Tahakküm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tahakküm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Haziran 2016 Çarşamba

TAHAKKÜM

TAHAKKÜM


Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de Nur Suresinin 21. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

24/NUR-21: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’  hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe  yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).

Şeytanın adımlarına tâbî olanlar fuhuşla (her çeşit kötülükle) ve münker (inkârı ve Allah’ın yasak ettikleri) ile emrolurlar. Tahakküm şeytanın kumandası altında bir kişinin yapabileceği bir şeydir. Nefsin afetlerinin devreye girmesi halidir. Bu, yozlaşmanın bir işaretini taşır.
 Her zaman ifratla tefrit arasındaki bir noktada olmalısınız. Birbirinize dost olmayı, en sıcak ilişkiler içinde bulunmayı, etrafınızdaki insanları sevmeyi usul haline getirmelisiniz. Biz insanlar hep bir gayretin içinde olmaları lâzımgelenlerizdir. Boyutlarımızdan birisi şu dünya hayatını yaşarken çalışmak; bir başkası da istirahat etmek, dinlenmektir. Ya çalışma ya da dinlenme halindeyizdir. Tahakküm müessesesini yerli yerine oturtabilmek için 2 unsuru dikkate almak mecburiyetindeyiz:
1- Emir ve kumanda mevkiinde olanlar
2- Emredilenler
Allahû Tealâ tarafından emir ve kumanda mevkiine getirilenlerin başkalarına zulmetmesi, kendisine verilen emir ve kumanda yetkisini nefsinin afetleri istikametinde kullanması, onu Allah’ın huzurunda küçültür. O kişi bundan sadece kaybeder. Nefsimiz sadece başkalarından üstün olmayı istemez; daha ötesini bunu onlara zorla kabul ettirmeyi de ister. Üstün olmakla yetinmez, bunu onlara kabul ettirmeyi ve tasdik ettirmeyi ister. Onlardan bu yönde davranışlar bekler. O davranışlar, kendisinin üstün olduğunu ispat edecek bir hüviyet kazanmalıdır.
Bu hüviyete dikkatle bakın! Şeytan insanları en çok bu noktadan yakalar. Hangi ekibin başına kim gelirse bir süre sonra korozyon, yozlaşma müessesesi başlar. Yetkili kılınan kişi başkalarından daha üstün bir pozisyondadır. Bu üstünlüğü ona Allah adına verilmiştir. Başkalarıyla birlikte bir ekip çalışması yapacaktır, hizmet söz konusu olacaktır, bir üretim faaliyetine iştirak edecektir veya herhangi bir konuda başkanlık edecektir. Başkanlık eden kişinin nefsi, kendisinin diğerlerinden üstün bir pozisyonda olduğunu bilmektedir. Yanlışlık burada başlar. Sadece bunun bir standart olduğu ona yetmez. Kişi etrafındaki insanların kendisinden aşağıda olduğunun onlara ispat edilmesi gerektiğini düşünmeye başlar ve adım adım davranışları onları rahatsız eden, aşağılayan bir hüviyet kazanır. İşte konunun problem oluşturan noktası buradadır. Bu kişi nefsini devreye koymuştur. Nefsinin afetleri her an onun başkalarından üstün olduğunu şu veya bu hareketiyle ispat etmesini gerektirir. İblis, nefsi bu istikamette kullanmayı çok güzel başarır. Artık o kişi için söz konusu olan şey bir üretim faaliyeti değildir, sadece etrafındaki kişilere üstünlüğünü ispat etmek gayretidir. Kişi, nefsinin elinde bir oyuncak olur. Emrindeki kişiler onu sevmezler. O da yavaş yavaş bir sevgisizlik çemberi içerisinde etrafındakileri sevmemeye başlar. Onlar onun uşaklarıymış, köleleriymiş gibi davranmaya başlar. Nefsi bu pohpohlanmaya, bu üstün görme eğilimine iyice teşne (istekli) olur. Kişi her olayda üstünlüğünü kanıtlama gayreti içindedir. Bunu başkalarına, etrafındaki insanlara değer vermediğini, onlardan üstün olduğunu hep ispat etmek gayreti içinde olarak yapacaktır. Kaybedenler hep buradan kaybeder.
