Velilerin Çocuklara Karşı Davranış Biçimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Velilerin Çocuklara Karşı Davranış Biçimleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Kasım 2015 Cumartesi

Velilerin Çocuklara Karşı Davranış Biçimleri

         Velilerin Çocuklara Karşı Davranış Biçimleri

Çocuklar için hedef ne olmalı?

Çocukları mutluluğa yöneltmek büyüklerin görevidir. Allah’ın yolunda mutluluk vardır ama şeytanın yolunda mutluluk yoktur. Çocuklar başlangıçta baştan aşağı nefs afetleriyle hareket ederler.
Çocuklara nerede mutluluk olduğunu nerede olmadığını öğretmek; düşmanları olan şeytan ve nefs afetlerini tanıtmak gerekir. Hedef; onların mutluluğu olmalıdır. Onları mutlu olmaları konusunda yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Nefslerinde afetler olduğu cihetle ileri sürdüğümüz hususlar onlar tarafından reddedilebilir. Bu da eşyanın tabiatına çok uygundur. Bu reddediliş standardında önemli olan: “Çocukların ne ölçüde güzele dönebileceğidir.”
Bazı çocuklar vardır; sözü dinlerler, anlarlar ve anladıkları zaman gösterdiğiniz istikamette nefslerinin afetleriyle mücadeleye başlarlar. Bazı çocuklar vardır; şeytan onları o güne kadarki yaşantılarında tasavvufun gerçeklerinin kendilerine anlatılmadığı devrelerde öylesine şartlandırmıştır ki, hayatlarındaki güzele doğru olan değişiklikleri ve manevî bir mutluluğu yaşamak istemezler. Hayatlarına bir nizam vermişlerdir; nefslerinin elinde bir oyuncak olmuşlardır. Onların mutsuz, hırçın ve kırıcı olduklarını; etraflarına mutluluk değil, mutsuzluk verdiklerini görmenin hüznü içine girersiniz.
Sadece anne ve babalar olarak değil, etraftaki kişiler olarak da çocukları güzele yöneltmek mecburiyetindeyiz. Her büyük, bir küçük kardeşinin ya da evladı mesafesindeki çocukların bir nevi annesi, babası olmalıdır.
Çocuklara normal standartlar içerisinde anlattığınız zaman, onların % 90’ının güzele yaklaştıkları görülür. Onları iknâ etmek suretiyle güzele yönlendirmek büyüklerin vazifesidir. Çünkü çocukların gelecekteki mutlulukları için bu yönlendirme gereklidir.
Hırçın olan, başkalarına zarar veren çocuklar kendi davranış biçimleriyle mutsuzluklarının imzasını atarlar. Onların gelecekleri aydınlık görünmez. Şeytan nefslerine tesir yoluyla onları bir hayatın içine iter. O itildikleri yerde çocuklar huzursuz, sıkıntılı yaşarlar. Bununla, etrafındaki çocuklara hatta büyüklere de huzursuzluk ve sıkıntı verecek davranışlar sergilerler. Ne çocukların ne de büyüklerin birbirlerine rahatsızlık verme hakları yoktur.
 “Çocukları zorla bir istikamete yöneltmek, onların rızaları hilafına onlara bir şeyler yaptırmaya çalışmak yanlış bir davranış biçimidir.” diye düşünülebilir. Ama bunun bir sınırı vardır. Eğer çocuk çevresine zarar vermeyi kendisine amaç edinmişse ve bu istikamette bir davranışı benimsemişse, vazgeçmiyorsa; zor bir olayla karşı karşıyasınız demektir. O zaman onun iradesi hilafına bile olsa ona istemediği şeyleri yaptırmak mecburiyetindesiniz. Bu zorlama o çocuğun:
1-    Etrafındaki çocukların ve büyüklerin selameti için,
2-    Çocuğun kendi geleceği için gereklidir.
