Dergah Hayatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dergah Hayatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Haziran 2016 Çarşamba

DERGÂH HAYATI

DERGÂH HAYATI

Biz insanlar Allahû Tealâ tarafından cemaat halinde yaşamak üzere yaratılmışız. Hepimiz bütünün bir parçasıyız ve diğer insanlarla birlikte olmak mecburiyetindeyiz. İşte böyle bir dizaynda davranış biçimlerini öğrenmek mecburiyetindeyiz.
Mutsuz insanlara dikkatle bakın! Derler ki: “Ben mutsuzum ama bunun sebebi eşimdir, amirimdir, memurumdur, öğretmenimdir vs. vs...” Herkes gayet kolay bir çözüm yolu bulmuş. Mutsuzlar ve sebep çok basit; sebep başkaları. Hayır! Sebep hiç bir zaman başkaları değildir. Eğer mutsuzsanız arkasında başkaları yok, sadece siz varsınızdır. Cemaat halinde yaşayan insanlar madem ki mutsuzluktan tasalanıyorlar, öyleyse bir deneme yapmalılar; herkes kendisini kontrol etmeli; “Acaba ben bana düşeni yapıyor muyum? Bana düşeni yapıyor muyum ki, başkalarından kendilerine düşenleri yapmalarını bekliyorum?”
         Allah’ın dizaynın da adaletsizlik yoktur. Allah El Adl ve El Hakk esmasının sahibidir. Hiç kimseye haksız davranmaz. Hiç kimseye Allahû Tealâ tarafından zülüm edilmesi mümkün değildir. İnsanların birbirine olan davranışlarında başkalarından bize güzel davranmalarını istemek hakkına sahip olabilmek için bizim onlara güzel davranabilmiş olmamız lazım. Biz çevremize yanlış davranışlar ulaştırıyorsak ve bundan hiç tasa duymuyorsak; sonra onlar da bize bunun misillemesini yaptıkları zaman üzülüyorsak bunun arkasında onlar mı biz mi varız?
         Cemaat halinde yaşıyorsunuz. Her yerde kişisel haklara riayet etmek mecburiyetindesiniz. Bir şey söylemek istediğimiz zaman, bir başkası bizden daha önce konuşmak istediğinde bırakalım önce söyleyeceğini söylesin. Böyle bir durumda biz bir şey kaybetmeyiz.  Çevrenizdeki insanlara dikkatle bakın! Mutsuzlar…
Halinize çok hamd edin, şükredin. Tasavvufta olanlar, Kuran’daki İslâmı, kainatın tek dinini, Hz. İbrahim’in Hanif dinini yaşayanlardır. Kim İslâmı yaşıyorsa o kainatın tek, yegane dinini yaşıyor demektir.
         Cemaat halinde yaşıyorsunuz ve başkaları ile geçirdiğiniz bir zaman devresi mutlaka var. Bazen her gün, bazen bir kaç günde bir, bazen bir kaç gece de bir, ama mutlaka başka insanlarla bir araya geliyorsunuz. Eğer başkaları ile birlikteyken buunduğunuz yerin bir takım işleri varsa mesela iftar yemeğini hazırlıyorsanız; işin realize edilme yani gerçekleştirilme safhasında hepinize vazifeler düşer. Dergâhlarda her zaman iş olur. Sabahtan akşama kadar Allah’ın bütün dergâhlarında, bütün ibadet yerlerinde yapılması lâzımgelen işler hep vardır. Sakın işler konusunda; “Bu iş beni alakadar etmez, kim yapacaksa yapsın” tarzında bir düşünceyi aklınıza getirmeyin. Bu sizin tasavvufa layık olmadığınızı gösterir ve kendinize yazık edersiniz. Allahû Tealâ içinizden geçeni bilir. Mükafatınız ve mücazatınız iç dünyanıza göredir. Dışa vurduklarınız sadece sonuçtur. Aslında tasarladığınız şeyin ne olduğunu, dışarıya ne kadarının yansıdığını Allahû Tealâ, en iyi bilendir. Evvela sabahtan akşama her gün dergahlarda işler olur. Diyelim ki; birkaç kişi temizlik işlerini üstlenmişler, götürüyorlar. “Bende şu işin bir tarafından tutsam, o kardeşimiz burada olmadığı zaman da ben yapsam temizliği ya da buradayken o temizliği yaparken bende yardımcı olsam, bir odayı süpürmek, temizlemek benim nasibim olsa.” diye düşünmelisiniz. Allah yolunda hizmet dayanışmayı gerektirir.
