Nefs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nefs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Kasım 2015 Çarşamba

NEFS

                                                       NEFS
          
Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; nefs konusunu tezekkür etmek üzere Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı.
Biz insanlar ruh, nefs ve fizik vücut olarak 3 unsurla mücehheziz. Allahû Tealâ, bize zahirî âlem adı verilen bu âlemde yaşamak üzere fizik vücutlarımızı vermiştir. Muhtevasında bir nefs, bir de ruh mevcuttur. Önce fizik vücudu halk etmiş, sonra nefsi sevva etmiştir.

Allahû Tealâ, Hicr Suresi 26. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.

Allahû Tealâ Şems Suresi 7. âyet-i kerimede diyor ki:

91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).

Nefs, berzah âleminin muhtevasında enerjiden oluşan bir yapıya sahiptir. Cennet ve cehennem hayatını yaşayacak olan bedenimizdir. 19 afeti barındıran manevî bir kalbi vardır. Nefsimiz muhtevasında %100 afetleri barındırır ve bütün negatif faktörleri oluşturur. Bize sıkıntı veren bütün kötü şeyler, nefsimizin kalbinde karanlıklar halinde bulunur.

           Allahû Tealâ Kaf Suresi 16. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

50/KAF-16:Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.
Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından daha yakınız.

Bu vesveseler, nefsin 19 afetinden kaynaklanır.  Her bir âyet nefsimizin ayrı bir afetiyle alâkalı olarak devreye alınmıştır. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de nefsin afetlerinin hepsinden de bahsetmiştir. Nefsin afetleri Allah’ın bütün emirlerine karşı çıkan bir yapıdadır. Her bir nefs afetinin varlığı Kur’ân-ı Kerim’de kesin bir şekilde ifade edilmiştir. Bu afetler şunlardır;

1- KİN VE NEFRET; (Maide-91, İsra-41)
2- KÜFÜR; (Âli İmrân-176)
3- YALAN, TEKZIB; (Zuhrûf-25, En’am-116)
4- ZULÜM; (İbrâhîm-34,Yunus-44)
5- HASED, DÜŞMANLIK; (Bakara-109, Mâide-91)
6- CEHALET; (Ahzâb-72)
7- CİMRİRİLİK; (İsrâ-100)
8- ÖFKE VE GAYZ; (Âli İmrân-119)
9- İSYAN; (Hucurât-7)
10- SABIRSIZLIK; (İsrâ-11)
11- KİBİR VE GURUR; (A’râf-40)
12- HIRS VE ŞEHVET; (Meâric-19, Nisâ-27)
13- NANKÖRLÜK; (Hacc-66)
14- DEDİKODU, GIYBET; (Hucurât-12, Nisâ-112)
15- ZAN; (En’âm-116)
16- İPTİLÂLAR; (Mâide-90)
17- VEFASIZLIK; Bakara-27)
18- MÜRAÎLÎK; (Nisâ-38-142, Enfâl-47)
19- FİTNE, FESAD; (Enfâl-73)

Nefsin muhtevasına bakıldığı zaman, sadece afetlerle yani 19 grup afet ile yaratılmıştır. Nefsimizin afetleri, Allah’ın bütün emirlerine mutlaka karşı çıkan, asla onları yapmak istemeyen, yasak ettiği filleri ise mutlaka işlemek isteyen bir hüviyettedir. Nefsimizin afetlerine dayalı olarak yaptığımız her şey, bize derecat kaybettirir.

Nefsimizin afetlerden temizlenmesi iki adımda gerçekleşir:
1- Nefs Tezkiyesi, nefsin % 51’inin temizlenmesidir.
2- Nefs Tasfiyesi, nefsin % 100 temizlenmesidir.

Nefsin tezkiyesi ve tasfiyesi, amilüssalihat (salih amel) ile yani nefsi ıslâh eden amellerle gerçekleşir. Nefsimizin bir afeti, derecat kaybettirmek üzere bize tesir etmek isterse, ona mutlaka karşı çıkmalıyız. Başka birisi dedikodu yapabilir ama biz o kişiye dinlemek istemediğimizi nazik bir lisanla söyleyebiliriz. Onu kırmadan, bunun yanlış bir şey olduğunu anlatmamız çok daha güzel bir sonuca ulaştırır.
Yanlış davranışlar size ulaştığı zaman önlemek istikametinde size tesir edecek olan şey, ruhunuzun hasletleridir. Ruhunuzun kalbi %100 hasletlerle donatılmıştır. Nefsin afetlerinin tam karşılığı olan herşey haslettir. Ruhumuzda da 19 tane haslet vardır. başlangıçta; Allah’ın bütün emirlerine karşı çıkan, yasak ettiği bütün fiilleri işlemek isteyen, afetlerle dolu bir nefsimiz vardır. Ruhumuzda ise Allah’ın bütün emirlerini yerine getirmek isteyen, yasak ettiklerini hiçbir zaman işlemek istemeyen hasletler vardır. İnsanoğlu böyle bir dengeyle yaratılır. Ama ruhumuzun bizden ayrılması gerekecektir. Çünkü Allahû Tealâ, ruhumuzun Kendisine ulaşmasını farz kılmıştır. Allahû Tealâ ruha, İrciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön, geri dönerek Rabbine ulaş.” demektedir.

