Türk Edebiyatının Dönemleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk Edebiyatının Dönemleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ekim 2015 Salı

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Giriş

Edebîyat, düşünce ve hayallerin duygularla birlikte ifade edilmesidir.
Türk Edebîyatı, İslâmiyet’le birlikte durmadan gelişmiş ve yenilenmiştir. Türklerin İslâmiyeti kabul etmelerinden sonra, İslâm Kültür ve Medeniyetinin birleştirici, bütünleştirici etkisi altında ortaya çıkan Türk Edebîyatı Osmanlı dönemi boyunca varlığını güçlendirerek devam ettirmiştir.
Türk İslâm Edebîyatı, dîn ağırlıklı edebî eserler ortaya koyan şair ve yazarları inceleyen bir bilim dalıdır. Bu alanın ilk kaynakları Kur’ân-ı Kerîm ve hadîslerdir. Siyerler; yani Hz. Muhammed (S.A.V)’in ve sahâbenin hayatının inceleyen bilim dalının kaynakları, Tasavvuf, tefsir, fıkıh gibi İslâm ilimleri, İran ve Arap Edebîyatı bu bilimin diğer kaynakları arasındadır.

Bütün edebiyatlarda olduğu gibi, Türk Edebiyatı’nın doğuşu da dînle yakından bağlantılıdır. Bu yüzden de ilk şiirler dînî karakterli, şairler ise dîn adamlarıdır.

Türk Edebîyatı’nı 3 grupta inceleyebiliriz.

1)    İslâmiyetin Kabulünden Önce Türk Edebîyatı,
2)    İslâmiyetin Kabulünden Sonra (İslâm Kültürü ile) Gelişen Türk Edebîyatı
3)    Batı Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı

1-    İslâmiyetin Kabulünden Önce Türk Edebîyatı,

Giriş

İslâmiyetin kabulünden önceki Türk Edebîyatı, Asya’da sözlü edebîyat ve yazılı edebîyat olarak iki şekilde gelişmiştir. Sözlü edebiyat; Kam, Baskı (bahşı) ve Ozan gibi isimler verilen sanatçılar tarafından ‘Kopuz’ adı verilen bir saz aleti ile icra edilmiştir. Doğuşu her ne kadar dînî törenlere dayansa da zamanla aşk, doğa, ölüm gibi dîn dışı konularda işlenmiştir.

Sözlü Edebîyat Örnekleri:

Koşuk(Şiir): Kopuz eşliğinde ‘sığır’ denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir. Günümüz ‘koşma’ larının ilk versiyonu sayılırlar. Türkü ve şarkı gibi eserler kabul edilirler.
Sagu: Ölen kimselerin arkasından ‘Yuğ’ adı verilen cenaze(ölü) törenlerinde okunur. Günümüz ‘ağıtlarının’ ilk versiyonuna denir.
Sav: Atasözü demektir.
Destan (Dasitan): Kıssa, hikaye, masal demektir.
Türk Destanları’na örnek olarak; Saka Türkleri’nin Alp Er Tunga Destanı, Şu Destanı, Hun Türkleri’nin Oğuz Kaan Destanı, Göktürkler’in Bozkurt ve Ergenekon Destanı ve Uygur Türkleri’nin Türeyiş ve Göç Destanı verilir.


Yazılı Edebîyat Örnekleri:

Doğu Göktürklerin, VII. Yüzyıl’da, Göktürk alfabesini kullanarak diktikleri Orhun Yazıtları (Kitabeleri)’dır. Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk adına dikilmiştir. Türklerin ilk yazılı eserleri olması nedeniyle  dil, tarih, edebîyat bakımından önemlidir.
Bir diğer örnek; Uygurluların kağıda kitap basma tekniklerini bildiğini de gösteren, dönemden kalma bir çok hikayenin yanı sıra ‘kökünç’ denilen  ilkel tiyatro metinlerinin de olduğu eserlerdir.

