebi
değildir. İbadet hedef değildir. İbadet o hedefe ulaştıracak olan vasıtanın
adıdır. İbadetler; namaz kılmak bir vasıtadır; oruç tutmak bir
vasıtadır; zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek de bir
vasıtadır. Bazı insanlar diyorlar ki: "İslâm'ın 5 şartı vardır. Bu 5 şart
İslâm'ın esasını teşkil eder. Biz bu 5 şartı yerine getiriyoruz. Öyleyse
İslâm'ız. İslâm Allah'a teslim olmak demektir. Siz de bize teslim olmaktan
bahsediyorsunuz. İşte biz İslâm'ın 5 tane şartını yerini getiriyoruz. Bunun
için de bizler Allah'a teslim olanlarız."
Hiç kimse İslâm'ın 5 şartıyla Allah'a teslim olamaz.
"İslâm'ın beş 5 şartını yerine getiriyoruz, öyleyse biz Allah'a teslim
olanlarız." diyenlere üzerimize farz olan ve aslî hedefi teşkil eden 4
teslimden hangisini gerçekleştirdiklerini soruyoruz ve diyoruz ki: “Ruhunuzu
mu, fizik vücudunuzu mu, nefsinizi mi, iradenizi mi Allah'a teslim ettiniz?” O
zaman cevap vermiyorlar; veremiyorlar. Çünkü İslâm’ın sadece 5 şartını yerine
getirerek teslim olmaları sözkonusu değildir. İbadet etmek yani abid olmak ile
abd olmak yani Allah'a kul olmak farklı kavramlardır.
ü 1. KULLUK:
Allah'a ulaşmayı dilemek, Allah'a kul
olmanın başlangıç noktasıdır. 3. basamak, 1. kulluktur.
39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler
(kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a
ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
ü 2. KULLUK:
Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi Allah
mutlaka mürşidine ulaştırır, kişi tâbiiyetini gerçekleştirir. 14. basamak, 2. kulluktur.
1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi)
isteriz.
1/FÂTİHA-6: İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e hidayet et (ulaştır).
40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men
yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine
ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da
Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a
ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden
(Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
ü 3. KULLUK:
Mürşide tâbiiyet sırasında ruh vücudu terk eder,
Allah'a doğru yolculuğa çıkar, 7 gök katını aşarak Allah'a ulaşır. Ruhun
Allah'a ulaşması, ruhun teslimidir. Bu nokta 3. kulluktur (1. teslim).
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah'a
ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
ü 4. KULLUK:
Fizik vücut Allah'a teslim olur. 4. kulluktur (2. teslim)
35/FÂTIR-28: Ve minen nâsi ved devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu
kezâlik(kezâlike), innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun
gafûr(gafûrun).
Ve bunun gibi insanlardan, davarlardan, yürüyen hayvanlardan da çeşitli
renkte olanlar vardır. Ancak kullarından ulema (âlimler), Allah'a karşı huşû
duyar. Muhakkak ki Allah; Azîz'dir (üstün, yüce), Gafûr'dur (mağfiret eden).
ü 5. KULLUK:
Ulûl'elbab makamında nefsi
Allah'a teslim etmek 5. kulluktur (3. teslim);
17/İSRÂ-3: Zurriyyete men hamelnâ mea nûh(nûhin), innehu kâne abden
şekûrâ(şekûren).
(Ey) Nuh (A.S) ile beraber taşıdıklarımızın zürriyyeti (onların soyundan
olanlar)! Muhakkak ki O (Nuh A.S), çok şükreden bir kul idi.
ü 6. KULLUK:
Kişi ihlâs makamına ulaşır
ve muhlis olur. Tövbe-i
Nasuh'la tövbe eder. İrşad olur. Bu 6. kulluktur.
37/SÂFFÂT-40: İllâ ibâdallâhil muhlesîn(muhlesîne).
Allah'ın muhlis (halis) kulları hariç.
ü 7. KULLUK:
Salâh
makamının 1. kademesinde: Kişinin günahları örtülür. 2. kademesinde: Salâh nuru
verilir.
3. kademesinde: Kişinin günahları sevaba
çevrilir. Salâh makamının 4. kademesinde kişi iradesini de Allah'a teslim eder.
Bu 7. kulluktur (4. teslim).
21/ENBİYÂ-105: Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda
yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn(sâlihûne).