Allahû Tealâ Fecr Suresi 28. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!

Rabbine ulaşan nefs değil, ruhtur. Çünkü Allahû Tealâ Secde Suresi 9. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem'î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.

Üfürülen bir ruhumuz, sevva edilen bir nefsimiz ve dizayn edilen bir fizik vücudumuz var. Nefsimize baktığımız zaman, başlangıçta %100 afetlerle dolu olduğunu görüyoruz. Saydığımız afetler nefsimizin bütününü oluşturuyor ve eğer onu dinlersek sadece mutsuzluğu yaşıyoruz. Ama Allahû Tealâ bizlere “nefs tezkiyesi” diye bir emir vermiştir. Nefsimizi tezkiye etmemiz emrolunuyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki: ”Allah bu dîni nefsinizi ıslâh edesiniz diye indirmiştir.”

Allahû Tealâ Maide Suresi 105. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhellezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izehtedeytum ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.

Allahû Tealâ Muddesir Suresi 38 ve 39. âyet-i kerimelerde buyuruyor ki:

74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç.

Hiç kimse nefsini kendisi ıslâh edemez. Nefsleri ancak Allah ıslâh eder. Allahû Tealâ Nur Suresi 21. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

24/NÛR-21:Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir) Alîm'dir (en iyi bilendir).

Allahû Tealâ Bakara Suresi 151. âyet-i kerimede ise nefs tezkiyesi ve tasfiyesini resûlleri vasıtasıyla yaptığını buyurmaktadır:  

2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).
Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi)tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap'ı(Kurânı Kerim'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin..
Nefsin ıslâhı, Allah'a ulaşmayı dileyip, mürşide tâbî olduktan sonra, mürşidin verdiği “Zikrullahı” yapmak ile gerçekleşebilir.
Allahû Tealâ Muzemmil-8, Rad-28, 29 ve Alâ-14, 15’de nefsi ıslâh etme dizaynının zikir ile gerçekleşeceğini ifade etmektedir:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve her şeyden kesilerek O'na ulaş.
    
13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
13/RA'D-29: Ellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti tûbâ lehum ve husnu meâb(meâbin).
Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın (sığınağın) (en) güzeli onların.

87/A'LÂ-14: Kad efleha men tezekkâ.
Nefsini tezkiye eden kimse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
87/A'LÂ-15: Ve zekeresme rabbihî fe sallâ.
Ve (o nefsini tezkiye eden) Rabbinin İsmi'ni zikretti ve de namaz kıldı.
      
Eğer biz Allah’a ulaşmayı dilemişsek; Allahû Tealâ mutlaka bizi mürşidimize ulaştıracaktır. Mürşidimize tâbî olduğumuz gün, Allah’ın ismini; “Allah, Allah, Allah…” diye zikretmemiz emrolunur. Allah’a ulaşmayı dilemeyen ve mürşidine tâbî olmayan birisi bu zikri yaparsa hiçbir şey olmaz. Kişi zikir yapabilir ancak kalp Allah’a dönmediği, kalbe nur yolu açılmadığı için nurlar kalbe giremez. Ama mürşidine tâbî olan birisi zikir yaparsa, onun nefsinin kalbine Allah’ın katından salâvâtla rahmet, salâvâtla fazl isimli 2 grup nur girer. Kalbe giren ilk grup nur salâvâtla rahmettir.

Allahû Tealâ En’âm Suresi 125. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime (İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine azap verir.