Birliğin, dergâh hayatının temeli dayanışmadır. Siz başkasından beklemeyeceksiniz, siz yardım edeceksiniz. Birçok akıllı geçinen insan: “İyi ya ben nasılsa taraflardan biri olacağım, ben yardım edersem yardım eden olacağım, ama yardım ettiğim kişi yardım edilendir. Öyleyse ben bi iş yaparken bana da yardım edenler olacak, bende yardım edilen olacağım. Neden hep yardım eden ben olayım?” şeklinde düiünebilir. Şeytan sizi burada kıskıvrak yakalamıştır. Biz de aksini soruyoruz ve diyoruz ki: “Neden sen her zaman yardım eden olmuyorsun? Eğer sen her zaman yardım eden olursan,  her zaman sen kazanırsın.”
Dikkat edin! Yardım edilen kazanmaz, yardım eden kazanır. Yardım edilen sadece kendi yaptığı işin karşılığını alır. Yardım eden ona yardımcı olduğu için de ayrıca kazanır. Hem kendi işini yapmıştır, hem de başka bir arkadaşına onun işinin de bir an evvel tamamlanabilmesi için yardım etmiştir.
          Yardımı kendinize amaç edinmelisiniz. Aranızda iş konusunda çekişmeyin. Allah’ın dizaynında iş dağıtımı diye bir olay mevcut değildir. Herkesin iç dünyası ona neler yapılması gerektiğini söyler. Sonra da iblis devreye girer. Kişiye o işi yaptırmamak için çeşitli mazeretlere iter. Allah’ın yolunda hizmet herşeyden evvel karşılıksızdır. Eğer Allah’ın yolunda bir karşılık bekleyerek hizmet ediyorsanız sizin hizmetiniz Allahû Tealâ’nın indinde gerçek anlamda hizmet değildir. Karşılıksız olan hizmet Allah’ın yolunda makbul olandır.
          Hangi arkadaşınız hangi işi yapıyorsa ona işinde yardımcı olduğunuz anda o bundan büyük bir huzur duyacaktır. Dikkat edin! Son derece önemli bir konu. Kişi yalnız olmadığını, arkadaşları tarafından sevildiğini, sadece kendisinin kalbinde değil, arkadaşlarının kalbinde de Allah sevgisinin olduğunu idrak edecektir. Bu onu daha büyük bir şevkle hizmete itecektir. Yalnız olmadığını, arkadaşları tarafından sevildiğini, kendisi nasıl hizmeti seviyorsa başka kardeşlerinin de hizmeti sevdiğini görecek ve ciddi boyutlarda dayanışmalar yaşanacaktır.
           Sahâbe, diğer kardeşinin yardımcısıydı ve öyle yüceldiler. Bir yardım müessesesi en üst boyutta devam ediyordu. Sahabede hiç kimse: “Bu falancının işidir, ben onun işine karışmam, ne yaparsa yapsın, nasıl yaparsa yapsın, ben yan gelip yatarım, keyfime bakarım” demedi. Sahâbenin amacı yardımdı. Birbirlerinin can dostları, can kardeşiydiler. Allah için hizmet yapıyorlardı.