2- İslâmiyetin Kabulünden Sonra (İslâm Kültürü ile) Gelişen Türk Edebîyatı


Giriş

VIII. Yüzyıl’dan itibaren İslâm’ı kabul etmeye başlayan Türkler, Karahanlılar döneminde İslâm Dîni’ni resmen kabul etmişlerdir (920). Bu nedenle tarihte varlığı bilinen ilk Müslüman Türk Devleti Karahanlı Devleti (912-1212) olup, İslâm kültürü etkisinde gelişen Türk Edebiyatının elde bulunan en eski örnekleri de bu döneme aittir.
Söz konusu dönemde Kur’ân Surelerini Türkçe tefsir eden ve yorumlayan Tefsir Kitaplarının yazıldığı bilinmektedir. Bu dönem Tefsir kitaplarında çoğunlukla Arapça metnin altında Türkçe çeviri (satır arası tercüme) verilmiştir.
Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi İslâm Kültürü Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır. İslâm öncesi sözlü edebiyat döneminin uzantısı şeklinde düşünülebilir. İslâmiyetin Kabülünden Sonra oluşmuş bu destanlar şunlardır:

1.      Kazak-Kırgız Kültür Dairesinde; MANAS DESTANI,
Kırgızlar arasında oluşan Manas destanı bugün de bütün canlılığı ile devam etmektedir. Manas destanının XI ile XII. yüzyllar arasında meydana geldiği düşünülmektedir. Bu destanın ana kahramanı Manas da, tıpkı Oğuz Kağan destanının İslâmî rivayetindeki ve Satuk Buğra Han gibi İslâmiyeti yaymak için mücadele eden bir yiğittir.

2.      Türk-Moğol Kültür Dairesinde; CENGİZ HAN DESTANI,
Orta Asya’da yaşayan Türk boyları arasında XIII. Yüzyıl’da meydana gelmiştir. Cengiz Han Destanı, Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın yaşamı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz’in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Cengiz-name’de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilir ve hikâye Türk tarihi şeklinde anlatılır.
Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı’nın çocuğu olarak doğar. Orta Asya Türkleri, Cengiz’i İslâm kahramanı olarak da görmüşler ve ona kutsallık atfetmişlerdir.
.
3.      Tatar-Kırım Kültür Dairesinde; a) EDİGE ve b) TİMUR DESTANI,

Edige Destanı
Bu destanda XIII. Yüzyıl’da Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığı’nın XV. Yüzyıl’da Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır.
Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı olan Edige Mirza Bahadır’a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır’ın devletini ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. Yüzyıl’da destan haline getirilmiştir.

Timur Destanı
Timur Destanı Moğol kültür dairesinde gelişen bir destandır. Destanda Moğol hükümdarı Aksak Timur’un savaşları, diğer milletlerle ilişkileri anlatılmaktadır.

4.      Karahanlı Döneminde; SATUK BUĞRA HAN DESTANI,
Bu destanda; Peygamber Eendimiz Hz. Muhammed (S.A.V), kanatlı atı Burak’ın sırtında gökyüzüne yükseldiği “Mirâc Gecesinde” gök katlarında kendinden önce gelen peygamberleri görür. Bunlar arasında birini tanıyamaz ve Cebrail’e kim olduğunu sorar. Cebrail: “Bu peygamber değildir. Bu sizin ölümünüzden üç yüzyıl sonra dünyaya inecek olan bir ruhtur. Türkistan’da sizin dîninizi yayacak olan bu ruh “Abdülkerim Satuk Buğra Han adını alacaktır.” der.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V),  yeryüzüne döndükten sonra hergün İslâmiyeti Türk ülkesine yayacak olan bu insan için dua eder. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in arkadaşları da bu ruhu görmek isterler. Peygamber Efendimiz dua eder ve başlarında Türk başlıkları bulunan silâhlı, kırk atlı görünür. Satuk Buğra Han ve arkadaşları selâm verip uzaklaşırlar. Bu olaydan üç yüzyıl sonra Satuk Buğra Han, Kaşgar Sultanı’nın oğlu olarak doğar. Satuk Buğra Han’ın doğduğu gün yer sarsılır, mevsim kış olduğu halde bahçeler, çayırlar çiçeklerle örtülür. Falcılar bu çocuğun büyüyünce Müslüman olacağını söyleyerek öldürülmesini isterler. Annesi: “Müslüman olduğu zaman öldürürsünüz.” diyerek Satuk Buğra Han’ı ölümden kurtarır.
Satuk Buğra Han 12 yaşında arkadaşlarıyla birlikte ava çıkmağa başlar. Ava gittiği günlerden birinde kaçan bir tavşanın arkasından hızla koşarken arkadaşlarından uzaklaşır. Kaçan tavşan durur ve bir ihtiyar insana dönüşür. Satuk Buğra Han’ın sonradan Hızır olduğunu anladığı bu yaşlı kişi ona Müslüman olmasını öğütler ve İslâmiyeti anlatır.
Satuk Buğra, Kaşgar hükümdarı olan amcasından İslâmiyeti kabul etmesini ister. Kaşgar Hanı, Müslüman olmayacağını söyler. Satuk Buğra Han’ın işaretiyle yer yarılır ve hükümdar toprağa gömülür. Satuk Buğra Han hükümdar olur ve bütün Türk boyları onun idaresinde İslâmiyeti kabul ederler.
Satuk Buğra Han, ömrünü Müslümanlığı yaymak için mücadele ile geçirmiştir. Menkıbelere göre Satuk Buğra Han’ın düşmana uzatıldığında kırk adım uzayan bir kılıcı varmış ve savaşırken etrafına ateşler saçarmış. 96 yaşında Allah’dan davet alarak Kaşgar’a dönmüş ve hastalanarak burada vefat etmiştir.

