Hayırlarda Yaşayanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayırlarda Yaşayanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Kasım 2015 Cuma

HAYIRLARDA YAŞAYANLAR

HAYIRLARDA YAŞAYANLAR
İnsan hayatı boyunca ya hayırlarda ya da şerlerde yaşar. Hayırlarda yaşandığı süreç içerisinde daima derecat kazanılır ve amel defterine hep pozitif, yeşil rakamlar yazılır. Hep kazanç da olunur. Şerlerde yaşamakta ise hep derecat kaybetmek vardır. O da amel defterine kırmızı, negatif, nakıs (eksi) rakamlarla yazılır. Birinci de pozitif rakamlar, artılar, kazançlar, hayırlar; ikinci de ise negatif, kırmızı, derecat kaybettiren rakamlar, şerrler sözkonusudur. Birinde kişi, Allah’ın ülkesinde yaşar; derecat kazanır; hayırlarda yaşar. Diğerinde kişi, negatifleri yaşar ve derecat kaybeder.
Negatif sayıların bittiği, sıfırdan sonra pozitif dereceler başlar; burada bulunanlar derecat kazanırlar. Orası yatay ve dikey eksenlerin kesiştiği noktanın üst tarafıdır yani Allah’ın ülkesidir. Pozitif derecelerde olanlar Allah’ın ülkesinde yaşamaya başlayanlardır.
Allah’ın ülkesinde olmak ya da şeytanın ülkesinde olmak; kişinin davranışına bağlı bir olaydır. Allah’ın ülkesindeyseniz mutlu ve huzur içinde yaşantınızı devam ettirirsiniz. Eğer şerr ile meşgulseniz o zaman mutsuz ve huzursuz olarak şeytanın ülkesinde yaşarsınız. Çünkü burada şeytan size tesir ederek, Allah’ın doğruları yerine kendi yanlışlarını işletir.
İnsanların nefsinde afetler oldukça, her iki alemde de yaşarlar. Güzel bir şeylerle nadiren meşgul olurlar; başka insanlar için hayır yaparlar, Allah’ın emirlerini yerine getirirler; namaz kılarlar, oruç tutarlar, zekat verirler, hacca giderler, kelime-i şahadet getirirler ve özellikle zikir yaparlar. O devreler içinde hayırlar işlerler, derecat kazanırlar; Allah ile beraberdirler, Allah’ın ülkesinde yaşarlar ve mutludurlar.
 Allah’ın ülkesinde devamlı yaşamak istiyor ve her saniye derecat kazanmak istiyorsanız ulaşmanız lazım gelen yer Zikri Daim’dir.
Daimî zikre ulaşan kişi devamlı derecat kazanır; hayrın sahibi olur. Ancak o zaman, Allah ile tezekkür eder, bu konuları konuşur; ehli hayır, ehli tezekkür olur.  Ancak o zaman Kur’ân hakkında hüküm sahibi olur. Allah’ın üst seviye dostu olur. Nefsin kalbinde hiç afet kalmamış olan birisi olur. Daimî zikrin sahibi olan bir kişinin kalp gözü ve kalp kulağı da mutlaka açılır. Allah’ın gösterdiği her şeyi kalbindeki gözle görür. Allah’ın söylediği her şeyi işitir. İşte burası hikmet noktasıdır burada kişi hikmet sahibi olur.
Daimî zikrin sahibi olan herkes, kesintisiz bir mutluluğu iç dünyasında da başka insanlarla olan ilişkilerinde de Allah ile olan ilişkilerinde de yaşar. Kişi kesintisiz, devamlı bir mutluluğu, iki alemde birden, ömrü boyunca yaşamaya devam edecektir.
Allahû Tealâ bütün insanları bu hedefe; daimî zikre ulaştırmak istiyor. Daimî zikir, bu mutluluğun yaşanması için herkesin üzerine farzdır.
Allahû Tealâ Nisâ  Suresinin 103. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
4/NİSÂ-103:Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alâl mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur.
Allahû Tealâ: “Ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikredin” buyurmaktadır. Allahû Tealâ tarafından sonsuz, daimî zikir herkesin üzerine farz kılınmıştır.
Daimî zikre ulaştığınız zaman yaşayabileceğiniz mutluluk sonsuz bir mutluluktur. Üç aleminizde birden tam bir sulh ve sükun halinde olursunuz. Daimi zikre ulaşmak kolay bir şey değildir. Bu hedefe ulaşabilmek için çok yıllarınızı bu konuda vermek mecburiyetindesiniz.