Nerede olursak olalım, Allah’ın işlerini ve kendi işlerimizi en güzel standartlar da gerçekleştirelim. Allah’ın dergâhında yapılan hizmetler, evinizde yapılan hizmetten daha üstün bir yerde değilse, siz Allah’ı değil, kendinizi seviyorsunuz. Allah’ın dergahında yaptığınız hizmet, kendi evinizde, kendinize yaptığınız hizmetten size göre daha üstün değilse, önde Allah’ın hizmeti gelmiyorsa, sizin hizmetiniz geliyorsa, sizin kendinize hizmetiniz geliyorsa, o zaman önde Allah yok, önde nefsiniz var demektir. Eviniz nasıl temiz tutulması gerekiyorsa, dergâhlarda temiz tutulmayı gerektirir. Eğer kendi evinizdeki temizliğiniz, dergâhtaki temizliğinizden fazla ise o zaman Allah’ı sevdiğinizi, Allah’ı kendinizden önde tuttuğunuzu iddia edemezsiniz. Eğer itiraf ediyorsanız ki kendi evinizde yaptığınız temizlik daha titiz, o zaman burada büyük bir yanlışınız var. Allah’ın evi her zaman kendi evinizden önce gelmek mecburiyetindedir.
          Aslında bütün dergâhlar Allah’ındır. Bütün camiler Allah’ındır. Bütün mescidler Allah’ındır. Öyleyse siz kendi evinizi temiz tutuyorsanız, ama “Burası dergâh benim evim değil, beni çok fazla alakadar etmez.” tarzında bir düşünce sebebiyle ihmal ediliyorsa o zaman bir büyük hata sözkonusudur. Herşeyin darmadağın bir şekilde etrafa saçıldığı, her tarafın pis olduğu bir dergâh hayatında kendinizi rahat hissedebiliyorsanız, burada bir eksiklik vardır. Allah’ın dergâhı temiz tutulmuyor ve sizin umrunuzda olmuyorsa nasıl rahat hissedebilirsiniz? 
         “Evim benim öz malım, ben ondan sorumluyum. Ama Allahû Tealâ tarafından: dergâhtan sorumlu olan bir çok insan var, belki ben bunların sonuncusuyum ve kendimi burada önemli bir kişi de saymadığım için, dergâhda hizmet yapamıyorum” tarzında bir açıklama kabul edilmez. Hepiniz dergâh için önemlisiniz. Dergâh da çalışmak için çağrıya ihtiyaç yoktur. Çağrı gerekmez. Yunus hergün kendisine hiç bir iş emredilmeden hayatı boyunca belki on kişinin işini yapmıştır.  Allahû Tealâ onun için onu o kadar sevmişti. Müşterek hayat yaşadığınız, sosyal hayat yaşadığınız dergâh hayatında bütün işlerin ucundan tutmak, ondan sonra onu yüklenmek, sırtlamak ve götürmek; bu hepinizin görevidir. Eğer bu sözlerim suya yazılan yazılar gibi, bir kulağınızdan girecekse, öbüründen de çıkacaksa o zaman Allah’a bunun hesabını vermek mecburiyetindesiniz. O zaman Allahû Tealâ size sorar; “Sen neden buradasın? Burası sana yakışmıyor. Senin yerin burası değil.” diyebilir.
           Dergâh hayatını hiçkimse dışardaki hayatı ile eşit tutamaz, tutmamalıdır. Bırakınız eşit tutmayı, bir kısmınız kendisine ait işlerinin dergâhdaki işlerden daha önce geldiğini zannediyor ve  tatbikat onu gösteriyor. Hanginiz Allah’ın evinin temizliğinde hizmetlerin görülmesinde, hizmet üretiyorsa, yemek sofralarının hazırlanmasında, kaldırılmasında, bulaşıkların yıkanmasında, etrafın temiz ve mumtazam tutulmasında canla başla koşuyorsa, Allahû Tealâ onları hep taktir ile takdim eder. Kazananlar onlardır.
           İnsan tabiatı, şeytan tarafından devamlı nemelazımcılığa özendirilir. Hizmetleri yapmak için emir beklememelisiniz. Ama aslında emir beklemeden hizmete koştuğunuz taktirde yaptığınız şey kıymet kazanır. Yoksa o işi ihmal ettiğinizde ve hizmet size hatırlatıldığında o işi lutfen yapmış olursunuz.
