25. BASAMAK – 4. SAFHA; MUHSİNLER
MAKAMI – FİZİK VÜCUDUN ALLAH’A TESLİMİ
“Gerçek Pehlivan
Öfkelendiği Zaman Nefsine Hakim Olabilen Kimsedir.”
|
Hz. Muhammed Mustafa
(S.A.V) Efendimiz bir hadîsinde şöyle buyuruyor: “Gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kimsedir.” (K: Müslim, Birr 106)
ü Kimler Öfkesini Yutabilir?
Hadîste zikredilen kişi
öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen, yani öfkesini yutabilen kişidir.
Kur’ân-ı Kerim’e göre bir insan öfkesini yutma derecesine fizik vücudunu Allahû
Tealâ’ya teslim ettiği zaman ulaşır. Öyleyse fizik vücudunu teslim eden insan
gerçek pehlivandır. Diğer bir ifadeyle kendi nefsini yenebilen insan gerçek
pehlivandır.
İnsanla Allah arasında varolan olgunlaşma sürecine baktığımız zaman
28 basamaklık bir İslâm merdiveni görürüz. Kişinin öfkesini yuttuğu, nefsine
hakim olduğu, gerçek pehlivan olduğu nokta bu merdivendeki 25. basamaktır.
İnsan bu noktaya nasıl
ulaşır? Evvelâ olayları yaşar, olayları değerlendirir. Olayları yaşayan ve
olayları değerlendiren insanlardan bir kısmını Allah seçmez. Allah’ın
seçmedikleri, kendileri hidayeti dilemedikleri gibi başkasının hidayetine mani
olan insanlardır. Ve bunların kalbi Allah tarafından tabedilir. Geri kalan tüm
insanlar Allah tarafından seçilir ama seçilenleri de Allahû Tealâ musîbetlerle
imtihan eder. Musîbetlerle imtihan ettiklerinden her kim Allah’a ulaşmayı kalben
dilerse 4. basamakta Allah Rahmân esması ile tecelli eder. Allahû Tealâ o
insanlara peş peşe 5, 6 ve 7. basamaklarda furkanlar verir. Allah 7 furkanla
desteklenen bu kişinin kalbine hidayetle ulaşır. Kaf Suresinin 33. âyet-i
kerimesine göre Allah o kişinin kalbini Kendisine çevirir.
50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi
kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar
ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler
(için).
ü Altı Tane Kalp Şartının Sahibi Olanlar
En’âm Suresinin 125. âyet-i
kerimesine göre o kişinin göğsünden kalbine rahmet yolu açar.
6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah
sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan
haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne
lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar
ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun
göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah,
mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
Göğsü şerh edilen kişi
göğsünden kalbine rahmet yolu açılan kişidir. Kalbine rahmet yolu açılan bir
insanın kalp yapısına baktığımızda onun 6 tane kalp şartının sahibi olduğunu görürüz.
ü Kalpteki %2’lik Aydınlanma
Kalp şartlarının sahibi
olması nedeniyle o kişi zikretmeye başladığı zaman bu zikir Allah’ın katından
salâvât taşıyıcısı ile rahmeti göğsüne getirir. Zikir bir şifredir. %2’lik
rahmet nuru, açılan rahmet yolundan kalbe ulaştığı zaman aynı anda %2’lik
zulmet de kalpten çıkar. Böylece o kişinin kalbi %2’lik bir aydınlanmaya
ulaşır. Allahû Tealâ, Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece hacet namazı ile
mürşidini talep etmesi halinde bu kişiye mürşidini gösterir. Mürşidini gördüğü
zaman gidip ona tâbî olması halinde Allahû Tealâ onu 7 ni’metle destekler.
7 tane furkan, 12 tane
ihsan ve 7 tane ni’metle desteklenen bu insana, Allahû Tealâ vasıta emirleri
sevdirir. O kişi namaz kılar, oruç tutar, zekât verir, hacca gider ve bunların
hepsini kolaylıklar içerisinde gerçekleştirir. Çünkü bu amelleri Allahû Tealâ
ona sevdirmiştir. Vasıta emirler içerisinde en büyük ibadet zikirdir. Zikir
ibadetlerin sultanıdır. Nefs tezkiyesini sağlayan yegâne vasıtadır.