Asi olmak, herkesin yaşadığı kurallara itaat etmemek,  çocuğun iç dünyasında vazgeçemeyeceği bir husus olarak yerleşmişse bunda çocuklar kadar onları eğitenlerin de hatası var demektir.
Çocuklar dergâhta bir eğitim standardı görürken, evde onun dışındaki bir eğitim tarzı söz konusuysa ya da daha açık bir ifadeyle eğitimsizlik yani çocuğu alabildiğine serbest bırakmak, nefsinin bütün taleplerini yerine getirmesine müsaade etmek söz konusuysa bu işte bir yanlışlık vardır.
Çocuklar geleceğin teminatıdır. Bu geleceğin sahibi olacak olan nesli çok iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Başkalarına örnek bir toplum olacak; gelecek nesildir. Bu örnek olma vasfını onlara hepimiz el birliğiyle kazandırmak mecburiyetindeyiz.  Çocuklara akılcı bir standartta, onların yaşlarının gerektirdiği hüviyet içerisinde nasıl bir hayatın içinde olmaları gerektiğini  anlatabilirsek ve öğretebilirsek bu meseleyi kökünden hallederiz. Bu şekilde çocukların büyük kısmı değişimlerini doğru istikamette gerçekleştireceklerdir. Çok az bir kısmı nefslerinin kurbanı olmakta devam edebilir. O zaman tedbir düşünmek gene büyüklere düşen bir husustur.
Öncelikle çocukla anne ve baba konuşmalıdır. Çocuğun iç dünyasında ne olduğunu, niçin onu isyana götürdüğünü öğrenmelidir. Ama sebep ne olursa olsun isyan affedilmemelidir. Affedilirse o zaman olaylar tekerrür eder ve önlenmesi giderek zorlaşır. Çocuk bile olsa hiçkimsenin başka çocuklara, büyüklere veya herhangi bir eşyaya zarar vermelerine tecviz edilemez (izin verilemez). Bu en önemli kanundur. Eğer çocuk bu davranış biçimini usûl haline getirmişse bir şeyleri kırıp dökmekten, zarar vermekten hoşlanıyorsa bu yanlış bir davranış biçimidir. Çocukları bu yanlış davranışlardan korumak mecburiyetindeyiz. Doğrusunu hangi şartlar içinde olursa olsun, ona kabul ettirmek mecburiyetindeyiz.
Birinci planda çocukları iknâ etmeye çalışılmalıdır. İknâ olmazsa: “Doğrusu benim yaptığım değildir; annemin, babamın etrafımdaki kişilerin bana söylediği doğrudur.Ben başkalarına zarar veriyorsam, eşyaları kırıyorsam bunu yapmamalıyım.” diye düşünebileceği bir ortamı oluşturup; evvelâ akıl yoluyla çocuğu iknâ etmek istikametinde, onunla konuşmak suretiyle bir gayretin içinde olunmalıdır.
Çocuk eşyaları kırıp dökmekte devam ediyorsa, başka arkadaşlarını da birtakım vasıtalar kullanarak rahatsız ediyor hatta onlara zarar veriyorsa o zaman iknâ müessesesinin geçerliliğinin kalmadığı bir yeni evreye girilmektedir. Eğer böyle bir çocuk söz konusuysa o çocuğun davranışları kontrol altına alınmalıdır.
Çocuk iknâ edilmeye çalışıldı, iknâ olmadı. İkinci planda iknânın ötesine geçilmelidir. Bundan sonra ikâz edilmelidir. Çocuğa: “Eğer bu hatayı işlemekte devam edersen, sen cezalanmaya müstehak bir çocuk olursun. Ve seni muhtelif merhalelerle daha zor şartların içine itmek mecburiyetinde kalırız.” tarzında bir imaj ulaştırılmalıdır. Tatbikata girildiği zaman da burada artık ceza vardır. Cezanın tatbikatında göz yummak söz konusu olamaz. Anne-baba veya etraftakiler: “Aman biraz cezayı hafifleteyim, ona şöyle davranayım böyle davranayım.” tarzında bir dizaynı düşünüyorsa  bu yanlış bir davranış olur.