Allahû Tealâ’nın, Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin göğsünden kalbine açtığı yoldan o kişinin kalbine nuru gönderen Allah’tır. Rahmetle fazl nurlarından rahmet nurları kalbe girer ve %2 olarak kalbe yerleşir. Böyle bir dizayn konunun başlangıcını teşkil eder ve nurlar kalbimize girmiştir. Burada nurların  girdiğini ifade ettiğimiz fizik vücudumuzun kalbi değil,  nefsimizin kalbidir. Allahû Tealâ’nın nefsimizin kalbine nurları ulaştırabilmek için, rahmet nurlarını önce ulaştırmasının arkasında bir öncü kuvvet oluşu söz konusudur. Nefsin kalbine sadece %2 rahmet nuru girebilir. Geri kalanı fazl olarak gelecektir. Nefsimizle ruhumuz arasında başlangıçta bir denge söz konusudur. Çünkü ruhumuz tamamen hasletlerle, nefsimiz de afetlerle doludur. Ruhumuz Allah’a ulaşmak üzere bizden ayrılacaktır. 14. basamakta bu işlem gerçekleşir. Mürşidimize tâbî olduğumuz zaman ruhumuz bizden ayrılır ve hangi mürşide tâbî olduysak onun dergâhına gider. Oradan da devrin imamının dergâhına ulaşıp, seyr-i sülûk isimli yolculuğu yapmaya başlar. Bu durumda nefsin muhtevasındaki afetlerin yok olması söz konusudur. Manevî tekâmül bizi, nefsin afetlerinin yok olması istikametinde sonuca götürecektir.
Allah’tan gelen nurlar nefsimizin kalbine girdikçe, nefsimizin afetleri orasını terk etmek mecburiyetindedirler. İnsanları sadece kötülüğe, Allah’ın bütün emirlerini yapmamaya, yasaklarını işlemeye sevk eden nefsimizin afetlerini yok etmek için harekete geçmek, Allah’a ulaşmayı dilemektir. Bu dilek Allah’ın üzerimizdeki tesirleriyle devam eder. Allahû Tealâ önce Rahmân esmasıyla tecelli eder. Sonra Allahû Tealâ gözlerimizin irşad makamını görmesini, kulaklarımızın irşad makamının sözlerini işitmesini ve kalbimizin bu sözleri idrak edebilmesini temin eder. Sonra Allah kalbimize ulaşır ve kalbimizin nur kapısını Allah’a çevirir, göğsümüzden kalbimize bir nur yolu açar, zikirle rahmet gelir ve huşûya ulaşırız. Hacet namazıyla mürşidimizi sorarız ve mürşidimiz kim ise ona ulaşırız. Onun önünde diz çöküp tövbe eder, el öperiz. Hepimiz bunları yaptık. Sizler de eğer bunu gerçekleştirmediyseniz, kemâl derecelerine ulaşamayacağınızı, kâmil insan olmanızın mümkün olmadığını bilmelisiniz.   
İnsan-ı kâmil kimdir? İnsanı-ı kâmil, nefsinin kalbini %100 Allah’ın nurlarıyla doldurmuş, daimî zikre ulaşmış, ulûl’elbab makamından sonra Tövbe-i Nasuh’unu gerçekleştirmiş, irşad olmuştur. Daha sonra ise Allah onun günahlarını örtmüş, başının üzerine salâh nuru vermiş, günahlarını sevaba çevirmiş, iradesini de teslim almıştır. Bu teslimden sonra kişi Allahû Tealâ tarafından irşada memur ve mezun kılınır.
Nefsinin kalbinde hiç afet kalmamıştır. Bu nasıl olmuştur? Önce nefsinin kalbi %2 rahmet nuru olmak üzere 7 defa %7 fazl nurunun birikmesiyle %51 nur dolmuş, nefsi tezkiye olmuş, sonraki adımda ise kemâlât makamlarında %49 daha fazıl eklenerek nefsi tasfiye olmuş ve afetlerin yerini %100 nur almıştır. Bu tezkiye işlemi olması için kişinin ruhunun zemin kattan 1. kata ulaşabilmesi için nefsinin kalbine mutlaka %7 fazl nurunun girmesi gerekmektedir.
14. basamakta mürşidimize ulaşıp tâbî olduğumuz zaman, ruhumuz Allah’a doğru yola çıktığı için, bizi güzelliklerden men edecek olan bütün faktörler yok olmuştur. Nefsimizin kalbindeki nurlar %51’e ulaşıncaya kadar, Allahû Tealâ şeytanın bizi üzebilecek olan bir şeyler yapmasını kesin olarak engelleyecek ve şeytan biz insanlara hiçbir kötülükte bulunamamanın aczini yaşayacaktır. Ruhumuzu Allah’a ulaştıracağımız güne kadar Allahû Tealâ bu istikamette bir muhtevadan bahsetmektedir. O kişinin şeytan tarafından yoldan çıkarılabilmesi bu süreç içerisinde mümkün değildir. Tamamen şeytanın bütün tesirleri önlenmiştir. Çünkü kişi nefs adı verilen bu vücudunu aklamak mecburiyetindedir.
Bu aklamayı %51 oranında Allahû Tealâ gerçekleştirecektir. Onun için kişi harekete geçer ve kolayca zikirlerini yapmaya başlar. Hiçbir zorluk çekmez ve zevk duyar. Oruç tuttuğu zaman açlık duymaz. Bütün güzellikleri sanki daimî zikre ulaşmış gibi yaşamaya başlar. Hâlbuki daha yolun başındadır. Nefsinin kalbinde %7 nur birikimi gerçekleştiği zaman, orası (nefs açısından) Nefs-i Emmare’yi ifade eder. Nefs Tezkiyesi 7 kademede gerçekleşir:

