Beylerin Eşlerine Karşı Davranış Biçimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beylerin Eşlerine Karşı Davranış Biçimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2015 Pazartesi

BEYLERİN EŞLERİNE KARŞI DAVRANIŞ BİÇİMLERİ

BEYLERİN EŞLERİNE KARŞI DAVRANIŞ BİÇİMLERİ

İnsanoğlu varsa mutlaka bir ailesi olduğu için vardır. Herkes bir ailede dünyaya gelmiştir. Anne, baba ve çocuklardan oluşur. Sonra çocuklar büyür bir aile sahibi olurlar. Bütün insanlar netice itibari ile neslin idamesi için bir aile dizaynına ulaşmak durumundadır. Allahû Tealâ’nın dizaynında zorlamak yoktur. İnsanlar arasından bazıları evlenmeyi tercih eder bazıları ise evlenmeyi tercih etmez. Ama Allahû Tealâ evlenmeyi uygun görür. Evlenmeler gerçekleşmezse nesillerin devamı söz konusu olamaz. Ailenin Allah katında mukaddes bir hüviyette olduğu hiç unutulmamalıdır. Aile mukaddestir. Allahû Tealâ’nın dizaynı böyle bir hüviyet taşır.
            Ailenin reisi erkektir. Allah, ailenin reisini erkek olarak tanımlar. Erkek ailenin reisidir ve reis olarak devam edecektir. Öyleyse ailedeki aile birliğinin temel koruyucusu erkektir. O, ailenin ihtiyaçlarını temin etmekle görevli olan birinci kişidir. Kadın, ikinci kişi olarak vardır. Öyleyse aile reisleri evlerinin ihtiyaçlarını temin etmek mecburiyetindedir. Böyle yapılması Allah’ın temel emridir.
            Eğer bir aile babası tasavvuftaysa “Benim eşim çalışır, ben gidip kahvehanede kâğıt oynarım, tavla oynarım, kafayı çekerim, evime öyle dönerim.” diyemez. Tasavvufun dışında olan insanlar böyle düşünebilir. Herkes dilediği gibi davranacaktır. Allahû Tealâ, tasavvufun içindekiler için de kimseyi zora koşmaz.
            Allahû Tealâ tarafından insanlar sevilmeyi dilerlerse Allah’ı seviyorlarsa Allah’ın manevî yolunda ilerlemek gibi bir niyetin sahibiyseler yani nefslerinin değil de ruhlarının sesine kulak veriyorlarsa o zaman tasavvuf onlar için asıl olmalıdır. Tasavvuf, bir kurtuluştur; bir necattır. Tasavvuf, mutluluğun temelidir. Tasavvuf, İslâm’ın yani Hz. İbrâhîm’in hanif dîninin hayata geçirilmesi ya da yaşanmasıdır. Tasavvuf bir yaşam tarzıdır. Aileleri bu açıdan muhtevaya almalıyız.
Aile, geleceğin temelidir. Allahû Tealâ’nın emrettiği standartlarda mutlaka meşru nizamlarda aileler oluşmalıdır. Özellikle tasavvuftaki insanların tasavvuftakilerle evlenmeleri önde gelir. Allahû Tealâ tarafından böyle kurulan aile yuvaları mukaddes kılınmıştır. Bir aile yuvasının temelini nikâh tayin eder. Tasavvufî ailelerde dînî nikah mutlaka gereklidir, elzemdir. Dînî nikah ailenin temelini teşkil eder. Bu nikâhın perçinlenmesi durumunda dünya üzerindeki tatbikatı açısından bir belediye nikâhıyla tamamlanması da emrin tamamlanması için gene sağlam bir hüviyet gösterir. Başka ülkelerde bu konu otomatik olarak halledilmiştir. İsteyen belediye nikâhı yapar isteyen dînî nikâh yapar. İkisi de aynı geçerliliktedir. Sonuç her ikisinde de kesin olarak alınır. Seçim, insanları zora koşacak olan bir hüviyeti oluşturmaz.
