Hedef Emirler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hedef Emirler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2016 Çarşamba

Hedef Emirler


                                  Hedef Emirler

Sevgili kardeşlerim, konumuza başlamadan evvel Dîn kelimesinin tanımına bakalım.

Dîn nedir? Dîn, Arapça bir kelime olarak "dal, ye ve nûn" harflerinden meydana gelen ve “deyn” kökünden türemiş olup, söyleyiş şekli değişmeksizin Türkçe'ye girmiştir.  Kelime, gerek İslâm öncesi Arapça'sında gerekse Kur'ân ve Sünnet'te oldukça yaygın bir şekilde kullanılmıştır.

Deyn: "Yükümlülük, belirli zamanda ödenmesi gerekli borç" anlamındadır.
Buradan dîn'in: "Belirli zamanda ödenmesi gerekli borcun ödeme biçimini düzenleyen kurallar" olduğu anlaşılmaktadır.

Bununla beraber dîn kelimesi zaman içinde, bu tanımı pekiştiren anlam kaymalarına uğramış ve örf, âdet, durum, itaat, hüküm, ferman, yönetme yönetilme, îtikat, tapınma gibi anlamlara da çekilmiştir.

Allahû Tealâ’nın Ed-Deyyân esması da “deyn” kökünden türemiş olup "hüküm sâhibi" demektir. "Mütedeyyin" ise, Allah'ın dinine teslim olan” anlamına geliyor.

Şimdi konumuza geçelim inşallah. Hepimizin temel hedefi, Allah için yaşamak olmalıdır. Sakın kendiniz için yaşamayın. Allah'ı, sizi en güzele ulaştıracak olan Yüce Rabbimiz’i, bir an aklınızdan çıkarmayın. İslâm’da hedef RUHU, VECHİ, NEFSİ VE İRADEYİ Allah’a teslim etmektir. Allahû Tealâ Bakara-208 de buyuruyor ki:

2/BAKARA-208: Yâ eyyuhellezîne âmenûdhulû fîs silmi kâffeh(kâffeten), ve lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), innehu lekum aduvvun mubîn(mubînun).
Ey âmenû olanlar! Hepiniz silm'e dahil olun (Allah'a teslim olun)! Ve şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki o, size apaçık düşmandır.

Sim, lam, mim, seleme kökünden türeyen islam kelimesi teslim demektir. Ayeti kerimede geçen “silm” Allah’a teslim olmayi ifade eder. Allah'a teslim olmak herkesin üzerine farzdır. İnsanlar emanetleri Allah'a teslim etmekle vazifelidir: 

4/NİSÂ-58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.


39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

 Allah ile olan ilişkilerde herkesin Allah'a teslim olması, Allah'ın temel çağrısıdır. Allah bütün insanların ruhunu, fizik vücudunu, nefsini ve iradesini Allah'a teslim etmelerini ister bu sebeple hedefimiz budur.

İslâm’ın bütün hedefleri iblis tarafından yok edilmiştir. İslâm, İslâm’ın 5 şartına hapsedilmiştir. İslâm’ın 5 şartı ile hiç kimse cehennemden kurtulamaz. 7 safha ve 4 teslimde, hedefler vardır. Yedi safhanın yedisi de hedeftir.

1. Safha: Allah’a ulaşmayı dilemek; 1. hedef.
2. Safha: Mürşide ulaşıp tâbi olmak; 2. hedef.
3. Safha: Ruhun teslimi; 3. hedef.
4. Safha: Fizik vücudun teslimi; 4. hedef.
5. Safha: Nefsin teslimi; 5. hedef.
6. Safha: İrşad olmak; 6. hedef.
7. Safha: İrademizi Allah’a teslim etmek; 7. hedeftir.

Bunlar hedeflerdir. Bu hedeflere ulaşmak için vasıtalar kullanmak mecburiyetindeyiz. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek, bu vasıtalardan 5 tanesidir. Bu vasıtaların 6.’sı ve bu 5’inin toplamından daha önemlisi zikirdir. Ve zikir, İslâm’ın 5 şartı arasında yer almamıştır.

