Engeller
Sevgili kardeşlerim, bu günkü konumuz engeller.
İnsanlar hangi kavimde ve
hangi devrede yaşarlarsa yaşasınlar, bulundukları kavmin içinde onların
dilleriyle konuşan bir resûl mutlaka bulunur.
14/İBRÂHÎM-4: Ve mâ erselnâ min resûlin
illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî
men yeşâu, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.
Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah’a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz’dir, Hikmet Sahibi’dir.
Allahû Tealâ
insanların Allah’a ulaşmayı dileyerek, dünya ve ahiret saadetine ulaşmaları
için resûlleri aracılığıyla tebliğini mutlaka duyurur, herkese tebligat
yapılır, tebligatı duymayan yoktur. Mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemesi, dilemenin farz
olduğu herkes tarafından öğrenilir.
39/ZUMER-71: Vesîkallezîne
keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle
lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum
ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi
alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre
cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları
açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden
(sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini
okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler)
dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
67/MULK-8: Tekâdu
temeyyezu minel gayz(gayzı), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e
lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem)
nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun
(cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.
67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ
nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey’in, in entum illâ fî
dalâlin kebîr(kebîrin).
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki:
“Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey
indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”
67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu
ev na’kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.
Her kavim içindeki
resûl, Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemeyenleri, cehenneme gitmekle uyarmakta,
Allah’a ulaşmayı dileyenleri (amenû olanları) ise cennetle müjdelemektedirler.
6/EN'ÂM-48: Ve
mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve
asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki:
“Ben nasıl müjdeliyorsam sizde öyle müjdeleyin,
müjdeleyin ki Allah’ın Zatı’na şahit olanlar cennette birlikte olacaklardır.”
İşte böyle bir dizayn
içerisinde bütün insanlara “Allah’a ulaşmayı dileyin. Dilemezseniz gideceğiniz
yer cehennemdir.” diye mutlaka tebligat ulaşır. “Şirkte kalırsınız, küfürde
kalırsınız, dalâlette kalırsınız, hüsranda kalırsınız.” gibi uyarılar mutlaka
herkese yapılır.
“Allah’a
ulaşmayı dile yoksa gideceğin yer cehennem olur.” tarzında bir hitaba muhatap
olan insanların;
·
Birinci davranış biçimi konuyla hiç
ilgilenmemeleridir,
·
İkinci davranış biçimi reddetmektir,
· Üçüncü davranış biçimi hem reddetmek hem de
başkalarını da Allah’ın yolundan uzaklaştırmaya çalışmaktır.
·
Dördüncü davranış biçimi kabul etmektir.
Kabul
etmeyip ses çıkarmamak ilgilenmemeyi ifade eder. Ama bir de kişinin tepkisi hem
ses çıkarmadan durmamak yani kendisine tebliğ yapıldığı zaman karşılık vermek
hatta kavga etmek şeklinde de tecelli edebilir. Bir insan Allah’ın yoluna davet edildiği zaman kabul etmezse, Allahû
Tealâ buna seyirci kalamaz, o kişi üzerinde mutlaka engeller oluşturur. Her bir
grupta oluşturduğu engeller farklılık
gösterir.
Allahû Tealâ Secde 9’da insanlarda işitme, görme ve
idrak etme hassalarını kıldığını ifade ediyor.
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min
rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ
teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin,
fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası),
basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az
şükrediyorsunuz.
Göz, kulak ve kalp vücudumuzdaki
uzuvlardır. Allahû Tealâ A’râf 179’da ise bu uzuvlarımızdan bahsetmektedir;
A'RÂF-179: Ve
lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ
yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne
bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
İşte Allahû Tealâ, görmemizi, işitmemizi ve
idrak etmemizi sağlayan sistemler oluşturmuştur, bunlar uzuvlarımız ve
hassalarımızdır. Allahû Tealâ engelleri bu sistemler üzerine yerleştirir.
Hassalar:
·
Görme (basar) hassası,
·
İşitme (sem’i) hassası,
·
İdrak etme (fıkıh) hassası.