Başkasına zarar vermek, eşyaları kırıp dökmek, buna hiçbir zaman tecviz edilemez; müsaade edilemez. İkâza rağmen bunu devam ettiren çocuk mutlaka cezalandırılmak mecburiyetindedir.
Çocuğun artık akıl yoluyla iknâ edilmesi mümkün değilse, onun sevdiği şeylerden feragatını sağlayacak olan bir dizayn tatbik sahasına konulmalıdır. Bunlardan bir tanesi; çocuğun arkadaşlarından tecrit  edilmesi (ayrı tutulması) ve tek başına bir odada kalmasıdır. Çocuğun odadan çıkmasına müsaade etmemelisiniz. Fakat çocuk orada da istediğini yapmamalı; sizin emrettiğiniz yapması lâzım gelen vazifeleri olmalıdır. Bu vazifeleri ondan istemelisiniz.
Toplu olarak birarada bulunduğunuz yerlerde uyguladığınız metodu evde uygulamazsanız gene yanlış bir şey yapmış olursunuz. Çocuk bilir ki: “İki saat sonra buradan evime gideceğim sonra da herşey eski hamam eski tas olacak” Bu şekilde bir ceza tatbik ettiğiniz zaman cezayı devam ettirmek mecburiyetindesiniz. Çocuk davranışının hata olduğunu kabul edinceye kadar bu böyle devam etmelidir. Normal standartlarda çocuğun iknası mümkün olmazsa daha ağır şartlara doğru gitmek mecburiyetindesiniz. Burada dikkat edilmesi gereken; çocuğun inadının üzerinde bir tesir sahibi olunmadıkça bunu başaramayacağınızdır. Onun inadını yenmek mecburiyetindesiniz. Şeytanın ve nefsinin afetlerinin onun üzerindeki hakimiyetini bu standartlardaki bir çocuk için mutlaka cezayla önlemek mecburiyetindesiniz.
İknâ metodunun geçerli olması için elinizden gelen gayreti sarf edip bundan netice alamadıysanız mutlaka cezayı uygulamalısınız. İsyan halinde olan bir çocuk için sadece kendisine yönelik bir zarar söz konusuysa onun giderilmesi kolay bir olgudur. Ama çocuk etrafına yönelik, başkalarına zarar veren bir hüviyette alışmışsa, nefsi mutlaka bunu istiyorsa ve çocuk bunu ikâzlara rağmen yapıyorsa hem çocuğun istikbâli açısından hem de toplum açısından bunu mutlaka önlemek mecburiyetindesiniz.
           Gelecek; çocukların büyüdüğü devrenin adıdır. Nefsinin her türlü arzusunu tatmin ettiğiniz bir çocuk geleceğin güvenli insanı olamaz. Zayıf karakterli bir çocuk ortaya çıkartmış olursunuz.
“Ben çocuklarıma sorumluluk vermem. Onun bir şeyler yapmasına bir anne olarak, bir baba olarak evde sorumluluk almasına müsaade etmem, ben kendim yaparım her işi.” diyen bütün anne-babalar yanılmışlardır. Bu düşünceye sahip anne-babaların çocukları, geçen yılların sonunda ebeveynlerinin yanıldığını onlara davranış biçimleriyle ispat etmişlerdir.
Sorumluluk çocuğun temel vasfı olmalıdır. Her çocuk yaşına uygun bir sorumluluğun sahibi olmak mecburiyetindedir. Bu sorumluluğu ya yapar ya da buna mukabil olan cezayı yüklenmek mecburiyetinde kalır.
Hiçbir zaman cezadan yana değiliz. 100 çocuğun 90’ından fazlası mutlaka ceza müessesesi uygulanmadan doğruları kabul etmektedirler. Ama nefsi ona hangi şartların içinde olursa olsun kötü şeyleri yaptırmaya devam eden bir çocuk ile karşı karşıyaysanız o zaman cezadan başka bir alternatif kalmaz.