5.      Selçuklu Beylikleri ve Osmanlı Dönemlerinde;

a) SEYİD BATTAL GAZİ DESTANI

Battal Gazi, VIII. Yüzyıl’da Emeviler’in Anadolu’da Bizanslılar’a karşı açtıkları savaşlarda “Battal” (kahraman) lakabıyla ün kazanmış Müslüman bir Arap kumandanı olup asıl adı Abdullah’tır.
AŞKAR: Battal Gazi’nin atıdır. Gökten inmiş hatta Kâbe toprağından yaratılmıştır. Hz. Adem’den beri peygamberlerin, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V), Hz. Ali ve Hz. Hamza gibi yiğitlerin atı olmuştur. Ölümsüz at, Battal’ı nice bela ve felaketlerden kurtarmaktadır.
Bu Müslüman kumandan hakkında söylenen kahramanlık hikâyeleri ve menkıbeler, XI. Yüzyıl’dan itibaren Türkler arasında büyük rağbet görmeye başlamış ve Battal Gazi, gazi-velî hüviyetiyle yüceltilerek destan kahramanı haline gelmiştir.
Battalname’de Battal Gazi’nin Anadolu’da Hristiyanlarla yaptığı savaşlar konu edilmektedir. Bu savaşlarda merkez saha genellikle Malatya yöresidir. Savaşlar İslâmiyet-Hıristiyanlık mücadelesi şeklinde dînî bir hüviyet taşır. Cihad ve gaza ruhu kendîni kuvvetli bir biçimde hissettirir. Battal Gazi bu savaşlarda bir “evliya” karakteri sergiler. Devler ve caddarla savaşır; okuduğu dualarla büyüleri bozar; ateşte yanmaz; göz açıp kapayıncaya kadar uzun mesafeler aşar; Hızır’la yoldaştır, sıkışık zamanlarda ondan yardım görür. Kâfirleri İslâm’a davet eder. Her savaşın sonunda elde ettiği malı mülkü dîn uğruna savaşan yiğitlere dağıtır.
Akdağ’da düşmanın deniz gibi olduğunu gören Battal Gazi ellerini göğe açarak:
“Ey ulu ALLAH’ım! Bütün zorlukları kolaylaştıran sensin. Ne olur bu zayıf kuluna biçareye lütfûnu ihsan et. Bu melunları bu alçakları, dîn düşmanlarını benim önümde boyun eğdir.” diye dua eder.

SEYİD BATTAL GAZİ KÜLLİYESİ
Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde Üçler Tepesi’ndedir. 1207-1208 yıllarında Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alaaddîn Keykubat’ın annesi Ümmühan Hatun tarafından yaptırılmıştır. Rivayete göre Battal Gazi Ümmühan Hatun’un rüyasına girmiş ve: “Ey Hatun! Ben O kişiyim ki Diyarı Rûm’u aldım, kâh karada, kâh denizde doksan yıl gazilik ettim. Sonunda Mesihiye Kalesi’nde şehit oldum. Gel beni ziyaret et, Üzerime bir türbe yap!” demiştir. Ümmühan Hatun da mezarı bularak türbe ve adına bir külliye yaptırmıştır.