Daimî zikre ulaşmamış olan insanlar da mutlu olabililer. Onların mutluluğu yaşayabilmesinde davranış biçimleri önemlidir. Eğer davranış biçimlerinizi en güzel standartlara çıkartabilirseniz; başka insanlarla ilişkilerinizde sizden onlara sadece mutluluk ulaşan bir insan olursanız; hayatınızı onları mutlu kılmaya adar ve her yerde her zaman başka insanlarla olan davranışlarınızda onları kırmama konusunda, onları mutlu etmek konusunda bir faaliyetin sahibi olursanız, o zaman bu  mutluluğu yaşarsınız.
İnsan sosyal bir mahluktur. Allah’ın kanunlarını sakın unutmayın. Bütün gün başka insanlarla berabersiniz. Allah’ın kanunlarında üç grup vardır. Birinci grup da siz, ikinci grup da diğer insanlar, üçüncüsünde de Allah vardır.
         Sizlerle diğer insanlar arasında bir birleşik kaplar sistemi vardır. Birleşik kaplar halinde olan iki su toplayıcısından birisine ne kadar su koyarsanız; su seviyesini ne kadar yükseltirseniz, ikinci kaptaki su seviyeside aynı düzeyde yükselecektir. Birinin su seviye yüksekliği 3 cm arttığında diğerinde de 3 cm’lik su seviye artışı mutlaka tahakkuk eder. Sizlerle etrafınızdaki insanların münasebeti de bu dizayn içerisindedir. Sizden çevrenizdeki insanlara ne ulaşırsa, çevrenizdeki insanlardan da size aynı şey geri döner. Seviyenin eşitliği bozulmaz. Sizden çevrenize negatif bir şey gittiği zaman sizdeki su seviyesi alçalır, onlar da size negatif bir şeyler ulaştırarak seviyenizi gene eski noktaya ulaştırırlar. Yani ikinci olayda da onların tarafında da eksilme olur, onların kaybettiği negatif bir değer size pozitif değer olarak ulaşır. Netice; sıfıra sıfır elde var, sıfırdır. İki seviye de önce daha yüksekti, sonra ikisi de aşağıya düştü.
Karşınızdaki kişiye güzel bir işlev de bulunup, ona mutluluk verdiğinizde bu güzel davranış sergilediğiniz kişiden ya da çevrenizdeki başka insanlardan size mutlaka pozitif bir geri dönüş olacaktır. Birleşik kaplar kanunu böyle çalışır. Eğer topluma negatif bir şey verirseniz, oradan negatif bir geri dönüş, pozitif bir şey verirseniz pozitif bir geri dönüş olur. Negatifin karşılığı negatif, pozitifin karşılığı pozitiftir. Eşitlik hiç bozulmaz. Eğer “Ben kimseye bir şey yapmadım, bu bana niçin yapıldı” diyorsanız, iyi düşünün! Mutlaka bir şeyler yapmışsınızdır…

Allahû Tealâ’nın koyduğu kanun buysa, o zaman mutlu olmak zor bir şey değildir. Sergilediğiniz davranışlara dikkat edin! Eğer sizden çıkacak olan pozitif bir davranış biçimi ise pozitif bir dalga boyu yayıyorsanız, yani güzel hislerinizin çevreye yansıması, onlara mutluluk verecek bir hüviyette ise onlar sizin bu davranışınızdan mutluluk duyacaklardır. Dost olduğunuzu hemen hissedeceklerdir. Sizin onlara ulaştırdığınız mutluluk başka bir yerden size mutlaka geriye dönecektir ve eşit şartlarda, eşit sonuçlarla karşılaşırsınız. Sizden topluma ulaşan neyse toplumun bir başka yerinden size geri dönen aynıdır. Allah’ın İlâhî Adaleti mutlaka gerçekleşir. Allah hesabı çabuk görendir. Allah’ın katında hesap derhal görülür.

Allahû Tealâ hesabı anında Kirâmen Kâtibîn melekleriyle dizayn eder. Birincil seviyede hesap; kötü bir davranış sonucunda derecat kaybedilmesiyle eşitlenir. Kişi başkasına kötü bir davranışta bulunduğunda, amel defterinde o işlev derhal yer alır.