Ailenin reisi olan erkek eve bakmak mecburiyetindedir. Evin masraflarının karşılanması her şeyden evvel erkeğin görevidir. Ailenin reisi, o ailenin üzerine kanat geren insandır. Çocuklarının da eşinin de muhafızıdır. Tasavvufta olan erkekler ailelerini, eşlerini sadece bakmak değil ayrıca korumak mecburiyetindedirler. Yani eşlerin şu veya bu şekilde bir takım sataşmalara muhatap olmasını ailenin reisi mutlaka engellemek mecburiyetindedir. Böyle bir alternatifin mevcut olacağı ortamlarda eşlerini çalıştırmazlar. Eğer kendileri evlerini geçindirebiliyorlarsa bu da onların tabi haklarıdır.
Tasavvuf hayatını yaşıyorsanız o zaman ailece yaşayacaksınız. Evin erkeği evin imamı olacaktır. Eşi ve çocukları bütün namazları onunla beraber kılacaktır. Bir ailede ne zaman hem ailenin reisi hem eşi hem de çocukları namaz kılmayı kendilerine vazife değil zevk edinirlerse o zaman o aile tasavvuf ailesidir. O zaman Osmanlı’nın yükselme dönemindeki aile düzeni yaşanıyor demektir. Öyleyse evin hâkimi erkektir. Allahû Tealâ’nın yaratma standartlarında da bu böyledir.
Tasavvuf, bir yaşam şeklidir. Bu yaşam şeklinde Allah’ın sohbetleri yapılır. Bu sohbetlerde Allah’a yaklaşmak öğretilir ve evin reisi, hanımı, çocukları bundan mutlaka nasiplerini almak durumundadırlar.
Allah’a yakın olmak, Allah’a ulaşmak ve kemal derecelerinde yükselmek için tasavvufa girilir. Tasavvufun, yani İslâm’ın, kâinattaki tek dînin yaşanması, hidayetin yaşanmasını muhtevasına alır.
Hidayet,  ruhun 21. basamakta, fizik vücudun 25. basamakta, nefsin 26. basamakta, iradenin 28. basamağın 5. kademesinde Allah’a teslimi demektir.
İslâm “teslim” mânâsına gelir. Hepiniz hidayet ehlisiniz. Hidayetin yaşanabilmesi, meyvelerini verebilmesi herkesin gayretine bağlıdır. Hepinizin Allah’ın güzelliklerinden istifade etmesine bağlıdır. Öyleyse ailenin reisi olarak sizler eşlerinizi tasavvuf sohbetlerinin dinlenmesi lâzım geldiği konusunda onlara bu hüviyeti vermekle mükellefsiniz. Allah’ın sohbetleri dinlenerek, tatbik edilerek, öğrenilerek neticeye gidilecektir. Bunların öğrenilmesi sonunda tebliğ de asıldır. Eşlerinizin bütün sohbetlere iştirakini sağlamak, aile reisinin vazifesidir. Eşlerinizi muhafaza altında sohbetin verileceği yere ulaştırmalı ve muhafaza altında tekrar gelmelerini sağlamalısınız. Eğer hanımlar arasında böyle bir ulaştırma sistemi kurulabilmişse o zaman bu standartlar altında tasavvuftaki arkadaşlarıyla beraber sohbetlere gitmesini ve gelmesini usül haline getirin.
Sohbetlerin her biri, Allah’ın güzelliklerinin yaşanması için bir basamak teşkil eder. Tasavvuf öğrenildikçe yaşanmak istenir. Yaşandıkça Allah’a yakınlaşılır. Önce Allah'tan hoşlanılır. Sonra Allah sevilir. Sonra Allah’a âşık olunur. Daimî zikirden sonra ise hayran olunur. Bu mertebeleri sadece beyler değil eşleri de çocukları da birer birer aşmalıdır. Bu hedeflere ulaşmak ailenin reisinin görevidir. Sonra eşini ve çocuklarını ulaştırmak da onun  görevidir. Beyler ailesini aynı çatının altında namaza alıştıracak olanlardır. Kendileri zikir yapacaklar ki eşleri de onlarla beraber zikretsin.     