Andolsun ki; zikirden (Tevrat'tan) sonra Zebur'da, arza salih kullarımızın
varis olacağını, yazdık.
İrşada memur ve mezun kılınan
kişi, salâhın 5. kademesini tamamlar. Burası, kulluğun sonudur. Kişi bihakkın
takvanın sahibi olmuştur. Herkesin ulaşabileceği standartlarda yani resûl veya
nebî (nebî resûl veya velî resûl) olmayanların ulaşabileceği nihai kademe, en son kademe burasıdır. İradenin Allah'a
teslimidir. Burası 7. kulluktur, kulluğun en üst makamıdır. Kişi bihakkın
takvanın, hakka tukatihi takvanın sahibi olmuştur.
Allahû Tealâ'nın bizi
yaratma maksadına bakıldığı zaman görülmektedir ki; Allahû Tealâ bizi Allah'a
kul olalım diye yaratmıştır. Allahû Tealâ, bihakkın kulluğu hedef
göstermektedir. Elbette herkes oraya ulaşamaz ama Allah'ın istediği temel hedef
odur ve bütün sahâbenin bu kulluğa ulaştığı görülmektedir. Allahû Tealâ bütün insanları 7 kulluğa davet
etmektedir.
Kur'ân-ı Kerim 28
basamaktan oluşan bir İslâm merdiveni içermektedir. Kulluk ise 3. basamakta
Allaha ulaşmayı dilemekle başlar.
1. basamak: İnsanlar olaylar yaşar, herkes yaşar. O kişi
olayları yaşadığı için Allah'ın kulu değildir, henüz kul olmamıştır.
2. basamak: Olayları yaşayan insanlar, Allahû Tealâ kendilerini musibetlerle imtihan ettiği
zaman tepkilerini ortaya koyarlar. Kişi, ikinci basamaktan sonra ya
Allah'a ulaşmayı dilemez ya da Allah'a ulaşmayı diler ve 3. basamağa geçer.
Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin hiçbirisi 3. basamağa ulaşamaz, 2. basamakta
kalırlar. Önemli olan Allah'a ulaşmayı dilemektir.
Dileyen kişi mutlaka 3. basamağa ulaşır.
3. basamak: Allah’a
ulaşmayı dilemektir. Böylece kişi Allah'ın kulu olmuştur. 3. basamakta olan
kişi 1. kulluğa ulaşmıştır, Allah'a ulaşmayı dileyen herkes şeytanın kulu
olmaktan kurtulur, Allah'a kul olur.
Zumer
Suresinin 17. âyet-i kerimesi, bu büyük hakikati bize söylüyor. Allahû Tealâ
diyor ki: “Vellezînectenebût tâgûte en ya'budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ,
fe beşşir ıbâd(ıbâdi): Onlar (sahâbe) taguta, şeytana kul olmaktan
içtinab ettiler, kaçındılar, kendilerini kurtardılar ve Allah'a
yöneldiler."
Allah'a
yöneldikleri için taguta kul olmaktan kurtuldular. Çünkü Allah'a yönelen herkes
Allah'a kul olmanın birinci safhasındaır.
Allah'ın kulu olmuştur. O artık şeytanın kulu değildir. Allahû Tealâ orada
diyor ki: "Onlar taguta kul olmaktan içtinab ettiler, kaçındılar,
kendilerini kurtardılar çünkü Allah'a yöneldiler. Onlara müjdeler vardır,
kullarımı müjdele." Zumer Suresinin 17. âyet-i kerimesi, sahâbenin taguta
(insan ve cin şeytanlara), şeytana kul iken, Allah'a ulaşmayı dileyerek Allah'a
kul olduğunu ispat ediyor.
Başlangıçta
bütün insanlar şeytanın kuludurlar. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
24/NÛR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve
men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri)
ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve
lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın
adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde)
muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve
Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin
üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri
ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye
eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).
"Sakın şeytanın adımlarına tâbî olmayın çünkü şeytan onun adımlarına tâbî olanlara münkerle ve fuhuşla emreder."
Şeytan kimlere emrediyor?
Kullarına emrediyor. Allah'a kul olmayan herkes, Zumer Suresinin 17. âyet-i
kerimesi gereğince şeytana kuldur. Bütün insanlar doğuşlarından itibaren
şeytana kuldurlar. Allah'ın kulu olmayan herkesin şeytana kul olduğunu
görüyoruz. Allahû Tealâ Zumer-17'de bunu açıkça ifade etmiş oluyor. Yani sahâbe
de eğer Allah'a ulaşmayı dilemeselerdi şeytanın kulu olmakta devam edeceklerdi.
