Hz. Nuh (A.S)
Büyük azim ve gayret ile irşad vazifesini çok uzun süre
devam ettirdi, seneler ve asırlar boyu, devamlı kavmine nasihat etti, onları
selamete çıkarmak için durmadan çalıştı.
71/NÛH-1: İnnâ erselnâ nûhan ilâ kavmihî en enzir kavmeke min kabli
en ye’tiyehum azâbun elîm(elîmun).
Muhakkak ki Biz, Hz. Nuh’u kendi kavmine: “Kavmini onlara,
elîm azap gelmeden önce uyar.” diye (resûl olarak) gönderdik.
71/NÛH-2: Kâle yâ kavmi innî lekum nezîrun mubîn(mubînun).
(Hz. Nuh, kavmine) şöyle dedi: “Ey kavmim! Muhakkak ki ben, sizin için apaçık bir nezirim (uyarıcıyım), (öyle ki).”
(Hz. Nuh, kavmine) şöyle dedi: “Ey kavmim! Muhakkak ki ben, sizin için apaçık bir nezirim (uyarıcıyım), (öyle ki).”
71/NÛH-3: Eni’budûllâhe vettekûhu ve etîûn(etîûni).
Allah’a kul olmanız, O’na karşı takva sahibi olmanız için. Ve bana itaat edin (tâbî olun).
Allah’a kul olmanız, O’na karşı takva sahibi olmanız için. Ve bana itaat edin (tâbî olun).
71/NÛH-4: Yagfir lekum min zunûbikum ve yûahhırkum ilâ ecelin
musemmâ(musemmen), inne ecelallâhi izâ câe lâ yuahhar(yûahharu), lev kuntum
ta’lemûn(ta’lemûne).
(Allah da) sizin günahlarınızı mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin) ve sizi belirlenmiş bir zamana kadar tehir etsin (ömür versin)! Muhakkak ki Allah’ın eceli (onun belirlediği an) gelince tehir edilmez. Keşke siz bilmiş olsaydınız.
(Allah da) sizin günahlarınızı mağfiret etsin (günahlarınızı sevaba çevirsin) ve sizi belirlenmiş bir zamana kadar tehir etsin (ömür versin)! Muhakkak ki Allah’ın eceli (onun belirlediği an) gelince tehir edilmez. Keşke siz bilmiş olsaydınız.
Ama düştükleri sapıklıklarda ısrar eden kâfirler,
iman etmedikleri gibi inatla karşı koydular. İçlerinden çok az insan iman
etmişti, onların da tamamına yakını fakir fukara tabakasındandı. Toplum
üzerinde hâkimiyet kurmuş olan idareciler ve şerefin sadece mal ve makamda
olduğuna inanan zengin zümre, nüfuslarını
korumak ve menfaatlerinin zedelenmesini önlemek için bütün imkânlarını ortaya
koydular. Ayrıca iman edenlerin çiftçiler, işçiler ve küçük meslek erbabından
olan fakir kişiler olmaları nedeniyle onları küçük görüyorlardı. Toplumu
yöneten kişiler, putlarına ve uydurma dinlerine sahip çıkmak amacıyla halkı Nuh
(A.S)’a karşı kışkırtıyorlardı. Halk ise, şaşılacak şekilde, mevcut düzenin
devamı konusunda ısrarcıydılar. Kur’an-ı Kerim’den okuyalım inşallah;
11/HÛD-27: Fe kâlel meleullezîne
keferû min kavmihî mâ nerâke illâ beşeren mislenâ ve mâ nerâkettebeake
illellezîne hum erâzilunâ bâdiyer re’y(re’yi), ve mâ nerâ lekum aleynâ min
fadlin bel nezunnukum kâzibîn(kâzibîne).
O zaman
kavminden inkâr eden kimselerin ileri gelenleri (şöyle) dedi: “Biz seni, bizim
gibi beşerden başka (olarak) görmüyoruz. Ve bizden aşağı (fakir, zayıf, aciz)
olan basit görüş sahibi kimselerden başkasının da sana tâbî olduğunu
görmüyoruz. Ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilâkis sizleri
yalancı zannediyoruz.”
34/SEBE-34: Ve mâ erselnâ fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ
innâ bimâ ursiltum bihî kâfirûn(kâfirûne).
Ve Bizim nezir göndermediğimiz hiçbir yer yoktur. Her
karyenin (ülkenin) refah içinde olanları (ileri gelenleri): "Muhakkak ki
biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz." demekten
başka bir şey söylemediler.
34/SEBE-35: Ve kâlû nahnu ekseru emvâlen ve evlâden ve mâ nahnu bi
muazzebîn(muazzebîne).
Ve: "Biz, mal ve evlât olarak daha çoğuz. Ve biz, azap edilecek olanlar değiliz." dediler.
Ve: "Biz, mal ve evlât olarak daha çoğuz. Ve biz, azap edilecek olanlar değiliz." dediler.
26/ŞUARÂ-105: Kezzebet kavmu nûhınil murselîn(murselîne).
Nuh’un kavmi, mürselinleri (resûlleri) tekzip ettiler (yalanladılar).
Nuh’un kavmi, mürselinleri (resûlleri) tekzip ettiler (yalanladılar).
26/ŞUARÂ-106: İz kâle lehum ehûhum nûhun e lâ tettekûn(tettekûne).
Onların kardeşi Nuh (A.S) onlara: “Takva sahibi olmuyor musunuz?” demişti.
Onların kardeşi Nuh (A.S) onlara: “Takva sahibi olmuyor musunuz?” demişti.
26/ŞUARÂ-108: Fettekûllâhe ve etîûn(etîûni).
Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.
Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.
26/ŞUARÂ-109: Ve mâ es’elukum aleyhi min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâ
rabbil âlemîn(âlemîne).
Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir.
26/ŞUARÂ-110: Fettekûllâhe ve etîûn(etîûni).
Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.
Öyleyse Allah’a karşı takva sahibi olun (Allah’a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin.
26/ŞUARÂ-111: Kâlû e nu’minu leke vettebeakel erzelûn(erzelûne).
“Sana en basit insanlar tâbî olduğuna göre, biz (de) mi sana inanalım?” dediler.
“Sana en basit insanlar tâbî olduğuna göre, biz (de) mi sana inanalım?” dediler.
26/ŞUARÂ-112: Kâle ve mâ ilmî bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
“Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur.” dedi.
“Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur.” dedi.
26/ŞUARÂ-113: İn hısâbuhum illâ alâ rabbî lev teş’urûn(teş’urûne).
Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız.
Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız.
26/ŞUARÂ-114: Ve mâ ene bi târidil mu’minîn(mu’minîne).
Ve ben mü’minleri tardedici (kovacak) değilim.
Ve ben mü’minleri tardedici (kovacak) değilim.