Vahiy III etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Vahiy III etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ekim 2017 Çarşamba

VAHİY III

 VAHİY III

ü  Allahû Tealâ, eşeği ile yoldan geçen bir adamada vahyediyor. Bu kişi peygamber midir?

2/BAKARA-259: Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi venzur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Veya çatıları üzerine çökmüş (altı üstüne gelmiş) bir karyeye uğrayan kimsenin, “Allah bunu (bu kasabayı) ölümünden sonra nasıl diriltecekî demesi gibi. Bunun üzerine Allah, onu yüz sene öldürdü. Sonra da diriltti. (Ona) “Ne kadar (ölü bir vaziyette) kaldın?”dedi. (O da): “Bir gün veya günün bir kısmı kadar.” dedi. (Allah): “Hayır, yüz yıl kaldın. Haydi yiyecek ve içeceğine bak, bozulup kokuşmadı. Ve merkebine bak. (Bu), seni insanlara bir âyet (canlı bir ibret) kılmamız içindir. Ve kemiklere bak. Onları nasıl inşa ediyoruz (kemikleri birleştirerek iskeleti kuruyoruz) sonra ona et giydiriyoruz.“Böylece (merkep dirilip, eski haline gelince ve herşey) ona açıkça belli olunca: “Allah'ın, herşeye kaadir olduğunu biliyorum.”dedi.

ü  Allah’ın yolundan ayrılacağını bildiği kişiye de Allah, âyetler indirdiğini ifade buyuruyor. Allah’ın vahyettiği bu kişi bir peygamber midir?

7/A'RÂF-175: Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ fenseleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne).
Onlara, âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini oku (anlat). Sonra o, ondan (âyetlerden) ayrıldı, artık şeytan onu kendisine tâbî kıldı. Ve böylece o zarar görenlerden (azgınlardan) oldu.

Allah’ın vahyettiği bu kişi bir peygamber olamaz. Çünkü Allahû Tealâ, nebîleri ve resûlleri, şeytana karşı koruma altına aldığını belirtiyor;

22/HACC-52: Ve mâ erselnâ min kablike min resûlin ve lâ nebiyyin illâ izâ temennâ elkaş şeytânu fî umniyyetih(umniyyetihî), fe yensehullâhu mâ yulkış şeytânu summe yuhkimullâhu âyâtih(âyâtihî), vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Senden önce gönderdiğimiz (hiç)bir resûl ve nebî yoktur ki; (bir şey) temenni ettiği (dilediği) zaman şeytan, onun temenni ettiği şeye, (yalan) ilka etmemiş (ulaştırmamış) olsun. Fakat Allah, şeytanın ilka ettiği şeyi nesheder (kaldırır, yok eder). Sonra Allah, âyetlerini muhkem kılar (sağlamlaştırır). Ve Allah, Alîm'dir, Hakîm'dir (ilim ve hikmet sahibidir).

Allahû Tealâ’nın A’râf Suresi 175. âyet-i kerimesinde vahyettiğini ifade ettiği kişi, ihlâs sahibi bir evliya bile olamaz. Çünkü Allahû Tealâ şeytanın, ihlâs sahibi kullara tesir edemeyeceğini ifade etmektedir:

15/HİCR-39: Kâle rabbi bi mâ agveytenî le uzeyyinenne lehum fil ardı ve le ugviyennehum ecmeîn(ecmeîne).
(İblis şöyle) dedi: “Rabbim, beni azdırmandan dolayı, onlara mutlaka yeryüzünde (azgınlığı) süsleyeceğim ve mutlaka onların hepsini azdıracağım.
15/HİCR-40: İllâ ıbâdeke minhumul muhlasîn(muhlasîne).
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.