ü  NEFS-İ EMMARE:

Allahû Tealâ Yusuf Suresi 53. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).

Nefs, %100 afetlerle doludur. Her açıdan sadece Allah’ın yasaklarını yapmak ister, emrettiklerini de yapmak istemez. Kişi mürşidine ulaştıktan sonra, nefsinin kalbine Allahû Tealâ’nın yazdığı îmân kelimesi sebebiyle (îmân kelimesi Allah’tan gelen salâvât, rahmet ve fazl nurlarından fazılları kendisine çekeceği manyetik alan sebebiyle), kişi zikir yaptığı zaman göğsünden kalbine açılan yoldan giren salâvât, rahmet ve fazl nurlarından fazıllar, o kişinin kalbine yerleşmeye başlar. Başlangıçtaki %2 rahmet nurunu söylemiştik. Nefs-i Emmare süresince o kişinin nefsinin kalbine %7 oranında nur dolacaktır ve ruh Allah’a ulaşabilmek için ona paralel bir seyir takip edecektir. Ruh, başlangıçtaki %2’lik rahmet nurundan sonra, nefsin kalbinde %7 fazl tamamlandığı zaman zemin kattan 1. gök katına ulaşır. 2. defa %7 nur birikiminde Nefs-i Levvame’ye ulaşılır.

ü  NEFS-İ LEVVAME:

Kişi artık nefsini levm etmektedir. 2. defa %7 nurla Nefs-i Levvame’ye ulaşır ve nefsini levm etmeye, (kınamaya) başlar. Kişinin bu kınanma süreci içerisinde, nefsinin kalbindeki nurlar %14’e yükselir.
    
Allahû Tealâ Kıyame Suresi 2. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
    Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.

ü  NEFS-İ MÜLHİME:

3. defa %7 nur birikimine ulaşılır. Nefs-i Mülhime’de kişi Allah’tan ilham almaya başlar. Ruh, 3. gök katındadır. Allahû Tealâ, bu nefs kademesinde Allah’ın takvasının da şeytanın fücurunun da nefsin kalbine ilham edildiğini ifade etmektedir

Allahû Tealâ Şems Suresi 8. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

           
ü  NEFS-İ MUTMAİNNE:

4. gök katında “Mutmainne” kademesi söz konusudur. Kişi doyuma ulaşır, Allah’ın verdiklerinin kendisine yeterli olduğu, daha çok verseydi onu yanlış yerlerde harcayabileceği kanaatindedir. Daha az verseydi isyan edeceğini düşünmektedir. Allahû Tealâ’nın kendisine verdiği imkânlarını ideal bulmaktadır. Allah’a şükür ve hamd etmektedir. Bu “Mutmainne” kademesi, Allahû Tealâ tarafından o kişi için kurtuluşun önemli bir adımını teşkil eder. 

Allahû Tealâ Fecr Suresi 27. ve Rad Suresi 28. âyet-i kerimelerinde de buyuruyor ki:

89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

ü  NEFS-İ RADİYE ve NEFS-İ MARDİYYE

Allahû Tealâ Fecr Suresi 28. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah'tan) razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!
             
            “İrciî ilâ rabbiki: Rabbine geri dön (ey ruh!)”
            “Râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten): Allah'tan razı olarak ve Allah'ın rızasını kazanmış olarak!”
           
‘Radiye’ nefsin Allah’tan razı olması ‘Mardiyye’ Allah’ın da o kişiden razı olmasını ifade eder. Nefs-i Radiye de ruh 5. gök katına ulaşır. Nefs-i Mardiyye’nin tamamlanması (Allah’ın razı olması) 6. gök katına ulaştırır.