            Peygamber Efendimiz (S.A.V): “Temizlik îmândandır “ diyor. Çünkü îmân yolunda çok yol almış olanlar pisliğe dayanamazlar. Onlar herşeyleri ile en temiz olanlardır. Öyle bir gayretin içinde olun ki, emir beklemeden harekete geçin. Her zaman yapılacak işler mutlaka vardır. Etrafınıza baktığınız an yapılacak bir sürü işi gördüğünüzde: “Şimdiye kadar bunlara kimse dokunmamış, bende dokunmayayım, böyle devam etsin.” diye bir düşünce şeytan tarafından zihninize yerleştirilmişse, siz Allahû Tealâ’nın taktirine mazhar olamazsınız. Allah’ın indinde itibar kazanmazsınız, değer kazanmazsınız. Alalade bir insan olmaktan öteye gidemezsiniz. Kendinize yazık edersiniz.
         Allah’ın yolu hizmet yoludur. Allah’ın yolu kendinizi değil, Allah’ı öne geçireceğiniz yoldur. Allahû Tealâ’nın katında; Allah’ın yolunda hizmet edenle etmeyen kağıt para ile altın para gibi birbirinden ayrı hüvviyettedir. Allah’ın kanunları vardır. Birinci kanun; dergâh, cami, Allah’ın evi, evinizden daha temiz tutmanız lazım gelen bir mekandır. Bu istikamette içinizde hizmet aşkı varsa Allah için kıymetlisiniz. İşte nasılsa insanlar yapıyorlar, ben yapmasam da olur, diye düşünüyorsanız çok yanlış bir şey yapmış olursunuz. Bu şeytanın sizi Allah yolunda hizmetten alıkoymasıdır. Her taraf da görmenize bağımlı her an yapılması lazım gelen bir sürü iş vardır. Eğer görülmesi lâzımgelen şeyleri görmemezlikten gelirseniz, bu sadece sizin hedef saptırmanızdır. Sizin muhatabınız ne sizinle beraber bulunan arkadaşlarınız ne de biziz. Muhatabınız Allah’dır. Dergahda hizmetlerin hesabı Allah tarafından ödenir. Ya mükafat olur, ya mücazat olur. Herkesin hizmet yaptığı bir ortamda hizmetten kaçan kişi derecat kaybeder. Herkesin hizmet yaptığı bir ortamda en çok iştiyak sahibi olan, en üst hizmeti gören Allahû Tealâ’dan en büyük mükafatları alandır. Herşey Allah’ın taktirine göre, onun mizanı ile belirli bir derecat kazanmaya veya kaybetmeye yöneliktir. Allahû Tealâ tarafından sevilmek veya sevilmemek…
         Allah yolunda yapılan hizmetler hep toplu hizmetlerdir. Bir kısmı işi sırtlar, bütün gücü ile yüklenir ve götürür. O götürürken bir kısmı ona omuz verirler, bir kısmı kollarıyla yardım ederler, bir kısmı elleriyle yardım ederler, bir kısmı da parmaklarının ucuyla sadece dokunurlar. Bu sizin iç yapınıza, iç dünyanıza, o dünyanızın Allah ile olan ilişkisine bağlıdır. Başkalarına gösteriş olsun diye hizmet etmeyin. Allahû Tealâ sizden bunu istemez. Allahû Tealâ’nın istediği hizmet, sizin iç dünyanızdan yansıyarak dışa taşan dışınızı da aydınlatan bir güzelliği sembolize eder. Hizmet aşkıyla yanan insan beklemez, durmaz. O her an bir şeylerle meşkuldur. Her an yapılacak bir hizmeti mutlaka görür.
Bir taraf da işler bekliyorsa: “Başkaları yapsın.” diyorsanız hiç kimse sizi işe zorlama hakkının sahibi değildir. Hesabınız bizimle değil, Allah iledir.   
          Allah’ın yolunda hiç kimseden zorla hizmet istenmez. İnsanlar hizmete layıksa hizmet ederler, mükâfatını da Allah’tan alırlar. Hizmete layık değillerse hizmet etmezler ve aramızdan çekilirler.