Çocukların % 90’dan fazlası akıl yoluyla iknâ edilmek suretiyle içlerine bekçi yerleştirilerek, inançlarıyla Allah’ın istediği esasta bir çocuk, bir genç olmayı başarır. Sözümüz belki % 7 ya da 8 oranında, dediği dedik bir inatla, nefslerine tâbî davranış biçimi sürdürmeye devam eden çocuklaradır.
Aile; anne, baba ve çocuklardan oluşur. Çocuk; ailenin meyvesidir. Çocukları geleceğe, topluma faydalı bir hüviyette ulaştırmak mecburiyetindesiniz. Topluma zararlı bir hüviyette olmamalıdırlar.
Anne-babadan başlayarak çevredeki diğer kişilerin de her çocuğun yetişmesinde karınca kararınca bir rolü vardır. Çocukların başka çocuklara hatta büyüklerine fiilî zarar veren davranışlarına, hiçbiriniz ne anne-baba olarak ne de yakın çevre olarak göz yummamalısınız. Çocuğun yanlış davranışlarına göz yumduğunuz taktirde tehlike giderek büyür. Çocuk başkalarına zarar vermeyi usûl haline getirir;  vazgeçemeyeceği bir alışkanlık vücuda gelir. Bu noktaya ulaşmadan evvel tedbir alınmalıdır.
           Her toplumun kendisine has tatbikatı ve kuralları vardır. Hepimiz o kurallara uymak mecburiyetindeyiz. “Ben kurallara uymadan yaşarım.” tarzında bir cevabı davranış biçimleriyle çocuklarımızdan aldığımız zaman, orada bizim hatamız vardır. Demek ki çocuk doğumundan o yaşa kadar yanlış bir terbiyeyle büyümüştür.
Bu toplum, tasavvuf toplumudur. Burada biz, insanları başkalarına zarar versinler diye değil; başkalarına her açıdan yardımcı olsunlar diye yetiştirmek için buradayız. Sizleri o hedefe yöneltmek aslî görevimizdir. Hepiniz derece derece bu aslî görevin sahibisiniz.
Çocuklarımıza güzellikleri öğretmek için; beşeri münasebetleri, insan ilişkilerini her an başkalarına yardımı oluşturan bir dizayn içinde vücuda getirmeliyiz.
Çocuklarımız; geleceğimizin teminatıdır. Bu teminatı çürük bir zeminde, kendisini yanlışa adamış çocuklar olarak görmek istemiyoruz.
Eğer çocuk ıslâh edilemiyorsa, yetersiz kalınırsa o zaman o çocuğun mutlaka aramızdan uzaklaşması gerekir. Büyük çocuklar için bu bir problem değildir. O ortamı bulamayan genç zaten kendisi uzaklaşacaktır. Eğer bir genç başkalarına faydalı olmak yerine davranışlarıyla başkalarına zarar verebiliyorsa, ihmalleri ve sorumsuzluğu sebebiyle başkalarını zarara uğratıyorsa, o da uyarılmadan kendiliğinden ayrılır. Burasının kendisine ait olan bir yuva olmadığını sezer. Bu yuvada asi olan insanlara yer yoktur.
Hepimiz Allah’a itaate kendimizi adadık. Onun için varız. Allah’a vermek istediğimiz ruh Allah’ın emri üzerinedir. Allah’ın emri başkalarına her halükarda yardımcı olmak, ihmalimizle, sorumsuzluğumuzla başkalarının üzerine problem taşımamaktır.
Çocuklar hangi yaşta olursa olsun bunu bir kanun olarak kabul etmek mecburiyetindelerdir. Anne ve babalar çocuklarının sorumsuzluğuna bakarken çocuklarının neden cezalandırıldığını çok iyi idrak etmek mecburiyetindedirler.