Uzuvlar:
·Görmeyi sağlayan gözler,
·İşitmeyi sağlayan
kulaklar,
·İdrak etmeyi sağlayan
kalptir.
ü
Allahû
Tealâ’nın yerleştirdiği engeller ise şöyledir.
Hassalardaki engeller:
1- Görme
(basar) hassası üzerine gişavet (perde) konur.
2- İşitme (sem’i) hassası mühürlenir.
3- İdrak hassası mühürlenir.
Uzuvlardaki engeller:
1- Gözlerinin üzerine hicab-ı mesture (gizli perde) konur.
2-
Kulaklarına vakra konur.
3-
Kalbe ekinnet konur.
Başlangıç noktasında hiç kimsede engel
yoktur. Akil ve baliğ olan herkese hidayetçiler hidayeti tebliğ ederler. Tebliğ karşısında davranış biçimleri ve sonuçlarına
göre insanları dört grupta incelememiz gerekir.
1.
Gruptaki insanlar:
1. gruptaki insanlar tebliğ yapanı dinlerler; itiraz
etmezler ama tâbî de olmazlar. Ortaya bir anlaşmazlık çıkarmazlar. Eğer bir
insan kendisine tebliğ yapılır da bu tebliğe muhatap olduğunda sessiz kalırsa,
o davranışa karşı cephe almazsa (kavga etmezse); Allahû Tealâ böyle olan
insanların görme hassasını, işitme hassasını ve idrak hassalarını kapatır
(mühürler).
2/BAKARA-6: İnnellezîne keferû sevâun
aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn(yu’minûne).
Onlar muhakkak ki kâfirdirler. Onları ikaz
etsen de etmesen de onlar için eşittir (birdir), mü’min olmazlar.
2/BAKARA-7: Hatemallâhu
alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum
azâbun azîm(azîmun).
Allah onların
kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme
(basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir
azap vardır.
45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze
ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve
ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min
ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
2.gruptakiinsanlar :
2.
grup insanlar, sadece çekimser kalan, umursamaz
durumda olan insanlar değildirler, kendilerine tebliğ yapanlara karşı çıkan ve
onları engelleyenlerdir. Allahû Tealâ işte bu engelleyen insanların (kavga
ediyorlarsa), onların görme uzvu olan gözlerinin üzerine, işitme uzvu olan
kulaklarının üzerine, idrak etme uzvu olan kalplerinin üzerine engeller koyar.
17/İSRÂ-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne
lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen
Kur’ân’ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel
Allah’a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık
(gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde
koyduk).
17/İSRÂ-46: Ve
cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve
izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.
O’nu (Kur’ân’ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur’ân’da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.
Hicab;
perde, mesture de; gizli anlamındadır. Allahû Tealâ burada: “Onlarla senin
arana bunu koyarız.” dediği zaman, “O uzvu mühürleriz.” demiş olmaktadır.
Görmelerine mâni olmak için, hicab-ı mesturenin o kişinin gözleri üzerine
konulması lâzımdır. O zaman onlar o gözleriyle irşad makamını, irşad makamı
olarak göremezler, alelâde bir insan olarak değerlendirirler.
Allahû
Tealâ, irşad makamı hidayete müteallik şeyleri söylediğinde, irşad makamını
inkâr etsinler, kabul etmesinler diye kulaklara engel (vakra) koyar ve irşad
makamının söylediklerini işitemezler. Onların kalplerinin üzerine irşad
makamını idrak etmelerine mâni olmak için de ekinnet koyar. İrşad makamının
söylediği şeyin ne mânâya geldiğini ve ne kadar önemli olduğunu anlayamazlar.
3. gruptaki insanlar :
Kişi kendisi hidâyette olmadığı gibi, başkalarının da
hidâyetine mani oluyorsa bu taktirde Allahû Tealâ hem hassalarına hem de
uzuvlarına engeller koyar. Allahû Tealâ
onların gözleri üzerine hicab-ı mesture ve görme hassasının üzerine görmeyi
engelleyecek olan bir engel koyar, görme hassasını mühürler. O kişinin işitme
uzvu olan kulaklarına vakra koyar ve o kişinin sem’î isimli işitme hassasını
mühürler. Allahû Tealâ, o kişinin kalbindeki idrak hassasını ve kalbini de
mühürler. Yetmez, o kalbe bir de idrak etmeyi önleyen bir müessese (ekinnet)
koyar.