İnsanlık tarihi boyunca, bu böyle olmuştur. Kendinize dikkatle bakın! İçinizde Allah’a hizmet aşkı yoksa o zaman tasavvufta ne arıyorsunuz? Hangi hedefle buradasınız? Eğer siz Allah’a hizmet etmeyecekseniz, kendinize hizmet edecekseniz dergâhların dışında her taraf yapabileceğiniz olan şeylerle doludur. Burada Allah âşıkları yaşar. Onlar karşılık beklemezler. İnsanlık tarihi boyunca böyle olmuştur. İşi götürüp sırtlananlar, yürütenler, bütün ağırlığını çekenler, arabayı çeken atlar gibidirler. Bir de arabanın içinde atların arabayı çekmesini bekleyenler vardır.
Sevgili kardeşlerim! Yolcu olmayın. Hizmet eden olun. İç dünyanızda, bu tatmine ulaşana kadar gayret edin. Hizmet ederken etrafınızdaki insanları incitmemeye çalışın. Onlar sizin arkadaşlarınız. Allah yolunda el ele, gönül gönüle hizmet etmek için varsınız. Allah’ın yolunda bir kişi, hizmete teşne değilse, hizmet aşkı yoksa içinde, Allah’ın yolunda ona zorla hizmet yaptırmak diye bir şey mümkün olmaz. Eğer öyleyseniz, yeriniz burası değil. Siz gidin yaptığınız hizmetin para olarak karşılığını alabileceğiniz ya da başka karşılıklar bulabileceğiniz, hizmetinizin nefsinizi tatmin edeceği bir ortam bulun kendinize. Burası, Allah’a adanan insanların dairesidir. Bu dairenin içine giren kişi Allah’a adanan bir vücudun sahibidir. Değilse hizmet ona zevk vermez. Hizmetten sadece sıkıntı duyar. Bu sıkıntı onu eninde sonunda Allah’a giden yoldan ayıracaktır. Neler kaybettiğini, ancak öldüğü zaman anlayabilecektir.
Hepimiz, Allah’ın hizmetindeyiz. Biz sizlerle bir bütünü yaşamak için buradayız. Neden 24 saatimizi size hasrediyoruz? Neden hep sizler için yaşıyoruz? Kendimizi sizlere adamışız. Bunun mânâsı kendimizi Allah’a adamamızdır. Eğer sizde aynı şeyi yaparsanız o zaman Allah yolunda hizmetin gerçek anlamına varacaksınız.
Allah yolunda hizmet sadece bir zevktir. Allah yolunda hizmet edenler, siz iç dünyanıza bakın: hizmet size zevk veriyor mu vermiyor mu? Eğer vermiyorsa yeriniz burası değildir.
Allah’ın, zorla hizmet yapan dostlarına ihtiyacı yoktur. Hizmet Allah Aşkı ile yapılır. Dergâhlar, Allah aşkının belirti yerleridir. Parlama noktalarıdır. Bütün yıldızlar orada parıl parıldır. O insanların evlerine yaptıkları hizmetle, dergâha yaptıkları hizmet evlerinin lehine değildir, eşitte değildir, mutlaka dergâh ağırlıktadır. Bu şekilde hizmet ederseniz, hayatınızın bir kıymeti olur. Allahû Teâlâ size, Allah katında sevildiğinizi hissettirir. Allah’ın bir sevgilisi olarak yaşarsınız. Hayatını Allah’a adamış bir insan olursunuz. Dergâhlar öyle insanlar içindir.
Dergâhlar, sadece iç dünyasından Allah’a hizmet aşkıyla, yanıp tutuşanlar içindir. Dergâhlarda onlara ihtiyaç vardır. Allah için yaptıkları hizmeti bir angarya olarak düşünenlere ihtiyaç yoktur. Onlar Allah’ın dostları arasında değillerdir.
