Hz. Hûd (A.S)
Rivayete göre, peygamberleri Hz. Hud’u yalanlayıp davetini
reddetmelerinden sonraki yıllarda Âd kavmi topraklarında şiddetli bir kuraklık
baş göstermiş, uzun süre hiç yağmur yağmamıştı. Ne var ki, müşrikler, bu
kuraklığın, tehdit edildikleri ilahi azabın yaklaştığına dair bir ihtar
olduğunu anlamaktan çok uzaktılar. Allahû Teâlâ, ders almayan Âd kavminin
üzerine helak edici ve korkunç elem verici bir rüzgâr gönderdi. Kum seli akıtan
bu rüzgâr insanları saman gibi savurarak yerden yere vurdu, yurtları harabeye
dönüştü ve Ahkaf bölgesi büyük oranda çöle dönüştü. Kur’an-ı Kerim’de şöyle
anlatılmaktadır;
46/AHKÂF-21: Vezkur
ehâ âd(âdin), iz enzere kavmehu bil ahkâfi ve kad haletin nuzuru min beyni
yedeyhi ve min halfihî ellâ ta’budû illâllâh(illâllâhe), innî ehâfu aleykum
azâbe yevmin azîm(azîmin).
Ad (Kavmi)nin kardeşini hatırla!
Ahkâf’taki kavmini uyarmıştı. Ondan önce ve sonra “Allah’tan başkasına kul
olmayın!” diye uyaran bir çok nezirler gelip geçmişti. Gerçekten ben büyük
günün azabının üzerinize olmasından korkarım.
46/AHKÂF-22: Kâlû
eci’tenâ li te’fikenâ an âlihetinâ, fe’tinâ bi mâ teıdunâ in kunte mines sâdikîn(sâdikîne).
Sen bizi ilâhlarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer sen sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen, o zaman bize vaadettiğin şeyi (azabı) getir.” dediler.
Sen bizi ilâhlarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer sen sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen, o zaman bize vaadettiğin şeyi (azabı) getir.” dediler.
46/AHKÂF-23: Kâle
innemel ilmu indallâhi ve ubelligukum mâ ursiltu bihî ve lâkinnî erâkum kavmen
techelûn(techelûne).
Dedi ki: “O ilim (o azabın
bilgisi) ancak, Allah’ın katındadır. Ve ben onunla gönderildiğim şeyi size
tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
46/AHKÂF-24: Fe
lemmâ reevhu âridan mustakbile evdiyetihim kâlû hâzâ âridun mumtırunâ, bel huve
mesta’celtum bih(bihî), rîhun fîhâ azâbun elîm(elîmun).
Fakat onu (azabı) vadilerine
doğru yönelen bulutu gördükleri zaman, “Bu bize yağmur yağdıracak bir
buluttur.” dediler. Hayır o, kendisini acele istediğiniz şey, içinde elîm azap
olan bir rüzgârdır (fırtınadır).
46/AHKÂF-25: Tudemmiru
kulle şey’in bi emri rabbihâ fe asbehû lâ yurâ illâ mesâkinuhum kezâlike neczîl
kavmel mucrimîn(mucrimîne).
O Rabbinin emriyle herşeyi dumura
uğratır (yok eder). Böylece sabahleyin onların meskenlerinden başka hiçbir şey
görünmez oldu. Mücrim kavmi, işte böyle cezalandırırız.
46/AHKÂF-26: Ve
lekad mekkennâ hum fî mâ in mekkennâkum fîhi ve cealnâ lehum sem’an ve ebsâren
ve ef’ideten fe mâ agnâ anhum sem’uhum ve lâ ebsâruhum ve lâ ef’idetuhum min
şey’in iz kânû yechadûne bi âyâtillâhi ve hâka bihim mâ kânû bihî
yestehziûn(yestehziûne).
Ve andolsun ki Biz, onlara size dahi vermediğimiz imkânları verdik. Ve onlara işitme, görme hassaları ve idrak verdik. Fakat işitme ve görme hassaları onlara fayda sağlamadı. Ve idrakleri de onlara bir şey sağlamadı. Allah’ın âyetlerini bilerek inkâr ediyorlardı. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.
Ve andolsun ki Biz, onlara size dahi vermediğimiz imkânları verdik. Ve onlara işitme, görme hassaları ve idrak verdik. Fakat işitme ve görme hassaları onlara fayda sağlamadı. Ve idrakleri de onlara bir şey sağlamadı. Allah’ın âyetlerini bilerek inkâr ediyorlardı. Ve alay etmiş oldukları şey onları kuşattı.
51/ZÂRİYÂT-41: Ve
fî âdin iz erselnâ aleyhimur rîhal akîm(akîme).
Ve Ad (kavminde) de (ibretler,
deliller vardır). Onlara, “yok edici” bir rüzgâr göndermiştik.
51/ZÂRİYÂT-42: Mâ
tezeru min şey’in etet aleyhi illâ cealethu ker remîm(remîmi)
(O rüzgâr), üzerinden geçtiği
(hiç)bir şeyi bırakmayarak, mutlaka kül gibi toz haline getirdi.
Dile getirilen olaylar zincirini
bir kez de HÛD suresinden okuyalım inşallah;
11/HÛD-50: Ve
ilâ âdin ehâhum hûdâ(hûden), kâle yâ kavmi'budullâhe mâ lekum min ilâhin
gayruh(gayruhu), in entum illâ mufterûn(mufterûne).
Ve Ad kavmine, onların kardeşi
Hud (A.S) (şöyle) dedi: “Ey kavmim, Allah’a kul olun! Sizin, O’ndan (Allah’tan)
başka İlâh’ınız yoktur. Siz ancak iftira edenlersiniz (uyduranlarsınız).”