          Kirâmen Kâtibîn melekleri, o kişinin amel defterine hologram usulu 3 boyutlu olarak o olayı kaydederler. Kişinin hayat filmine başkasına yaptığı kötülük dolayısıyla negatif derece olarak kaydedilir, derecat kaybeder.
Böyle bir dizaynda bir insana kötü bir davranışta bulunduğunuzda derecat kaybedersiniz. Başka birine huzursuzluk, sıkıntı verdiğinizde başka bir yerden siz farkına bile varmadan size mutlaka bir kötü davranış ulaşacaktır.
Herşeyi en güzel boyutlarda, sevileceğiniz bir ortamda yaşamak istiyorsanız; çevrenizden sizi mutsuz etmeyecek pozitif anlamda bir şeylerin geri dönmesini istiyorsanız; etrafınıza karşı pozitif davranışlar sergilemek mecburiyetindesiniz.
Allahû Tealâ’nın ilk emri “Sevin!” dir. Allahû Tealâ Kendisini de sevmenizi ister. Allahû Tealâ, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e diyor ki: “Habibim de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi daha çok sevsin.”
Allah’ın sevgisini kazanmak, sevgilisi, dostu olmak, mutluluğu yaşamak hepsi sizin elinizdedir. Eğer mutlu olmayı istiyorsanız mutlaka mutlu olursunuz. Şu basit tavsiyelerimizi, önerilerimizi herşeyden önce Allah’ın emirleri oldukları için tatbik ederseniz ve insanlara, onları mutlu eden davranışlarda bulunursanız mutlu olursunuz.
Sizin güzel davranışlarınıza muhatap olan kişilerin aynı şekilde geri dönüşler yapması herzaman söz konusu değildir. Fakat burada bunun çok daha ötesinde bir güzellikten bahsetmekteyiz. Allah’ın kanununa göre siz başkasına kötülük ettiğiniz zaman toplumun başka bir yerinden aynı ölçekte bir negatif davranış size mutlaka ulaşacaktır. Siz, bir başkasına pozitif davrandığınız zaman, çevrenizden bir başka yerden sizi mutlu edecek olan pozitif davranış tekrar geri dönecektir.  
Siz bir başkasına bir güzel davranışta bulunmak için örneğin A’ya onu memnun edecek, onun hoşuna gidecek olan bir davranışı: “Acaba ona bir hediye mi alsam? Şu anda neye ihtiyacı var? Ona bir yardım da mı bulunsam? Acaba ona, onu mutlu etmek istikametinde ne yapabilirim?” şeklinde düşünmeye başladığınız noktadan itibaren;  siz bu dünyada değil; Allah’ın ülkesinde yaşarsınız. Bu güzelliği dizayn eden ruhunuz, bu olayı yaşamak üzere harekete geçtiğiniz için kazandığınız dereceler, hayır ve de Allah sizinledir. O zaman Allahû Tealâ, ruhunuz ve kazanılan derecelerle üçlü bir beraberlik meydana gelir. Eğer nefsinizi tasfiye eder, daimi zikrin sahibi olursanız o zaman bir dörtgenin, karenin içinde yaşarsınız. Dört kenarı da nefsiniz olur. Çünkü nefsiniz artık ruh hüviyetindedir. Bir mutluluk üçgeninde veya bir mutluluk dörtgeninde yaşarsınız. İnsanların çok büyük kısmı daimî zikre ulaşamadıkları için bir mutluluk üçgeninde yaşayacaklarını söyleyebiliriz.
Daha karşınızda ki insana mutluluk vermeyi düşünmeye başladığınız andan itibaren, içinizi bilemediğiniz bir huzur kaplar. Bu Allah’ın size gönderdiği huzurdur. O andan itibaren Allah’ın ülkesinde yaşarsınız ve mutlu bir insansınızdır. Kişiye mutluluk ulaştırmak için düşündüğünüz sürece, tatbik ettiğiz ana kadar Allah size hep mutluluk verir. Bir kişiye mutluluk verme düşüncenizi tatbikata geçirmek üzere bir hediye aldınız, o kişiye götürüp memnun edeceksiniz onun mutluluğunu, memnun olmasını sağlayacaksınız, bu sevinç içerisinde ona ulaştığınız ana kadar hep mutlu bir insan olursunuz. Burada sizin mutu olmanızı sağlayan o kişi değil; Allah’tır. O kişi bu mutluluğun sebebidir.