Hiçbirşey uzun süre gizli kalamaz. Dergâh hayatı bir bütünleşmedir. Bu bütünleşme zevki gerektirir. Hizmetten zevk almayı gerektirir. Samimiyetle sorun kendinize: “ Dergâh hayatında, Allah için yaptığınız hizmet size zevk mi veriyor yoksa bundan yüksünüyor musunuz?” Bir angaryayı size yükledikleri gibi bir his mi taşıyorsunuz? O zaman dergâhlar sizin yeriniz değildir. Siz olmadan da geride kalanlar hizmeti, çok daha üst seviyede daha çok iş yaparak başarırlar. Size ihtiyaç duyanlara sizin gibi olanlara yaklaşın. Burası Allah’ın evidir. Burada Allah aşkı ön plandadır.
Allah’ı seviyorsanız bunu hizmetinizde derhal anlayabilirsiniz. Bu hizmetinize %100 yansır. Allah’ı ne kadar sevdiğinizi hizmetinizle hem kendiniz anlarsınız hem de başkaları anlarlar.
Allah yolunda hizmet, doyulmaz bir zevktir. İnsanın hayatının aynasıdır. Allah yolunda hizmet, size ne veriyor? Hizmetten zevk alıyor musunuz? Başka insanlara ait olduğunuzu hissediyor musunuz? Onlar için yaşadığınızı hissediyor musunuz? Onlara bir şeyler vermek için çırpındığınızı hissediyor musunuz? O zaman Allah içinsiniz. Eğer en olmayacak konularda, birbirinize düşüyorsanız, herkes birbirinden alınıyorsa ve alınan insanlar mutsuzsa bu huzursuzluğun arkasında neden başkalarını arıyorsunuz? Mutsuzluğunuzun ardında evvela siz varsınız. Hizmet eksikliği var.
Hizmetin bir aşk, doyurucu bir besin, manevi gıda olduğunu ve sizi mutlaka iç dünyanızda tatmine götüreceğini hissetmeye çalışın. Hizmeti zevk olarak algılamaya başladığınız gün Allah içinsiniz. Eğer Allah yolundaki hizmet size zevk vermiyorsa değilsiniz.
Allahû Teâla’nın sizin işinize ihtiyacı yoktur. Ama sizin, Allah’ın işini yapmaya ihtiyacınızın vardır. Mutluluğunuz buna bağlıdır.
Allah’ın işini yapmanız demek, etrafınızdaki bütün insanların dergâhta bulunan herkesin işini yapmanız anlamına gelir. Ozaman başkaları için yaşıyorsunuz demektir. Kendinizi başkasına vakfetmişsiniz, adamışsınız demektir. Bu doyulmaz bir zevktir. Kendinizi başkalarına adadığınız zaman kendinizi düşünemezsiniz. O adamanın muhtevası içinde verdiğiniz hizmet, dört başı mamur bütün boyutlarda sizi mutlu eder.
Mutluluğu hizmetle yaşamaya çalışın. Sakın etrafınızdaki insanlarla hizmet yüzünden anlaşmazlığa düşmeyin. Herkes sadece hizmet için var olursa anlaşmazlığın olması mümkün değildir.
Bir kardeşiniz bir işi yapıyor, derhal ona yardım etmek için harekete geçmelisiniz. Size iş vermesini beklemeyin. İşler açık ve seçik kesin olarak görülür. Her an yapacak olan bir şeyler vardır. Nerede hizmet eden birisi varsa, ona yardımcı olun. Eğer birçok şey hizmet için bekliyorsa, başka kardeşleriniz yapmıyorsa, onların yapmasını beklemeyeceksiniz, siz yapacaksınız. Eğer içinizde Allah’a hizmet aşkı varsa, bu size sadece doyulmaz bir zevk verecektir.
Siz işinizi yaparken, başka bir arkadaşınız size yardım etmeye gelirse, ona destek olun. Aynı hizmeti yapmaktan onun da zevk almasını sağlamaya çalışın. İşte, bir taraftan bir kişi bir hizmeti götürürken, ikinci bir kişi gelip de o hizmete angaje olmak isterse, yardımcı olmak isterse, bu ona büyük bir zevk verecektir. Bir işte yardımcı olarak devreye girip o işin halledilmesi konusunda elinden gelen gayreti sarf etmek gerekir. Öbür taraftan, o işe başlamış kardeşimizde o işi götürürken, bir başkasının yardıma geldiğini görünce: “Ben bu işi yaparım sen bu işe karışma.” demek yerine, arkadaşına o konuda yardımcı olan kardeşine o da destek olursa, onun hizmet etmesine yardımcı olursa, işte bunun adı dayanışmadır.