ü  NEFS-İ TEZKİYE

Nefs-i Tezkiye o kişinin ruhunun Allah’a ulaşmasıyla oluşur. Nefsinin kalbinde 7 defa, %7 fazl ve %2 rahmet nuru ile kalpteki nurlar %51’e ulaşmıştır. Nefs tezkiye olmuştur.


15. Basamak
Nefs-i Emmare (Emreden nefs)
Ruh 1.Gök katında
7-15 Bin
%7
16. Basamak
Nefs-i Levvame (Kınanan nefs)
Ruh 2.Gök katında
15-17 Bin
%14
17. Basamak
Nefs-i Mülhime (İlham alan nefs)
Ruh 3.Gök katında
17-19 Bin
%21
18. Basamak
Nefs-i Mutmainne (Tatmin olmuş nefs)
Ruh 4.Gök katında
19-21 Bin
%28
19. Basamak
Nefs-i Radiye (Razı olan nefs)
Ruh 5.Gök katında
21-23 Bin
%35
20. Basamak
Nefsi Mardiye (Allah'ın kulundan razı olması)
Ruh 6.Gök katında
23-25 Bin
%42
21. Basamak
Nefs-i Tezkiye (Tezkiye olmuş nefs)
Ruh 7.Gök katında
25-47 Bin
%49+2=%51
Allahû Tealâ Fatır Suresi 18. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah'adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah'a döner, ulaşır).
        
Nefsimizin tezkiyesi boyunca, yani nefsimizin kalbine %51’e kadar nurlar doluncaya kadar, nefs tezkiyesi devam eder. Bundan sonrası artık nefsin tasfiyesidir. Nefs, %51 nur birikiminde tezkiye olmuştur. Ruh Allah’a ulaşmıştır. Allah’a dönmesi lâzımgelen ruhumuz, Rabbine geri dönmüştür. Allah’ın koruyucu kalkanı buraya kadar bize yardım eder. Nefsimizin afetleri bu noktaya kadar adım adım azalmış ve bu noktada %49’a düşmüştür. Ruhumuz Allah’a ulaşmıştır. 33 bin zikirde veya 47 bin zikir arasında ruhumuz Allah’a ulaşır. Allah’ın emri ve bize sağladığı o büyük imkân tamamlanır. Tezkiyeden sonra artık kişinin nefsini tasfiye etmesi gerekmektedir. Kişi tevekkülünü ve zikrini devam ettirirse zikrini giderek arttıracaktır. Zikrin süresi 18 saati aştığı zaman bu kişi fizik vücudunu Allah’a teslim edecektir. Daha sonra daimî zikirde nefsini teslim edecektir. Sonra Tövbe-i Nasuh’la irşad olacaktır. İradesini Allah’a teslim edecek ve Allahû Tealâ onu irşad makamına tayin edecektir.
Allah’a ulaşmayı dilediğimiz zaman 1. kat cennetin sahibi oluyoruz. Mürşidimize tâbiiyette 2. kat ve ruhumuzu Allah’a ulaştırdığımızda 3. kat cennetin sahibi oluyoruz. Buraya kadar olan müessese Allahû Tealâ tarafından herkese garanti edilmiştir. Nefs tezkiyesi dünya mutluluğunun yarısını ve Allah’ın 3. kat cennetini sağlar. Nefsin tasfiyesi ise nefsin kalbindeki afetlerin sıfırlanması, tasfiyenin sonunda iradenin teslimiyle, 7. kat cenneti, Adn cennetlerini sağlar. Sahâbe bunu bütünüyle gerçekleştirmişler. Hepsi irşad makamının sahibi olmuştur. Sahâbe; Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e can-ı yürekten bağlı olan, gerçek anlamda nefs tezkiyesini ve tasfiyesini gerçekleştiren kişilerdir.
Nefsin muhtevasında afetlerin kalmaması olayı, nefsin yeni bir hüviyet kazanmasına sebebiyet verir. ve Allahû Tealâ o kişinin kalp gözünü, kalp kulağını açar. Kalp gözünü açtığı için Allah’ın kendisine gösterdiği fizik ötesi her şeyi görür. Kalp kulağı açıldığı için Allahû Tealâ’nın söylediklerini işitir, O’nunla konuşmak imkânının sahibidir. Başlangıçta %100 afetlerle dolu olan nefs, tasfiye olduğu noktada Allah ile konuşabilen, Allah’ın gösterdiği her şeyi görebilen, bir hüviyete ulaşır. Başlangıçta %100 afetlerle dolu olan nefs, neticede bu noktaya ulaşmıştır ve kişi 7 gök katını nefsin kalbiyle, kalp gözüyle görmüştür. Ruhu Allah’a ulaşmış, ait olduğu yere geri dönmüştür. Kişinin salâh makamına ulaşması 7. kat cennete Adn cennetlerine ulaştırır. Nefs öyle bir varlıktır ki; onunla ilgilenirseniz ki ilgilenebilmeniz için mutlaka önce Allah’a ulaşmayı dilemeniz lâzım, Allah’ın sizi mürşidinize ulaştırması, tâbiiyetiniz lâzımdır. Ruhunuz ancak tâbiiyetle vücudunuzdan ayrılacaktır. Allah’a ulaştığı zaman mutluluğun yarısını yaşarsınız ve gideceğiniz yer 3. kat cennet olur. Allahû Tealâ bize bunu hediye ediyor. Daha öteye geçmek artık zikirde önemli gayretlerin sahibi olmayı gerektirir. Netice mutluluk, daha çok mutluluk ve daha çok mutluluktur. Allah’ın merdivenlerinde yükseldikçe, herşeyin ne kadar güzel olduğunu yaşayacağız. Allah’a çok hamd edip çok şükredeceğiz!
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de amilûssâlihatla ilgili olarak kıyâmet gününden kesitler vermektedir:

