Pir Ümmi Sinan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Pir Ümmi Sinan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ekim 2015 Cumartesi

PİR ÜMMİ SİNAN

PİR ÜMMİ SİNAN

MÜRİDİ RAH-I AŞKA KIBLEGAHI AŞIKANDIR BU
EDEPLE GİR, GÖZÜN AÇ TÜRBE-İ ÜMMİ SİNANDIR.

Halvetiyye Tarikatı’nın Ahmediye Şubesinin Sinaniye kolu kurucusu Pir Ümmi Sinan Enderun tahsili yapmış, ilim sahibi bir zat olmasına rağmen gördüğü bir rüya üzerine Ümmi Mahlasını kullanmıştır. Seyyid Seyfullah Hazretleri mürşididir.
Ümmi Sinan’ın asıl adı İbrahim olup babalarının adı Abdurrahman’dır. Doğum yeri hakkında kesin olmamakla beraber Arnavutluk olduğu söylenir.
Tarikat silsilesinin 31 makamda Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e ulaşır. Şeyhi İzzeddin Karamani Hazretleri’dir.
Eyüp Sultan’da, dört yüz yıllık bir tekke vardır. Buraya Ümmi Sinan Dergâhı denir. İstanbul’da mevcut sayısı binlere varan tekkelerden birisi de Ümmi Sinan Tekkesidir.
Ümmi Sinan’ın doğum tarihi bilinmiyor, fakat kaynaklar vefat tarihi olarak 976/1568 tarihini gösteriyorlar.

Ümmi Sinan ölüm anını şöyle anlatır:
“Rüyamda gördüm, bir gemim vardı. Yelkenleri açmış, gidiyordum. Rüzgar sakin olunca yelkenleri indirdim. Gemiyi karaya çekmek istedim. Bir kimse gelip; ‘yelkenleri indirme kaldır, az çok rüzgar vardır. Ta ki menzile eresin, bir ayak ileriye varasın’ dedi.
Dostları ‘Bu olaydan murad nedir? Bize de lütfeder misiniz?’ diye sorduklarında Ümmi Sinan Hazretleri: “ Can sineye geldi, biz hayattan, hayat bizden el çekti. Can varken sakın tevhidsiz durmayın. Nefsi rüzgar az çok vardır. Gemiyi bir ayak ileri sürmekte kar vardır.” Der.
 Bunun üzerine dervişler sinelerine taşlar bağladılar. Ümmi Sinan Hazretleri “Ya  Hay yum, Ya Kayyum” diyerek  canını terk ederek fani alemden ebediyet alemine geçtiler.

Cenaze namazı Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Fatih Camii Şerifin’de kılınıp, halifeleri Şeyh Nasuh Efendi tarafından kendisi için yaptırılan Eyüp Düğmeciler Mahallesi Ümmi Sinan sokaktaki dergaha defnolundu.

513 senelik bu mekanda halen Ümmi Sinan Nasuh Efendi’nin kan bağı olan torunları oturmaktadır. Bahçe kapısından girişte gül bahçesi, sol da iki katlı ahşap evin haremlik kapısından girince semahanenin giriş kapısını görürsünüz. Duaların sohbetlerin yapıldığı semehane iki katlıdır. Üst katta kafesle kaplı kapıdan merdivenle türbeye inilir. Türbede Ümmi Sinan ile birlikte 9 erkek, 3 hanım olmak üzere 12 kişi yatmaktadır.