Zikir ise Allahû Tealâ tarafından farz kılınmıştır. Evvelâ “Zikir farz mı?” sualinin cevabına bakalım. Bakınız Allahû Tealâ ne buyuruyor:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.

Allahû Tealâ ne buyuruyor? “Allah’ın ismini zikret.” Bunu mânâsı, ara sıra, günde 8, 10 defa Allah’ı zikretmek; her neyse. Bu zikir, ara sıra yapılan zikirdir. Ama Allahû Tealâ çok zikri de farz kılmış. Yani günün yarısından daha fazla zikretmeyi de farz kılmış. Allahû Tealâ buyuruyor ki: 

33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.

Allahû Tealâ: “Allah’ı günün yarısından daha fazla zikredin. Allahû Tealâ’yı her gün günün yarısından daha fazla zikredin.” diyor. Demek ki çok zikir de farz. Peki, daimî zikir farz mı? O da farz. Nisa Suresinin 103. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki: 

4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz” olmuştur.

İblis, muhtevayı insanları kurtuluşa ulaştıracak unsurların dışına çıkarıyor ve zikri yok ediyor. Elbette zikri yok ederken insanları vasıta olarak kullanmak suretiyle (onlara vahyederek) bunu yapıyor.

Şeytan, her an herkese emaniyye bilgiler vahyeder. (Nisa-119).
        
Sevgili kardeşlerim, zikir olmadan hedefleri bilseniz bile, hedefe ulaşamazsınız. 7 katlı bir bina düşünelim, bu binada merdiven yok asansör var ve biz 7. kata çıkacağız. Hedef belli, vasıta da asansör. Asansörün her parçası vasıtaları ifade ediyor. Asansörün motoru da zikir. Önce asansöre binmenin bir şifresi var, o şifre Allah’a ulaşmayı dilemek. Bu dilek kalbinde olmayan kişi bu asansöre binemiyor. Asansöre bindiniz motor çalışmazsa, İslâm’ın 7 safhasını ifade eden katlara çıkmanız mümkün değildir. Bunlar vasıtadır ve ibadetlerdir. Bunlar olmadan da hiç kimse teslimlerini yerine getiremez. Ama ibadetler hedef değildir, hedefe daha çabuk ulaştıran vasıtalardır.

Şöyle bir misal verelim: Kapının önünde bir araba var; o arabaya binip önce 1. şehre gideceğiz. Oradan 2. şehre ulaşacağız. Oradan 3., 4., 5., 6., 7. şehre ulaşacağız. Hedefimiz o şehirlere ulaşmak. Bunun manevî açıdan değerlendirilmesine bakacak olursak, 7 tane gök katını aşarak Allah’ın Zat’ına ulaşmak. Ruhu teslim etmek, sonra fizik vücudu, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek; 7 safhada bu işler olacak. İblis ne yapmış? 7 şehre gitmeyi yani hedefleri yok etmiş, vasıtaları hedef göstermiş. Yani vasıta, kapının önündeki araba. “İşte hedefiniz bu.” diyor. Araba bir yere götürmek için vardır. Araba bir hedefe götürecek olan vasıtadır sadece. İşte İslâm’ın 5 şartı, aslında 7 şart olarak bir vasıtadır; bizi 7 safhaya (hedeflere) ulaştırmak için vardır. Ve bu 7 safhanın 4’ü teslimdir, 4 tane teslimi gerçekleştirmemiz için gereklidirler.

İşte bunun gibi, namaz da oruçta, haç da birer vasıtadır. Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur, biz o ibadetleri Allah’a daha çabuk ulaşalım diye yapıyoruz. Kim ne yapıyorsa kendi nefsi için yapıyor.

