Ahlak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahlak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mayıs 2016 Salı

AHLÂK

AHLÂK

         Herkes bütünün bir parçasıdır. Sizler varsınız. Sizler hayatımızın bir parçası oldunuz. Allah’a şükürler olsun ki; yalnız değiliz. Allah, biz ve sizler… “Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?” diyoruz. Aranızdan birçok kişi bunu söyleyebiliyor. İşte hepinizin bunu söyleyebileceği günler gelecek. Gün ola harman ola...
Nefsinizin kalbindeki afetler azaldıkça herşey size de güzel görünmeye başlayacaktır. Bir gün daimî zikre ulaşacaksınız, o zaman bütün afetler yok olacak. O zaman herşey daha daha güzel olacak. Bir gün irade teslimini gerçekleştirdiğinizde güzellerin en güzeli olacak. Zikir seviyenizin yükselmesine paralel olarak ahlâk müessesesi de davranış biçimlerinin bütününü oluşturur. Bu dizaynda davranış biçimleriniz herkesin imreneceği bir noktaya ulaşacaktır.  
Öyle bir gün gelecek ki; sadece Allah için yaşayacaksınız. Hayatınızda sadece Allah olacak. Sadece Allah ile güzellikler yaşanacak ve bütün hayatınızı renklendirecek. Hayattan kâm almanızı temin edecek. İnsanlar kafayı çekerler. “Ne yapıyorsunuz?” diye sorarız. “Eee! Hayattan kâm alıyoruz.” derler. O insanlar,  hayattan kâm almıyorlar gam alıyorlar. Alkol, beyin hücrelerini zedeleyen ve beyin hücreleri sayısını azaltabilen tek faktördür. Bu sebeple Allahû Tealâ damlasını bile haram kılmıştır. İnsanlar “Hayattan kâm alıyoruz.” diye içki içiyorlar, sarhoşluğun tesiri altında başka insanlara zarar verebiliyorlar. Sonra da diyorlar ki: “Sarhoştuk, ne yaptığımızı bilmiyorduk.” Ama böyle bir durumda başkası o zarara muhatap olmuştur ve onların sarhoş olmaları buna sebep olmuştur.
Evvelâ en güzel şekilde yerli yerine oturtulması gereken şudur ki; Allah, hepimizi ve herşeyi yaratandır. Eğer bazı şeyleri yasak etmişse, o İlâhi bir emirdir. Zarar veren şeyleri de yaratan Allah’tır. Ama Allah’ın bir emrettikleri bir de nehyettikleri (yasak ettikleri) vardır. İşte beyin hücrelerinin sayısını azaltabilen kâinattaki tek faktör alkoldür. Allah’tan bahsetmek daha büyük bir zevk iken neden yasak ettiği şeyleri yapalım? Hayatımızı Allah’la iç içe bir dünya içerisinde geçirdiğimizde her an O bizimle ve biz O’nunla beraber oluruz. Her an Allah’ın bir güzel işlevini gerçekleştiririz. Şu an siz kardeşlerimiz ile birlikte Allah’ın emrettiği bir konuyu sizlere anlatırken hayattan kâm alıyoruz ve yine soruyoruz:  “Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?”
         Nefsiniz ile  ruhunuz arasındaki kavga bittiğinde, iç âleminizde mutlu olacaksınız; başka insanlarla kavganız bitecek ve dış âleminizde mutlu olacaksınız;    Allah ile olan ilişkilerinizde de en güzele ulaşacaksınız. Allah’ın bütün emirlerini gerçekleştiren, yasak ettiklerini işlemeyen bir hayata sahip olacaksınız. Daha ötede, iradenin tesliminden sonra Allah’ın hâkimiyeti altında bir hayat söz konusu olacaktır.
         Tasarruf altında olanlar ise sadece Allah neyi yaptırırsa, onu yaparlar. “Allah’ın emrettiklerini yapmak” ile “Allah’ın yaptırdıklarını yapmak” birbirinden çok farklı hususlardır:
ü Birisi Allah’tan emirler almak ve yerine getirmektir.
ü Öteki ise tasarruf altında olmaktır;  herşeyi Allah’ın  kişiye yaptırmasıdır. Her devirde devrin imamı Allah’ın tasarrufu altındadır.