Allah'a kul olmakla
şeytana kul olmak arasındaki ayrım, mü'min ve kâfir ayrımını da ihata ediyor.
Allah'a kul olanlar mü'min. Şeytana kul olanlar ise kâfirdirler. Allahû Tealâ,
Sebe-20’de insanlar şeytan ve kıyâmet günün için diyor ki:
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan
minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi.
Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç,
hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Sadece Allah'a
ulaşmayı dileyenler mü'minlerdir; onlar kendilerini şeytana
kul olmaktan kurtarmışlar ama geri kalanların hepsi şeytana kul olmuşlardır.
Yani Allah'a ulaşmayı dileyenler Allah'ın kuludur ama geri kalan herkes
şeytanın kuludur. Mü'minleri oluşturan sadece bir tek fırka olduğuna göre,
Allah'a ulaşmayı dileyenler mü'min ve dilemeyenlerin hepsi kâfirler sınıfında
mütâlea ediliyor. Allah ile olan ilişkilerimizde şeytana kul olmaktan
kurtulduğumuz nokta, demek ki kendi irademizle karar vererek Allah'a ulaşmayı
Rabbimizden dilediğimiz noktadır.
"Yarabbi, ben ruhumu
ölmeden evvel Sana ulaştırmak istiyorum. Nasıl Senin binlerce ermiş evliyan
Sana ulaşmayı dilediler ve Sana ruhlarını ulaştırdılarsa, böylece Allah'a
ulaşmayı dileyip Sana ulaştıkları anda şeytana kul olmaktan kurtulmuşlarsa, ben
de şeytana kul olmaktan kurtulmak ve Sana kul olmak istiyorum."diyerek
kalpten bir dilek ile talep edildiğinde; böyle bir talep Allahû Tealâ tarafından anında işitilir ve bilinir. Allahû Tealâ derhal
harekete geçer ve o kişinin Allah'ın kulu olması böylece tahakkuk eder.
O Allah'a
ulaşmayı dileyenler hidayet üzere olurlar, şeytana kul olmaktan Allah'a
ulaşmayı diledikleri anda kurtulmuşlardır, Allah'ın kulu olmuşlardır. Bu,
konumuzun birinci safhasıdır. Sadece Allah'a ulaşmayı dileyenler bu hedefe
ulaşabilirler, Allah'ın kulu olabilirler.
Sevgili kardeşlerim! Hâlâ
Allah'a ulaşmayı dilemeyenler varsa bilmeliler ki; dünya ve ahiret hayatları
için kendilerine yapabilecekleri en büyük kötülük budur. Allahû Tealâ, bütün
insanların bir tek dileğin sahibi olmalarını murad etmektedir. Bu aslında çok
kolaydır.
Allah'a ulaşmayı dilemeden
evvel insanlar dalâlettedirler, küfürdedirler, gidecekleri yer cehennemdir,
şeytanın kuludurlar, hüsrandadırlar, şirktedirler.
Allah'ın kulu olmayan herkes bütün bu vasıfların sahibidir. Onlar 1. ve 2.
basamakta olanlardır ama Allah'a ulaşmayı dileyen kişi 3. basamaktadır ve
Allah'ın kulu olmuştur.
Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı
kalpten dileyen kişinin üzerine derhal Rahmân esması ile tecelli eder ve o
kişiye 7 tane furkan verir:
1- Gözlerinin
üstündeki hicab-ı mesture alınır.
2- Görme hassasının
üzerindeki gışavet alınır.
3- Kulaklarındaki vakra alınır.
4- İşitme hassasının mührü
açılır.
5- Kalbinin mührü açılır.
6- Kalbindeki ekinnet alınır.
7- Kalbine ihbat konulur.
Bir insanın
kalbinde başlangıçta engeller yoktur. Tebliğ geldiğinde davete icabet etmezse
engeller konur. Allah’a ulaşmayı dilediği noktadan itibaren Allahû Tealâ
ona büyük yardım edecektir. Çünkü Allahû Tealâ'nın sözü vardır; mutlaka o
kişiyi Kendisine ulaştıracaktır.