Tasavvufun içinde olan bir beyin eşini hizmetlere  göndermemesi normal standartlar altında düşünülemez. Öyleyse bu istikamette eşinize yardımcı olmak durumundasınız. Hanımların da hizmete gitmek sadedinde de beylere karşı olan davranışlarının kırıcı olmaması gerekir. Bu yanlış bir davranış biçimidir.
Allahû Tealâ aile mutluluğunun bozulmasını hiçbir standartta istemez. Hiçbir zaman Allah’ın resûlü ile mürşidi ile ailenin reisi karşı karşıya getirilmemelidir. Bir tarafın emri yerine getiriliyor diye diğer tarafı negatif ölçüde etkilenmesini oluşturacak olan bir davranış biçimi var olmamalıdır. Öyleyse bu noktada mutlaka yanlış anlaşılan bir şey vardır ki hanımlar ailenin reislerine karşı yanlış davranışlarda bulunmuşlardır.
Aile reisleri! Eğer tasavvuftaki eşleriniz Allah için sohbete gitmek ve orada hizmet etmek istiyorsa ve onlara “hayır” diyorsanız o zaman Allah’a karşı gelmiş olursunuz. Onların size “Ben Allah’ı dinlerim, seni dinlemem. Ben mürşidimi dinlerim, seni dinlemem.” tarzında bir ifadesi sizin açınızdan bir haksızlık oluşturur ve çirkin bir ifadedir. Bir hanımın eşini adam yerine koymaması anlamına gelir. Bu tarz çirkin bir davranış biçimini mutlaka hanımlar önlemelidir. Erkekler de olmayacak sebeplerle eşlerinin sohbetlere gitmesine eşlerinin tasavvufu yaşayan başka hanımlarla birlikte Allah’ın güzelliklerini yaşamalarına engel olmamalıdırlar.
Hanımlar: “Ben mürşidimi dinlerim. Seni dinlemem.” tarzında bir ifadeyle haddi aşarlarsa; erkekler de olur olmaz nefsâni sebeplerle eşlerinin Allah’ın güzelliklerini yaşamalarına engel olurlarsa haddi aşmış olurlar. Bu konu sadece bir taraf için geçerli değildir. Hiçbir zaman da olmaz. Mutlaka iki tarafın da haklı olduğu ve haksız olduğu konular vardır. Öyleyse hak Allah’ın temel emridir. Allahû Tealâ’nın bir ismi El Hakk’tır. Adalet de Allah’ın bir başka ismidir. Allah, El Adl’dir; adaletin sahibidir.