Sizin iç dünyanız, aklınız, iradeniz, düşünce sisteminiz, paranız, zamanınız hepsi kombine olarak sizi bir hedefe götürür. İşte başka birini mutlu etmek konusunda bir gayretin sahibi olduğunuz anda Allahû Tealâ tarafından anında görülür ve içinize muhteşem bir mutluluk verilir. Huzur duyarsınız. Bu mutluluk, başka birisine bir yardımda bulunabilmenin huzurudur. O yardımı gerçekleştirdiğiniz ana kadar bu mutluluk ulaştırma işlemi hep devam eder. Sonra diyelim ki, bu kişiye ulaşıp, hediyenizi verdiniz, o kişi bu hediyeden mutluluk duysa da duymasa da Allahû Tealâ,  hedefiniz Hakk’a ait olduğu için, hedefiniz başka bir insana mutluluk sağlamak olduğu için sizi o ana kadar mutlu kılmıştır. Daha çok mutluluk istiyorsanız, o kişiyi mutlaka memnun edecek olan bir hediye seçmelisiniz. O zaman, o kişinin o hediyeyi aldığı zaman yüzünde okuduğunuz mutluluk sizin için ikinci bir mutluluk vesilesi olacaktır.  Diyelim ki siz bütün gücünüzle çalışıp: “Onu en çok mutlu edecek olan şey budur.” diyerek bir şey aldınız ama o kişi bunu sizin ümit ettiğiniz kadar beğenmedi. Öyle de olsa Allahû Tealâ sizi ona mutluluk vermeyi düşündüğünüz andan bu hediyeyi ona ulaştırdığınız noktaya  kadar mutlaka saadet içinde bir insan yapar.
İnsanlarla olan ilişkilerinizde onları mutlu etmek sizi de mutlu eder. Fakat bunun tam tersi karşı tarafı mutsuz edecek bir davranış biçimi sergilediğinizde sizde mutsuz olursunuz. Başka bir insana haddini bildirmeyi, hakaret etmeyi, dövmeyi, yaralamayı, bir kötülük, bir küstahlık etmeyi, bir haksız fiil yapmayı planlamaya başlarsanız, planlamaya başladığınız anda yardımcınız artık Allah değildir. Mutluluk sizin hayatınızın o bölümünde yoktur. Başkalarına kötülük edecek olan bir insan bunun için zamanını, parasını, Allah’ın verdiği enerjiyi kullandığı sürece herşey negatif istikamette kullanılan birer faktördür. Bu kişiyi sadece ve sadece mutsuz kılar.
 Eğer şeytan sizi kandırmışsa, bir başkasına kötülük planlıyor, kuruyor ve dizayn ediyorsanız o zaman yardımcınız şeytandır. Böyle bir davranış biçiminde artık siz Allah’ın ülkesinde değil; sıfır noktasının altında, şeytanın ülkesindesinizdir. Nefsinizin afetleri üçgenin bir kenarını, şeytan ikinci kenarını ve işlediğiniz günah dolayısıyla kaybettiğiniz dereceler üçüncü kenarını teşkil eder ve siz bu üçgende   mutsuz bir insan olursunuz.
Başkalarının kuyusunu kazan, kötülük eden sadece huzursuzluğu için çalışan bir kişi evvela bu huzursuzluğu kendisi yaşar.
Günde 10 saatlik bir aktif hayatınızın olduğunu düşünelim. Bu 10 saatin her birini, bir başkasına iyilik yapmak, bir başka insanı mutlu etmek için harcarsanız 10 saat boyunca siz mutlu bir insan olursunuz. Sizi mutlu yapan da o kişiler değil; Allahû Tealâ’dır. Allah’ın size verdiği herşeyi; zamanınızı, paranızı, enerjinizi, kendinizi  sırf başkalarının mutluluğu için adadığınız; harcadığınız cihetle mutlusunuzdur. Sizi mutlu yapan o kişiler değil, Allah’tır. Eğer onlar için yaptığınız iyilikler ya da götürdüğünüz hediyeler, onların kalplerini kazanmışsa, gözlerinde mutluluğu hatta belki biraz da minneti okumuşsanız o zaman o kişilerden de ayrıca mutluluk alırsınız.