Etrafınızdaki insanlar sizin düşmanlarınız değil, kardeşlerinizdir. Onlara üstünlüğünüzün ispat edilmesi gerekmiyor. Allahû Tealâ sizi o üstün mevkiye zaten koymuştur. “Onlara daha güzel hizmet vermeleri konusunda yardım etmek dururken, onları ezmek gayreti nereden kaynaklanıyor?” diye kendi kendinize sormalısınız. Arkasında sadece nefsinizin afetleri var. İşte o afetlerin ortaya koyduğu sonuç tahakküm adını alır.
Siz, Allah’ın emrinde bir şeylerin üretilmesi konusunda bir ekip başısınız. Böyle bir ekip başının fonksiyonu, etrafındaki insanları bir sevgi çemberi içerisinde kucaklamak, onları bir sevgi içerisinde, hem kendisiyle onlar arasındaki sevgiyi hem de onların birbiriyle ilişkilerindeki sevgiyi her gün biraz daha arttırmaya çalışarak, Allah yolundaki hizmetin bir zevk olduğunu onlara yaşatmak olmalıdır. Bütün ulûl’emirlerin temel gayreti mutlaka bu olmalıdır. Yapılması lâzımgelen şey, sizlerin onlara verdiğiniz emirler değildir, yapılması lâzımgelen, sadece Allah’ın emirlerini onlara iletmektir. Ne zaman nefsiniz Allah’ın emirlerinin ötesinde bir şeyi onlara dikte etmeye, onları sizin nefsinizin talebine itaate zorlarsa bunun adı tahakküm olur. Bu korkunç yanlışlığın içine nasıl düştüğünüzü anlayamazsınız. İblis, sizi böyle bir tuzağa her zaman sürüklemek gayretindedir.
Bir ulûl’emir, bir ekibin başındaki kişi ya da birçok ekiplerin başında olan kişi, nefsinin onu yanlış bir istikamette sürüklemesine hiçbir zaman müsaade etmemelidir. Nefsiniz, özellikle tahakküm konusunda en sinsi düşmanınızdır. Bir süre sonra etrafınızdaki insanlardan gelecek olan bütün talepleri sırf nefsiniz istiyor diye geri çevirmeye başlarsınız. Onlar “A” demişlerse, siz mutlaka “B” demek zorundaymışsınız gibi, hep onların karşılarına engeller çıkartırsınız. Onların dediklerinin olmayacağı, sadece sizin söylediklerinizin gerçekleşeceği konusunda iç dünyanız size bir ispatlar silsilesini kullandırır. Bunları yaparken gururunuz, başkaları tarafından saygı gören bir insan hüviyetine sizi sokmak için çabalar durur. Ama tahakküm ederseniz, siz sevilen bir insan değil, korkulan bir insan olursunuz. Korkan korktuğundan kaçar; seven sevdiğine koşar…
Öyle bir ulûl’emir, çalışma başkanı olun ki, orada siz, etrafınızdaki insanlar tarafından el üstünde tutulan birisi olun. Öyle bir sevgi bağıyla size bağlansınlar ki, Allah’ın emrini yerine getirirken hiç kimse bundan gocunmasın. O hizmeti yapanlar, ne kadar büyük fedakârlıklar içinde çalışıyorlar biliyorsunuz. Onlara bir köle gibi davranmak çok büyük bir yanlışlıktır.