Erkekler, davranışlarında ailenin bütünlüğü içerisinde söz sahibi olduklarını unutmamalıdırlar. Ailenin reisleri olan erkeklerdir. Ama davranışlarınıza nefsinizin afetlerini karıştırarak sakın  aile bireylerine zulmetmeyin. Ne zaman onlara nefsinizin bir afetiyle Allah’ın bir emrini yerine getirmek; Allah yolunda bir güzelliği yaşamak istikametinde engel olursanız, nefsinizin afeti devreye girdiği andan itibaren siz onlara tahakküm ediyorsunuzdur. Nefsin afetiyle verilen hiçbir karar adil olamaz. Kararlarınızı “El Hakk” esmasına uygun olarak dikkatle değerlendirin. Öyleyse onların “Ben seni dinlemem. Ben giderim.” demesi ne kadar Allahû Tealâ’nın emrine mugayirse  sizin de sebepsiz yere onların Allah’ın sohbetlerine gitmesini, Allah ile beraber olmalarını, topluca beraber olmalarını sağlayan bütün konularda onları engellemeniz de o kadar Allah’ın emrine mugayirdir (aykırıdır). Nefsinizin afetlerine başkalarına tahakküm etmek istikametinde esir olmamalısınız. Nefsinizin afetleri hepiniz için en büyük düşmandır. Nefsinizin afetleri şeytanın ilticagâhı oldukları için şeytan kadar önemlidir. Çünkü onların üzerine şeytan hücum eder. Onları kontrolü altına alır ve onlar vasıtasıyla sizi yere vurur. Öyleyse ne erkeklerin eşlerine ve çocuklarına tahakküm etmeye hakkı vardır ne de hanımların kocalarına ve çocuklarına tahakküm etmeye hakkı vardır. Nefsinizin afetlerine tâbî olduğunuz her noktada başkaları devrede varsa onlara bir şeyler yaptırıyorsanız orada tahakküm vardır. Allah’ın emrini yaptırıyorum diye ne zaman nefsinizin bir afeti ile kendinizden bir şeyler katıyor o emri farklı bir dizayn oluşturuyor ve emri yaptırmaya haklı olduğunuzu varsayarak nefsinizden kattığınız şeylerle o emri haksız bir hüviyette kılıyorsanız o zaman o olayda nefsinizin esiri olursunuz.
Babalar, ailedeki reisler! Sakın aile efradınıza zulmetmeyin. Onlara tahakküm etmeyin. Onlardan Allah’ın emirlerinin ötesinde şeyler istemeyin. Allahû Tealâ neyi emretmişse sadece o istikamette var olmalısınız. Ne zaman Allah’ın koyduğu kaideleri kırmaya, aşmaya kalkarsanız orada zulüm vardır, tahakküm vardır. Elbette erkekler kadınlardan daha güçlüdür. Gerektiği zaman da istediklerini zorla yaptırırlar. Ama bu, Allah katında haklı görülen bir sebebe dayalı olmadıkça zulüm adını alır. Allahû Tealâ cezalandırmayı Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın emrinin yerine getirilmemesinin bir fonksiyonu olarak koymuştur. Her kim eşine Allah’ın emrini yerine getirmesine mani olarak bir davranış biçiminde bulunuyorsa bunun adı sadece zulümdür. Ve Allah’ın katında ceza görürsünüz. Kuvvetinizi ve sahip olduğunu mevkiyi sadece Allah için kullanın. Kötüye kullanmayın.
Nefs öyle korkunçtur ki bir anda sizleri öfkelendirir ve belki bir daha tamir edemeyeceğiniz ağır cezalar vermeye kalkarsınız eşinize. Böyle anlarda kendinize hâkim olamazsanız Allah’ın katında büyük cezalara muhatap olursunuz. Kuvvetin sahibi olan hakkın sahibi değildir. Hak, sadece haklınındır. Öyleyse ailenin reisi olan koca, evin içinde çocuklarının birbiri arasındaki problemleri çocukları ile eşi arasındaki problemleri, çocuklarının kendisiyle olan problemlerini, eşinin kendisiyle olan problemlerini adaletle çözmek mecburiyetindedir.
Aile reisinin aileye temel katkısı adalet yönünde olmalıdır. Bütün aile reisleri adaletin şaşmaz temsilcileri olmalıdır. Öyleyse Allah yolunda gayret etmek, Allah’a ibadet etmek, Allah’ın ilmini öğrenmek, Allah’a hizmet etmek söz konusuysa ne siz ne de eşiniz ve çocuklarınız bundan mahrum kalmamalıdır. Aile reisi olarak, kuvvetin sahibi olarak sakın eşinizi ve çocuklarınızı Allah yolunda hizmetten, Allah’ın güzelliklerini yaşamaktan geri bırakmayınız. Onlara mani olmayınız. Elbette yanlış davranışların karşısında adaleti tahakkuk ettirmekle vazifelisiniz. Bu adaleti sağlayıcı olması lâzım gelen davranışınız, nefsinizin afetleri sebebiyle zulme ve adaletsizliğe dönüşmemeli. Onun için kuvvetin sahibi olan hakkın da sahibi olduğunu zannetmemelidir. Kuvvet kuvvetlinindir ama hak kuvvetlinin değildir. Hakkın sahibinindir. Eğer kuvvetli “Ben kuvvetliyim. Öyleyse hakkı ben temsil ederim, dilediğimi yaparım.” hüviyetinin içine girerse o zaman orada nefsin afetleri devrededir. Orada zulüm vardır. Bu zulüm çeşidinin adına tahakküm denir.