ÜMMİ SİNAN HAZRETLERİ’NİN KERAMETLERİ

Bir gün Seyyid Nizam Hazretleri, Ümmi Sinan’ın dergahına teftişe gider. O sırada Ümmi Sinan Mülk Suresi’ni okuyordur. Seyyid Nizam, Ümmi Sinan’ın bu okuma sırasında birkaç yanlışını bulur.
‘Bu nasıl okumaktır? Bunu rapor edeyim de görsün’ diye düşünürken yarı uyku haline geçer. Kendini nurdan yapılmış bir kalenin dibinde görür. Kaleden düşen muazzam taşları nurani varlıklar yakalayıp, geri yerine yerleştirmektedirler. Seyyid Nizam Hazretleri taşlardan biri üzerine düşebilir diye heyecanla ‘bu hal nedir?’ diye sorar. Taşları yerine koyanlardan bir tanesi: ‘Bu büyük kale Kur’ân’ı temsil eder. Yerinden oynayan taşlar da Allah dostu Ümmi Sinan Hazretleri’nin yaptığı yanlışlardır. Bizlerde melekleriz. Aldığımız emir üzerine bu yanlışları tashih ediyoruz.” Deyince Seyyid Nizam Hazretleri  hemen kendine gelir. Bu zatın gönlü çok büyükmüş diye düşünür. Tam ayrılacak iken Ümmi Sinan Seyyid: ‘Sakın bizi rapor etmeye kalkma! Bizim yanlışlarımızı düzeltirler.’ der.

***

Ümmi Sinan Hazretleri’nin baş halifesi Şeyh Nasuh Efendi her pazar dergaha gider, her gidişinde de oradan bir toprak alır. Eyüp’te ki kendi dergahına getirirmiş. Ümmi Sinan Hazretleri bu davranışı gülerek karşılar: ‘Geldi yine bizim toprak hırsızı…’ dermiş.
Ümmi Sinan Hazretleri’ne Emr-i Hak vaki olup Fatih Camiisi’nde cenaze namazı kılındıktan sonra, kendi dergahına götürülürken dostları tabutta bir direnme ve yönlendirme hissetmişler. O yönlendirme onları Şeyh Nasuh Efendi’nin Eyüp’te ki dergahına götürmüş. Bir de bakmışlar ki; Nasuh Efendi bir mezar hazırlamış ve ‘Gel Şeyhim gel!’ diye tespihini çekiyor. Büyük evliya Ümmi Sinan Hazretleri hemen oraya gömülmüş.

***

Ümmi Sinan ile hiç anlaşamayan Şeyhül İslâm Ebussud Efendi bir gün Ümmi Sinan’a: “Senin cenaze namazını papaz kıldıracaktır.” demiş. Ümmi Sinan da “O’na şüphe yok. Benim de imanıma göre benim cenaze namazımı muhakkak papaz kıldıracaktır” diye cevap vermiş.
 Ümmi Sinan’ın son günlerinde başında duran dostlarına: “Bana Hakk’ın emri vaki olunca hemen kefenleyin, tabutumu hiçbir şeyle örtmeyin ve o şekilde musalla taşına getirin. Cenaze namazım kılındıktan sonra hemen hiç kimseyi beklemeden tabutumu örtün, süsleyin, tacımı giydirin ve beni götürüp, bu kalıp aleminin vatan-ı aslısi olan toprağa gizleyin” demiş.
Ümmi Sinan bu alemden mânâ alemine geçtiği zaman vasiyetini yerini getirerek çıplak tabutla musalla taşına götürmüşler.
Aynı gün Kanuni Sultan Süleyman’ın kerimesi de vefat etmiş ve o da musalla taşına getirilmiştir.
Dönemin Şeyhül İslâmı Ebussud Efendi namazı kıldıracağı sırada yan tarafta çıplak bir tabutun olduğunu görür. Önce erkeğin cenaze namazını kıldırır. Namaz kılınır kılınmaz hemen müritler tabutun üstünü süsleyip, tacını giydirirler. Şeyhi İslâm gözü ucu ile bu hale bakar ve şaşırır. Selam verir vermez ‘Bu cenaze kimin cenazesidir?’diye sorar.
‘Efendim sizler baki, Ümmi Sinan Hazretleri Hakk’a yürüdü.’cevabını alınca Şeyhül İslâm Efendi sakalını tutarak; ‘Hey koca Sinan hey… En nihayet bizi papaz da yaptın öyle gittin. Kıymetini bilemedik…’ diyerek gözleri yaşlı Fatiha Suresini okur.