Çalışmanıza dair yanlış giden birşeyler sizin de üstünüzdeki kişilere ulaştırıldı diye kızmak onlardan intikam almak doğru bir davranış değildir. Onlar söylemese de Allah herşeyi bilir. Yani hatayı yapmak değil, hatayı örtmek için de bir gayret sarfetmek ve kim bunun karşısına çıkarsa ona düşman olmak söz konusu ise burada bir yanlış var demektir. Bencil düşüncelerin, nefsinizin afetlerinin tesiri altına girmemelisiniz.

Tahakkümün sonu ne olur?
Tahakküm; etrafınızdaki insanları sizden birer birer uzaklaştırır. O insanlar sizden kaçmaya başlarlar. Sizinle beraber olmaktan kaçarlar. Etrafınızdaki insanların azaldığını görüyorsanız büyük bir hatanın içindesiniz. Nefsinizin zebunu, esiri olmuşsunuzdur. Bunun arkasında tahakküm vardır. Sadece Allah’ın emirlerinin yapılması yerine nefsinizin afetlerinin emirlerini onlara dikte ederseniz ve onları zorlarsanız Allah’ın size verdiği yetkiyi kötüye kullanmış olursunuz. Biz o fedakâr kardeşlerimize çok değer veriyoruz.
Eğer bütün davranışlarınız, hep negatifi yansıtıyorsa; insanlar sizi sevmiyorlarsa siz o zaman Allah yolunda hizmet eden biri değilsiniz; hizmeti bilerek, isteyerek aksatan bir hüviyettesiniz demektir. “O insanlar, hangi dar şartların içinde, hangi sıkıntılar içersinde Allah için hizmete koşuyorlar?” sizi alakâdar etmeli; onların kalplerini kırarken, onları ezerken kalbiniz daralmalı; huzursuzluk hissetmelisiniz. Eğer hissetmiyorsanız kalbiniz o kadar nasır bağlamış durumda demektir.
Eğer size bir görev verilmişse siz oraya başkalarını ezmek için, onlara üstünlüğünüzü ispat etmek için, nefsinizin afetlerini; gurur, kibir afetini tatmin etmek için tayin olunmadınız. Orada intizam içinde bir güzelliği yaşamak ve etrafınızdaki size tâbî olanlara, sizin emrinize itaat edeceklere yaşatmak için getirildiniz. Onlara dünyayı zindan ederseniz. Onları da kendinizi de mutsuz edersiniz.
Allahû Tealâ’nın size verdiği vazifenin mukaddes, kudsî bir vazife olduğunu anlamalı ve sadece Allah için çalışmanın o müstesna heyecanını, huzurunu yaşamalısınız. Nerede nefsinizin afetleri varsa orada şeytan vardır. Şeytan hem sizi, hem etrafınızdaki kişileri sadece huzursuz etmek ister. Kötüye kullanılan, başka insanlara üstünlük taslamak istikametinde kullanılan her yetki, kişiyi Allah gözünde sadece aşağı indirir. Fedakarlık, zamanınızın bir kısmını başkaları ile geçirmek, onlara eziyet etmek, onları yaşadıklarına pişman etmek değildir. Görevinizin etrafınızdaki insanlara mutluluk vermek olduğunu, onların o sahâbenin yaşadığı gönül ferahlığı içinde hizmetini sağlamakla vazifeli olduğunuzu anlamalısınız. Bu bir gönül meselesi…
Ulûl’emir olmak, başkalarına emretmek mevkiinde bulunmak bir sorumluluk işidir. Hedefiniz, nefsinize dur diyebilmek, etrafınızdaki insanların sizden sadece huzur duyması, sizinle mutluluğu yaşamaları ve severek yapılan bir işin vücuda getireceği bereketli sonuçlara ulaşmak olmalıdır. Birlikte çalıştığınız kişileri, mutlaka ezilmesi lâzımgelen, sizin üstünlüğünüzü kanıtlama, ispat edilme vasıtaları kabul etmemelisiniz. Hem çevrenizdekilere hem de kendinize zulmetmemelisniz. Onlardan üstün olduğunuzu onlara ispat etmek uğruna tahakküm gibi bir yanlış davranış içerisine girmeyin çünkü zaten o işi yapabilecek hüviyette olduğunuz için bulunduğunuz noktaya, göreve getirildiniz. Başkalarını ezerseniz, nefsinizin afetleri istikametinde hareket ederseniz asıl işte o zaman küçülürsünüz ve bulunduğunuz yeri haketmeyen bir duruma düşersiniz.