Öncelikle Allah’a ulaşmayı dilemeden yapılan ibadetlerin faydası yoktur. Bu dilek Allah’a yönelme dileğidir, bu dilek, Allah’a dost olma dileğidir. Aslında bu dilek için “büyük sır” dememiz lâzım. Çünkü insanlar ehlisünnet vel cemaat âlimlerinin söylediği sözleri öylesine hakikat olarak değerlendirmişler, devreye almışlar ki; Kur’ân onlar için hiçbir hüküm taşımaz olmuş. Hep insanları korkutmuşlar: “Siz Kur’ân’a bakmayın, Kur’ân’ı anlamazsınız, sapıtırsınız haa!” demişler. Dolayısıyla kim bu dileği kalbinde oluşturursa, Allah mutlaka onu kendisine ulaştıracağını, ona dünya ve ahiret saadeti vereceğini garanti ediyor:

29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

Allahû Tealâ A’râf sûresinin 51. âyet-i kerîmesinde dîni oyun ve eğlence edinenlerden bahsettiğini ve onların vasıflarını verdiğini görüyoruz:

7/A'RÂF-51: Ellezînettehazû dînehum lehven ve leiben ve garrethumul hayâtud dunyâ, felyevme nensâhum kemâ nesû likâe yevmihim hâzâ ve mâ kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).
Onlar, onların dînini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının onları aldattığı kimselerdir. Böylece onlar bugünlerine ulaşacaklarını nasıl unuttularsa ve nasıl âyetlerimizi bile bile inkâr ettilerse, bugün de Biz onları unuturuz.

Allahû Tealâ, dünya hayatını öne alıp, dîn ve inançla alay eden insanları Allah'ın güzelliklerine ulaşmaktan men edenlerden bahsetmektedir, Allah'ın dînini oyun ve eğlence edinenlere, “Likae - Allah’a ölmeden evvel ulaşmayı dilemek sureti ile Allah’a ulaşmanın farziyetini” unutmuşlardır. Dînlerini yaşamak isteyenlerle alay etmişlerdir. Dîn adamlarından Allah'ın âyetlerini bile bile inkâr edenler olmuştur. Bu insanlara dünya hayatı şeytan tarafından süslü gösterilmiştir. Ayrıca Dînî hayatlarını yaşamak isteyenlere her türlü zulmü reva gören bir ortam söz konusu olduğu anlatılmaktadır. Buradaki "yechadûn" kelimesi, mânâsına vardıkları halde inkâr etmek, anlamındadır. 

Bugün üniversitelerde öğretilen İslâm dersleri gözden geçirildiğinde, bunların Allah'ın söylediklerinden ne kadar uzakta bir neticeye ulaşmış oldukları görülür. Bunlar, kitabı bilmeyen ve sadece emaniyye ile iştigal edenlerdir.
       
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ve sahabe 7 safha ve 4 teslimi yaşadılar, bu 4 teslimi 7 safhada gerçekleştirdiler. Allah bizim en üst düzeyde mutluluğu yaşamamızı ister, bunu yaşayabilmemiz ancak en üst noktaya, iradenin teslimiyle mümkündür. İradenin teslimi demek; kesintisiz bir mutluluğu bir insanın ömür boyunca yaşaması demektir. Her katı çıktıkça mutluluğumuz artar.
          
İblis, 14 asır boyunca bütün bunları unutturmuş, insanların yazdığı el yazması kitaplardan dîn öğretmiş. Ne imam hatiplerde ne de ilahiyat fakültelerinde bu öğretiler öğretilmiyor. İnsanların Allah ile yakın ilişki içinde olmasını istemiyor, onları Allah’tan uzaklaştırmış.
        
Zamanımızın en büyük hatası, Allah’ın hedef emirlerini unutmaları ve vasıta emirleri hedeflerin yerine geçirmeleri. Bu gün İslam’ı yaşadığını zanneden insanlar ve İslam’ı öğretmekle kendilerini yetkili sayanlar bu hatanın farkında değiller. İblis, İslâm kalesindeki bütün burçları birer birer koparmış, yerle bir etmiş ve İslâm’ı bir bitkisel hayata itmiş. İnsanlar İslâm’ı yaşadığını zannediyorlar. Fakat bitkisel hayattalar. Yani İslâm’ın 5 şartını yaşayan bir insan, eğer İslâm hayatiyetse, bitkisel hayattadır. Çünkü hiçbir hedefe gitmesi mümkün değildir; hedeflerin hepsini iblis yok etmekle kalmayıp aynı zamanda vasıtaları hedef diye insanlara yutturmuştur.