b) DANİŞMEND GAZİ DESTANI

XI. Yüzyıl’da İç Andolu’da Bizans’a karşı yaptığı fetihlerle şöhret bulan Danişmend Gazi’nin adı etrafında teşekkül etmiş, fetih menkıbelerinden oluşan, destan roman niteliğinde bir eserdir. Danişmendnâme de Battalnâme gibi İslâm’ın cihad ve gaza örgüsüne dayalı olarak meydana getirilmiştir. Bu bakımdan iki eser arasında sıkı bir bağlantı bulunmaktadır. Bu sıkı ilişki yüzünden Danişmendname’yi Battalnâme’nin devamı olarak kabul edenler bile olmuştur.
Danişmendâme, Anadolu’nun Müslüman-Türkler’in hakimiyetine girmesi hakkında yazılmış bir halk destanıdır. Danişmend Gazi ve Melik Gazi’nin kahramanlıklarını, gazalarını anlatan, Battalname tarzında yazılmış olan Danişmendname’nin ne zaman ve kimin tarafından yazıldığı kesin olarak bilinmemektedir.

c) KÖROĞLU DESTANI

Köroğlu Destanı, kahramanı Ruşen Ali’nin ve babası Koca (Seyis) Yusuf’un Bolu Beyi ile olan mücadelelerini ele alır. Kahramanı XVI. Yüzyıl’da yaşamış halk ozanı Köroğlu (Ruşen Ali)’dur.
Bu destan Yaşar Kemal’in Üç Anadolu Efsanesi yapıtında edebiyatımıza kazandırılmıştır.
Bolu Beyi, güvendiği ve sevdiği seyislerinden biri olan Yusuf’a: “Çok hünerli ve değerli bir at bul.” emrini verir. Seyis Yusuf, uzun süre Bolu Beyi’nin isteğine göre bir at arar. Büyüdüklerinde istenen niteliklere sahip olacağına inandığı iki küçük tay bulur ve bunları satın alır. Bolu Beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve seyis Yusuf’un gözlerine mil çekilmesini emreder. Gözleri kör edilen ve işinden kovulan Yusuf, zayıf taylarla birlikte evine döner. Oğlu Ruşen Ali’ye talimat verir ve tayları büyütür.
Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen Ali, babasının talimatlarına göre atları yetiştirir. Taylardan biri mükemmel bir at haline gelir ve “Kırat” adı verilir. Kırat da destan kahramanı Köroğlu kadar ünlenir.
Seyis Yusuf, Bolu Beyi’nden intikam almak için gözlerini açacak ve onu güçlü kılacak üç rahmetli köpüğü getirmek üzere Köroğlu’nu rahmet dolu bir pınara gönderir. Ancak, Köroğlu babasına getirmesi gereken bu köpükleri kendisi içer ve yiğitlik, şâirlik, sonsuz güç kazanır. Babası kaderine rıza gösterir ancak oğluna, ne pahasına olursa olsun intikamını almasını söyler. Köroğlu Çamlıbel’e yerleşir, çevresine yiğitler toplar ve babasının intikamını alır.
Hayatını fakirlere ve çaresizlere yardım ederek geçirir. Halk inancına göre “silah icat edilince mertlik bozuldu” demiş kırklara karışmıştır.

Bu destan metinleri incelendiğinde hepsinde ilk Türk destanı olan Oğuz Kağan destanının izlerinin olduğu görülür. Bu destan parçaları Türk dünyasının ortak tarihî dönem hatıralarını aksettiren ilk edebî ürünler olarak da çok önemlidir.


DEDE KORKUT HİKAYELERİ:

XV. ve XVI. Yüzyıl’da Oğuz Türkleri’nin düşmanları ile mücadelelerini anlatan destan hikayeleridir. Kahramanlık, ahlâk, aile kavramları, doğa betimlemeleri Kopuz aleti ile bütünleşir.