11/HÛD-51: Yâ
kavmi lâ es'elukum aleyhi ecrâ(ecren), in ecriye illâ alellezî fetaranî, e fe
lâ ta'kılûn(ta'kılûne).
Ey kavmim, ona (onun karşılığında) sizden bir ecir (ücret) istemiyorum! Eğer ücretim varsa, ancak beni Yaratan’a aittir. Hâlâ akıl etmez misiniz?
Ey kavmim, ona (onun karşılığında) sizden bir ecir (ücret) istemiyorum! Eğer ücretim varsa, ancak beni Yaratan’a aittir. Hâlâ akıl etmez misiniz?
11/HÛD-52: Ve
yâ kavmistagfirû rabbekum summe tûbû ileyhi yursilis semâe aleykum midrâran ve
yezidkum kuvveten ilâ kuvvetikum ve lâ tetevellev mucrimîn(mucrimîne).
Ya kavmim! Rabbinizin mağfiretini
isteyin. Sonra O’na tövbe edin (mürşidin önünde tövbe edip, zikre başlayın).
Üzerinize sema(dan) bol yağmur (bol rahmet) göndersin. Ve sizin kuvvetinizi,
kuvvet ile arttırsın. Ve mücrimler (suçlular) olarak yüz çevirmeyin.
11/HÛD-53: Kâlû
yâ hûdu mâ ci'tenâ bibeyyinetin ve mâ nahnu bi târikî âlihetinâ an kavlike ve
mâ nahnu leke bi muminîn(muminîne).
“Ya Hud! Bize bir delil (mucize) getirmedin
ve biz, senin sözünden dolayı ilâhlarımızı terketmeyiz. Ve biz, sana
inanmayız.” dediler.
11/HÛD-54: İn
nekûlu illâ'terâke ba'du âlihetinâ bi sû'(sûin), kâle innî uşhidullâhe veşhedû
ennî berîun mimmâ tuşrikûne(tuşrikûne).
Biz ancak: “Bizim bazı
ilâhlarımız, fena halde seni çarptı.” deriz. (Onlara şöyle) dedi: “Ben Allah’ı
şahit tutuyorum. Ve sizin şirk koştuğunuz şeylerden benim muhakkak ki
(kesinlikle), uzak (berî) olduğuma şahitlik edin!”
11/HÛD-55: Min
dûnihî fe kîdûnî cemîan summe lâ tunzırûn(tunzırûni).
O’ndan (Allah’tan) başka
(putlarla), haydi hepiniz bana tuzak kurun. Sonra da bana mühlet vermeyin.
11/HÛD-56: İnnî
tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi
nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Muhakkak ki ben, benim ve sizin
Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe)
yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında)
olmasın. Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir (Sıratı Mustakîm'in
kontrolü Allah'tadır).
11/HÛD-57: Fe
in tevellev fe kad eblagtukum mâ ursiltu bihî ileykum, ve yestahlifu rabbî
kavmen gayrekum, ve lâ tedurrûnehu şey’â(şey’en), inne rabbî alâ kulli şey'in
hafîz(hafîzun).
Eğer hâlâ dönerseniz (yüz çevirirseniz) böylece ben, bana gönderileni (vahyi, kitabı); onu size tebliğ etmiş oldum. Ve Rabbim, sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir (halife kılar). Ve siz, ona (hiç) bir şeyle zarar veremezsiniz. Muhakkak ki benim Rabbim, herşeyi muhafaza edendir (en iyi koruyan).
Eğer hâlâ dönerseniz (yüz çevirirseniz) böylece ben, bana gönderileni (vahyi, kitabı); onu size tebliğ etmiş oldum. Ve Rabbim, sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir (halife kılar). Ve siz, ona (hiç) bir şeyle zarar veremezsiniz. Muhakkak ki benim Rabbim, herşeyi muhafaza edendir (en iyi koruyan).
11/HÛD-58: Ve
lemmâ câe emrunâ necceynâ hûden vellezîne âmenû meahu bi rahmetin minnâ, ve
necceynâhum min azâbin galîz(galîzin).
Ve emrimiz geldiği zaman, Bizden
bir rahmet ile Hud (A.S)’ı ve âmenû olanları, onunla beraber kurtardık. Ve
onları ağır (çok şiddetli) bir azaptan kurtardık.
11/HÛD-59: Ve
tilke âdun cehadû bi âyâti rabbihim ve asav rusulehu vettebeû emre kulli
cebbârin anîd(anîdin).
Ve işte Ad kavmi, Rab’lerinin
âyetlerini bilerek inkâr ettiler ve O’nun resûllerine asi oldular (isyan
ettiler). Ve azgın zorbaların hepsinin emrine tâbî oldular.
11/HÛD-60: Ve
utbiû fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ inne âden
keferû rabbehum, e lâ bu'den li âdin kavmi hûd(hûdin).
Ve bu dünyada ve kıyâmet günü
lânete tâbî tutuldular ve Ad kavmi Rab’lerini inkâr etmediler mi? Hud (A.S)’ın
kavmi Ad (kavmi) (Allahû Tealâ’nın rahmetinden) uzak kaldı, öyle değil mi?
Hz.
Hûd ve beraberindekiler, Âd kavminin başına gelen büyük felaketten sonra, bir
rivayete göre, Mekke’ye giderek oraya yerleşmişlerdir, başka bir rivayete göre
ise bulundukları bölgede kalmışlardır ve Hz. Hud 150 yaşında vefat etmiştir.