Çocuklar anne ve babalarının kendilerine olan sevgisini kullanarak; doğruları tersine çevirerek onları iknâ edebilirler. O zaman toplumu idare edenler, ceza verenler zalîm mertebesine konulur. Böyle bir şeye Allah’ın müsaade etmediğini herkesin bilmesi lâzımdır. Allah’ın yolunda görevimiz; Allah’ın güvendiği insanları yetiştirebilmektir. Burası bir yuva, okul ve aynı zamanda üniversitedir. Bu üniversitenin içinde hiç kimsenin başkalarına zarar vermesine müsaade etmeyiz. Bu durumda devam eden kişi, çocuk, genç her kimse aramızdan ayrılmak mecburiyetindedir.
Anne ve babalar! Çocuklarınıza dikkatle bakın. Onların sizi aldatmasına müsaade etmeyin. Doğrular Allah’tadır. Kim çocuklarına yanlış davranıldığını, sert davranıldığını tasavvuf hayatını yaşarken onlara karşı haksızlık yapıldığını zannediyorsa bu sadece bir zandan ibarettir. Anne ve babanın çocuklarına karşı olan sevgisini, yumuşaklığını çocukların kötüye kullanması ve anne ve babalarını iknâ etmeleri halidir.
Allah, adaletsizliğin olmadığı kâinatın sahibi olan makamdır. Orada adaletsizlik oluşmaz. Çocuklar sıkıştıkları zaman yalan söylerler. Anne-baba da çocuklarına karşı olan sevgileri dolayısıyla onları affetmeye her zaman hazırdırlar.
 Af; güzel bir müessesedir. Ama eğer affınız çocuğunuzun dejenere olmasına sebebiyet veriyorsa arkasında çocuğunuzun nefsinin afetlerinden başka bir şey yoktur.
Hiç kimseyi zorla Allah’ın yoluna çağırmayız ve “Aramıza gelin” de demeyiz. Bu bir gönül meselesidir. Bazı çocuklar, aramıza gelirler ve kıymetini bilmezler. Onlara göre anneleri, babaları bu güzellikleri yaşarken onlar da bir büyüme standardının içine girmişlerdir; büyümüşlerdir. Hiçbir devrede tasavvuf hayatının ve dergâhın kıymetini anlayamazlar. Anne ve babalarının niçin Allah’ın resûlüne o kadar bağlı olduğunu, teslim olduğunu bir türlü idrak edemezler. Hatta belki anne- babalarını enayilikle vasıflandırırlar. Böyle olan çocuklar birer birer tasavvuf hayatından koparlar; giderler. Burası Allah’ın âşıklarının yurdudur. Eğer çocuk Allah’a yakınlığı kendisine uygun görmüyorsa, Allah’tan uzak bir çevre edinmişse; o, dejenere olmayı hak etmiştir. Ya kendisini toplar ya da toplayamaz... Biz her zaman sorumsuz davranışlar sergileyen; kendisini haklı çıkarmak için ebeveynine hakikat olmayan şeyleri ulaştıran çocuklar için gene yollarına devam etsinler diye onlara en güzel davranışı göstererek onlar için Allahû Tealâ’ya hep duada bulunuruz. Ama hiçbir zaman onları aramıza zorla geri gelmesini düşünmeyiz.
Allah’ı sevmeyen insanın Allah dostlarının arasında yeri yoktur. Allah âşıkları, Allah ve resûlünün kıymetini bilenlerdir.
Çocukların problemi, anne ve babanın bin bir zorlukla girdiği Allah’ın yolunun kıymetini bilmemesinden kaynaklanır. Anne ve babaları tasavvuf hayatını yaşıyor diye onlar da tasavvufun içinde olmuşlardır. Çocuklar tasavvuf hayatının bir ayrıcalık olduğunu; Allah’ın bir ni'meti olduğunu hiç anlamadan büyütülmüşse, o zaman bu güzelliğin, bu ni'metin farkına varamamaları tabiidir.