Karahanlı dönemi Türkçesiyle (Hakaniye ve Doğu Lehçesi) yazılmış varlıkları bilinen en ünlü yazılı eserler şunlardır:

a) Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi/İlim) (1069- 1070 )

· 1069-1070 tarihlerinde Yusuf Has Hacip (Balasagunlu Yusuf) tarafından yazılmıştır.
· Hakaniye (Doğu ) Türkçesi ile yazılmıştır.
· Karahanlılar döneminin edebi eser niteliğini taşıyan ilk eseridir.
· Eser, insanlara dünyada tam anlamıyla kutlu olmak için gereken yolu göstermek amacıyla kaleme alınmıştır.
· Eserde birey ve toplumların hem dünyada hem âhirette mutlu olmaları için nelere dikkat etmeleri gerektiğini dile getirilir.
· Türk edebiyatının ilk didaktik (öğretici) siyasetnamesidir. Devletin nasıl yönetilmesi gerektiği de vurgulanmıştır.
· 6645 beyitten oluşmuştur.
· Eserde, 41 beyitlik parçada (6605-6645) Yusuf Has Hacib kendi kendisine nasihat vermektedir.
· Kutadgu Bilig, dört ana karakter arasında geçen diyaloglardan oluşmaktadır. Eserdeki bu dört ana karakterin her birinin belirli bir sosyal rolü vardır ve her biri belirli bir değeri temsil eder. (Küntogdı: hükümdardır ve hukuku/adaleti temsil eder, Aytoldı: vezirdir ve saadet/devleti temsil eder, Ögdülmüş: de vezirdir ve aklı temsil eder, Odgurmuş ise akibeti/kanaati temsil eder. )
· Yarı hikaye ve yarı temsil tarzında yazılmış olup, arada hareketi hazırlayıcı ve izah edici monologlara ve canlı tasvirlerin bulunduğu sahnelere yer verilmiştir.
· Kutadgu Bilig’in 74 ana bölümden oluştuğunu ve Mesnevî nazım biçimiyle yazıldığını söyleyebiliriz.


**** Yusuf Has Hacib****
Hakkında fazla bilgi yoktur. Balasagon’da (şimdi ki Kırgizistan sınırları içinde) 1019 yılında doğmuştur. Arapça ve Farsça’yı bildiği ve devrinin Fıkıh, Tefsir, Kelam, Hadîs gibi  İslâmî ilimlerini tahsil ettiği eserinden anlaşılmaktadır.

“İnsan kızarsa bilgisiz duruma düşer,
Öfke gelirse onu akılsıza çevirir.
Hangi işte acele edilirse iş uzar ve gecikir.
Acele ile yapılan işler pişmanlıkla biter.
Bilginin değerini bilgin bilir.
Anlayışa saygı, bilgiden gelir.
Dünyada ne var ki onda hile bulunmasın
Ne hile var ki ona çare bulunmasın…”

Yusuf Has Hacip (Balasagunlu Yusuf), Kutadgu Bilig adlı eserinde Türk atasözlerine de yer vermekte olup, bunlar daha çok şiir ölçüsünde manzum şekilde kullanılmıştır.

“Aklın süsü dildir, dilin süsü söz,
İnsanın süsü yüzdür, yüzün süsü de göz,

Eğer iyilik ananın ak sütü ile insanın özüne girerse
O, ölünceye kadar yolunu şaşırmaz.

İyilik yapmaya devam et ey kişi
İyilik kocamaz, onun ömrü ebedîdir.”

.
Karahanlı ülkesinde İslâm Edebiyatı ile birer kültür merkezine dönüşen Buhara, Semerkant, Balasagun, Kaşgar, Taşkent gibi kentlerde Farabi, İbni Sina, Kaşgarlı Mahmud, Uluğbey, Ahmed Yesevî gibi bilim adamları ve mutasavvıf yetişmiştir.



b) Divan-ı Lügat' it Türk. ( Türk Dilinin Sözlüğü) ( 1072-1077 )

· 1072-1077 tarihleri arasında Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılmıştır.
·  Karahanlılar döneminin ikinci önemli eseridir.
·  Hakaniye Türkçesi ile yazılmıştır
·  Türkçenin ilk sözlüğüdür. Eser Türkçe-Arapça bir sözlüktür.
·  Araplar’a Türkçeyi öğretmek ve Türkçe’nin zengin dil varlığını ortaya koymak, Türk Dili’nın dünya dilleri arasındaki yerini belirtmek amacıyla yazılmıştır.
·  Kitapta 7500 kelimenin Arapça karşılığı verilmiştir. Türk illeri haritası konulmuştur. Türkçe’nin Türkmen, Oğuz, Kırgız, Çiğil vb. Türk boylarının dilleri tanıtılmıştır.
·  Türkçe sözcüklerin açıklamalarını yaparken dörtyüze yakın dörtlükten oluşan şiirlerle atasözlerini (sav) örnek olarak verir.