14 asır evvel yaşanan İslam unutulmuş, 7 safha 4 teslim Allah'ın hedefleri unutulmuş. İnsanları mutlu olsunlar diye yaratan Allahû Tealâ, mutluluğu 7 safhaya yaymış. Her safhadan sonra gelen mutluluk, bir evvelkinin üzerine daha da artarak devam ediyor. Böylece irade teslimiyle en üst seviyede mutluluğu yaşıyorsunuz. İç dünyanızda nefs ile ruhun kavgası bitiyor, sulh ve sükûn sağlanıyor, dış dünyanızda da insanlarla olan kavgayı bitiriyorsunuz, başka insanların mutluluğu için çalışıyorsunuz. Böylece dış dünyanızda da sulh ve sükûn sağlanmış oluyor. Allah ile olan ilişkilerde de hem emirlerine hem de yasaklarına harfiyen itaat ediyorsunuz.

Kur’ân’da hedefler ve vasıtalar konusuna baktığımızda, şeytanın başımıza açtığı o korkunç gerçeği görmemiz lazım. Diğer dinler de de bu hedef emirler olan 7 safha 4 teslim çoktan unutulmuş, ama o dinlerin içinde de %10’dan daha az tâbiiyetle gelen ve hanif dînini yaşayan insanlar var.

Bir hedef var ki Allah size otomatik olarak veriyor. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz an, Allah kalbinizde bu dileği, işitir bilir ve görür. Rahman esmasıyla size tecelli eder, hassalar ve organlar üstündeki engelleri kaldırır, sizi maneviyata,  kalbe ihbat koymak suretiyle diriltir, mürşidinize ulaştırır, size namazı, orucu, zikri sevdirir, sizdeki Allah’a ait olan ruhu kendisine ulaştırır. Dünya saadetinin % 51 ni, Ahiret saadetinin de 3. kat cenneti garanti eder. Bunu sadece ve sadece bir dilekle kazanırsınız. Öyleyse kim Allah a ulaşmayı dilerse, kesin cennet saadetine ulaşır.
   
Allah sizi o kadar çok seviyor ki, sizin mutlaka mutlu olmanızı ister, yarattığı mahlûkatın içinde en çok insanı seviyor, onun mutlaka mutlu olmasını istiyor. Allah’ın indirdiği kitaplar insanları aynı hedefe ulaştırmak için indirmiştir. Aynı hedefleri ihtiva eder. Hedefler açıkça bellidir. Hedefiniz, sizden mutluluğu bekleyen insanlara o mutluluğu onların istediği dizaynda ulaştırmaktır. Severseniz bunu yapmak size hiçbir zaman ağır gelmez. Her mutluluk ulaştırdığınız insanda, onların yaşadığı mutluluğu siz de yaşarsınız.
       
Şimdi bugünkü İslâm’a bir bakalım. Bu hedeflerden bir eser kalmış mı?
   
Bütün üniversitelerimizde dîn öğretimi yapılmakta, ama insanlara AKAİD, FIKIH, KELAM öğretiliyor, hedefler öğretilmiyor, zira öğretenler de bu hedefleri bilmiyorlar. Bütün dünyada İslâm’ın geri kalmasının sebebi budur. Zira bu öğretim görevlilerinin Allah ile irtibatı kestiklerini ve Allah’ın vahyetmeyeceğine inanıyor ve zannediyorlar. Bunların hepsi hurafedir diyorlar.

Allahû Tealâ her dönemde bütün kavimlerde bir Resûl’üm var olacaktır diyor. Her dönemde Devrin İmamı olacaktır diyor. Her kavimde bulunan kavim Resûl’lerinden birini Allahû Tealâ Devrin İmamı olarak atar. Bu kişi Peygamber Efendimiz (S.A.V.) in vekilidir. Allah'ın hedefleri 14 asırdan bu yana topyekûn kaldırılmıştır. Artık bu hedefler öğretilmiyor. Bu hedeflere ve İslam’ın yedi safhasına Kur’an'dan bakalım;

1.SAFHA; Allah’a ulaşmayı dilemek, yunus 7 ve 8;           

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.