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ
ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû
fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî
ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi
(şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara
ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz
şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine
çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini
Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken
Kendisine ulaştırır).
Kişi böylece Allahû
Tealâ'ya ulaşmayı diledikten sonra, Allahû Tealâ ona yardımlarını ardarda
göndermeye başlar. Allahû Tealâ o kişiyi teçhiz eder, cihazlandırır. Allah'a
ulaşmayı dilemesi zaten o kişiyi cehennemden kurtarır ve Allahû Tealâ bu kişiye
12 ihsan vermektedir. Allahû Tealâ bu kişiye mürşid sevgisi verir. Kişi hacet
namazını kıldığı zaman Allahû Tealâ mutlaka ona mürşidini gösterecektir ve kişi
mürşidine tâbî olacaktır. Tâbî olduğunda Allahû Tealâ, kişiye 7 tane ni'met
verecektir:
1- O kişinin kalbinin içine Allah îmânı yazacaktır.
2- Devrin imamının ruhu
kişinin başının üzerine gelip yerleşecektir.
3- O kişinin
bütün günahları sevaba çevrilecektir ve aynı zamanda Allahû Tealâ o kişiye o
güne kadar kazandığı bir tek derece için 10 katını verirken o günden itibaren
100 katını vermeye başlayacaktır ve 700 kata kadar artıracaktır.
4- O kişinin ruhu
vücudunu terk edip Allah'a doğru yola çıkacaktır.
5- Fizik vücut Allah’a kul
olmaya başlar; Allah
ibadetleri özellikle zikri sevdirecek fizik beden Allaha ibadet yaparak da kul
olmaya başlayacaktır.
6- Kişi, kalbine
îman yazılması ve zikre başlaması ile nefs tezkiyesine başlayacaktır.
7- İrade güçlenir; kişi nefs tezkiyesi yaptığı için, irade afetlere karşı
güçlenecektir. Çünkü nefs tezkiyesi sebebiyle afetlerin giderek sayısı
azalacaktır ve iradenin gücü artacaktır.
Mürşidine tâbî
olduğu noktadan itibaren Allahû Tealâ kişinin kalbine îmân kelimesini yazdığı için,
kişinin zikir yapmasıyla Allah'ın katından gelen fazl, rahmet ve salâvât
nurlarından fazıllar, kişinin kalbine girmeye başlar. Çünkü Allahû Tealâ'nın
yazdığı îmân kelimesi, fazıllar için çekim gücüne sahiptir. Fazıllar o kişinin
kalbinde toplanmaya başlayacaktır.
Tâbiiyetle
birlikte o kişinin kalbinde fazılların toplanmaya başlaması, o kişinin nefs
tezkiyesine başlamasını ifade eder. Burası 2. kulluktur. Mürşide tâbiiyet,
kişinin Allah'a 2. defa kul olduğunu gösterir. Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel
bu kişi şeytanın kuluydu, Allah'a ulaşmayı diledi 1. kulluğa ulaştı. Mürşide
ulaştığı zaman kişi 2. defa Allah'a kul olmuştur. Kulluğu bir kademe
yükselmiştir.
Tâbiiyetin
gerçekleşmesi ile birlikte ruh, vücuttan ayrılmış ve nefs tezkiyesi ile
birlikte Allah'a doğru seyri sülûk isimli bir yolculuğa çıkmıştır. Ruh,
nefsinin her %7 nur birikiminde bir gök katını aşacak, neticede yedi tane gök
katını ve 7 âlemi geçecek ve Allah'ın Zat'ına ulaşacaktır. Ulaştığı an, ruh
Allah'ın Zat'ında yok olur. Ruhun Allah'a ulaşması ile kişi 3. kulluğa ulaşır;
22. basamaktır. 23. basamakta kişiye Allah'ın katında bir taht verilir. 24.
basamakta bu kişi günün yarısından daha fazla zikretmeye başlar. Kişi böylece
zahid olur, zühd sahibi olur, nefsinin kalbindeki nurlar %70'i aşar. Bu nurlar
ne zaman %81'i bulursa kişi fizik vücudunu Allah'a teslim eder. Bu noktada kalp
%81 nurlandığı için fizik vücut da geri kalan %19 afete aldırmaz; Allah'ın
bütün emirlerini yerine getirir, yasak ettiği fiilleri işlemez. Burası o kişi
için 4. kulluktur. Fizik vücudunu Allah'a teslim eden herkes, 4. kulluğun
sahibi olur.