Tahakküm, Allahû Tealâ’nın mutlak olarak yasak ettiği bir müessesedir. Allah’ın emirlerini yerine getirirken, nefsinizin emirlerini de onlara bunun bir tabî neticesiymiş gibi kabul ettirmek gayretidir. Sadece Allah’ın emirlerini yerine getirmek için oradasınız. Davranış biçimlerinizin başkalarını rencide edici, küçük düşürücü, onlara huzursuzluk verici bir hüviyet taşımaması asıldır. Allah’ın emridir. Sevgiyle işlerin yürütülmesi, üretimin, hizmetin sağlanması söz konusudur. Öyleyse tahakkümü mutlaka devre dışında tutmak mecburiyetindesiniz.

Bir ekip çalışması nasıl olmalıdır?
Hangi konuda bir faaliyet söz konusuysa, ulûl’emirle, emrinde olanlar arasında tam bir ahenk oluşmalıdır. Bu ahengin sevgi platformunda oluşması asıldır. Bu ahenk nefret platformunda oluştuğu zaman devamlı olamaz, ekip kan kaybetmeye başlar. O ekibin mensupları oraya başkalarını da davet etmek şöyle dursun, kendileri de o ortamdan kaçmak isteyeceklerdir. Eğer o ekipte siz başkansanız, yanlış davranışlarınız ile etrafınızdaki insanların giderek size sevgisiz insanlar olmasına sebebiyet verirsiniz. Kur’ân emirlerinden, tasavvuftan, Allah’a yakınlıktan ne kadar uzaklaştığınızı anlamazsınız. Biz anlatmak mevkiindeyiz; sizler anlamaları gerekenlersiniz. Bizi, idrak dağarcığınıza ne ölçüde bir şeyler girerse, o kadar anlayacaksınız. Sizlere hep şunu söylüyoruz: “Nerede, hangi mecliste olursanız olun, etrafınıza nefret dalgaları yaymayın, sevgi dalgaları yayın. Allah’ın bir sevgilisi olduğunuz her halinizden belli olsun.”
Size iki türlü itaat edilir. Sevgi halesi içinde bir itaat varsa, ekibinizdeki insanlar: “Aman! Öyle bir davranış biçimi sergileyelim ki, öyle güzel görevimizi yapalım ki, O’nun üzerimizdeki sevgisi azalmasın” derler. Ey ekip başları! etrafınızdaki insanlar size böyle bakıyorlarsa, o zaman siz, Allah’a lâyık bir ulûl’emirsiniz demektir.
Ulûl’emir, etrafındaki insanlara kendi nefsinin istediklerini yaptırmak mevkiinde olan kişi değildir. Allah’ın emirlerini yaptırmak mecburiyetindedir. Bunu hiçbir zaman zor kullanarak yapamaz.