A'RÂF-179: Ve
lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ
yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne
bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
4. gruptaki insanlar:
Eğer kişi
tebliğe muhatap olduğunda hiç karşı çıkmadan hemen kabul eder ve Allah’a
ulaşmayı dilerse o zaman hiç engel konmadığı için Allah ona sadece ihbat
sistemini yerleştirir.
Bu kişiler artık işiten ve idrak eden kişilerdir ve bu sebeple
Allah’a ve Resûlü’ne itaat edenlerdir.
24/NÛR-51: İnnemâ kâne kavlel mu’minîne izâ duû
ilallâhi ve resûlihî li yahkume beynehum en yekûlû semi’nâ ve ata’nâ ve ulâike
humul muflihûn(muflihûne).
Onların aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve resûlüne davet edildikleri zaman mü’minlerin sözü “işittik ve itaat ettik” demeleridir. Ve işte onlar, onlar felâha erenlerdir.
Onların aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve resûlüne davet edildikleri zaman mü’minlerin sözü “işittik ve itaat ettik” demeleridir. Ve işte onlar, onlar felâha erenlerdir.
25/FURKÂN-73: Vellezîne
izâ zukkirû bi âyâti rabbihim lem yahırrû aleyhâ summen ve umyânâ(umyânen).
Ve onlara, Rab’lerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara (âyetlere) karşı kör ve sağır olmazlar.
Ve onlara, Rab’lerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara (âyetlere) karşı kör ve sağır olmazlar.
Bir kişi, Allah’ın koyduğu engeller
oluştuktan sonra aklı başına gelip de Allah’a ulaşmayı dilerse ne olur?
Allahû
Tealâ o zaman o kişinin eskiden olan hatasını dikkate almaz. Eğer o kişi
ölmeden evvel (hayattayken) Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ ilk 3 grubun
üçünde de hangi engeli koymuşsa, o engeli mutlaka kaldırır.
Eğer
sadece hassaları üzerine engel koymuşsa, o kişinin görme hassasının, işitme
hassasının ve idrak etme hassasının üzerindeki engelleri kaldırır (1.grup).
Eğer
uzuvları üzerine (gözlerin, kulakların ve kalbin üzerine ) engeller koymuşsa
onları kaldırır (2.grup).
Eğer hem
hassası hem uzvu üzerine engeller koymuşsa onları da kaldırır (3.grup).
Çünkü Allahû Tealâ affedicidir. Kişi
ne kadar günah işlerse işlesin; eğer o kişi Allah’a ulaşmayı dilerse o kişinin
gideceği yer cennettir. Çünkü Allah o kişinin günahlarını örtecektir.
8/ENFÂL-29: Yâ
eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir
ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Furkan sahibi
kılmak tüm engellerin kaldırılması demektir. Yetmez ! Allahû Tealâ bir de
kişinin irşad makamının sözlerini idrak etmesini sağlayacak olan ihbat
müessesesini kalbe yerleştirir.
22/HACC-54: Ve
li ya’lemellezîne ûtûl ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite
lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sıratın
mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl’ün, Nebî Resûl’ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O’na îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu (Allah’ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah’a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.
“tuhbite
lehu kulûbuhum”
Kalplerinin onu ihbat etmesi için, idrak etmesi için demektir.
22/HAC-34: Ve
li kulli ummetin cealnâ menseken li yezkurûsmallâhi alâ mâ razakahum min
behîmetil en’âm(en’âmi), fe ilâhukum ilâhun vâhıdun fe lehû eslimû ve beşşiril
muhbitîn(muhbitîne).
Ve Biz, bütün ümmetler
için (kurban konusunda aynı) usulleri tayin ettik ki onlara, (Allah’ın) rızık
olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine Allah’ın İsmi’ni zikretsinler
(Allah’ın İsmi ile kurbanları kessinler). O halde, sizin İlâhınız Tek Bir
İlâh’tır. Öyleyse O’na teslim olun! Ve muhbitleri müjdele.
