16. BASAMAK; NEFS-İ LEVVAME
“Ümmetim İçin En Çok
Korktuğum Şey, Nefslerinin Hevasına Tâbî Olmaları ve Tûlû Emel Peşine
Düşmeleridir.”
|
Hz.
Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz bir hadîsinde şöyle buyurmuştur: “Ümmetim için en çok korktuğum şey, nefslerinin
hevasına tâbî olmaları ve tûlû emel peşine düşmeleridir.” (K: İbni
Adiy, Cabir radıyallahu anh'dan rivayet olunmuştur).
ü
‘Nefsin Hevasına Tâbî Olmak’ Nedir?
Hadîs-i
şerifte; nefsin hevasına tâbî olmak ve tûlû emel peşine düşmek zikredilmiştir.
Hevaya tâbî olmak; dizayn edilen nefsimize tâbî olmak demektir.
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene
(dizayn edene) (andolsun).
İnsanoğlu
Allahû Tealâ tarafından 3 vücut ve serbest irade ile yaratılmıştır. Üç
vücudumuzdan biri olan nefs berzah âlemine aittir. Başlangıç noktasında
nefsimizin yapısında; kin ve nefret, küfür, yalan, haksızlık ve zulüm, haset ve
düşmanlık, cehalet, cimrilik, öfke, isyan, sabırsızlık, kibir ve gurur, hırs ve
şehvet, nankörlük, gıybet, zan, kötü alışkanlıklar, vefasızlık, müraîlik, fitne
ve fesat olmak üzere 19 tane hastalık vardır. Ve, arka planda bulunan şeytan da
nefsimizin afetlerine %100 tesir edebilmektedir. İbrâhîm Suresinin 22. âyet-i
kerimesi şöyle buyurmaktadır:
14/İBRÂHÎM-22: Ve kâleş şeytânu lemmâ
kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ
kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî
ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye),
innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun
elîm(elîmun).
Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki;
Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden
döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip
değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni
kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim
yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de
inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”
Nefsimizin
hevasına tâbî olmak, aslında şeytanın davetini kabul etmek anlamındadır.
İnsanların çoğunda, başlangıç noktasında aklın (bir tanesi ruh, bir tanesi nefs
olmak üzere) iki müşaviri vardır. Arka planda şeytanın nefse tesir etmesi
sebebiyle nefs devamlı olarak aklı ikna eder ve kişi hevasına tâbî olarak şerr
işler.
ü
‘Tûlû Emel’ Nedir?
Tûlû
emel, gelecek ile ilgili beklentiler içerisinde olmak, uzun vadeli planlar
içerisine girişmek anlamına gelir. Halbuki biz insanlara ölüm çok yakın olan
bir haldir. Her ne kadar dünyada bulunsak da ölüm kaderdir ve ölüm Allah’ın
elindedir. İnsana hayatı veren de Allah’tır, insanı öldüren de Allah’tır.
Mülkün sahibi Allah olması hasebiyle, her an dilediği noktada bizi öldürebilir.
Öyleyse
tûlû emel peşine düşmek, uzun vadeli, dünya hayatı için planlar yapmak, aslında
Allahû Tealâ’nın yasak ettiği bir fiildir ve nefsten kaynaklanmaktadır. Allahû
Tealâ’nın her emrine isyan, yasak ettiği fiilleri işlemek, tulû emel sebebiyle
hevaya tâbî olmaktır. Hevaya tâbî olmamamıza sebebiyet veren dünyaya ait uzun
vadeli planlarımızdır.
ü
Nefsin Hevasına Tâbî Olmak ve Tûlû Emel
Tûlû
emel peşine düşerek hevaya, nefse tâbî olmak, şerr işlemek demektir. Şerrin
işlenmesi sırasında derecat kaybı, bitiminden sonra da azap vardır.
İnsanoğlu
yaptığı hatadan sonra olayın farkına varıp nefsini kınar, “Keşke ben bunları
yapmasaydım” der. Kişi nefsinin devamlı kendisine işlettirdiği hatalar
sebebiyle, nefsini kınamaya başlar. Bu, Nefs-i
Levvame (kendini kınayan nefs) kademesini ifade etmektedir.