Allahû Tealâ: “Aman! Elimizden gelen bütün gayreti gösterelim, biz Allah için çalışıyoruz. Öyle bir çalışalım ki, O’nun bizim üzerimizdeki sevgisi azalmasın.” diyen ekipler ister. Eğer Allah yolunda bir gayretin sahibiyseniz, Allah için çalışıyorsanız, ürettiğiniz şeyin satılması ve Allah yolunda kazanılanın kullanılabilmesi sizlerin gayretlerine bağımlıysa, iki türlü de sonuca ulaşabilirsiniz:
1. yol:
Sizden nefret edilerek, onları zorla esir gibi çalıştırarak bir yere varabilirsiniz, bir şeyler üretebilirsiniz. Ne bereketini görürsünüz ne de hayrını görürsünüz. Yaraladığınız, kırdığınız kalpler de cabası olur. Sevilmeyen bir insan olursunuz ve gelir Bize: “Acaba ben neden sevilmiyorum? Beni hiç sevmiyorlar?” diye sorarsınız. Elbette sevmezler. Siz kendinize: “Onları seviyor muyum? Yoksa onları değersiz köleler olarak mı düşünüyorum?” diye sordunuz mu? Kölelerin en kölesi Biziz. Biz, Allah’ın azadsız kölesiyiz. Hayatımızı Allah yolunda seve seve hemen şu anda veririz. Bu kalbimizde O’na karşı olan sonsuz sevgiden kaynaklanır. Hayatımızın hiç değeri yoktur.
“Yanlış yapmayalım da Allah’ın Bize karşı olan o muhteşem sevgisinde azalma olmasın” diye düşünmelisiniz.  Bu güzelliğe dikkatle bakın! Siz etrafınızdaki insanları severseniz onlar da sizi mutlaka severler. Onlara davranışlarınızda dikkat edin! Hasbelkader o mevkiiye getirilmeniz sizi yozlaştırıyorsa, arkasında tahakküm vardır. Her geçen gün daha sinirli, asabî bir kişiliğiniz oluşuyorsa, etrafınızdaki insanlarda size karşı devamlı artan bir sevgi söz konusu değilse, sevginin yerini size karşı nefret almışsa, insanlar sizinle beraber hizmet ederken bundan sadece sıkıntı, huzursuzluk duyuyorlarsa, siz etrafınıza onlara vazife yaptıracağım diye sadece işkence eden bir insan haline gelmişseniz, o zaman Allah yolunda hizmet yaptığınızı zannediyorsunuz ama yapmıyorsunuz demektir.
Göreviniz etrafınızdaki insanları mutlu kılarak, sevgi bazında onları daha çok üretecek bir hüviyete ulaştırmak olmalıdır. İnsanları zorlayarak bunu yaptıramazsınız. Onlara kötü davranarak, kelimeye dökülmeyen bir hakaret anlamında onları küçülterek, davranışlarınızla onları ezerek bir yere varamazsınız. Hiç kimse bundan müstağni değildir yani bunun dışında kalamaz. Allah’ın kanunları herkese çalışır. Bu kanunun 1. maddesi sevmektir. Sevilmek, sevmenin neticesinde size geri dönecektir. Onları sevebilirseniz o zaman bir hedefe gidersiniz. Burada ifratla tefriti yerli yerine oturtmak mecburiyetindesiniz.
Bir ulûl’emir, Allah’ın verdiği emirleri tebliğ ederken, emrin yerine getirilip getirilmediğini kontrol ederken, üretimin her safhasında bir gözlemci olarak, emredici unsur olarak onların başlarında elindeki kırbaçla dolaşan bir esir tüccarı gibi olursa, bu bir başarı değildir. Zaten sonuç çözülmedir.    Hepinize tavsiyemiz çok zikretmenizdir. Zikir mutlak olarak sizi nefsinize tâbî olmaktan koruyacak olan bir müessesedir. Yaptırmanız lâzımgelen şey, sadece Allah’ın emrettiğidir, sizin nefsinizin onlara dikte ettirmek; zorla yaptırmak istediği şeyler değildir.