11/HUD-23: İnnellezîne
âmenû ve amilûs sâlihâti ve ahbetû ilâ rabbihim ulâike ashâbul
cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki; âmenû olanlar (ölmeden evvel
Allah’a ulaşmayı dileyenler), ıslâh edici amel (nefs tezkiyesi) yapanlar ve
Rab’lerine huşû duyanlar (kalplerine ihbat konulanlar, razı ve itaatkâr
olanlar), işte onlar, cennet ehlidir. Onlar, orada ebedî kalanlardır.
Fıska düşen insanlar :
Allah yoluna giren kişiye
Allah furkanlar verir ve hidayete erdirir, ama kişi yoldan ayrılıp dalâlete düşerse
bu kişi fıska düşer. Bu 2.fısktır.
(Çünkü başta bütün insanlar fısktadır
(1.fısk). Nefs 19 afeti barındırdığı için kapkaranlık bir nefs kalbiyle hayata
başlarız. İnsan yaratıldığı anda nefsinin bu
özellikleri sebebiyle doğuşundan itibaren dalalettedir. Bu nedenle başta bütün
insanlar fısktadır.)
2.fısktaki kişi tekrar Allah’a ulaşmayı
dilerse, Allah bu kişiyi 2. defa hidayete erdirir. Ama kişi tekrar yoldan
ayrılıp, dalâlete düşerse bu kişi 3.kez fıska düşer. İşte kişi 3.defa fıska
düşerse o zaman Allah o kişinin kalbini ve hassalarını geri dönüşsüz olarak
mühürler bir daha hidayete ermelerine müsaade edilmez.
16/NAHL-106: Men kefere billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve
kalbuhu mutmainnun bil îmâni ve lâkin men şereha bil kufri sadran fe aleyhim
gadabun minallâh(minallâhi), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Kalbi îmânla mutmain olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim îmânından (hidayete erdikten) sonra Allah’ı inkâr ederse ve kim küfre göğüs açarsa (irşad makamından şüphe edip fıska düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, Allahû Tealâ, onun göğsünü küfre açar, şerheder), artık Allah’tan bir gazap onların üzerinedir ve onlar için azîm azap vardır.
Kalbi îmânla mutmain olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim îmânından (hidayete erdikten) sonra Allah’ı inkâr ederse ve kim küfre göğüs açarsa (irşad makamından şüphe edip fıska düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, Allahû Tealâ, onun göğsünü küfre açar, şerheder), artık Allah’tan bir gazap onların üzerinedir ve onlar için azîm azap vardır.
16/NAHL-108: Ulâikellezîne
tabeallâhu alâ kulûbihim ve sem’ihim ve ebsârihim, ve ulâike humul
gâfilûn(gâfilûne).
İşte
onlar, Allah’ın kalplerini, işitme hassalarını ve görme hassalarını tabettiği
(mühürlediği) kimselerdir. Ve işte onlar; onlar, gâfillerdir.
4/NİSÂ-137:
İnnellezîne âmenû, summe keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran
lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ(sebîlen).
Muhakkak ki onlar âmenû oldular, sonra inkâr ettiler. Sonra yine âmenû oldular sonra inkâr ettiler. Daha sonra da küfürlerini artırdılar. Allah, onları mağrifet edecek değildir ve onları yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.
Muhakkak ki onlar âmenû oldular, sonra inkâr ettiler. Sonra yine âmenû oldular sonra inkâr ettiler. Daha sonra da küfürlerini artırdılar. Allah, onları mağrifet edecek değildir ve onları yola (Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.
5/MÂİDE-71: Ve
hasibû ellâ tekûne fitnetun fe amû ve sammû summe tâballâhu aleyhim summe amû
ve sammû kesîrun minhum. Vallâhu basîrun bimâ ya’melûn(ya’melûne).
Ve yaptıklarının bir fitne olmayacağını sandılar böylece kör ve sağır (hakkı görmez ve işitmez) oldular. Sonra, Allah onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onlardan bir çoğu kör ve sağır oldular. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.