Allahû Tealâ’nın herkesten istediği şey; mutlu olmalarıdır. İnsanlar hayatı kendilerine zehir ederler. Başkalarına kötülük yaptıkları zaman ya intikam hissiyle ya da başka bir sebeple nefsleri onlara emreder; onlar da gerçekleştirirler; başkalarına zarar verirler. Arkasından bir iç huzursuzluğu mutlaka devreye girer. Sadece başkaları için yaşarsanız, sadece onlara hizmet ederseniz, siz de mutluluk tarafını yaşarsınız. Huzursuzluk sizin kapınızdan içeri giremez. Çünkü siz o zaman Allah için oldunuz demektir.
Güzel ahlâk sahibi olmak, hayatınızı başkalarının mutluluğuna adamaktır. Bütün davranış biçimleriniz, başkalarının mutluluğunu oluşturacak bir dizayn içinde cereyan ettiğinde her an nerede olursanız olun, etrafınızdaki insanları mutlu etmek için yaşarsınız. Herkesin gönlünü alırsınız. Herkese güzel sözler söylersiniz. Herkes sizden memnun olur. Etrafınızdaki herkes huzur içinde bir dünya hayatının mümessili olurlar. Böyle bir güzelliğin arkasında Allah vardır; Allah’ın insanlara yaşattığı güzel davranışlar vardır.
İnsanlar, sizden onları sevmenizi beklerler.  Ne kaybedersiniz ki; insanları sevseniz. Yetmez, sevdiğinizi belirtseniz. Onlara karşı en güzel davranışları sergilediğinizde onların da sizi çok sevdiğini görürsünüz ve siz de: “Herşey çok mu güzel yoksa bize mi öyle geliyor?” diye sorarsınız.
         Dostluk, sevgi, varken düşmanlık ve nefret olmamalıdır. “İyi ama onlar bize kötü davranıyor, biz de istesek de istemesek de onlara kötü davranıyoruz.” diye düşünenler olabilir. Bu cümlenin arkasına saklanmamalısınız. İlk etapda onlar sizlere kötülük yapmış olabilirler. Asıl sizi mutlu edecek olan şey, size kötülük yapanlara sizin iyi davranmanızdır. Asıl mutluluk, bunun arkasında gizlidir. Çünkü bu, fedakârlık gerektirir.
         Bir başkası size bir kötülük yaptığında siz ona iyi davranıyorsanız o kişiyi kazanırsınız. O kişi yaptığı kötülüğün arkasından muhtemelen utanç duymuştur. Hele yaptığı kötülüğün arkasından, ona karşı beklemediği bir güzel hareket sergilediğinizde; davranışlarınız ile ondan nefret etmediğinizi tam aksine onu sevdiğinizi hissetirdiğiniz zaman mutluluğu yaşarsınız.
Diyelim ki bir başkası bir konuda sizi suçlamış. Suçu kabul etmişsiniz ve ondan af dilemek büyüklüğünü göstermişsiniz. Kişi kabahatinizi yüzünüze vurup, sizi fırçalamak istemiştir. Böylece sizden hıncını alacaktır. Ama eğer siz hatanızı kabul edip, ondan af dilemek büyüklüğünü gösterirseniz, bu sizin uzattığınız bir dostluk elidir. Uzattığınız eli sıkmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü onun kavga edebilmesi için gerekli olan bütün kapıları kapatmışsınızdır. Orada onun filmi biter. Artık size bir dost olmak, onun için bir zarurettir; bir mecburiyettir. “İyi ama benim öfkem ne olacak?” diyenler olabilir. Öfkelendiğinizde kendinizi biraz tutun! Eğer o noktada kendinizi birazcık tutabilirseniz, daha sonra ne büyük ferahlıklara sebebiyet verdiğini görürsünüz.