İnsanların arasındaki ilişkilerin, Allahû Tealâ’nın istediği boyutu kazanabilmesi, sadece temelinde sevgi olan davranış biçimleri dizisinin tabiî neticesidir. Bir başka alternatif yoktur. Nefretle, korkuyla, zorla bu yolda başarı sağlanamaz. Allah’ın yolunda, karşılıksız hizmet vardır. Sevgi yoksa hizmet yürümez. Her gün etrafınızdaki insanların sayısı azalır. Eğer etrafınızdaki insanların sayısı her geçen gün azalıyorsa arkasında sadece sizin kör nefsiniz vardır. O nefs sizi her zaman alaşağı eder. Allah’ın size olan sevgisini her gün sadece biraz daha azaltır. Hem emek sahipleri, hem her grubun başındakiler hepiniz Allah yolunda hizmet ediyorsunuz. Bu hizmetle söz konusu olan şey, sevgi ile hedeflere yürümektir. Davranışlarınızın en ince detaylarına kadar girip de, her saniye ne yapmanız gerektiği konusunda sizlere uzun uzun sözler söylemek gerekmez. Kalın çizgilerle sevgi kelimesi bütün kapıları açan bir anahtar olarak karşımıza çıkar. Onları, her işlerini kontrol edip bir kısım şeylerden onları men etmek suretiyle, bir yerlere gideceğinizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Engellemek değil, teşvik etmekle mükellefsiniz. Hedefiniz, insanları gönül rızasıyla, sevgiyle Allah yolunda daha rasyonel bir çalışmaya ulaştırmak olmalıdır. Konunun temelinde sevgi vardır.
         Allah’ın emrini yaptırırken o emrin ötesinde, üstünlüğünüzü ispat etmek sadedinde, nefsinizin afetleri doğrultusunda, onlara yapmak mecburiyetinde olmadıkları şeyleri emrederseniz bu ifrattır, haddini aşmaktır. Böyle bir dizaynda görevinizi size itibar sağlayacak olan bir açıdan kilitlemiş olursunuz. Allah’ın sevgisinin kilitlendiği bir noktadasınız. Bir süre sonra Allah’ın size karşı olan sevgisi azalmaya başlar. Bu sadece etrafınıza zulmetmek değildir. Her zulmeden kendisine de zulmeder. Zulmün ölçüsü derecat kaybetmektir. Nefsinizin afetleri sebebiyle kime bir kötülük yaparsanız, kime karşı zor kullanırsanız, sadece nefsiniz istiyor diye onlara mecbur olmadıkları şeyleri yaptırmaya kalkarsanız, o zaman bu bir tahakkümdür. Allah’ın emirlerinin yanı başında nefsinizin emirleri devreye girer. Onları küçültmeye çalışmak; onları aşağılayarak, onlara kötü davranarak, onları yaşadıklarına pişman ederek iş yapmak hem kendinize hem de onlara zulumdür. İmkânsızlıklar içinde, sahâbe gibi canla başla çalışan o tertemiz insanları yaşadıklarına pişman edecek seviyeye getirmek büyük bir hatadır.
         Dikkat edin! Allah yolunda hizmet ederken sakın başkalarının kalbini kırmayın! Siz, Allah’ın emrini vücuda getirmek için oradasınız, nefsinizin emirlerini yerine getirmek için değil. Ne zaman Allah’ın emrinin ötesine taşarsanız, o noktada tahakküm devreye girmiştir.
         Tahakküm, ifratın temelidir. Tahakküm varsa ifrat, haddi aşma ve israf vardır. Zamanın israfı, iradî yapının israfı söz konusudur. Onların iradeleri size hizmet etmek istikametinde artık çalışmaz; size hizmet etmeyi istemezler, sizden kaçmaya başlarlar. Etrafınızdaki insanların birer birer azaldığını hissedersiniz. O zaman kendinizi sorgulayın. Arkasında yatan bir tek sebep bulabilirsiniz; tahakküm ve nefsinizin afetleri… Böyle bir standartta ulûl’emir huzursuz, insanlar huzursuz, herkes sıkıntılı ve hiç kimse mutlu değildir. Üretim giderek düşer.