c) Atabet'ül Hakayık (Gerçeklerin Eşiği)

· XII. Yüzyıl’da Edip Ahmed Yükneki tarafından yazılmıştır. Kaşgar Karahanlı Hakaniye Türkçesiyle yazılmış bir nasihâtnamedir.
· Eserde ahlâklı insan olmanın yollarını, ahlâk ilkelerini açıklamış, çeşitli ahlâki öğütlerde bulunmuştur.
· İslâmî düşünce ve görüşlere yol gösterici olmuştur.
· Eserde dünyayı, yaratıcıyı, insanı bilmenin sadece bilim yoluyla olabileceği anlatılır. Bilginin faydası ve bilgisizliğin zararı konusunu işlemiştir.
· Bir ahlâk ve öğüt kitabı olduğu için baştan sona hikmet uslubu ile yazılmıştır.
· Eserdeki fikirler bir çok defa âyet, hadîs ve bazen de Arapça beyitlerle teyit edilmektedir.
· İslâmiyetin kabul edilmesinden sonra yazılan eserde Allah, Peygamber Efendimiz (S.A.V),  4 halife anlatılır ve hükümdardan övgü ile bahsedilir. 



Yazıldığı ilk şekillerde günümüze ulaşmayan bu eserler yanında, Selçuklular döneminden günümüze ulaşmış eserler de bulunmaktadır. Bunlar daha ziyade ahlâki-dînî nitelikli, halka dînî konuları anlatmak amacıyla yazılmış öğretici nitelikteki eserler ile, Mevlânâ, Ahmed Fakih, Sultan Veled, Şeyyad Hamza, Hoca Dehhâni, ve Yunus Emre’ye ait olan şiirlerdir.
.

DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATI
Tekke Edebîyatı - Tasavvuf Edebîyatı

Giriş:

Türk Edebîyatı, Tanzimat’tan sonra Divan Edebîyatı, Halk Edebîyatı ve Dînî-Tasavvufî Edebîyat olarak tasnif edilip, incelenmeye başlanmıştır.

2- İslâmiyetin Kabulünden Sonra (İslâm Kültürü ile) Gelişen Türk Edebîyatı

a) Divan Edebiyatı
b) Halk Edebiyatı
* Anonim Türk Halk Edebiyatı
* Dînî-Tasavvufi Türk Halk Edebiyatı
* Aşık Tarzı Türk Halk Edebiyatı    şeklinde gruplanmaktadır.

Dînî-Tasavvufî Edebîyat; Divan Edebîyatında ve Halk Edebîyatında olmak üzere iki koldan yürümüştür.
Dînî-Tasavvufî Türk Edebîyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır. İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, dîn ve tasavvuf, edebîyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır.
Dînî-Tasavvufî Türk edebîyatına Tekke edebîyatı da denir. Dînî-Tasavvufî Türk edebîyatında asıl olan sanat yapmak değil, dînî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir.

İslâmiyetin kabülünden sonra edebîyat, dîn ile çok zengin bir içerik kazanmıştır.
Dîni Tasavvufi Edebîyat’ın şairleri,

Allah’a ulaşmayı dileyerek, (1.safha)
Mürşidlerine ulaşmışlar, (2.safha)
Ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıracaklarına inanmış ve yaşamışlar, (3. safha ve 1.teslim; Ruh Teslimi)
Fizik bedenlerini, şeytana değil, Allah’a kul edeceklerine inanmış ve yaşamışlar,  (4. safha ve 2. teslim; Fizik vücud teslimi)
Nefslerini tezkiye ve tasfiye ederek, Allah’a teslim edeceklerine inanmış ve yaşamışlar, (5.safha ve 3. Teslim)
İrşada ulaşacaklarına inanmış ve yaşamışlar, (6.safha )
İradelerini de Allah’a teslim edeceklerine inanmış ve yaşamışlardır. (7. safha ve 4.Teslim; İrade Teslimi)