ü Kalpteki %51’lik Aydınlanma=Evvab Kul Olmak
İşte zikir artışları ile
kişi Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne, Nefs-i
Radiye, Nefs-i Mardiyye ve Nefs-i Tezkiye kademelerini bir bir geçer. Her nefs
kademesinde ruh da bir gök katı yükselir. Sonuçta ruh Allah’ın Zat’ına ulaştığı
zaman, nefs de 7 kademede tezkiye olur ve nefsin kalbi başlangıç noktasında
%100 karanlık iken, nefs tezkiyesi gerçekleştiği zaman, %51 aydınlanma ile o
kişi ermiş evliyadan olur.
ü Kalpteki %91’lik Aydınlanma=Muhsin Kul Olmak
Ermiş evliya olan kişi
henüz gerçek pehlivan değildir. Henüz evvâb kuldur. Gerçek pehlivan olabilmesi
için öfkesini yutabilmesi, muhsin kul olması lâzımdır. Muhsin kul olmak, Fenâ Kademesi’ni, Beka Kademesi’ni,
Zühd Kademesi’ni ve Teslim Kademesi’ni zikir artışlarıyla geçmesi gerekir.
Allahû Tealâ muhsinlerin
vasıflarını Âli İmrân Suresinin 134. âyet-i kerimesinde vermiştir:
3/ÂLİ İMRÂN-134: Ellezîne yunfikûne fîs serrâi ved
darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul
muhsinîn(muhsinîne).
Onlar (muttekîler), bollukta ve darlıkta (Allah için) infâk
ederler (verirler) ve onlar öfkelerini yutanlardır (tutanlardır) ve insanları affedenlerdir.
Ve Allah, muhsinleri sever.
Bollukta ve darlıkta infâk
edebilmek için çok çok zikretmek gereklidir. Çok çok zikirle kalbimiz %91
aydınlanır ve kalbi %91 aydınlanan bir insan öfkesini yutabilen insandır.
Peygamber Efendimiz
(S.A.V) bir başka hadîsinde: “En hayırlı
yudum öfkesini yutandır.” buyuruyor. İşte burada da gerçek pehlivanın,
öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen kişi olduğunu açıkça ifade
edilmektedir. Bizden istenen de bu sonuca ulaşmamızdır. Gerçek pehlivanın
Kur’ân-ı Kerim’deki adı MUHSİN’dir; öfkelendiği zaman nefsine hakim olabilen
insandır. Allahû Tealâ herkesin bu hedefe ulaşmasını ister.
Mü’minler Birbirlerini Sevmekte, Birbirlerine Acımakta,
Birbirlerini Korumakta Bir Vücuda
Benzerler. Vücudun Bir Uzvu Hasta Olduğu Zaman Bu Sebeple Diğer
Uzuvlar da Uykusuzluğa ve Ateşli Hastalığa Tutulurlar.”
|
Hz. Muhammed (S.A.V)
Efendimiz hadîsinde şöyle buyurmuştur: “Mü’minler
birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta, birbirlerini korumakta bir vücuda
benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman bu sebeple diğer uzuvlar da
uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. (K: Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)”
Hz. Muhammed Mustafa
(S.A.V) Efendimiz bize bu hadîste bir mesaj vermek istemiştir. Aslında
mü’minlerin birbirlerini sevmesi, birbirlerine acıması, birbirlerini kollaması,
ancak muhsin kul olmaları ile mümkündür. Kim fizik vücudunu Allahû Tealâ’ya
teslim ederse gerçekten o diğer mü’min kardeşine bu şekilde davranabilen
birisidir.
ü İnsan Ne Zaman Ermiş Evliyadan Olur?
Başlangıç noktasında
herkes olayları yaşar ve bu olayları değerlendirir. Allahû Tealâ, olayları
vücuda getirendir. Bakara Suresinin 216. âyet-i kerimesinde zikredildiği gibi;
2/BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun
lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en
ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize
farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o, sizin için bir hayırdır.
Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o, sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah
bilir, siz bilmezsiniz.
İşte olayların o insanlar
tarafından yaşanması ile davranış biçimleri arasında bir illiyet rabıtası
vardır. Eğer insanlar başkalarına karşı olan davranış biçimlerinde hidayeti
dilemedikleri gibi, başkalarının da hidayeti dilemelerine mani olurlarsa yani
başkalarına zulmederlerse Allahû Tealâ onları seçmez. Geri kalan tüm insanlar
Allahû Tealâ tarafından seçilir. Ama Allahû Tealâ, seçilenleri de musîbetlerle
imtihan eder. Bakara Suresinin 156 ve 157. âyet-i kerimelerinde zikredildiği
gibi imtihan olanlardan her kim kalben Allah’a ulaşmayı dilerse o zaman Allahû
Tealâ Rahmân esması ile tecelli eder.
2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû
innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar
ki; kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz
(O’na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O’na döneceğiz
(ulaşacağız).” dediler.
2/BAKARA-157: Ulâike aleyhim salâvâtun min
rabbihim ve rahmetun ve ulâike humul muhtedûn(muhtedûne).
Onlar (dünya hayatında Allah’a mutlaka döneceklerinden emin
olanlar var ya), Rab’lerinden salâvât ve rahmet onların üzerinedir. İşte onlar,
hidayette olanlardır.
Allahû Tealâ Rahmân
esmasıyla tecelli ettiği zaman o kişiye peş peşe 7 tane furkan verir. Ve 7 tane
furkanın akabinde 8. ihsan olarak Allah o kişinin kalbine hidayetle ulaşır.
Tegâbun Suresinin 11. âyet-i kerimesi:
64/TEGÂBUN-11: Mâ asâbe min musîbetin illâ bi
iznillâh(iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbehu, vallâhu bi kulli
şey’in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a
îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en
iyi bilendir.
Kaf Suresinin 33. âyet-i
kerimesine göre Allahû Tealâ 9. basamakta o kişinin kalbini Kendisine çevirir.
50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi
kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen)
bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).
En’âm Suresinin 125.
âyet-i kerimesine göre 10. basamakta göre o kişinin göğsünü şerh eder (yarar),
göğsünden kalbine rahmet yolu açar.
6/EN'ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah
sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan
haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne
lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar
ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun
göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah,
mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
Böylece 6 tane kalp
şartının sahibi olan insan, zikretmeye başladığı an Allah’ın katından salâvât
taşıyıcısı ile rahmet gelir. Rahmet o kişinin kalbine girer, o kişinin kalbini
yumuşatır, onu huşû sahibi kılar. Bakara Suresinin 45. âyet-i kerimesinde
zikredildiği gibi:
2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve
innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) Ve muhakkak ki o
(hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan
başkasına elbette ağır gelir.
Kişi
huşû sahibiyse ve hacet namazı ile Allahû Tealâ’dan Allah’ın kendisi için tayin
ettiği mürşidi sorarsa Allah ona mutlaka mürşidini gösterir. Allah’ın
gösterdiği mürşide ulaşması halinde tâbî olursa, Allah ona peş peşe 7 ni’met
verir ve 7 ni’metle desteklenen bir insan nefs tezkiyesine başlar.
Nefs-i Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime,
Nefs-i Mutmainne, Nefs-i Radiye, Nefs-i Mardiyye ve Nefs-i Tezkiye kademelerini
bir bir geçer. Her tezkiye kademesinde de ruh da bir gök katı yükselir.