         2. yol:
         Bir de en güzel ilişkiler içinde bir ekip çalışması düşünelim: Orada herkes Allah yolundaki hizmetten büyük bir zevk alır. Evlerinde yaşayamadıkları bir büyük zevki bir kardeşlik havası içerisinde orada yaşarlar. Ulûl’emirleri tarafından sevilen insanlar, bu sevginin ışığında en büyük gayretle en büyük üretimi gerçekleştirirler. Bunun arkasında sadece sevgi vardır. Onları Allah’ın güzelliklerine doğru sevgi bayrağı altında yönetmek, yöneltmek ve yönlendirmelisiniz. Öbür taraftan; sevilen bir ortamda Allah’ın emirlerini de yerine getirmekten, o konuda onlarla ilgilenmeden “Bana onları sevmem emredildi, ben onları seviyorum. Onlara müdahale etmemem lâzım. Müdahale edersem belki nefsim devreye girer.” şeklinde bir düşünceyle hizmetlerin yapılmaması noktasına gelirseniz, herkeste bir tembellik, bir hizmet yapmama, hizmetten kaçma eğilimi görürseniz ve bu sizi hiç alakâdar etmezse: “Bana verilen emir onları sevmek, ben onları seviyorum, iş yapmazlarsa yapmazlar.” dediğiniz zaman da tefrite girersiniz. Sizden beklenen hizmeti vermemiş olursunuz. Siz orada nefsinizin emirlerini onlara yaptırmak için bulunmuyorsunuz. Allah’ın emirlerini yaptırmak için bulunuyorsunuz. Allah’ın emrinin tebliği hiçbir zaman zor kullanılarak gerçekleştirilemez. Hüner en güzeli yapabilmektir.
         “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
         Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”
Siz öyle bir ulûl’emir olmalısınız ki; Allah’ın emrini onlara yaptırırken onlar size olan o büyük sevgileri içerisinde, o hizmeti en güzel şekilde yapmanın isteği içinde büyük bir arzuyla çalışan insanlar olmalılar. Ne zaman onları teşvik ederseniz, bir sevgi yumağı halinde onları kucaklarsanız, her zaman onlara olan sevginizi hissettirirseniz o zaman muhakkak ki en güzele ulaşmış olacaksınız. İfratla tefritin arasındaki unsur budur. Allah’ın hizmetlerinin mutlaka gerçekleştirildiği, zor kullanmadan, nefreti devreye almadan, nefsinizin afetlerini asla bir muhtevaya sokmadan sevgiyle çalışan bir müesseseyi gerçekleştirmek gerekemektedir. Hedefiniz, Allah’ın emrini size karşı olan sevgileri sebebiyle en güzel boyutlarda onların içinden gelerek gerçekleştirmeleri olmalıdır.
Tahakküme sakın kapılarınızı aralamayın, tahakküme geçit vermeyin. Çalışan kardeşlerimiz ulûl’emirlerini çok sevsinler, ulûl’emirler de onları çok sevsinler. Her geçen gün sizden birbirinizi ne kadar sevdiğinize dair sözler yükselsin.
Unutmayın ki; Allah hepinizi çok seviyor. O’nun sevgisini azaltacak yanlışlarda ısrar etmeyin. Allahû Tealâ’nın yolunda en güzeli yansıtan, en verimli insanlar olmalısınız. Birbirinizi sevgiyle kucaklamalı, her davranışınızda etrafınızdaki insanlara karşı sevgi fışkırmalıdır. Her biriniz bir sevgi merkezi olmalısınız ve Allah yolunda böyle bir hizmet söz konusu olmalıdır.
Tahakküme sakın geçit vermeyin. Allah’ın sizi daha çok sevmesi buna bağlıdır. İnsanları severseniz onların da sizi sevmesiyle ne kadar büyük mutlulukları yaşayacağınızı görebilirsiniz. Bunu yaşadıkça daha güzele yönelirsiniz. Allah’ın hepinizden istediği, karşılıklı bir sevgi halesi içinde en güzel hizmeti vermektir.
Allah razı olsun.