***

Ümmi Sinan Hazretleri fazilet sahibi evlatlara sahip olduğu gibi üçyüzden fazla da halife yetiştirmiştir. Onun sedasının Rumeli ve Anadolu’da yayılmasına ve günümüze kadar gelmesine vesile olmuşlardır.

Ümmi Sinan fukara babası, kamil bir insandır. Cömerttir, kanaatkardır. Halimdir, haram yememiştir. İlmi ile amel etmiş, ilmini isteyenlere menfaatsiz vermiştir. Ağzı ile gönlü bir olmuştur. Bu dünyanın ağır bir imtihan olduğunu ilahileri ile anlatmaya çalışmıştır.

“Kendini bilen Rabbini bilir. Eğer kendini bilirsen sen de Rabbini bileceksin. Kendini bilmeden, tanımadan kimseyi tanıyamazsın. Önemli olan kendi gerçeğini, acziyetini tanımaktır.
 Zulmet kapısının dedikodu ile açılamayacağı gün ibadet günüdür, sohbet günüdür” diyerek,  günlerimizi yani sayılı nefeslerimizi gafletle geçirmemizi söylemiştir.

O marifet denizinde inci arayıp bulan ve gelecek kuşaklara inciler armağan eden  büyüklerimizdendir.
Mürşidlerin en güzeli Sevgili Peygamber Efendimiz (S.A.V), yemeklerin en güzeli Takva yemeğidir. Her şeyin bir kaynağı vardır. Takvanın kaynağı da ariflerin kalbidir.



                             DESTUR

Mürşidi kamil yüzünden vechine kıldım nazar
Kisveti izzet denilen başıma devlet budur.

Kim tecelli kim teselli çok temana kıldılar
Çün bize derdin müyesser eyledin sohbet budur.

Ayırma doğru yolundan giderme zikri dilimden
Verdiğin kudret elimden mahluka nevalim hakkı

Gelin olalım bile bülbül olalım güle
Allah diyelim hele görelim neyler Allah
Bekleyelim kapusun yıkmayalım yapısın
Zikredelim Hu ismin görelim neyler Allah

Sır ile aşkın için de dostu nihan bulmuşum
Hakka vasıl olmağa gizli yolum aşktır benim.

Sanma ki dost bayramına kurban ederler her canı
Dosta yarar canın olup serdar olursan gelberu

Her kim ki ister yarını bıraksın elden varını
Gören dostun didarını bugün Fena fi-llah olur

Eren fakrın tamamına kanar vuslatın camına
Fenafillah makamına ulaşan mahv-u ilah olur

6/EN'ÂM-127: Lehum dârus selâmi inde rabbihim ve huve veliyyuhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Rab’lerinin katında onlar için selâm yurdu (teslim yurdu) vardır. Yapmış olduklarından dolayı, O (Allah), onların dostudur.


3/ÂLİ İMRÂN-14: Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi).
İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.

Aciz kaldım ben bu nefsin elinden
Bu dünyanın şöhretine doyamaz.
                        Bak şu adem oğlanın halini
Varıp tutmaz bir mürşidin elini

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
 Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.


Bilen sensin ilme-l yakin gören sensin aynel-yakin
Bulan sensin hakka-l yakin bahr-ı zatın ya Rabbena

3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.



Çok şükürler olsun gani Mevlaya yok iken var etdi elhamdülillah
Münker sıfatında komadı bizi ehl-i ikrar etdi elhamdülillah

Münkirler kaldı inkar ilinde, müminler irşad oldu ikrar ilin de
Canım kurban olsun şeyhim yolunda derde timar etdi elhamdülillah

Hak teala müminin kalbi nazargahım dedi
Padişahın beytine sen de boynunu koydun gönül.

