Şirk
Bir insanın şirkten kurtulabilmesi için
Sırâtı Mustakîm üzere olması gerekir:
6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve
ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden
(nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e
(Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
6/EN'ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu
min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte
bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve
eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa
giderdi).
Allah’a inanan, gizli şirkte olanlar:
12/YÛSUF-106: Ve mâ yu’minu ekseruhum billâhi illâ
ve hum muşrikûn(muşrikûne).
Ve
onların çoğu, şirk koşmadan Allah'a inanmazlar.
Peygamber (S.A.V.) Efendimizin de görevi,
insanları Allah’a davet ederek açık ve gizli şirkten kurtarmaktı:
13/RA'D-36: Vellezîne âteynâhumul kitâbe yefrehûne
bimâ unzile ileyke ve minel ahzâbi men yunkiru ba’dah(ba’dahu), kul innemâ
umirtu en a’budallâhe ve lâ uşrike bih(bihî), ileyhi ed’û ve ileyhi
meâb(meâbi).
Kendilerine
kitap verilenler sana indirilene sevinirler. Gruplardan, onun bir kısmını inkâr
edenlere şöyle de: “Ben, sadece Allah'a kul olmakla ve O'na şirk koşmamakla
emrolundum. Ben, O'na davet ederim ve dönüşüm O'nadır (meabım, sığınağım, dönüş
yerim O'dur).
16/NAHL-33: Hel yanzurûne illâ en te’tiyehumul
melâiketu ev ye’tiye emru rabbik(rabbike), kezâlike fe alellezîne min kablihim,
ve mâ zalemehumullâhu ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
Onlar sadece meleklerin gelmesini mi yoksa Rabbinin
emrinin gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Ve
Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendi nefslerine zulmediyorlardı.
16/NAHL-34: Fe esâbehum seyyiâtu mâ amilû ve hâka
bihim mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne).
Böylece yaptıkları kötü ameller, onlara isabet etti
(ulaştı). Alay etmiş oldukları şey, onları kuşattı.
16/NAHL-35: Ve kâlellezîne eşrekû lev şâallâhu mâ
abednâ min dûnihî min şey’in nahnu ve lâ âbâunâ ve lâ harremnâ min dûnihi min
şey’(şey’in), kezâlike fe alellezîne min kablihim, fe hel aler rusuli illel
belâgul mubîn(mubînu).
Şirk koşanlar: “Eğer Allah dileseydi, biz O'ndan başka
bir şeye kul olmazdık. Ve babalarımız da (kul) olmazdı. Ve O'ndan (O'nun
emrinden) başka bir şeyi haram kılmazdık.” dediler. Onlardan öncekiler de böyle
yaptı. Artık resûllerin üzerinde apaçık tebliğden başka (bir sorumluluk) var
mı?
16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin
resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve
minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne
âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve
andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas
ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a
kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp
kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a
ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin)
üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların
akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
16/NAHL-98: Fe izâ kare’tel kur’âne festeız
billâhi mineş şeytânir racîm(racîmi).
Öyleyse Kur'ân-ı Kerim'i okuduğun zaman recmedilmiş
(taşlanmış) şeytandan hemen Allah'a sığın.
16/NAHL-99: İnnehu leyse lehu sultânun alellezîne
âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
Çünkü onun, âmenû olanlar ve Rab'lerine tevekkül
edenler üzerinde bir sultanlığı (yaptırım gücü) yoktur.
16/NAHL-100: İnnemâ sultânuhu alellezîne
yetevellevnehu vellezîne hum bihî müşrikûn(müşrikûne).
Onun
(şeytanın) sultanlığı (yaptırım gücü) sadece ona (şeytana) yönelenlerin ve
onunla (şeytanla), (Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için) Allah'a şirk
koşanların üzerindedir (onları etkiler).
23/MU'MİNÛN-58: Vellezîne hum bi âyâti rabbihim
yu’minûn(yu’minûne).
Ve onlar, Rab'lerinin âyetlerine îmân ederler.
23/MU'MİNÛN-59: Vellezîne hum bi rabbihim lâ
yuşrikûn(yuşrikûne).
Ve onlar, Rab'lerine şirk koşmazlar.
23/MU'MİNÛN-60: Vellezîne yu’tûne mâ âtev ve
kulûbuhum veciletun ennehum ilâ rabbihim râciûn(râciûne).
Ve
onlar vereceklerini verirler. Onlar, Rab'lerine geri dönenler (ulaşanlar)
olduğundan onların kalpleri titrer.
HANİF DİNİ
3/AL-İ İMRAN-67: Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve
lâkin kâne hanîfen muslimâ(muslimen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
İbrâhîm ne yahudi, ne de hristiyandı. Lâkin o HANİF (Allah’ın tekliğine, ona ölümden evvel ulaşmanın ve teslim olmanın farz olduğuna inanan) olarak (Allah’a) teslim olmuştu. MÜŞRİKlerden de değildi.
İbrâhîm ne yahudi, ne de hristiyandı. Lâkin o HANİF (Allah’ın tekliğine, ona ölümden evvel ulaşmanın ve teslim olmanın farz olduğuna inanan) olarak (Allah’a) teslim olmuştu. MÜŞRİKlerden de değildi.
3/AL-İ İMRAN-95: Kul sadakallâhu fettebiû millete ibrâhîme
hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
De
ki: “Allah doğru buyurdu. Öyle ise HANİF olarak İbrâhîm’in dînine tâbî olun. Ve
(zaten o), müşriklerden değildi.”
6/EN'AM-161: Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın
mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne
minel muşrikîn(muşrikîne).
“Muhakkak ki; Rabbim, beni hanif olarak Sıratı Mustakîm’e, kıyâmete kadar ayakta kalacak olan Hz. İbrâhîm’in milletinin dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden olmadı.
“Muhakkak ki; Rabbim, beni hanif olarak Sıratı Mustakîm’e, kıyâmete kadar ayakta kalacak olan Hz. İbrâhîm’in milletinin dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden olmadı.
16/NAHL-123: Summe evhaynâ ileyke enittebi’ millete ibrâhîme
hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Sonra
da sana “hanif (tek Allah’a yönelen) olarak İbrâhîm (A.S)’ın dînine tâbî
olmayı” vahyettik. Ve o, müşriklerden olmadı.
HADİSLER:
“Ümmetim
için açık sirkten korkmuyorum, asil ümmetim için korktuğum şey Deccal
fitnesinden daha tehlikeli olan gizli şirktir.” Dünya hayatında Allah’a
ulaşmayı dilemeyerek takva sahibi olmayanlar gizli şirk içindeki müşriklerdir.
“Ümmetim
artık güneşe, aya, puta, tasa, insana tapmayacak. Fakat Allah’ın rızasını
unutacak, insanlar için amel ederek, dinlerini mahvedecekler.” Not: (l. Safhada
Allah’a ulaşmayı dileme rızası)
"Gözünüzü
açın! Size benim katımda sizin için Deccal’den daha korkutucu olan şeyi haber
veriyorum. Gizli şirktir bu. Kişinin
görenleri beğendirmek için kılmakta olduğu namazı süsleyip püslemesi bu
cümledendir." (G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi,
İstanbul, 1997, 163/6)
Allah razı olsun.