Tahakküm müessesesine dikkatle bakılmalıdır. Böyle bir müessese sizin tarafınızdan vücuda getiriliyorsa yani gücünüzü, kuvvetinizi adaletin tahakkuku istikametinde değil nefsinizin bir talebinin gerçekleşmesi arzusunda istikametinde kullanıyorsanız o zaman siz orada hakkı temsil etmiyorsunuzdur. Haksızlığı, adaletsizliği temsil etmiş olursunuz. Kuvvetinizi, haksızlığın oluşmasında yani zulümde kullanmış olursunuz. Hiçbir tasavvuf mensubu bunu yapmamalıdır. Allah’a karşı hesap vermek kolay bir şey değildir. Bunu, O’nunla karşılaşacağınız ölüm gününde çok iyi anlayacaksınız. Ama hepiniz için halisane duamız odur ki; “Hayattayken iradenizi de Allahû Tealâ’ya teslim edin ki Rabbinizi bu dünya hayatındayken görebilesiniz.” O zaman sizden ne eşinize ne de çocuklarınıza zarar gelmeyecektir. O zaman onlara tahakküm etmeniz mümkün değildir. Çünkü o noktadan sonra artık Allah’ın iradesiyle hareket edeceksiniz.
 Adalet, objektif bir kavramdır. Yani afakidir. Hak ise subjektif bir kavramdır. Yani enfüsidir, kişiseldir. Bir insanın hakkı vardır; o hakkın yerine getirilmesi ya da çiğnenmesi söz konusudur. Hak çiğnendiği takdirde artık iki taraf vardır. Bir hakkı çiğneyen bir de hakkı çiğnenmiş taraf vardır. Yani bir zalim bir de mazlum (zulüm gören) vardır. Burada hak, haleldar edilmiştir. Bu noktadan itibaren bu hakkın infâk edilmesi (yerine getirilmesi) müessesesinin adına, adalet denir. Eğer hak Allah’ın emrettiği bir biçimde yerine getirilip hakkın sahibine hakkı iade edilirse zulüm yapan zalim, zulmü kadar cezalandırılıp ve mazlumun (zulüm görenin) elinden alınan hakkı kendisine iade edilirse o zaman adalet teessüs etmiştir. Öyleyse hakkın haleldar edildiği her noktada 2. safha başlamıştır. Adaletin mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Bu 2. safha aile reislerinin temelde görevidir. Ama aile reisi haksız bir davranış biçimi sergiler, kuvvetli olduğunu düşünerek hakkı kendisi ika ederse ve hakkı olmayan bir şeyi “Benim hakkım.” diye almak isterse o zaman orada zulüm vardır. Onun için aile reisleri “Haklarının hudutlarını iyi bilmelidirler.” O hudutları aşmamalıdırlar. O zaman zalim hüviyetine girerler. O zaman hakkı kendi hakkının sınırlarını aşan, başkasının hakkına tecavüz eden bir haksız hüviyete girerler.
Herkesin kişisel hakları vardır. Allahû Tealâ o hakları hiçbir şekilde haleldar edilmesine müsaade etmez. Allah’ın koyduğu hudutları kim aşar, kişisel hakları haleldar ederse o, Allah katında tahakküm etmiş, zulmetmiş birisidir. Ailede, Allah’ın emrettiği hususlar yerine getirilmelidir. Bu, iki tarafın da hakkıdır. Allah’ın yasak ettiği fiillere de mutlaka riayet edilmelidir. Öyleyse hakkın haleldar edildiği her noktada zulüm vardır. Allah’ın cezalandırdığı bir olgudur. Aile dizaynı içerisinde eşler en güzel davranış biçimlerini hem birbirlerine hem de çocuklarına karşı yerine getirmek mecburiyetindedirler.