“Hatasız insan olmaz.” derler. Herkes hata yapabilir ama hatayı yapan eğer aklı başında biri ise; Allah yolundaysa; asıl ifade ile güzel ahlâkın sahibi ise; Allah’ın eğitimini almışsa zaten istemeyerek yapmıştır. Yani farkına varmadan yaptığı şey, karşı tarafa hata şeklinde intikal etmiştir. İşte böyle bir hatanın vücut bulduğunu düşünelim. O kişi ona kötü davrandığınız için size kızgındır. Yeniden bir kötü davranış sergilemenizi ve size lazımgelen dersi vermek için bekliyordur. Hatayı hisseder hissetmez hemen gidip: “Sevgili kardeşim, beni bağışla! Gerçekten ben sana karşı şu davranışta bulundum. Sonradan yaptığım şeyin çok ayıp olduğunu, Allah’ın emirlerine uygun olmadığını ve daha kötüsü, bu davranışımla seni üzdüğümü gördüm. Allahû Tealâ’nın emirlerine uygun olmadığı için Allah beni lâzımgelen şekilde mutlaka ikaz edecektir. Ama bu sana bir zarar vermekle noktalandı. O zaman sevgili kardeşim, sana yapılmaması lâzımgelen bir şeyi yapmış durumdayım. Ben kendimi sana borçlu hissediyorum. Beni affettiğin güne kadar ben hep sana karşı kendimi borçlu hissetmekte devam edeceğim. Eğer beni affetmek büyüklüğünde bulunursan, bu benim için huzur verici bir şey olacaktır.” diyerek af dilediğinizde güzel ahlâkı sergilemiş olursunuz. Allah’ın eğitimini alan bir kişi olarak, hatanızı telafi etmek için en doğru şekilde davranmış olursunuz ve mutlu olursunuz.

üTevazu
·       Tevazu, Allah’ın standartlarındaki güzel ahlâkın temelidir.
·       Tevazu, bir insanın ait olduğu noktadan çok daha aşağılarda bir mahviyet içerisinde hayatını sürdürmesidir.
·       Tevazu, kişinin sahip olduğu vasıfların daha altında bir davranış biçimi sergilemesidir.
·       Başkaları için yaşamanın temelinde tevazu vardır.
·       Tevazu, kişinin kibirsizliğidir; kibirden el etek çekmesidir.
Kibir kelimesi, tekebbür kelimesi “büyük” mânâsına gelir. Tekebbür, büyüklük taslamaktır yani asıl ifadesiyle üstünlük taslamaktır. Kibir, sadece nefse bir lezzet verir. Kibirli olursanız kendinize övünç payı çıkarmış olursunuz.
         Herkesin sevdiği bir insan olmak güzeldir. Sevilebilmek, karşılıksız vermekle mümkündür. Zaten mutluluk, Allah’ın size verdiklerini başkaları için kullanmaktır. Hayatınızı başka insanların mutluluğuna adamaktır. Herkes için gayret etmektir. Karşınıza çıkan, ihtiyacı olana yardım etmektir. Onların sizden istemesine müsaade etmeyin. Siz verin! İhtiyaç sahibi insan halinden bellidir.
         Güzel ahlâk, ihtiyaç sahiplerine, onların istediklerini vermektir. Gözlerindeki o parıltıyı görmelisiniz. İhtiyaç sahibiyse, bunu size söylemekten utanan bir sürü insan vardır. Eğer hallerinden anlayıp; yardım elinizi uzatırsanız, size karşı minnet duyarlar. Onun da sizin de gözlerinizde yaşlar oluşur. Bu, güzel ahlâkın bir parçasıdır.
         İnsanları sevin! Onlara her hâlükârda yardım edin. O insanlar bir ihtiyaçları olduğu zaman bilsinler ki; siz varsınız. Size gelsinler. Allah’ın size verdiklerinden onlara verdikçe, sizin Allah tarafından verilenler azalmaz, devamlı ve büyük bir ölçüde artar. Deneyin! Böyle olduğunu göreceksiniz. Siz başka insanlar için yaşadıkça, Allahû Tealâ size onlar gibi 100 insan gelse, hepsine yetecek kadar imkân verir. Bütün mesele, sizin elinizdekini onlara vermek konusundaki iştiyakınız, talebinizdir.