Birincinin yani çalışmakta olanın, sonradan gelene o hizmetin götürülmesi konusunda yardımcı, destek olması, taraflardan birinin işi ilk alanın görevidir. O kişi bir hizmeti götürüyorsa ve ona yardım etmek istiyorsa bir ikincisi, onun da görevi yürümekte olan hizmete sağlam bir destek vermektir. İşi omuzlayıp götürmektir. Parmağının ucuyla dokunupta hizmet yapıyormuş gibi görünmek değildir. Böyle yapanlar ne kadar çok şey kaybediyorlar. Allahû Tealâ sizin ne düşünerek neyi yaptığınızı hiç bilmez mi? Böyle yaptığınız zaman, parmağınızın ucuyla dokunupta o hizmetin içinde bulunuyormuş intibasını verdiğiniz zaman, Allah’ın bunu bildiğini düşündüğünüz zaman titremelisiniz. O Allah! Sizin her yaptığınızdan haberdar olduğu gibi düşüncenizden de haberdardır. Her şeyi kuşatmıştır. Sizi de kuşatmıştır. Varlığıyla, ilmiyle, rahmetiyle…
Allah’ın yolunda hizmet mutlaka dayanışmayı gerektirir. Hep iki taraf vardır. İki taraf, anlayışla birbirine yardımcı olmalıdır. İç dünyanızda yardımı size zevk verecek bir hüviyette yerli yerine oturtmaya çalışın. Diyelim ki: bir arkadaşınız bir konuda usta siz o konuda usta değilsiniz. Ne yapmanız lazım? Ustanın direktifleriyle, en iyi hizmeti ona vermeniz lazım. Sakın kendinizi onun yanında düşük görmeyin. Ben gerekli hizmeti veremiyorum demeyin. Allah için siz yardıma hangi gönülle giriyorsunuz bu önemlidir.
Eğer o hizmeti yaparken içinizde sui niyet yoksa, hüsniyet sahibi iseniz, Allahû Teâla’nın şu sözünü hiç unutmayın! Allahû Tealâ: “Biz herkese sadece onun yapabileceğini, hizmet olarak veririz.” diyor.
Allahû Tealâ hiçbirinizden yapabileceğinizden fazlasını istemez. Bundan tatmine ulaşacak olan sizsiniz. Kendi dizaynınız içinde, yardımı esas alırsanız, hizmete koşarsanız, o zaman iç dünyanıza bakın bundan tatmin oluyor musunuz? Hizmet etmek size zevk mi veriyor yoksa biran evvel oradan kaçmak mı istiyorsunuz? İşte Allah’a karşı sevginizin ölçüsü budur. Burada net olarak her şey açıkça ortaya çıkar.
Sadece iki tane alternatif var. Diyelim ki; dergâhta bir hizmet yapılıyor, o konuda o konunun ustalığını elde etmiş evvelce bir kardeşiniz var. O bu işe başlamış, sizde hemen yardıma gittiniz. İki tarafında görevi var. Hizmeti götüren kişi yeni gelen arkadaşına yardımcı olmalı ve neler yapması lazım geldiğini göstermelidir. Hizmeti üstlenmiş olana yeni gelen yardımcı, zevk vermelidir. Onun iştiyakını artırmalıdır: “İşte Allahû Tealâ bana yardım etmek üzere bir kardeşimizi gönderdi, öyleyse onunda Allah’ın hizmetinden mutluluk kazanmasını temin etmeliyim.” diye düşünmeli. Diğeri içinde aynı şey söz konusudur: “Mademki işi götürmekte olan birisi var bende yardıma gideyim çorbada benimde tuzum bulunsun bende bir şeyler yapayım. Allah’a bir güzelliği yapmak için teşne olduğumu, iştiyak sahibi olduğumu anlatayım.” diye düşünmelidir. İç dünyanız size bunun gerçek hüviyetini size söyler. Sonuç dönecek dolaşacak bir noktaya gelecek. Kendinize şunu soracaksınız: “Ben bu hizmetten zevk alıyor muyum? Yoksa bu hizmet bir angarya mı?” Bu zevki alıyorsanız, Allah’ın yanındasınız.