Allahû Tealâ’nın vahyettiği bu kişi Allaha ulaşmayı dileyen bir kişi de olamaz. Çünkü Allahû Tealâ şeytanın, Allah’a ulaşmayı dileyenlere de tesir edemeyeceğini ifade etmektedir:

16/NAHL-99: İnnehu leyse lehu sultânun alellezîne âmenû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).
Çünkü onun, âmenû olanlar ve Rab'lerine tevekkül edenler üzerinde bir sultanlığı (yaptırım gücü) yoktur.
16/NAHL-100: İnnemâ sultânuhu alellezîne yetevellevnehu vellezîne hum bihî müşrikûn(müşrikûne).
Onun (şeytanın) sultanlığı (yaptırım gücü) sadece ona (şeytana) yönelenlerin ve onunla (şeytanla), (Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için) Allah'a şirk koşanların üzerindedir (onları etkiler).

ü  Allahû Tealâ, müteşabih âyetlerin mânâsını ulûl’elbabın (zikir ehlinin) bildiğini ifade etmektedir. Allahû Tealâ, vahyetmezse nasıl bilebilirler? Ulûl’elbab olanlar peygamber midir?

3/ÂLİ İMRÂN-7: Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmellezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlih(te’vîlihi), ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi).
Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır" derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir).

3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.

21/ENBİYÂ-7: Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.

ü  Allahû Tealâ, sahâbenin de ulû’elbab (ehli zikir) olduğunu belirtiyor. Sahâbe peygamber midir?

39/ZUMER-18: Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi).
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).

Sevgili öğrenciler! Kur’ân-ı Kerim’de bunca âyet, Allah’ın peygamberlerden, yani nebîlerden başkalarına da vahyettiğini söylüyor. Bu muhteva içerisinde Allahû Tealâ’nın bu kadar âyet-i kerimesi, Allahû Tealâ’nın peygamberlerin dışındaki başka insanlara vahyettiğini söylüyor, onların adlarının ulûl’elbab olduğunu söylüyor. Bazen dînle uzaktan yakından ilgisi olmayan herhangi birisine vahyettiğini, onu 100 sene uyuttuğunu söylüyor. İnsanlara sadece vahiyle hitap ettiğini söylüyor. Bütün bunlar bizlere hâlâ bir şey anlatmıyor mu? Üniversitelerimizde ve İmam Hatip Liselerinde insanlara okutulan dîn ilminde, “Allah peygamberlerden başkasına vahyetmez.” deniliyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de: “Kur’ân’a bakınız.” diyor. Niçin “Kur’ân’a bakınız” diyor? Bundan 14 asır evvel Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, sadece Kur’ân’ı Kerim ile hüküm sürdü; sadece Kur’ân-ı Kerim ile yaşadı; sadece Kur’ân-ı Kerim ile hükmetti.

Her devirde insanlar Allahın vahyettiği kişileri yalanlamışlardır. Bu devirde de “Allah peygamberlerden başkasına vahyetmez” denildiği gibi:

2/BAKARA-118: Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min kablihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn(yûkınûne).
Ve (gerçeği) bilmeyenler: “Keşke Allah bizimle konuşsa” veya “Bize de bir âyet gelse” dediler. Bunun gibi onlardan öncekiler de, onların sözlerine benzer (sözler) söyledi. Onların kalpleri birbirine benzedi. Âyetlerimizi, yakîn hasıl eden bir kavim için beyan etmiştik.

54/KAMER-24: Fe kâlû ebeşeren minnâ vâhiden nettebiuhû innâ izen lefî dalâlin ve suur(suurin).
O zaman şöyle dediler: “Bizden biri olan bir beşere mi? Biz, ona mı tâbî olacağız? O taktirde muhakkak ki biz, gerçekten dalâlet ve çılgınlık içinde oluruz.”
54/KAMER-25: E ulkıyez zikru aleyhi min beyninâ bel huve kezzâbun eşir(eşirun).
Zikir, aramızdan ona mı ilka edildi (ulaştırıldı)? Hayır o, haddini aşan bir yalancıdır.
54/KAMER-26: Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru).

Haddini aşan yalancı kimdir, yarın bilecekler.