Ruh; Nefs-i Emmare’de 1.
gök katına, Nefs-i Levvame’de 2. gök katına, Nefs-i Mülhime’de 3. gök katına,
Nefs-i Mutmainne’de 4. gök katına, Nefs-i Radiye’de 5. gök katına, Nefs-i
Mardiyye’de 6. gök katına ve Nefs-i Tezkiye’de 7. gök katına ulaşır. Ruh, 7
âlemi geçtikten sonra yoklukta Allah’ın Zat’ına ulaşır. Ve böylece bu kişi
ermiş evliya olur. Bu Allah’ın bir lütfudur, bu Allah’ın bir müjdesidir, bu
Allah’ın, Allah’ı dilemelerine karşı bütün insanlara armağanıdır. Sanki kişi
yapmış gibi 3. kat cennet ve dünya saadetinin yarısını onlara Allahû Tealâ
mükâfat olarak verir. Bu kesinlikle herkese verilen bir hediye, bir ihsandır.
Allahû Tealâ, bundan sonrasının kişinin kendi gayretiyle gerçekleşen bir olgu
olduğunu ifade etmektedir.
ü İslâm Merdiveninde; Muhsin Kul Olmak
Hadîste zikredilen mesaj
şudur: “Mü’minler birbirlerini sevmekte,
birbirlerine acımakta, birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler.” Bir
insanın bu noktaya gelebilmesi için fizik vücudunu da Allah’a teslim etmesi
lâzımdır. 25. basamakta fizik vücudunu Allah’a teslim ettiği zaman insanın
nefsinin manevî kalbinde %9 karanlık kalır. O %9 karanlık hiçbir zaman Allahû
Tealâ’nın emirlerine isyan ettirmez, yasak ettiği fiilleri de o kişiye
işlettirmez. Dolayısıyla o kişi, başkaları için yaşayan birisi olur.
Gerçekten hadîste zikredilen hali
kazanabilmek, ancak fizik vücudun teslimi ile mümkündür. Fizik vücudun teslimi
için nefs tezkiyesi şarttır. Nefs tezkiyesini gerçekleştiren Allah’tır. Bu,
Allah’ın bir armağanıdır. Ama Allahû Tealâ sözünü yerine getirdikten sonra
koruyucu kalkanını kaldırır. O kişinin nefsinin manevî kalbinde %51 aydınlık,
%49 karanlıkla şeytan serbest kalır, koruyucu kalkan kalkar. O kişi, kendi
gayreti oranında hedeflere ulaşır. Kişi, zikrini gün be gün artırdığı zaman
Fenâ Kademesi’nde %10, Beka Kademesi’nde %10, Zühd Kademesi’nde %10, Teslim
Kademesi’nde %10’luk fazl artışlarıyla kalbi toplam %40 aydınlanır. Önceki %51
aydınlığa ilaveten %40 aydınlık ile o kişinin kalbi %91 aydınlanmış, Muhsin kul
olmuştur ve hadîste zikredilen halleri kazanır.
Mü’minlerin birbirlerine
karşı olan davranışlarının bu şekle gelebilmesi için fizik vücutlarını mutlaka
Allahû Tealâ’ya teslim etmeleri lâzımdır.
“Bana Öyle Bir Amel Göster ki Onu Yaptığım Zaman Cennete Gideyim.”
“Muhsin Kul Ol.” “Muhsin Kul Olduğumu Nasıl Bileceğim?” “Komşularına Sor.
Eğer Onlar Senin Muhsin Olduğunu Söylüyorlarsa Sen İyi Bir Kimsesin. Eğer
Kötü Olduğunu Söylüyorlarsa O Zaman Sen Kötü Bir Kimsesin.”
|
Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed Mustafa (S.A.V)’in yanına gelen sahâbeler, sorarlardı: “Ey Allah’ın Resûl’ü! Bana öyle bir amel
göster ki onu yaptığım zaman cennete gideyim.” Peygamber Efendimiz (S.A.V)
de gelen kimsenin durumunu göz önüne alarak ona bir amel tavsiye ederdi.
Ebû
Hureyre (R.A)’dan rivayet edildiğine göre
yine sahâbeden birisi Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e gelmiş ve aynı talepte bulunmuştu.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) kendisine kısaca: “Muhsin kul ol!” buyurmuştu. Sahâbe: “Ya Resûlullah! Muhsin kul olduğumu nasıl bileceğim?” deyince, Hz.
Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz: “Komşularına
sor. Eğer onlar senin muhsin olduğunu söylüyorlarsa sen iyi bir kimsesin. Eğer
kötü olduğunu söylüyorlarsa o zaman sen kötü bir kimsesin.” demişti. (K: Ibni Mâce, Zühd 25)
ü Muhsin Kul Olabilmek Ne ile Mümkündür?
Allahû Tealâ’nın dîni 7
safha ve 4 teslimden oluşur. Muhsin kul olabilmek, fizik vücudun Allah’a teslim
edildiği noktada gerçekleşir. Bu da 7 safha 4 teslimin muhtevası içinde 4.
safhaya tekâbül eder.
3 vücut ve serbest
iradenin sahibi olan insanın evvel emirde ruh emanetini Allah’a teslim etmesi
lâzımdır. Allah’ın temel emri budur. Allahû Tealâ, Fecr-28’de buyuruyor ki:
89/FECR-28: İrciî ilâ
rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı
olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
Ruhun Allah’a teslimi,
nefs tezkiyesi ile mümkündür. İşte insan ile Allah arasında Allah’ın dizayn
ettiği İslâm merdivenine bakıldığında;
1. basamakta, olaylar
vardır. Herkes olayları yaşar.
2. basamakta, olayların
insanlar tarafından değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucu Allah’ın
insanları seçmesi vardır. Allahû Tealâ, insanların bir kısmını seçmez. Bunlar
kendileri hidayeti dilemedikleri gibi başkalarının dilemesine de mani olan
insanlardır.
Hadîste Peygamber
Efendimiz (S.A.V): “Komşularına sor.”
buyurmaktadır. İşte seçilmeyenler, komşularına zulmedenlerdir. Allahû Tealâ
onları seçmez. Ama geri kalan tüm insanları seçer. Seçilenler, musîbetlerle
imtihan edilir.
3. basamakta, musîbetlerden
gerekli dersi alabilen insanlar kalben Allah’a ulaşmayı dilerler.
4. basamakta, Allahû
Tealâ, o kişinin üzerine Rahmân esması ile tecelli eder.
5. basamakta, Allahû
Tealâ, kişinin baş gözündeki hicab-ı mestureyi ve basar hassası üzerinde
gışavet adlı perdeyi alır.
6. basamakta, baş
kulaklarında işitmeye mani olan engeli (vakrayı) alır. Sem’î hassasının mührünü
açar.
7. basamakta, Allahû
Tealâ idrak etmeye mani olan engeli (kalpteki ekinneti) alır. Fıkıh hassasını
açar ve ihbatı koyar.
Böylece o kişi 7.
basamakta “akleden” bir insan olur. Kişi bu noktada 7 furkanın sahibi olduğu
için akleden birisidir. Sonra Tegâbun Suresinin 11. âyet-i kerimesine göre
Allah, o kişinin kalbine hidayetle ulaşır:
64/TEGÂBUN-11: Mâ asâbe
min musîbetin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbehu,
vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a
îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en
iyi bilendir.
Allahû Tealâ, Kaf
Suresinin 33. âyet-i kerimesine göre o kişinin kalbini Kendisine çevirir:
50/KAF-33: Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi
kalbin munîbin.
Gaybda Rahmân’a huşu duyanlar ve münib (Allah’a ulaşmayı dileyen)
bir kalple (Allah’ın huzuruna) gelenler (için).
En’âm Suresinin 125.
âyet-i kerimesine göre Allah, o kişinin göğsünü, yararak göğsünden kalbine
rahmet yolunu açar:
6/EN’ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah
sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan
haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne
lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar
ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun
göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah,
mü’min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.
Böylece 6 tane kalp
şartına sahip olan kişi Allah ismini tekrar ettiği zaman ki; Allah isminin
tekrarı, Allah’ın katından, salâvât ile rahmeti o kişinin göğsüne getiren bir
şifredir. Salâvât taşıyıcısı ile rahmet o kişinin göğsünden kalbine açılan yolu
takip ederek kalbe ulaşır. Kalbe giren rahmet miktarı kadar zulmet de kalpten
çıkar. Böylece o kişi, huşû sahibi olur. Huşû sahibi olan bir insan,
Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece hacet namazı kılarsa Allahû Tealâ ona mürşidini
gösterir.