Enbiyanın evliyanın menzilinden al haber
Canımız ber dar-ı Haktır olmuşuz mestani Hu

Nefs elinden avareyim hırs elinden biçareyim
Gayri kime yalvarayım al gönlümü senden yana

Aşkına yoldaş olmağa derdine dildaş olmağa
Sırrına haldaş olmağa al gönlümü senden yana

Ben bu aşka düşmüşüm yanıben tutuşmuşum
Derd odunda pişmişim adı sanı neylerim.

Gelin Allah diyelim görelim neyler ALLAH
Zikre daim olalım görelim neyler ALLAH

Hak diyelim hepsin yıkmayalım yapısın
Bekleyelim kapısın görelim neyler ALLAH

Göster cemalini bize görelim
Ayağın tozuna yüzler sürelim.

Medet ALLAH sana sundum elimi
Bizi ol can Muhammed’den ayırma

Bölük bölük divanına varınca
Bizi ol dost Muhammed en ayırma

Pirimizin himmeti yoldan ayırmasın
Meleklerin gelip haber sormasın.

Aciz kaldım ben be nefsin elinden
Bu dünyanın şöhretine doyulmaz Ya HU

Bak şu adem oğlanın halini
Varup tutmaz bir mürşidin elini

Kazanır kazanır dünya malını
Ele nasip olur kendi yiyemez.

Ey Allahım sana döndüm özümü
Didarında kara etme yüzümü

Aç gözün birden uyan sen ey gönül gel ey gönül
Muhabbet rengine boyan sen ey gönül gel ey gönül

Aldanma nefsin eline yapış bir Mürşid eline
İresin ol dost iline sen ey gönül gel ey gönül

Tevhide döndür sözünü dergaha döndür yüzünü
Pak eyleyu gör özünü sen ey gönül gel ey gönül

Ümmi Sinan eder sana budur sözüm önden sana
Çevir yönün Haktan yana sen ey gönül gel ey gönül

Halk ile dışı Hak ile işi
Top edip başı yola girendir.

Ne gelse başa yemez endişe
Tevekkül hakka kılıp durandır.

Mevlam aşkın meydanına yanmaya geldik yanmaya
İçip aşkın şarabını kanmağa geldik kanmağa


Seyrimde bir şehre vardım

Seyrimde bir şehre vardım gördüm sarayı güldür gül
Başında tacı tahtı bağı ,divarı güldür gül

Kurusu güldür, yaşı güldür yaprağı güldür taşı gül
Bahçesinin için deki servi çınarı güldür gül

Gül alırlar gül satarlar. Gülden terazi tutarlar.
Gül ile biterler. Çarşı pazarı güldür gül

Gülden değirmeni yürür yine gülden gül öğüdür.
Akan suyu dönen çarhı bend-i pınarı güldür gül

ÜMMİ SİNAN gel vasfeyle gül ile bülbül halini
Yine bu şeyda bülbülün ah ile zarı güldür gül





Seyrimde bir şehre vardım (tamamı)

Seyrimde bir şehre vardım
Gördüm sarayı güldür gül
Sultanımın tacı tahtı
Bağı divanı güldür gül

Gül alırlar gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Çarşı pazarı güldür gül

Toprağı güldür,taşı gül
Kurusu güldür, yaşı gül
Has bahçesinin içinde
Selvi çınarı güldür gül

Gülden değirmen döndürür
Anın ile gül öğütür
Akar arkı, döner çarkı
Bendi pınarı güldür gül

Ak gül ile kırmızı gül
Çift yetişmiş bir bahçede
Bakışırlar hâra karşı
Hârı, eshâr-ı güldür gül

Gülden kurulmuş bir çadır
İçinde nimeti hazır
Kapıcısı İlyas Hızır
Nârı şarâb-ı güldür gül

Ummi Sinan gel vasfeyle
Gül ile Bülbül devrini
Meğer şu garip bülbülün
Ahu figanı güldür gül.