Ne yazık ki ancak dergâh hayatından uzaklaştırıldıkları zaman çocukların bir kısmı dergâhın kıymetini anlayabilir. Anlayamayanlarda zaten kendilerini şeytana kaptırmış olanlardır.
Tasavvuf hayatında Allah’ın bütün insanları mutluluğa götürecek olan kanunları tatbik edilir. Bu kanunların başında olan herkesin etrafındakilere en iyi davranışlarda bulunması ve görevinin başkalarını mutsuz etmek değil; mutlu etmek olduğunu idrak etmesidir. Bu terbiye içinde çocuklarımızı yetiştiririz.Yetiştirmek mecburiyetindeyiz... Eğer çocuklar bu konuda yetişmemekte ısrar ederlerse o zaman çözümler getirmek mecburiyetindeyiz. Anne ve baba çözümleri kabul ederse tatbikata geçer. Eğer anne-baba çocuğun doğru yetiştirilmesi istikametindeki çözümleri kabul etmezse o zaman çocuklarıyla beraber onlar da tasavvufu yaşayan toplumdan ayrılırlar.
Allahû Tealâ, tasavvuf hayatında kimsenin başkalarına zarar vermesine müsaade etmez. Çocuklarınızı haklı çıkarmak için, onların başkasına zarar vermesine göz yumamazsınız.  
Hiç kimsenin, hiç kimseye özellikle dergâhtaysa sorumsuzluğu sebebiyle zarar vermesine müsaade edilemez. Bir olay olur; ikinci olay olur ama en sonunda onlar aramızdan ayrılır.
Çocuklarımıza dikkatle bakalım. Çocuklarımız gözbebeğimizdir. Ama onları Allah’ın istediği gibi yetiştiremezsek ellerinden, dillerinden başkalarının zarar gördüğü insanlar hüviyetine girerlerse, bundan anne ve babalar sorumludurlar.
Başkalarına zarar veren insanlar, yaşları ne olursa olsun Allah dostlarının arasında yaşayamazlar. Bu şekilde yaşantılarına devam edemezler. Her davranışlarıyla Allah’a değer vermediklerini, dünya hayatının kendilerini çektiğini ispat ederler.
İnsanların iç dünyalarındaki gayeleri “Allah’ın yoluna girmek” olmalıdır. Gayesi bu olmayan insanlara faydalı olunamaz. Oysa ki burada sadece hepinizi en iyiye ulaştırmak için vazifeliyiz. Dürüst, iradeli, başkalarına sadece fayda ulaştıran, başkaları için yaşayan ve bundan mutlu olan insanlardan oluşan bir toplum oluşturmak vazifemizdir. 
Ülkemizde bir kaos yaşanmaktadır. Senetlerin, çeklerin %70’i ödenmemektedir. Sadece İstanbul’da hergün binlerce çanta kapma olayı (kapkaç) söz konusudur. Çok sayıda insan işsiz ve babalar evlerine ekmek götüremez durumdalar. Ahlâk her geçen gün daha çok dejenere olmaktadır. Ülkemizde hapse girmek normal bir olay gibi telakki edilmeye başlandı. Aldatmak üzerine her şey yapılmaktadır. Bütün bunların arkasında Allah’a sırt çevirmek ve Allah’ın güzelliklerinden uzaklaşmak vardır. Ahlâk boşuna dejenere olmaz. Ahlâkın dejenere olmasının arkasında sadece bir tek sebep vardır; “Allah’tan uzaklaşmak…”
Osmanlıya dikkatle bakmalıyız. Allah’ın emirlerini yaşadıkları devrede cihan devleti oldular. Osmanlı nizam-ı âlem oldu. Allah’ın dîninin; tasavvufun, onlara verdiği güzellikle, adalet anlayışıyla, ahlâkla âleme nizam veren ülke oldu. Bunların hepsi bugün yok olmuş durumdadır.