Yani, Dîni Tasavvufi Edebîyat şairlerimiz; İslâm dîninin bütününü, Kur’ân-ı Kerîm âyetleriyle, 7 safha ve 4 teslim olarak, 28 Basamaklık İslâm merdivenlerini adım adım çıkarak,  “İslâm” kelimesinin “Teslim” anlamına eş değer olan TESLİM DÎNİ olarak, teslimlerle yaşamışlardır.
Dergahlarda, mürşidlerinin eteğinde, her gün biraz daha biraz daha Allah zikirlerini arttırarak nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yapmışlar, nefs kalplerini % 100 Allah’ın nurları ile doldurmuşlar ve böylece nefs kafesinden kurtulmuşlardır. Nefslerini tezkiye ve teslim ettikçe Ahiret ve Dünya Mutluluğunun safhalarını yoğun olarak,  günümüz maddi mutluluk anlayışından çok uzakta içsel duygularla yaşamışlardır.

İşte mutasavvuf şairlerin eserlerinde Allah’a ulaşma aşklarını ve nefslerinden kurtuluşlarını göreceğiz…


Dînî Tasavvufi Edebîyatın ilk temsilcisi olarak görülen Hoca Ahmed Yesevî’nin Hikmet adını verdiği şiirleri, dînî ve tasavvuf yolunu öğretmeyi amaçlı manzumeleridir. Bununla birlikte hikmetler ata diye nitelendiren dervişler ve aşıklar tarafından Kopuz eşliğinde ilâhî olarak okunmuştur.


 İslâm Edebîyatı derslerimizde, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenlerin gönüllerini sizlere aktarmaya çalışacağız. İşte bu paralelde; Yüzyıllara göre Tekke Edebîyatının en önemli temsilcileri şunlardır:

12.yy.: Ahmet Yesevî
13.yy.: Yunus Emre, Hacı Bektaşî Velî
14.yy.: Abdal Musa
15.yy.: Hacı Bayram Velî, Kaygusuz Abdal, Akşemseddîn, Eşrefoğlu Rumî, Üftade
16.yy.: Kaygusuz Vizeli Alaeddîn, Ümmi Sinan, Şah İsmail (Hatai), Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Ahmet Sarban, Muhyeddîn Abdal, Süruri, Hayderi, Balım Sultan, Derviş Hacı, Abdurrahim Tırsi, Seyyid Nizamoğlu,
17.yy.: Aziz Mahmud Hüdaî, Niyazi-i Mısrî, Kul Budala, Kul Nesimi, Gaybi Sun’ullah, Adem Dede, Aşık Virani, Kazak Abdal, Oğlanlar Şeyhi İbrahim, Muhyi, Teslim Abdal, Nakşi
18.yy.: Kül Şükrü
19.yy.: Kul Himmet Üstadım, Everekli Seyrani, Türabi, Aşık Veli, Hekimhanlı Esiri, Ruhsati, Cemali, Mihrabi
20.yy.: Yozgatlı Hüzni, Edip Harabi, Vahid Lütfi Salcı


DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK HALK EDEBİYATINDA
BİÇİM VE TÜR

1) ŞEKİL
a)  Vezin (Ölçü)
1.      Aruz Ölçüsü
2.      Hece Ölçüsü

2) NAZIM BİÇİMLERİ
(Nazım Nedir? Dizelerden oluşan vezinli ve kafiyeli anlatım şeklidir. En küçük birimi dizedir (mısradır). Ayrıca beyit, kıta, bend gibi nazim birimleri de vardir. Şiirler de nazım şeklinde yazılır, ancak her nazım, şiir değildir.)

a) Divan Edebîyatından Alınan Nazım Biçimleri (Bazıları)

1. Gazel: Divan edebîyatında en çok kullanılan nazım şekli olan Gazel; kadınlar için söylenen güzel ve aşıkane sözlerdir. Aruz ile yazılır. Gazelin ilk beyitine ‘Matla’, son beyitine ‘Makta’ denir. Gazeli bir makamda okuyan kişiye gazel-han denir.
2. Kaside: Kaside; dîn ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılmıştır. Noksansız kaside 6 bölümden oluşur. İlk beyitine ‘Matla’, son beyitine ‘Makta’ denir. Şair takma  adını (mahlasını) kasidenin sonlarına doğru söyler. Şairin mahlasının geçtiği beyite ‘Taç-Beyit’ denir. Kasidenin en güzel beyitine ‘Beytül Kasid’ denir. Kaside de genellikle dînî ve tasavvuf içerikli temalar işlenir. Nazım türü bakımından ise birer münacat, tevhid, naat olabilir.