 Bir insan ne zaman başkalarına kötülük yapmak için planlar kurarsa, o noktadan itibaren o kişi mutsuz bir insandır ve mutsuzluğu devam eder. Etrafınızda 10 kişi mevcut olduğunu düşünelim. Bu 10 kişinin her birine yapacağınız her iyilik, o iyiliği yapmayı düşünmeye başladığınız andan ona ulaştığınız zamana kadar sizi mutlaka saadet içinde yaşatır. Eğer, kişilerin bu verdiğiniz hediyeden, gayretinizden, iyiliklerinizden mutluluk duyduklarını bir vakıa olarak kabul edersek, buradan sonra da bir sonuca ulaşırız. O zaman Allahû Tealâ size yeniden bir ferahlık verir. Ruhunuzda nefsinize inşirak verir ve hedefe ulaştıktan sonra da yeni bir mutluluk, yeni bir huzur yaşarsınız.
Allah’ın şu kanununu unutmayın; etrafınızda kim varsa hepsi sizin birer mutluluk kapınızdır, onlara ne kadar mutluluk ulaştırırsanız, o kadar mutlu olursunuz. Etrafınızda ki insanların her birisi onlara mutluluk verdiğiniz sürece sizin için bir mutluluk kapısıdır. Ama yaptığınız şey o insanlara kötülük etmek, huzursuzluk vermek ise o zaman sonuç sizin için de huzursuz olmaktır.
Hangi toplumda nerede olursanız olun mutlaka birileriyle beraber olmanız söz konusudur. Siz nerede, kimlerle beraber olursanız olun bilin ki etrafınızdaki herbir insan, sizin için bir mutluluk kapısıdır. Onlarla meşgul olmaktan çekinmeyin. Her birinin en azından hatırını sorun. Onlara nasıl davranırsanız mutlu olacaklarını artık biliyor olmalısınız. Onlara, onları mutlu edecek şekilde davranın.
Allah’ın yaşatmaya hazır olduğu güzellikleri, yaşamak sizin göreviniz olmalıdır. O insanlara bunu anlatmalı, onlarla konuşmalı, onları mutlu, memnun etmeye; huzur vermeye çalışmalısınız. Bu noktada dikkat edin! Onlara verdiğiniz memnuniyet,   nefslerinin afetlerini tatmin edici, şeytanın tuzakları olmasın.
İhtiyaç içinde olan bir insana bir hediye alıp verdiğiniz zaman o kişinin bir ihtiyacını gidermiş olursunuz. Allah, o kişiye bir hediye ulaştırmanız istikametinde sizi vasıta kılmıştır. Böylece o kişiyi mutlu etmiş olursunuz. Ama nefse hizmet ederseniz mutlu olamazsınız. Burada çarpıcı bir örnek olması açısından bir kişinin  uyuşturucu müptelası olduğunu düşünelim. Eğer siz ona uyuşturucu götürürseniz o  kişiye iyilik değil kötülük etmiş olursunuz. O zaman siz de o da Allah’ın ülkesinde yaşayamazsınız. O insan götürülen uyuşturucudan o an sevinç duyar ama onu kullandığı zaman düştüğü durum, onun huzursuz olmasına sebebiyet verir. Burada siz onun nefsindeki bir hastalığın onu memnun edeceği bir şeyi ona vermiş olursunuz. Örneğin bir içki müptelasına bir şişe içki götürürseniz gene yanlış bir şey yapmış olursunuz ve mutlu olamazsınız. Nefse hizmet edildiği sürece mutlu bir insan olunmaz. Etrafınızdaki insanlar da mutluluk kapılarınız olamaz. Hem onlar mutsuz olurlar hem de siz mutsuz olursunuz.
Bir adam sizi banka soymaya çağırıyorsa: “Aman ben buna yardım edeyim gideyim bankayı beraber soyalım.” derseniz hem suçlu olursunuz hem de o kişiye mutlu etmek istikametinde değil; mutsuz etmek istikametinde yardım etmiş olursunuz.
Etrafınızdaki herkes sizin için bir mutluluk vesilesidir. Onların ruhlarına hizmet ettiğiniz, ruhlarını mutmain kıldığınız, ruhlarına memnuniyet ulaştırdığınız, ruhlarının hasletleri istikametinde onlara yardımcı olduğunuz sürece mutlu olursunuz.
Başka insanlara acı, ızdırap verirseniz, onları huzursuz edecek bir şeyler yaparsanız, bu sefer de onların mutsuzluğuna sebebiyet vermiş olur ve şeytanın ülkesinde yaşarsınız. O zaman etrafınızdaki her kişi sizin için bir mutsuzluk kapısı olur.