Kişinin mürşide tâbî
olması halinde Allah ona peş peşe 7 ni’met verir. 7 ni’met ile desteklenen bir
kişi, artık nefs tezkiyesine başlar. Bu noktada kişi, nefs tezkiyesinin yegâne
vasıtası olan zikrini günbegün arttırmaya devam ettiğinde tezkiye basamaklarını
birer birer aşar. 7 tane tezkiye kademesi vardır:
1- Nefs-i
Emmare
2- Nefs-i
Levvame
3- Nefs-i
Mülhime
4- Nefs-i
Mutmainne
5- Nefs-i
Radiye
6- Nefs-i
Mardiyye
7- Nefs-i
Tezkiye
Her kademede kalpte %7
oranında fazl birikimi oluşur. 7. kademede bu fazıl miktarı %49’a ulaşır. Daha
önceden huşûda kalbe yerleşen %2’lik rahmet nuru ile birlikte Nefs-i Tezkiye kademesinde
kalp, toplamda %51 aydınlanmaya kavuşur. Tezkiye kademelerine paralel olarak
ruh da, gök katlarında bir bir seyr-i sülûk ile yükselir. 7. gök katına
ulaştığı zaman 7 âlemi geçerek yoklukta Allah’ın Zat’ına ulaşır. Böylece bu
kişi ermiş evliyadan olur. Allah’ın ona mükâfatı 3. kat cennet ve dünya
saadetinin yarısıdır. Kişi bu noktada sadece evvâb kuldur. Henüz muhsin kul
değildir.
ü Kişi Muhsin Kul Olduğunu Nasıl Bilir?
Muhsin kul olabilmek için,
ruhun teslimine ilaveten fizik vücudu da Allah’a teslim etmek gerekir. Fizik
vücudun teslimi, Allah’ın bütün emirlerine itaat etmek ve yasak ettiği fiilleri
işlememek ile gerçekleşir. Bunun için de kişi, günbegün zikrini arttırmalıdır.
Zikir artışları ile Fenâ, Beka ve Zühd kademelerini geçen kişi, Muhsinler
kademesine geldiğinde bu kademelerde kalbe yerleşen %10’luk fazl birkimleri ile
toplamda %91’lik kalbî aydınlanmaya ulaşır. Böylece fizik vücudunu da Allah’a
teslim eder. Yani artık o kişinin fizik vücudu Allah’ın bütün emirlerine itaat
eden, yasak ettiği fiilleri işlemeyen bir yapıya sahiptir.
Allahû Tealâ, muhsin
kullar için Âli İmrân Suresinin 134. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-134: Ellezîne yunfikûne fîs serrâi ved
darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul
muhsinîn(muhsinîne).
Onlar (muttekîler), bollukta ve darlıkta (Allah için) infâk
ederler (verirler) ve onlar öfkelerini yutanlardır (tutanlardır) ve insanları affedenlerdir.
Ve Allah, muhsinleri sever.
Âyette muhsinlerin
bollukta ve darlıkta infâk ettikleri, öfkelerini yutarak insanları affettikleri
ifade edilmektedir. Buradan zaten onların gerçekten iyi birer insan olduğu
ortaya çıkmaktadır. İşte Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in “Komşularına sor.” buyurmasındaki muradı, muhsin kul olan kişinin
etrafındaki bütün insanların, onun gerçekten iyi bir insan olduğunu, tüm hal ve
hareketlerinde görmeleri, bilmeleridir. Muhsin kul, öfkesi var olmasına rağmen
öfkesini yutar. Yetmez; başkasının kendisine yaptığı zulmü de kesinlikle
affedebilir. Çünkü kalbinde sadece %9 karanlık kalmıştır ve bu karanlıklar o
kişiye hüküm fermâ olamaz yani karanlıklar artık o kişiyi negatif istikamette
kullanamaz.