Ailenin tüm fertleri sahip oldukları yer itibariyle sorumlulukları vardır. Erkekler ailenin reisi sıfatıyla bu muhtevayı ait olduğu yere oturtmak mecburiyetindedirler. Bütün güzellikler sizin içindir. Ait olduğunuz yerin sahibi olmalısınız. Hakkın aile içinde çiğnenmesine müsaade etmemelisiniz. Çocuklarınıza eşit davranın aralarında adaletsizlik oluşturmayın. Eşinizin haklarına saygı göstermelisiniz. Eşinizin tasavvufu yaşamasına engel olmamalısınız. Öyleyse davranış biçimlerinizde adaleti tahakkuk ettirmek üzerinize borçtur. Adaletin sağlanmasında hepiniz derece derece mükellefsiniz. Bu adaletin sağlanmasında babadan sonra anne söz sahibidir. İkisinin söz sahipliği birbirine yakındır ama babanınki üstündür. Sonra yaş itibarıyla çocuklar gelir. En büyük çocuk, ailenin diğer çocukları üzerinde bir koruyucu olmak zorundadır. Başkalarının onlara zarar vermesinden korumakla vazifelidir. Babanın, hem eşini hem çocuklarını korumak mecburiyetinde olması gibidir.
Aile yuvası, Allah’ın bir güzelliğini temsil etmelidir. Ailede anlaşmazlıkların bulunmaması asıldır. Çocuklar büyüdükleri, elleri ekmek tuttuğu zaman anne ve babalarına karşı asi oluyorlar. Bir kısmı evleri tek edip kendilerine başka bir hayat seçiyorlar. Böyle bir dizayn Osmanlı’nın tasavvuf anlayışının tamamen dışındadır. Çocuklar geç yaşta değil erken yaşta evlenmelidirler. Yuvalarını kurmalı ve çocuklarına kavuşmalıdırlar. Bu müessese hukuki bir çatı altında meşru olarak mutlaka vücut bulmalıdır. Neslin korunabilmesi ve geleceğe sağlam nesiller yetiştirebilmek için bu unsur asıldır. Meşruluk müessesesi ailenin temelini teşkil eder.
Allahû Tealâ, herkesin mutlu olmasını ister. Anne, baba ve çocuklar bir bütündür. Ailenin genç evlatları anne ve babalarına asi olmamalıdır. Birçok anne ve baba, çocuklarının artık kendilerini dinlemediğinden bahsediyorlar. Bu durum gençler için gerçekten utanç vericidir. Osmanlılıkla uzaktan yakından alakası olmayan esef verici, huzursuzluk verici bir durumdur. Böyle bir durumu mutlaka önlemelisiniz. Tasavvufta yaşayan çocukların asi olmaları; anne babalarını dinlememeleri; başına buyruk olmaları, baştan aşağıya yanlış bir davranış biçimidir.  Bu tarz davranışları ailenizde hem erkek hem kadın olarak mutlaka önlemek mecburiyetindesiniz.