3. Kıt’a
4. Musammat
5.Terkib-i Bend
6. Terci-i Bend

7. Rubai: Aruz ölçüsüyle yazılır. Dört mısradan oluşan nazım şeklidir. Yoğun olarak Felsefe ve Tasavvuf düşünceleri vardır. Ömer Hayyam örnek olarak verilebilir.

8. Tuyuğ

9. Mesnevî: Fars ve İran edebîyatı nazım şeklinde olan mesnevî; İslâmiyet etkisinde gelişen Türk Edebîyatı’nın ilk zamanlarda sıkça kullanılan nazım biçimidir.


b) Halk Edebîyatından Alınan Nazım Biçimleri

1. Mani: Halkın ortak malı olmuş, söyleyeni belli olmayan nazım biçimindedir. Aşk, gurbet, kırgınlık ve doğa olayları işlenir. Çeşitli tören ve günlerde mani söylemek geleneğe dönüşmüştür. Mani söyleyenlere halk arasında ‘Manaiçi’ denir. Belli bir ezgiyle söylenir.
2. Türkü: Halkın ruh halini yansıtır, Hece ölçüsüyle söylenir ve  4 mısradan oluşur.
3. Koşma: Aşık tarzı halk şiirinin en çok kullanılan nazım biçimidir. Genellikle 3-5 dörtlükten oluşur.
4. Koçaklama: Kahramanlık ve savaş anlatılır.
5. Taşlama: Topluluğun beğenilmeyen yönleri dile getirilir.
6. Ağıt: Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntü dile getirilir.
Aynı zamanda bu tip şiirlere,
Divan Edebîyatında : Mersiye
Halk Edebîyatında :   Ağıt
İslâmiyet öncesi Türk Edebîyatında: Sagu isimleri verilir.


3) NAZIM TÜRLERİ (Bazıları)

1. İlâhi: Dîn ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere “ilâhi” denir. Allah’ı övmek, ona yalvarmak için yazılan şiirlerdir. Özel bir ezgiyle okunur.
2. Nefes: Bektaşî Alevi Tekkeleri’nde okunan tasavvuf temelli şiirlere denir. Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi övmek için yazılan nefesler bulunmaktadır. Daha çok cem ayinlerinde saz eşliğinde okunurlar. Nefesler kudum denilen aletler ile çalınırlar.
3. Tevhid: Allah’ın birliğini anlatır.
4. Na’t: Hz.Muhammed (S.A.V)’ı övmek için yazılır.
5. Münacat: Allah’a yapılan yalvarışlardır.
6. Mevlid: Manzum siyerlere genellikle mevlid adı verilmiştir. Kelimenin sözlük anlamı “doğma, birinin doğduğu yer ve zaman”dır. Çoğunlukla manzum olup mesnevî nazım şekliyle yazılmışlardır. Başta münacaat ve sonda da dua bölümlerini içerirler. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in doğum günü dolayısıyla yapılan şenlik ve törenlerde okunma amacına yöneliktir. Mevlidde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in doğumu (veladet), peygamberliğin gelişi (nübüvvet), göğe yükselişi (miraç) ve vefatı (rıhlet) bölümleri ortak konular arasındadır.
7. Ramazaniye: Şairlerin Ramazan ayının gelişini tebrik içi yazdıkları ve devlet büyüklerine sundukları kasidelere verilen addır.
8. Tarikatname

9. Hamzaname: Hz. Muhammed (S.A.V)’in süt kardeşi ve Hz. Hamza’nın kahramanlıklarının anlatıldığı epik hikayelerden oluşur.
10. Mersiye: Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü anlatır.
11. Mehdiye: Bir kişiyi övmek için yazılan şiirlerdir.
12. Hicviye: Bir kişiyi eleştirmek için yazılan şiirlerdir.
13. Fahriye: Bir şairin kendisini övmesidir.



3) BATI KÜLTÜRÜ ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI
 (Dönemleri ders amacı dışında olduğu için belirtilmemiştir.)