Erenlerin Sohbeti

Erenlerin sohbeti
Ele giresi değil
İkrar ile girenler
Mahrum kalası değil

İkrar gerek bir ere
Göz açıp didar göre
Sarraf gerek cevhere
Nadan bilesi değil

Bir pınarın başına
Bir testiyi koysalar
Kırk yıl orda kalırsa
Kendi dolası değil

Ümmi Sinan yol ayan
Oluptur belli beyan
Dervişlik yolu heman
Tacı hırkası değil.

Acep hayran oldum

Acep hayran oldum aşka uyalıdan
Yanıp üryan oldum aşka uyalıdan

Kimi der deli kimi der uslu
Halka seyran oldum aşka uyalıdan

İlmi hikmet ile doldu vücudum
Ani irfan oldum aşka uyalıdan.

Sinan-ı Ümmi’de kalmadı hiç gam
Özge sultan oldum aşka uyalıdan









16 Ekim 2015 Cuma

PİR ÜMMİ SİNAN

PİR ÜMMİ  SİNAN
HAYATI

Ümmi Sinan Antalya’nın Elmalı kazasındandır. Ümmi Sinan’ın asıl adı Yusuf’tur. 17. Yüzyıl’da mutasavvıf şairlerden Niyazî Mısrî, Ümmi Sinan’ın yetiştirdiği bir şahsiyettir. Ümmi Sinan 1657 tarihinde vefat etmiştir.
Ümmi Sinan, Halveti erkanının büyüklerinden Eroğlu Nuriye mensuptur. Üstadı 1603 tarihinde vefat edince onun yerine geçmiştir. Bu büyük mutasavvıf, tasavvuf eğitimi yanında kendi adıyla anılan medresede zahirî ilimlerle ilgili ders vermiştir.
Mutasavvıf Ümmi Sinan’ın Elmalı’daki mezarı ve asitanesi vefatından günümüze kadar ziyaret yeri olmuştur. Kendi adıyla anılan caminin duvarına bitişik olan türbe 1926’da yıkılmış ve 1959’da tekrar yapılmıştır.
Ümmi Sinan, divanında seyri sülûkunu tamamlatan şeyhi Eroğlu’ndan şöyle söz eder:
      
“Bu sırra erdiğim halim sorarsan
Baş kodum bir zaman yollar içinde
Ümmi Sinan eydür Eroğlu derler
İsmim şeyhimin iller içinde

Ya Îlâhî sen medet eyle ki  bu Ümmi Sinan
Aldanıp düşmeye ta kim bunda mekr ile ala
Piri hem azizidir, Eroğlu hürmetine kıl nazar
Ta varıp dergahına ol zatını asan bula”

Önce Eroğlu’dan derslerini tamamladıktan sonra hilafet makamını esmasını, Denizlili Mazhar Sultan’dan almıştır.
Niyazî Mısrî ise esmayı Şeyhi Ümmi Sinan Elmalı’dan almıştır. Şiirinde Sultanın’dan şöyle bahseder:

“Arzulayıp geldim yine kapısına
Efendim Mazhari Sultan kandasın
Yüz sürmek isteriz senin tapına
Efendim Mazhari Sultan kandasın.”

Ümmi Sinan, îlâhîlerinde Yunus Emre, Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rumî gibi hakiki aşkı, nefis terbiye ve mertebelerini, Kamil insan anlayışını, Allah ve Peygamber sevgisini dile getirmektedir.
Özellikle Antalya, Elmalı ve çevresinde, Afyon, Denizli, Uşak ve Kütahya gibi şehirlerde çok etkili omuştur. Daha sonra öğrencisi Niyazî Mısrî’nin vaaz ve sohbetleriyle Ümmi Sinan’ın şöhreti saray çevresine kadar ulaşmıştır. Aynı zamanda müderris olduğu için kendi medresesinde dersler verir. Geceleri de kendi evinde tasavvuf sohbetleriyle sufileri eğitmiştir.