Aile asıldır. Aile olmalıdır. Aileler geleceğin teminatıdır. Çocuklarımızı sağlam bir terbiye altında büyütmeliyiz. Babanın eşine karşı vazifeleri olduğu gibi çocuklarına da vazifeleri vardır. Onların arasında adaletin sağlanmasında baba birinci derece sorumludur. Çocukları arasında taraf tutmamak; adaleti mutlaka yerine getirmek asli vazifesidir. Baba çocuklarıyla eşi arasında anlaşmazlıklarda hakim rolündedir. Anlaşmazlığı oluşturmamalıdır. Anlaşmazlığa meydan vermemelidir. Anlaşmazlık oluşursa mutlaka çözüm getirmek üzere harekete geçmelidir. Allahû Tealâ’nın hem anne hem de baba için emri: “Aranızda kavga etmeyiniz. Allah’a ve mürşide ulaştırınız. Buradaki asli unsur yerli yerine oturtulmalıdır. Kavganın, anlaşmazlığın oluştuğu her yerde şeytan devreye girmiştir. Şeytan, her iki tarafın da sadece huzursuz olması için gayret sarf eder. Oysaki adaletli bir çözüm mutlaka huzuru oluşturur.
Tasavvuf mensupları Allah yolunda,  Allah’a ibadet eder; zikir yapar; nefsin kalbindeki afetleri yok etmeye çalışırlar. Gayretleri takdir edilecek konumdadır. Bunun yanında bir başka asli görevleri de ailede sulh ve sukûnu sağlamaktır. Sulh ve sukûn mutluluğun temel işaretidir. Nerede kavga, kaos, anlaşmazlık varsa orada huzur yoktur. Huzur, sulh ve sukûn damgasını taşır. Taraflar arasında anlaşma asıldır. “Ben kimse için fedakârlık yapamam. Başkaları benim için fedakârlık yapsınlar. Yaparsa anlaşma olur. Olmazsa olmaz.” tarzında anlaşılmamalıdır. Fedakârlık hakikati sarsacak hüviyette olamaz. Fedakârlık hakikatin oluşması için adaletin oluşması için yardımcı bir faktördür. Ama fedakârlık dediğiniz şey adaleti paralize edecek adaleti yok edecekse orada fedakârlık yoktur. Orada yapılan şey adaletin bozulmasıdır. Adaletin teessüs edememesidir. Bu da yanlış bir davranış biçimidir.
            Öyleyse aile reisinin bu temelde asıl vazifesi anne, baba ve çocuklar arasındaki sulh ve sukûnun temini ve devamını sağlamaktır. Elbette anne de ona en büyük yardımcıdır. Beraberce adalet müessesesini götüreceklerdir. Ailenin sulh ve sukûnunu beraber temin edeceklerdir. Her vücuda getirilen sistem iki tarafın da anlayışla bir araya gelerek oluşturacakları bir düzeni gerektirir. 
Hayat insanların yanlışlıklar yapmasına da imkân verecek bir forumdur. Ailenizde yanlışlıklar yapanları uyarmalısınız ve onların hatalarını tekrar etmemeleri konusunda onların üzerinde özellikle çocuklar üzerinde bir eğitim müessesesi tanzim etmelisiniz. Eğer çocuklar o istikamette negatife doğru bir gidişin içindelerse ve ikazlarınız yetmiyorsa o zaman baba olarak en uygun çözümü bulmak mecburiyetindesiniz. Çocukların geleceğe emniyetli bir biçimde Allah’ı tanıyan mutlu insanlar olarak ulaştırılması söz konusuysa burada babalara ve annelere büyük görevler düşer. Çocuklarınızı kendisine, ülkesine ve Allah’a hayırlı evlatlar olarak yetiştirmek mecburiyetindesiniz.  Nerede buna gölge düşüyorsa buna müsaade etmemeye mecbursunuz. Böyle bir mecburiyetin tatbikatında her zaman yumuşak davranmak zorunda değilsiniz. Çocuklar, geleceğin teminatı olduğu için onların yetişmesinde gereken itinayı sağlamak mecburiyetindesiniz. Konu bu minval üzere düşünülüp, tatbikata koyulup ve sonuçlandırılmalıdır.
Ailenin ebeveynleri olarak annelerin ve babaların Allah’ı ön planda tutmaları gerekir. Ebeveynler, Allah’ın emirlerine itaat etmek suretiyle birbirlerine karşı en güzel davranışı sergilemekle mükelleftirler.