Allahû Tealâ’nın muradı, etrafınızda kim varsa onları, sizin mutlu kılmanızdır. Ama ne zaman ki o insanların mutsuzluluğuna sebebiyet verirseniz, siz bundan mutsuzluk duyarsınız. Allah’ın sizin için etrafınızda bulundurduğu hedefler sırf sizin yanlış davranışlarınız sebebiyle size mutluluk ulaştıramazlar tam aksine sizi mutsuz kılarlar. Allah’ın etrafınızda bulundurduğu hedefler mutluluğunuzun da mutsuzluğunuzun da vasıtasıdırlar.
 Her yaptığınız davranışta bunun sizi mutlu veya mutsuz kılacak olan bir davranış biçimi olduğunu bilmelisiniz. Eğer insanları mutlu edecek olan hedefleriniz varsa ve uygulamaya geçirerek bu hedeflere ulaşırsanız o zaman herkes mutluluğunuzun bir parçasıdır. Eğer gayeniz insanları mutsuz, huzursuz etmekse ve bu istikamette çaba harcıyorsanız o zaman da etrafınızdaki herkes mutsuzluğunuzun bir vasıtasıdır.
Bazı insanlar yaşadıkları olaylar sonucunda Allahû Tealâ’yı suçlarlar: “Yarabbi bu kişi bana kötülük etti, neden onun kötülük etmesine müsade ettin?” diye düşünürler; sorarlar. Allahû Tealâ’yı kendilerine bu kötülük yapılırken engellemediği için sorgularlar. Ama Allah hesabı görmüştür. Size bir fenalık yapıldığı an, o kötülüğü yapan kişinin amel defterine yaptığı kötülük kadar negatif derecat kaydolunmuştur. Sizin amel defterinize de gördüğünüz bu fenalık neticesinde karşı tarafın kaybettiği kadar derecat, pozitif olarak kaydolmuştur.
Cehenneme gidecek olan insanların kaybettikleri dereceler, kazandıkları derecelerden fazladır. Bu dünyada 100 sene, olmaz ama 150-200 sene yaşadığınızı düşünün. Buradan sonra ya cehenneme ya da cennete gidilecektir. Orada sonsuz sene yaşanılacaktır. Yüz sene yaşanıldığını düşünsek, 100 seneye karşın sonsuz bir hayat… Sonsuz cennet veya cehennem hayatı bu dünyada kazandığınız derecelerin kaybettiğiniz derecelerden fazla veya eksik olmasına göre tecelli eder.
Bir ticaret olarak bakarsanız, o zaman hayırlı bir ticaret yapın. Kazandığınız dereceler fazla olsun ve sonsuz bir cennet hayatını yaşayın. Sadece kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesiyle, Allahû Tealâ’nın hediyesi cennettir.
 Dünya mutluluğunu daimî zikrin sahibi olmadan etrafınızdaki bütün insanları mutluluğunuzun bir vasıtası olarak kabul ederek; o insanlara mutluluk ulaştırarak ve bunun gayreti içinde olarak da yaşayabilirsiniz. Bütün gayretinizle birisine bir iyilik yapmak istediniz ama sizin elinizde olmayan sebeplerle bunu başaramadınız. Allah bunu dilediğiniz sürece, son dakikasına ulaşana kadar hep mutluluğu yaşatır. Siz o hedefe ulaşamasanız bile, o hedefe ulaşmak için diyelim ki 1 saat uğraştınız bu süreç içerisinde mutlu bir insan olursunuz. Allahû Tealâ size mutluluğu mutlaka yaşatır.
Mutluluk denilen müessesede başka insanlar mutluluğunuzun da mutsuzluğunuzun da kapısı olabilir ama merkezinde başkaları değil siz varsınız. Amelin sahibi sizsiniz. Ameliniz kalbinizde neye göre şekilleniyorsa mutlu ya da mutsuz olursunuz. Başka birine mutluluk vermek standardı içindeyseniz ona göre Allahû Tealâ’dan size mutluluk gelir. Eğer başka birine mutsuzluk vermek standardı içinde iseniz, ona göre Allahû Tealâ’dan size mutsuzluk gelir.