Tasavvufun dînden başka bir şey olduğu zannedilmektedir. Tasavvuf, İslâm’ın hayata geçirilmesi, yaşanmasıdır. Tasavvufta ahlâklı insan olmak, dürüstlük, başkalarına faydalı olmak, insanlara yardım etmek öğretilir. Bu hedeflere mugayir davranışların sahibi olan hiçkimsenin tasavvufu yaşayan bir toplumun içinde yeri yoktur. Geleceğin toplumu, hidayet çağında bu vasıfların sahibi olacaktır. Bütün insanlığa ibret olacaktır; örnek olacaktır.
Bizler bu konular hakkında titizlikle davranır, dikkatle, ihtimamla ve Allah’ın adaletine mutlaka sadık kalarak, Allah’ın emirlerini tatbik ederiz. Bazı konularda kişilerin nefs afetleri, onlara bizim yanlış yaptığımızı düşündürebilir. O zaman hangi konuysa iyi inceleyin; yeniden bakın. Karanlıkta kalan tarafları sorun. Neticede hiçkimseye kıl kadar haksızlık edilmediğini göreceksiniz.
Emirleri Allah’ın verdiği bir yerde ne kadar arasanız arayın adaletsizlik bulamazsınız. En küçük bir adaletsizliğin olduğunu telakki ettiğiniz olayda konunun detaylarına girdiğinizde orada asla adaletsizliğin bulunmadığını görürsünüz.  
Çocuklarınızın başkalarına zararlı çocuklar olmasına müsaade etmeyin. Allahû Tealâ’nın emri budur. Burada çocuklar eğitilir. Burada çocuklar başkalarına faydalı olmayı öğrenirler. Başkalarıyla dost bir standart içinde başkalarını mutlu edecek davranışlar içinde geçinmeyi öğrenirler. Birbirlerine yardımcı olmayı öğrenirler. Bu güne kadar bu standartların dışında sadece birkaç istisna gördük sayıları çok olmadı.
Allah’ın yolu mutluluk yoludur. Hiçkimse başkalarına mutsuzluk verecek olan davranışlarla, tasavvuf toplumunun içinde hayatını devam ettiremez.
Hepiniz kendinize dikkatle bakın! Başkalarına mutluluk vermek için yaşayın. Başkalarına vereceğiniz mutluluk sebebiyle onlardan 2 kat daha fazla mutlu olmak için buradasınız.
Allah’ın kanunları davranış biçimlerinizde sizi en güzele götürecektir. Hepiniz hayatınızda: “Ben bugün falancaya işte böyle bir güzellik yaptım, onun çok mutlu olduğunu gördüm. Ve anladım ki doğru olan buymuş.” tarzındaki ifadelerin daha çok yer aldığı günlere ulaşmalısınız. Sevgili öğrenciler, sahâbe böyle yaşıyordu.  Sahâbe hergün Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e kime hangi güzelliği ulaştırdıklarına dair bir haber ulaştırırlardı. Peygamber Efendimiz (S.A.V) gülümserdi. Başkalarına yapılan onları mutlu eden her davranış O’nu tebessüm ettirirdi ve o güzelliği hayalinde hep yaşardı. O güzelliğe muhatap olmuş olan sahâbenin iç dünyasını görürdü.
Herkesin birbirine sevgi ve mutluluk ulaştırdığı bir toplum oluşturun. Hidayet Çağı’nın hedefi, Dünya’daki diğer ülkelere örnek olacak ahlâklı bir toplum oluşturmaktır.
Hepiniz çocuklarınıza gereken ilgiyi göstermelisiniz. Anne-baba olarak onları geleceğe, başkalarına ellerinden, dillerinden mutluluk ulaştıran insanlar olarak hazırlamalısınız. Bu emri hepimiz bir arada el ele gönül gönüle yerine getirmek mecburiyetindeyiz.
Allah Razı Olsun…