Ve yaptıklarının bir fitne olmayacağını sandılar böylece kör ve sağır (hakkı görmez ve işitmez) oldular. Sonra, Allah onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onlardan bir çoğu kör ve sağır oldular. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.
Fesat çıkartanlar, kalpleri tab edilenler;
Bir
insan kendisine yapılan tebliğe cevap vermediği ve tartışmaya girdiği gibi,
bunun ötesinde başka insanları da Allah’ın yolundan çevirmeye kalkıyorsa, bu
konuda bir gayretin sahibiyse, “İnsan ruhu vücuttan ayrılırsa insan ölür. O
insanın hedefe gitmesi (Allah’a ulaşması) mümkün değildir” diyorsa ve Allah’ın
Resûlü’nü yalancılıkla ve sahtekârlıkla suçluyorsa; bunlar hem Allahû Tealâ’nın
söylediklerine karşı çıkmış olurlar ve bununla kalmayıp hem de başka insanların
da Allah’a ulaşmayı dilemelerine mâni olarak, o cennete girecek olan insanların
(Allah’a ulaşmayı dileseler hepsi cennete girecekler) cehenneme gitmelerine
sebebiyet verirler.
Bu
sebeple Allahû Tealâ tüm engellerin
ötesinde fesat çıkartan bu insanların kalplerini tab eder. Onların artık geri
dönüşü, hidayete ulaşmaları mümkün değildir.
4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû
dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.
4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li
yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak
ki inkâr edenleri ve zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip
saptıranları), Allah mağfiret edecek değildir ve yola (Allah’a ulaştıran
Sıratı Mustakîm’e) hidayet edecek değildir.
4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve
kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Ancak
cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada ebediyyen kalacak
olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.
47/MUHAMMED-24: E
fe lâ yetedebberûnel kur’âne em alâ kulûbin akfâluhâ.
Hâlâ Kur’ân’ı tefekkür etmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var?
Hâlâ Kur’ân’ı tefekkür etmezler mi? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var?
İşte o büyük lânetle
lânetlenenler, başka insanların dalâlette kalmalarını temin eden, bilerek ve
isteyerek hidayeti gizleyen ve başka insanların Allah’a ulaşmasına bilerek ve
isteyerek mâni olanlardır.
33/AHZÂB-67: Ve
kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnâs sebîl(sebîlâ).
Ve cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptık."
Ve cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi’nden) saptık."
33/AHZÂB-68: Rabbenâ
âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).
Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
2/BAKARA-159: İnnellezîne
yektumûne mâ enzelnâ minel beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi
fîl kitâbi ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.
Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.
Öyleyse bir kişi Allah’a
ulaşmayı dilemezse yani kendisine yapılan bütün tebliğlere ve tüm açıklamalara
rağmen: “Hayır, sen yanlış söylüyorsun. Benim söylediğim doğrudur. Ben böyle
bir şeyi kabul etmiyorum.” diye devamlı karşı çıkan bir tutum sergilerse, böyle
bir insan için kurtuluş yoktur. O insan hiçbir zaman Allah’a ulaşmayı
dilemeyecektir. Dilemediği için de gideceği yer mutlak olarak cehennem
olacaktır. Zaten böyle olan bir kişinin nefsinin kalbinde afetler duruma hâkim
olduğu için, o kişi devamlı sıkıntı içerisinde yaşayacaktır. Eğer buna ilaveten
başkalarını da olumsuz etkiler ve
onların da Allah’a ulaşmayı dilemesine engel olursa o zaman cezası kat kat
artacaktır.
Bu engellerin neticesinde olanlar:
Bakara 6,7 deki
kişiler Allah'a ulaşmayi dilemedikleri takdirde, Yunus 7 ve 8'e göre cehenneme
giderler.
YUNUS-7:
İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ
vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar,
Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya
hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar
âyetlerimizden gâfil olanlardır.
YUNUS-8:
Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
İsra-45,46 ve Araf
-179'daki kişiler (yalanlayan, engelleyip fesad çıkaranlar) Allah'a ulaşmayi
dilemedikleri takdirde, Rad 25, Nisa 167,168,169'a göre cehennemin daha alt
katlarina giderler.