Eğer hissettiğiniz şey hiç istemediğiniz bir yerde, hiç istemediğiniz hizmeti yapar görünmekse, o zaman hayır! Kendinizi boşuna aldatmayın. Öyle olmak mecburiyetinde değilsiniz. Allahû Tealâyla dostluk kuran herkes için aynı şeyler söz konusudur. Allah’ın dostları Allah’ın hizmetinden zevk alanlardır. Onu kendilerine zevk haline getirenlerdir. Diğerleri Allah yolunda görünmeye çalışanlardır. Onlara hep sormak isteriz: “Neden?” Hizmet etmezseniz sizden kimse zorla hizmet istemez ve kendi kendinizi üzmezsiniz. Size göre angarya olan bir işi yapmak. Hayır! Bu sizin mecburiyetiniz değil. Kişi Allah’ın yolundaysa Allah yolunda, Allah’ın hizmeti kişiye sadece zevk verir.
Hizmetin gerçek sahipleri için hizmet mutluluğun anahtarıdır. Allah’a hizmet başka hiçbir hizmete benzemez. Çünkü dünyada fizik karşılığı yoktur. Karşılığı manevîdir. Allahû Tealâ o karşılığı 700 kat öder. Hizmeti yaparken içinizde duyduğunuz o mutluluk, hizmeti tamamladıktan sonra duyduğunuz mutluluk, bu benim eserim diyebilmeniz. Her ikisi de doyulmaz zevklerdir. Sadece Allah’ın dostları için geçerlidir.
Allah’ın dostu olmak öylesine güzeldir ki; kendini başkalarına adamak, kendini Allah’a adamaktır. Mutluluğun doruklarında yaşarsınız. Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd edersiniz, sonsuz şükredersiniz, size bu muhteşem imkânı verdiği için. Onun için Allah’ın gözünde, Allah’ın arabasını çeken atlar, arabanın içindeki yolculardan her zaman daha mutlu ve daha kıymetlidir.
Niçin yaratıldınız biliyor musunuz? Mutlu olmak için. İşte size mutluluğun anahtarı! Bu anahtar hizmettir.
Unutmayın! Bir başkasını mutlu etmek konusundaki, gayretiniz de dergâhlarda, Allah yolunda hizmet etmek de Allah’a hizmettir.
Allahû Tealâ kime hizmet yaparsanız yapın, kendisine hizmet edilmiş kabul eder. Ama dergâhlarda bunların ikisi birden oluşur. Dayanışma sebebiyle, mutlaka bir başkasıyla beraber olacaksınız. Bir değil birçok kardeşimizle birlikte olacaksınız. Aksamayan bir hizmeti her parçayı yüklenen kişi başkalarıyla hiçbir ihtilafa düşmeden götürebilmek hedefinin sahibi olmalıdır.
Hizmetinizde kimseye bir rahatsızlık vermemelisiniz. Aranızda ihtilaf olmamalıdır. Hizmetler herkes içindir herkes ondan pay alabilmelidir.
Hizmetin iş bölümü cephesinde, gene derin anlayış hâkim unsur olarak devreye girer. Hep anlayış, hep başkalarına kapıları açık tutmak, hep başkalarının mutluluğu için vesile aramak. Kiminle beraber çalışıyorsanız onun mutlu olmak için ne istediğine bakın. Davranışlarından belli olur. Ona o imkânı verin. Onun nasıl mutlu olduğunu görüp siz mutlu olun.
Allah yolunda iş yapmak, doyulmaz bir zevki yaşamaktır. Adı, Allah yolunda hizmettir. Allahû Tealâ hepinizin mutluluğu için hizmeti daima vasıta kılar. İnsanlık tarihi boyunca hep böyle olmuştur.
Allah hepinizden razı olsun.