Mutsuzluğunuzun sebebini başkalarına yüklemeye kalkmayın. Allahû Tealâ sizin neden mutsuz olduğunuzu; neden sıkıntılı olduğunuzu bilir. Mutsuzluğunuzun ve sıkıntınızın sebebi başkaları değil, sizsiniz. Sizden onlara sıkıntı gittiği sürece, onları huzursuz ettiğiniz sürece Allah sizi hep mutsuz kılar ve şeytanın ülkesinde yaşarsınız.  Sizden başka insanlara onları mutlu edecek güzel davranışlar gittiği sürece siz mutlu biri olursunuz onları da mutlu kılarsınız. Böyle yaptığınız zaman siz, Allah’ın bir mutluluk vesilesisiniz, ikinci tür davranışınızda ise, şeytanın bir mutsuzluk vazifelisisiniz.
 Etrafınızdaki insanlardan her kim mutsuzsa ve eğer sizde mutsuzsanız artık biliyorsunuz ki, mutsuzluğunuzun sebebi ne eşinizin ne onun akrabalarının ne de etrafınızdaki diğer insanların size yaptığı davranışlardır. Onlar size nasıl davranıyorlarsa bilin ki bu davranışların sebebi sizsiniz.
Başınız ne zaman sıkılsa; size bir haksız davranışta bulunulsa Allah’a sığınacak yerde hep başkalarına sığınmanız işin en ilginç tarafıdır. Etrafınızdaki insanlara giderek, başkalarını şikayet ederek: “Bana şöyle şöyle davrandı, haklı değil miyim? Söyle Allah’ını seversen.” dersiniz. Ama sizi haksız kılan şeyleri söylemekten hep kaçarsınız. Sanki kabahat %100 karşı tarafa aitmiş gibi bir anlatım biçimine girersiniz, istersiniz ki etrafınızdaki insanlar da size inansınlar da: “Vah vah sana ne kadar kötü davranmışlar.” diye sizi desteklesinler. Yaptığınız bu davranış biçimi doğru değildir. En büyük yanlışınız müracaat edeceğiniz yeri başka insanlar olarak seçmenizdir. Müracat etmeniz gereken tek yer Allahû Tealâ’dır. Etrafınızdaki insanlar sizlere karşı yapılan haksızlıklara çözüm getiremezler, çözüm Allah’tadır. Bütün dertlerinizin çaresi Allah’tadır.
Şeytan, etrafınızdaki insanlara hep dert yanmanızı; diğerlerini şikayet etmenizi;  dedikodu yapmanızı; başkalarını fitnelemenizi ister. Allah bunları istemez. Allah’ın muradı; etrafınızdaki insanlara hep güzel davranışları; sizin güzel davranışlarınızı, size yapılan güzel davranışları, doğruları, sizi ve başka insanları mutlu eden gerçekleri anlatmanızdır.  
Sizden etrafınızdaki insanlara giden onları mutlu eden davranışları ve onlardan size ulaşan sizi mutlu eden davranışları düşünmenizi duymak isteriz. Bunları düşündüğünüz zaman belki doğrular ile yanlışlar arasındaki farkı daha iyi anlayabilirsiniz. Belki o zaman siyahlarla, beyazlar çok daha berrak bir şekilde karşınıza çıkar.
Başka insanları yine başkalarına şikayet etmeniz doğru değildir. Bunun adı dedikodudur. Allah’ın hiç hoşlanmadığı bir davranış biçimidir. Müracaat merci Allahû Tealâ’dır. Başka insanlar problemlerinize çözüm getiremezler, ama Allah çözüm getirir.
Eğer davanız insanları mutlu etmekse, onları saadet içinde bir dünyada yaşatmaksa, o zaman herşeyin çok güzel olduğu bir dünyada yaşayacaksınız. Başka insanları mutlu etmek hep hedefiniz olmalı. O zaman kendinize yeni bir dünya kurarsınız. Herkes de sizi mutlu etmek için bir gayretin sahibi olur. Siz hayatınızı onlara adadığınız sürece, onlardan size geri dönen size mutluluk vermek üzere gayret etmeleri olur.
 Herşeyin sizin için yaratıldığını, sonsuz bir saadeti başkalarıyla paylaşmak üzere varolduğunuzu, görevinizin etrafınızdaki insanlara sadece mutluluk vermek olduğunu, ancak bu mutluluğu verebilirseniz mutlu olabileceğinizi anladığınız nokta hayatınızın bir dönüm noktası olacaktır. Böylece mutlulukları yaşarsınız.