13/RAD-25:
Vellezîne yankudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıhi ve yaktaûne mâ emerallâhu bihi
en yûsale ve yufsidûne fîl ardı ulâike lehumul la’netu ve lehum sûud dâr(dâri).
Onlar, misaklerinden sonra (Allah’a ruhlarını teslim edeceklerine dair ezelde Allah’a misak verdikten sonra) Allah’ın ahdini bozarlar (ruhlarını Allah'a ulaştırmazlar). Ve Allah’ın, O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar (başka insanların da Sıratı Mustakîm’e ulaşmalarına mani oldukları için fesat çıkarırlar). Lânet onlar içindir. Ve yurdun kötüsü (cehennem) onlar içindir.
Onlar, misaklerinden sonra (Allah’a ruhlarını teslim edeceklerine dair ezelde Allah’a misak verdikten sonra) Allah’ın ahdini bozarlar (ruhlarını Allah'a ulaştırmazlar). Ve Allah’ın, O’na (Allah’a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar (başka insanların da Sıratı Mustakîm’e ulaşmalarına mani oldukları için fesat çıkarırlar). Lânet onlar içindir. Ve yurdun kötüsü (cehennem) onlar içindir.
Bu konunun başlangıcında, kişinin kendisine yapılan tebliğe
cevabı yatıyor. Tebliğe muhatap olmayan hiç kimse yoktur. Herkese tebliğ
mutlaka yapılır. Allahû Tealâ tebliğ yaparsa o tebliğin muhtevasında, kişinin
davranış biçimi önem taşır. Kişiye tebliğ yapılmıştır, kabul eder veya etmez.
İlgisiz kalırsa kâfir olmakta devam eder. Tebliğe ilgisiz kalmadan evvel,
kendisine tebliğ edilmeden kişi zaten küfürdeydi. Allah’a ulaşmayı dilemesi
lâzım ki; küfürden kurtulabilsin. Tebliğe ilgisiz kaldı, kişinin küfrü devam
ediyor. Bu, onların küfür kademesinde kalmasını ifade eder.
Allahû Tealâ’nın indinde Allah’ın bir talebi var; herkesin irşad makamının söylediklerini işitmesini ve idrak etmesini istiyor. Kişi işitmiyor sadece arkasından Allahû Tealâ’nın harekete geçtiğini görüyoruz. Karşı koymayan kişinin hassalarına engeller koyuyor, işitme, görme ve idrak hassalarına. Eğer kişi irşad makamıyla tartışırsa, o zaman da uzuvlarına engeller koyuyor. Daha ötede, bir insanın başkalarını engellemesinin yattığını görüyoruz. Kendisi Allah’a ulaşmayı dilemiyor ama başka insanları da gelip kendisine sordukları zaman: “Yahu Allah’a ulaşmayı dilemek diye bir şey varmış. Biz hiç böyle bir şey duymadık. Sen ne diyorsun?” dediği zaman onlara şiddetle: “Kesinlikle böyle bir şey yok! Sakın Allah’a ulaşmayı dilemeyin. Dilemeniz hiçbir zaman gerekmiyor. Onlar sapıklardır.” tarzında bir şeyler söylediği zaman işte bu, kişinin hem uzuvlarına hem hassalarına Allahû Tealâ engel koyar ve genellikle bu insanlar, zaten devamlı olarak fıskta kalacak olanlardır.
İşte böyle bir
dizaynda Allah ile olan ilişkilerimizde, Allah bizi ya engellerle engeller ya
da kim Allah’a ulaşmayı dilerse, engellerin mahiyeti ne olursa olsun, dilediği
anda bütün engelleri aynı anda kaldırılır.
İşte Allahû Tealâ’nın, bir ucu günahların örtülmesine ulaşan, öbür ucu kişinin
amelleri sebebiyle kazandığı derecelerin heba olmasına (yok olmasına) ulaşan,
iki tarafı da birbirinin tamamen zıddı neticelere ulaştıran bir sistem.
Herkesin Allah yoluna girerek
tüm teslimlerini gerçekleştirebilmesini yüce Rabbimizden dileriz.
Allah razı olsun.