10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Bunu ilk defa duyan kardeşlerimiz, “bu da nereden çıktı, dilemezsem cehenneme mi gideceğim” diye sorarlar. Evet kardeşim Allah’a ulaşmayı dilemezsen gideceğin yer cehennemdir. Bu kişilerin hataları, Allah’a ulaşmayı dilememek, hedefleri bilmemek, vasıtaları hedef sanmak, iblisin tuzağına düşmek. İblis ne diyordu? Bana kıyamete kadar mühlet ver, benden üstün saydığın Âdemoğlunun Sıratı Mustakîm üzerine oturacağım, onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından girerek senin yolundan saptıracağım.

İblisin hedefi, insanları Allah yolundan saptırmak, mutsuz yapmak ve cehenneme gitmelerini sağlamak. Ama hamdolsun ki, Allahû Tealâ Kur’ân’ı himayesi altına almış.

15/HİCR-9: İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki zikri (Kur'ân-ı Kerim'i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.

Kitabımız 14 asırdır bir harfi değişmeden muhafaza edilmiş, kıyamete kadar da değişmeyecek. O zaman şeytan insanları kendine tabii etmek için ne yapacak?
İnsanları Kur’an’dan uzaklaştıracaktır. İnsanların Allah’a yönelmesini engelleyecek, Allah’ın emrettiği gibi olmalarını engellemesi lazım. İblis hedefleri unutturmuş, vasıtaları hedef haline getirmiş. Bu asrın devrin imamına Allahû Tealâ bakın ne buyuruyor:

25/FURKÂN-30: Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).
Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
  
Sevgili kardeşlerim, hamdolsun ki bu 7 safha 4 teslim Kur’an da var mı? Var. Hepsi farz mı? Farz.

1.Safha: Enabe, yunib, münib, kelimeleri ile ifade edilmiş ve üzerimize farz kılınmış. Zümer - 54 de; 
     
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en ye’tiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O'na ulaş.

39/ZUMER-17: Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi).
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!

İlk kulluk, ilk müjde de burada, bu ayet aynı zamanda başlangıçta bütün insanların dalalette olduğunu da gösteriyor. Şeytana kul olduklarını, Allah’a yönelmekle kurtuluşa ulaştıklarını gösteriyor. Bütün sahabe bunu yapmış, şeytana kul olmaktan sakınmışlar, Allah’a kul olmuşlar.

Allah’a yönelmek 28 basamaklı İslam merdiveninde 14. basamağın hepsini ihtiva eder. İlk safhada sadece Allah’a yönelmek var.



2. SAFHA: Mürşide tâbiyet, işte Maide sûresi 35’de;       

5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.

Sizi Allah a ulaştıracak vesileyi isteyin, diyor Allahû Tealâ. Fatiha sûresinde de bizi sıratı müstakîme ulaştıracak istianeyi senden isteriz, diyoruz. Bakara 45 ve 46. âyetler;

2/BAKARA-45: Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).
(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA-46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.

İstianeyi namazla ve sabırla benden isteyin buyuruyor Allahû Tealâ. Peki, bütün sahabe mürşidine ulaşmış mı? İşte Fetih suresi 10 da;

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

Bütün sahabe Peygamber Efendimiz (S.A.V.) e tâbî olmuşlar.





3.SAFHA: Ruhun Allah’a ulaşması; Zümer - 18 de;

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

Ruhlarını da Allah a teslim edip, hidayete erdiler. Hidayet nedir?

3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

4.SAFHA: Fizik Bedenin teslimi;        

4/NİSÂ-125: Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).
Ve hanif olarak Hz. İbrâhîm'in dînine tâbî olmuş ve vechini (fizik vücudunu) Allah'a teslim ederek muhsin olan kimseden, dînen daha ahsen kim vardır. Ve Allah, Hz. İbrâhîm'i dost edindi.

Bütün sahabe de fizik bedenlerini Allah’a teslim etmişler:

3/ÂLİ İMRÂN-20: Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi).
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.



5.SAFHA: Nefsin teslimi.

Zumer – 18’de bütün sahabe nefslerini de Allah’a teslim edip daimi zikrin sahibi olan ulûl elbâb olmuşlar. (Âli Îmrân 190 – 191)   
  
39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.
3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.

