Hz. İsmail (A.S) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz. İsmail (A.S) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Hz. İsmail (A.S)

                                        Hz. İsmail (A.S)
        Hz. İsmail’in ismi Kur’an-ı Kerimde on iki defa, çoğunlukla babası Hz. İbrahim’le ve diğer bazı peygamberlerin isimleri ile birlikte geçmektedir ama hangi kavme peygamber olarak gönderildiği ve risâlet görevini nasıl yürüttüğü konusunda bilgi verilmemiştir. Tarihçiler ise onun, babası Hz. İbrahim’den sonra hac ile ilgili hizmetleri devam ettirdiğini, Mekke ve çevresine peygamber olarak görevlendirildiğini ve davetini 50 yıl müddetle devam ettirdiğini söylemişlerdir. Bu görüşler yanında, onun Amalika Arap’larına ve Yemen kabilelerine peygamber olarak gönderildiği şeklinde de rivayetler mevcuttur.
            
       Hz. İbrahim’in hayatını işlediğimiz bölümde belirttiğimiz gibi Hz. İbrahim’in ilk oğlu Hz. İsmail’dir ve Hz. İsmail’in annesi de Mısır asıllı Hz. Hacer’dir. Hz. Hacer, Mısır kralı tarafından Hz. İbrahim’in ilk hanımı Sare’ye hediye edilmiş, çocuğu olmayan Sare de, ondan çocuk sahibi olması ümidiyle kocasını onunla evlenmeye teşvik etmiş ve Hz. İsmail dünyaya gelmiştir. Hz. İsmail, bir teslimiyet abidesidir ve babası Hz. İbrahim’in ve annesi Hâcer’in sınandığı bir imtihan olarak karşımıza çıkmaktadır.

19/MERYEM-54: Vezkur fîl kitâbi ismâîle innehu kâne sâdıkal va’di ve kâne resûlen nebiyyâ (nebiyyen).
Ve Kitap'ta İsmail (A.S)'ı (da) zikret. Çünkü O, vaadine sadıktı ve O, Nebî Resûl'dü.
19/MERYEM-55: Ve kâne ye’muru ehlehu bis salâti vez zekâti ve kâne inde rabbihî mardıyyâ (mardıyyen).
Ve o, ehline (halkına ve ailesine) namazı ve zekâtı emrediyordu. Ve o, Rabbinin katında razı olunmuşlardandı.

Hz. İbrahim, Allahû Tealâ’ya, kendisine sâlih bir evlat vermesi için dua etmiş ve Allahû Tealâ da, dualarını kabul ederek ona ilk oğul olarak İsmail (A.S)’i bahşetmişti.

14/İBRÂHÎM-39: Elhamdulillâhillezî vehebe lî alel kiberi ismâîle ve ishâk(ishâka), inne rabbî le semîud duâ(duâi).
Hamd, ihtiyarlık halinde bana İsmail ve İshak'ı bağışlayan Allah'a mahsustur. Muhakkak ki; benim Rabbim, duayı mutlaka işitendir.

Hz. İbrahim, Allahû Tealâ’nın emriyle, hanımı Hâcer ve kucağındaki oğlu İsmail’i Filistin’den çok uzak bir bölge olan Arabistan’ın Hicaz bölgesine, daha sonra Kâbe’yi inşa edecekleri mahalle getirdi ve ve Zemzem kuyusunun yukarı tarafında kalan büyük bir ağacın yanına bıraktı. Henüz hiçbir insanın yaşamadığı, ıssız olan bu yerde, onlara bir dağarcık hurma ve su verdi. Hz. İbrahim dönüp giderken Hâcer, “Ey İbrahim, bizi bu ıssız ve kimsesiz vadide bırakıp da nereye gidiyorsun?” dedi ama cevap alamadı. Hâcer tekrar, “Ey İbrahim! Bizi burada bırakmanı sana Allah mı, emretti?” diye seslendi. Hz. İbrahim, “Evet, Allah emretti” deyince, Hâcer, “Öyleyse Allah bize yeter, O bizi korur” diyerek Allah’a tevekkül etti. Onlardan ayrılan Hz. İbrahim, yüzünü Kâbe’nin inşa edileceği yöne çevirerek, ellerini kaldırıp şöyle dua etti;

14/İBRÂHÎM-37: Rabbenâ innî eskentu min zurriyyetî bi vâdin gayri zî zer’ın inde beytilkel muharremi rabbenâ li yukîmus salâte fec’al ef’ideten minen nâsi tehvî ileyhim verzukhum mines semerâti leallehum yeşkurûn(yeşkurûne).
Ey Rabbimiz! Ben, zürriyetimden bir kısmını ekin bitmeyen bir vadiye, Senin Beyt-i Haram'ının yanında iskân ettim (yerleştirdim). Ey Rabbimiz! Namazı ikame etsinler. Bir kısım insanların kalbini onlara meylettir. Ve onları ürünlerden rızıklandır. Böylece onlar şükrederler.

2/BAKARA-126: Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâ beleden âminen verzuk ehlehu mines semerâti men âmene minhum billâhi vel yevmil âhir(âhiri), kâle ve men kefere fe umettiuhu kalîlen summe adtarruhu ilâ azâbin nâr(nâri), ve bi’sel masîr(masîru).
Ve İbrâhîm: “Rabbim burayı emin (güvenli) bir belde kıl. Onun halkından Allah'a ve yevmil âhire îmân edenleri semerelerinden (çeşitli ürün ve meyvelerden) rızıklandır.” dediği zaman (Allah) şöyle buyurdu: “Kâfir olan kimseyi biraz metalandırırım (geçindiririm) ve sonra onu ateşin azabına maruz bırakırım, orası ne kötü bir varış yeridir.”