Kişi neticede
daimî zikre ulaşacaktır. Daimî zikre ulaşan bu kişi 5. kulluğun sahibi olur.
Kim daimî zikre ulaşmışsa o, nefsinin kalbinde hiç afet kalmayan birisidir.
Daimî zikir sebebiyle nefsinin kalbindeki bütün afetler yok olur. Çünkü kalbe
devamlı olarak Allah'ın nurları girmekte ve kalbi bütün boyutlarıyla pırıl
pırıl aydınlık tutmaktadırlar.
Kişi bu
noktada daimî zikre ulaşınca ulûl'elbab olmuştur. Nefsinin kalbindeki afetler
tamamen yok olduğu için kalp gözü açılmıştır, kalp kulağı da açılmıştır ve
Allahû Tealâ'nın indinde o kişi ehli tezekkür olmuştur. Allah ile her an
konuşabilmek imkânının sahibidir. Ehli hayır olmuştur, daimî zikir sebebi ile
devamlı derecat kazanmaktadır. Ehli hüküm, ehli hikmet olmuştur. Hem Kur'ân-ı
Kerim âyetlerine baktığı zaman o âyetin hangi kademeye ait olduğunu bilir hem
de bu bapta bir hâkimlik veya hakemlik görevi kendisine verildiği zaman Allah'a
sorarak karar vereceği için mutlaka adaletli karar verir. Allah ile olan
ilişkilerin bu noktasında, ulûl'elbab makamında yeni bir kulluk
oluşur. Burası 5. kulluktur.
Sonra kişi ihlâs makamına
ulaşır, muhlis olur ve gök katlarını görmeye başlar. Yer katları ulûl'elbab
olduğu noktada kişiye gösterilir, gök katları ise ihlâs makamının işaretlerini
taşır. Gök katlarını görmeye başladığı anda kişi 6. kulluğa ulaşmıştır. Allah'a
daha üst seviye bir kul olmuştur ve bu noktadan sonra o kişi için söz konusu
olan şey salâh makamına geçiştir. İhlâs makamında 7. gök katının son âlemi olan
İndi İlâhi'de Sidretül Münteha'yı gördüğünde Tövbe-i Nasuh'a davet edilir.
Bunun mânâsı; ihlâs makamı da tamamlanmıştır, 6. kulluk da tamamlanmıştır, kişi
7. kulluğa geçecektir. Kişi Tövbe-i Nasuh'un akabinde salâh makamına geçerek 7.
kulluğa ulaşır. Burada o kişinin bütün günahları örtülür, ona salâh nuru
verilir. Sonra da o kişinin günahları sevaba çevrilir. Bunların hepsi kişi
Tövbe-i Nasuh'a davet edildikten sonra olur. Bu işlevlerin sonunda Allah, o
kişinin iradesini de teslim alır.
Kişi iradesini de teslim
ederek Allahû Tealâ tarafından "İrşada memur ve mezun kılındın."
cümlesi ile Allah'a teslim olur ve Allah'a 7. defa kul olur. Burası bihakkın
takvanın sahibi olunan yerdir. Kişi iradesini de Allah'a teslim etmiştir. 7.
kulluğun en üst noktasına ulaşmıştır. 7. kulluk, burası velî resûllerin ve nebî
resûllerin dışındaki bütün insanlar için kulluğun son noktasıdır.
Görülmektedir ki; abd olma
müessesesi bir bütünü içerir. Bu muhtevada kişinin Allah'a abd olması, abid
olması ile ilişkili bir konu değildir. Abid olmak Allah'a ibadet etmektir.
Oysaki biz insanlar ibadeti Allahû Tealâ'nın emri üzerine gerçekleştiririz.
Allahû Tealâ hepimize ibadet emrini vermiştir ki; o
ibadetleri yaparak derecat kazanalım ve bir an evvel basamakları yükselerek
Allah'ın üst seviye bir kulu olalım.
Allahû
Teâlâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir konumuzun daha
sonuna geldik. Bütün kardeşlerimizin, insanların dalâletten kurtulmaları için
vazifeli kılınmalarını ve bu istikamette Kur’ân’ın bütün ilmine sahip
olmalarını ve Allahû Teâlâ’nın hepimizi hem cennet saadetine hem dünya
saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek inşaallah bugünkü konumuzu burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.
<