“İşitmedin mi Hazreti Musa’yı
Arayuban buldu Hızır Nebî’ yi
Önce Hızır oldu anın delili
Mürşitsiz varılmaz dost illerine

Mürşit ile vardı yolu varanlar
Dost cemalin bunda ayan görenler
Mürşit kılavuzdur gelin yarenler
Mürşitsiz varılmaz dost illerine

Ey niceler girer lezzet alamaz
Ya neylesin anlar teslim olamaz
Maksuda murada vasıl olamaz
Mürşitsiz varılmaz dost illerine

Ol uşak ki, Şeyhi Müslihüddine
Derman etdi Ümmi Sinan derdine
Her vech ile muti oldu emrine
Mürşitsiz varılmaz dost illerine

Ölmezden evvel ölmeğe
Bunda hesabın görmeğe
Kişi nefsini bilmeğe
Adem demine ermektir.

Mest ü hayran eyleyen
Nefsi kurban eyliyen
Canı uryan eyliyen
Nefsidir kamilin.

Niyazi Mısri’nin Bursa’da gördüğü rüya ile hayatı değişmiştir.

“Dost illerinin menzili key ali göründü
 Derd-i dile derman olan Elmalı göründü…”
Mısralarıyla başlayan şiirinin devamında
“Ten Yakub’un gözleri açılsa aceb mi
Can Yusuf’un gül yüzünün hali göründü.”

Diyerek üstadının ismiyle Hz. Yusuf’un temsil ettiği manevî makam olan ruh halini işlemiştir.
Yine onun öğrencilerinden Sufi bir şair olan  Ümmi Sinan için de şöyle yazmıştır.

“Gerçek mürşid olan izini izler
Pür marifet olan aslını özler
Bir Hümayım gözüm didarı gözler
Konmuşum koluna Ümmi Sinan’ın

Evliya Enbiya Hakkın rehberi
Muhammeddir cümlesinin serveri
Subhi ummanın da buldu gevheri
Tahsin kemaline Ümmi Sinan’ın”

Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden anlaşılacağı üzere Ümmi Sinan 17. yüzyılın ilk yarısında yetişen Türk Tasavvuf tarihi ve edebiyatının büyük ve önemli temsilcilerinden birisidir. Tasavvuf edebiyatının Yunus Emre ile başlayan şiir tarzının önemli temsilcilerindendir.
Kendisinden sonra da Niyazî Mısrî gibi abide bir şahsiyet, mutasavvıf bir şair yetiştirerek çağına damgasını vurmuştur.

“Aldanma nefsin aline
Yapış bir mürşid eline
Eresin ol dost iline”

16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). 
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.


3/ÂLİ İMRÂN-104: Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve mârufla emretsin, ve münkerden nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.


“Tevhide döndür sözünü
Dergaha döndür yüzünü
Pak eyleyi gör özünü
Sen ey gönül gel ey gönül”

  • Zikir Üzerimize Farzdır.

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.

“Dilin Hakkı zikreylese
Nimetine şükreylese
Özün Hakkı fikreylese
Tevhidi yetmez kişinin”

  • Ruhun Ölmeden Önce Allah’a Teslimi Üzerimize Farzdır.

42/ŞÛRÂ-47: İstecîbû li rabbikum min kabli en ye’tiye yevmun lâ meredde lehu minallâh(minallâhi), mâ lekum min melcein yevme izin ve mâ lekum min nekîr(nekîrin).
Rabbinize icabet edin (Allah’a ulaşmayı dileyin), Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce. İzin günü, sizin için bir sığınak yoktur. Ve sizin için bir inkâr yoktur (yaptıklarınızı inkâr edemezsiniz).