ü  Amilûssâlihat (salih amel) yapanlar:

Allahû Tealâ Nisa Suresi 122. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

4/NİSÂ-122: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve men asdaku minallâhi kîlâ(kîlen).
Ve onlar ki, âmenû olup, nefsi ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) salih amel işlediler, işte onları, altlarından nehirler akan cennetlere koyacağız, orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah'ın vaadi haktır (gerçektir). Ve Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?

ü  Amilûssâlihat (salih amel) yapmaya inanmayanlar:

Allahû Tealâ Secde Suresi 12. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

32/SECDE-12: Ve lev terâ izil mucrimûne nâkısû ruûsihim inde rabbihim, rabbenâ ebsarnâ ve semi’nâ ferci’nâ na’mel sâlihan innâ mûkinûn(mûkinûne).
Ve keşke mücrimleri, Rab'lerinin huzurunda başlarını eğerek: "Rabbimiz, biz gördük ve işittik. (Bundan sonra) bizi (dünyaya) geri döndür, salih amel yapalım. Muhakkak ki biz, mukinun (yakîn hasıl edenler) olduk." (derken) görseydin.

ü  Amilûssâlihat (salih amel) yaptığını zannedenler:

Allahû Tealâ Fatır Suresi 37. âyet-i kerimede buyuruyor ki:

35/FÂTIR-37: Ve hum yastarihûne fîhâ, rabbenâ ahricnâ na’mel sâlihan gayrellezî kunnâ na’mel(na’melu) , e ve lem nuammirkum mâ yetezekkeru fîhi men tezekkere ve câekumun nezîr(nezîru), fe zûkû fe mâ liz zâlimîne min nasîr(nasîrin).
Ve onlar, orada feryat ederler: “Rabbimiz bizi (buradan) çıkar, yapmış olduklarımızdan başka (amel) salih amel yapalım.” Size orada (dünyada), tezekkür etmek isteyen kimsenin, tezekkür etmesine yetecek kadar bir ömür vermedik mi? Size nezir gelmedi mi? O halde (azabı) tadın. Artık zalimler için bir yardımcı yoktur.

ü  Amilûssâlihatı (salih ameli) yarım bırakanlar:
  
Allahû Tealâ Mu’minun Suresi 99 ve 100. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:

23/MU'MİNÛN-99: Hattâ izâ câe ehadehumul mevtu kâle rabbirciûn(rabbirciûni).
Onların birine ölüm geldiği zaman: “Rabbim, beni geri döndür.” dedi.

23/MU'MİNÛN-100: Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ kelimetun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne).
“Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici ameli) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir kelimedir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel) vardır.

Allahû Tealâ'ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir dersimizin daha sonuna geldik. Bütün kardeşlerimizin Allaha salih kul olmalarını, tüm teslimlerini yapıp, insanların dalâletten kurtulmaları için vazifeli kılınmalarını ve bu istikamette Kur'ân'ın bütün ilmine sahibi olmalarını ve Allahû Tealâ’nın hepimizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek inşaallah bugünkü dersimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.