11. Basamak; Allah'ın nurunun kalbe ulaşması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11. Basamak; Allah'ın nurunun kalbe ulaşması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Nisan 2019 Pazartesi

11. Basamak; Allah'ın nurunun kalbe ulaşması


11. Basamak; Allah'ın nurunun kalbe ulaşması 


Zumer Suresinin 22. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ büyük olayı anlatıyor bize:

39/ZUMER-22: E fe men şerahallâhu sadrahu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.


İfadeye dikkat edin. Demek ki Allahû Tealâ bir kişinin göğsünden kalbine bir yol açmazsa, kişinin kalbine Allah'ın nurunun ulaşması mümkün değildir ve o kalp ebediyen kasiyet bağlamış bir kalp olarak kalacaktır. Bundan sonra, o kişinin Allah'ın zikrini yapması lazımdır. Zikir; Allah'ın isminin birbiri ardınca tekrarıdır. Müzemmil Suresi 8. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.


Öyleyse Allah'ın ismiyle zikreden bir insan söz konusudur. Zikir, Allah kelimesinin birbirinin ardından kullanılması, "Allah, Allah, Allah, Allah..." diye, Allah kelimesinin tekrarıdır. Allah kelimesi bir şifredir. Bütün harflerde olduğu gibi Arap harflerinde de herbir harfin bir titreşim değişikliği vardır. Harfler değişik sayıda bir titreşime sahiptir. Allah kelimesinde bu harfler Allahû Tealâ tarafından öyle bir dizaynla yerleştirilmiş ki, bu kelimeyi söyleyen canlıysa, mesela bir insansa onun göğsüne mutlaka Allahû Tealâ tarafından hem rahmet, hem de fazl adlı iki tane nur ulaşır. Eğer bir cansızsa, bir elektronsa mesela, bu elektrona da Allah'ın katından mutlaka bir enerji ulaşır.

Allah'tan gelen fazl nuru, Allah'ın bütün emirlerine mutlaka itaat eden, yasak ettiği fiilleri işlemesi mümkün olmayan ve muhteşem programlanmış olan ruhun hasletlerine uygun özelliktedir. Bunlara "fazl" diyor Allahû Tealâ.

Rahmet ise, Allahû Tealâ'dan gelen, nefsin tezkiyesini temin edecek olan, bir de kargo uçağı vazifesini gören bir rahmetler silsilesi, Allah'ın nurları silsilesi. Bunlar beraberlerinde fazlı getirirler, dönerlerken de nefsin kalbindeki karanlıkları yani nefsin afetlerini götürürler.

Nefsimizin kalbinde iki tane kapı vardır. Birisi rahmet kapısı, Allah'ın nurunun kalbimize ulaştığı kapı. İkincisi zulmet kapısı, şeytanın karanlıklarının nefsimizin kalbine ulaştığı kapı. Ne yazık ki bütün insanların kalplerinde, doğuşlarından itibaren, rahmet kapısının üzerinde bir mühür vardır. İnsanlar Allah'ın ezelde kendilerine tayin ettiği mürşide ulaşacakları güne kadar kalpleri hep mühürlü kalır. Ne zaman ki kişi mürşidine ulaşır, o zaman o mührün içine (kalbin içine) Allahû Tealâ îmân kelimesini yazar. O zaman mühür hareketli hale gelir ve farklı bir dizayn sergiler. İlk 7 basamağı aşarak ikinci 7 basamağın dördüncüsüne gelen kişi zikredince Hakk'tan inen rahmet ve fazl o kişinin göğsüne gelir, göğsünden de Allah'ın açtığı şifreli yolu takip ederek kişinin kalbine ulaşır. Ama kalbin üzerinde mühür fazl nurunu hiç içeri bırakmaz, fazlın bir zerresi bile içeri giremez. Ama rahmet, mührün kenarlarından sızarak kalbin içine girebilir. Zikir yaptıkça Allah'ın katından inen nurlar, nur yolunu takip ederek nefsin kalbine ulaşır. Ama kalpten içeri bunların girmesi, bütün boyutlarıyla girmesi, sözkonusu değildir.