“Doğru yola gelmiyince
Ölmezden ön ölmeyince
Hakkı bilip bulmayınca
Tevhidi yetmez kişinin”

6/EN'ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.

“Allah ile olan ahdlerinizi Allah’a verdiğiniz nefsinizin yeminini, ruhunuzun misakini
vechinizin ahdini yerine getirin. İşte bu Allah’ın sizi bağladığı şeydir. Umulur ki böyle tezekkür edersiniz.”

Allah ile ahdimiz;
1- Nefsimizi tezkiye etmemizi,
2- Ruhumuzu Allah’a ulaştırmamızı
3- Fizik vücudumuzun şeytana değil Allah’a kul olmasını içermektedir.


“Nefsi Hak ile dost olur
Canı safadan mest olur
Libası hırka post olur
Biçerler Hu deyü deyü”

  • Nefsin Tezkiyesi Farzdır.

91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.

5/MÂİDE-105: Yâ eyyuhâllezîne âmenû aleykum enfusekum, lâ yadurrukum men dalle izâhtedeytum, ilâllâhi merciukum cemîân fe yunebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû olanlar! Nefsleriniz, üzerinizedir (nefsinizin sorumluluğu üzerinize borçtur). Siz hidayette iseniz, dalâletteki bir kimse size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman yapmış olduğunuz şeyleri size haber verecek.

74/MUDDESSİR-38: Kullu nefsin bimâ kesebet rehîneh(rehînetun).
Bütün nefsler, iktisap ettikleri (kazandıkları) dereceler sebebiyle (karşılığı olarak) rehinedirler (bağlıdırlar).
74/MUDDESSİR-39: İllâ ashâbel yemîn(yemîni).
Yemin sahipleri (yeminlerini yerine getiren nefsler) hariç


NEFS TEZKİYE BASAMAKLARI

1- NEFSİ EMMARE

12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûi illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).


“Evliyadan sır sorana
Dokuz türlü nişan gerek
Evvel kapı şeriattir,
Güneş gibi ayan gerek”

2- NEFSİ LEVVAME

75/KIYÂME-2: Ve lâ uksimu bin nefsil levvâmeh(levvâmeti).
Ve hayır, levvame (kınayan) nefse yemin ederim.

“Ayet ile hadis ile
Anlayana verdim cevap
Andan öte içeriye
Levvameye seyran gerek”



3- NEFSİ MÜLHİME

91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.

“Şeriattan, tarikattan
İçerisi sır iledir,
Akıl ona arif olmaz
Mülhimeye vicdan gerek”

4- NEFSİ MUTMAİNNE

13/RA'D-28: Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah’ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah’ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!

“Ey Mutmain olan nefs
Dördüncüsü mutmaine
Mansur bilir bu menzili,
Pir yüzüne ulaşmağa
İkrar der bir can gerek”


5- NEFSİ RADİYE

6- NEFSİ MARDİYYE

89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!

“Yol erinin tevhidini
Arif gerek anlamağa,
Altıncısı Mardiyedir
Bunda burhan Kur’ân gerek


Sekizinci budur makam
Aynel yakin, Hakkal yakin
Kim aşıksa bu meydanda

AYNEL YAKİN

102/TEKÂSUR-7: Summe le terevunnehâ aynel yakîn(yakîni).
Sonra mutlaka Ayn’el Yakîn ile (gözünüzle onu) göreceksiniz.

HAKKUL YAKİN

56/VÂKIA-95: İnne hâzâ le huve hakkul yakîn(yakîni).
Muhakkak ki bu (anlatılanlar), elbette o (verilen haberler), Hakk’ul yakîn’dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir).


7- NEFSİ TEZKİYE

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah’adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah’a döner, ulaşır).


“Gayrullahtan üryan gerek
Vehhab ümminin tevhidi
Hatırına güç gelmesin,
Bu  mânâyı fethetmeye
Safi nurdan insan gerek”