         Güzel ahlâk, mutluluktur. Almakla değil, vermekle mutlu olursunuz. Mutluluğun ölçüsü, sizdekini başkalarıyla paylaşmaktır. Hele onlar ihtiyaç sahibi kişilerse... Bu güzel ahlâkı sergiliyorsanız hayat aslında çok güzeldir. Ama bu güzel ahlâkı tatbik etmeyen insanlar: “Hayatın neresi güzel? Biz açlık; sıkıntı çekiyoruz ve de siz kalkmışsınız ahkâm kesiyorsunuz.” diyebilirler. Sizler, Allah’ın eğitimini alanlar mutlu olmayı öğrendiniz. Ama henüz bir tasavvuf mensubu olmayan ve bu eğitimi almayanlara da bu güzel ahlâkı hayatlarına tatbik etmelerini; denemelerini söylüyoruz. Söylediklerimizdeki doğruluk payını; bu güne kadarki hayat felsefenizin ne kadar yanlış bir şey olduğunu ancak yaşadığınız zaman anlayacaksınız. İçkiyle, kumarla hayatın zevk haline dönüşmediğini, tam aksine insanı sefalete, korkunç bir girdaba sürüklediğini o zaman anlayacaksınız. Kumar da içki de ahlâkın düşük olduğu bir dizaynı gösterir. Kişi nefsine ve iradesine hâkim değildir. Şeytan onu kontrol altına almıştır. Kumar da içki de şeytan işidir. Kumar, içki vb. şeylerle kendinize yazık edersiniz. Çok az bir kazançla da insan mutlu olabilir. Mutlu olmak varken…
         Allahû Tealâ ile dostluğunuzu kurduğunuzda hayatınıza bir de o zaman bakın.. Nereden, nasıl mutluluğun oluştuğunu bir de o zaman görün... Ama önce siz değişin! Çok insandan bu güzellikleri dinledik. Hayır, herşey size öyle gelmiyor. “Herşey çok güzel, bana da öyle geliyor.” diyen çok insan tanıdık. Onlar sadece Allah’ın verdiği dizayn içerisinde kendilerine düşeni yaptılar. Arkası, mutlak olarak saadet oldu.
         Eğer verirseniz Allahû Tealâ’nın size daha çok verdiğini, daha çok verirseniz, daha çok verdiğini yaşarsınız. Üstelik de verdiğiniz insanların mutluluğunun sizin tarafınızdan hissedilmesi, güzel ahlâkın en güzel sonucudur. Allahû Tealâ’nın bir dizaynı olarak yaşamak, güzeldir. Bu hayatı yaşarken, güzellikleri yaşamak, Allahû Tealâ’ya ne kadar yaklaşılırsa o kadar mümkündür.
Güzel ahlâkın temelinde, bir tek faktör vardır; o da başkalarını mutlu kılmak. Bunun tasavvufî tabiri; başkaları için yaşamak, hayatınızı onlara vakfetmektir. Bu, Allah için yaşamanın ikinci cephesidir. Bir insan ya kendisi için yaşar ya da Allah için yaşar. Allah için yaşayanlar, kendisi için yaşayanlardan her zaman çok üst seviyede daha mutludurlar. Onlar her zaman mutluluğu yaşarlar.
Allahû Tealâ hayatı Allah’ı tanıyanlar ve Allah için olanlara öylesine güzel bir hale getirir ki; o zaman Allah’a hayranlık duyarsınız; seversiniz;  âşık olursunuz; hayran olursunuz.
Hayat felsefeniz, size ait olanları vermek olmalıdır: Verirseniz Allah’ın fazlasını vereceğini o zaman çok insana yardım edeceğinizi; sonra Allah’ın daha fazlasını vereceğini ve de daha çok insana yardım edeceğinizi öğrenmek olmalıdır. Bu felsefe ile yaşadıkça Allahû Tealâ’nın, sizin yoklukta verdiğiniz şeylerin çok daha fazlasını size vermeye başladığını hayretle göreceksiniz. Açılmaz zannettiğiniz kapıları Allah açar. Sizin için açar. Siz başkalarını mutlu ettikçe Allahû Tealâ sizi kat kat mutlu eder.
Hayatınızda başkaları ne zaman sizden öndeyse, o zaman Allah da sizden öndedir. Ne zaman nefsiniz varsa, Allah sizinle birlikte değildir.  Hayatta nefsiniz için var olduğunuz, “ben” dediğiniz, başkalarını menfaatleriniz için kullandığınız sürece, siz mutlu olamazsınız, mutluluğu yaşayamazsınız. Ama Allahû Tealâ herkesin mutlu olmasını ister. Öyleyse neden mutlu olmadığınızı, kendi kendinize sorun. Aldığınız cevap: “Ne zaman başkaları için yaşarsan mutlu olursun.” tarzında size geri dönerse, işte o zaman mutluluğun anahtarını yakaladınız demektir.
Sevgili kardeşlerim,
Başkaları için yaşayın! Başkaları için yaşayın! Başkaları için yaşayın!

Allah hepinizden razı olsun.