6. SAFHA: İrşada ulaşmak

49/HUCURÂT-7: Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).
Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.

İrşada ulaşıp tövbe-i Nasuh a davet edilmişlerdir:

2/BAKARA-186: Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).

7.SAFHA: İrade teslimi.

3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah'a karşı “O'nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah'a) teslim olmadan ölmeyin!

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

Bütün sahabe iradelerini de Allah’a teslim edip, irşada memur ve mezun kılınmışlar. Ama bu gün görülüyor ki bu hedefler unutulmuş ve insanlar Kur’an’dan hicret etmişler.

Sevgili kardeşlerim, Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde bunların hepsinin yaşandığını gördük. O zaman Kur’ân vardı. Sonra ehlisünnet vel cemaat âlimleri ortaya çıkarak Kur’ân’ı devre dışı bıraktılar. Söyledikeri şey: “Siz Kur’ân’ı anlamazsınız, yüzünüze gözünüze bulaştırırsınız. Bırakınız Kur’ân’ı, Kur’ân’ın mânâsına (ruhuna) vararak tercüme edebilecekler, sizlere izah edecekler vardır. Onlar izah etsinler. Onlar da bizleriz.” diyorlar ve izah ediyorlar ve İslâm’ı işin içinden çıkılması mümkün olmayan bir hale sokarak insanları korkunç cehenneme sürüklüyorlar.

Fitne katilden büyüktür. İşte bu bir fitnedir. 7 safha ve 4 teslimden oluşan ve üzerimize farz kılınan ve bütün sahâbenin Kur’ân âyetleri doğrultusunda gerçekleştirdiği bu Kur’ân hakikatleri, hedefleri, açık ve kesin ortada iken, bunların hepsini ellerinin tersi ile yok etmişler. Ve de İslâm’ın 5 şartını bizi itekleyerek o hudutların içine hapsederek, cenderenin içine alarak İslâm’ı mahvetmişler.

Sevgili kardeşlerim Kur’ân, evvelki kitapların netice itibariyle bir tekrarıdır. İslâm’dan başka bir dîn hiç olmamıştır. Bütün dînlerin kitaplardaki asılları (mukaddes kitaplardaki asılları) aynıdır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den evvel Hz. İsa devrinde 7 safhanın 7’si de İncil’de farz kılındı ve onların hepsi 7 safhanın 7’sini de gerçekleştirdiler. Onlardan evvel Hz. Musa zamanında da aynı şey oldu. Ondan evvel Hz. İbrâhîm zamanında da aynı şey oldu. Daha evvel Hz. Nuh zamanında da aynı şey oldu. Bu sebeple onların da bu hedeflere ulaştıklarını görüyoruz.

Öyleyse hedefler belli. Allahû Tealâ yarışa çıkarmış hepinizi. “Bu yarışta kazanan, mutluluğu kazanır.” diyor. Ne kadar gayret, o kadar sonuç.

Allahû Tealâ neyi vücuda getirmişse, ne yapmışsa, neyi hedef göstermişse, hepsi bizler için önemli. Allahû Tealâ hepinizden, mutluluğunuzdan başka bir şey istemez. Sadece hepinizin mutlu olmasını ister. Huzur içinde bir dünya hayatı yaşamanızı…
Böyle yaşayan bir insanın da gideceği yer cennet olduğu için, mutlaka Allah'ın cennetine girmenizi Allahû Tealâ ister. Bu konuda Allahû Tealâ Hadid-21. âyeti kerîmesinde, hedefe ulaşmamız için “yarışın” fiili ile bize emretmiştir.

57/HADÎD-21: Sâbikû ilâ magfiretin min rabbikum ve cennetin arduhâ keardıs semâi vel ardı uıddet lillezîne âmenû billâhi ve rusulih(rusulihî), zâlike fadlullâhi yû’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm(azîmi).
Rabbinizden mağfirete ve genişliği, yeryüzü ve gökyüzünün genişliği kadar olan, Allah'a ve O'nun Resûl'üne inananlar için hazırlanmış olan cennete (kavuşmak için) yarışın. İşte bu, Allah'ın fazlıdır. Onu dilediğine verir. Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

Allah razı olsun.