AMİLUSSÂLİHAT
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi
tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul
innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde
rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu),
vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına
inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet (insan
ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşması), (Allah’ın kendisine ulaştırması)
Allah’ın hidayetidir, size verilenin bir benzerinin, bir başkasına
verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı?
(Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve
Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).
2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ
tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum
ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ
nasîr(nasîrin).
Sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne
de hristiyanlar senden (asla) razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a
ulaşmak (var ya) işte o, hidayettir.” Sana gelen bunca ilimden sonra eğer
onların hevalarına uyarsan andolsun ki; Allah’tan sana ne bir dost ve ne de bir
yardımcı olur.
13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale
ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allah’ın (ölümden evvel), Allah’a ulaştırılmasını
emrettiği şeyi (ruhlarını), O’na (Allah’a) ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı
huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
36/YÂSÎN-61: Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun
mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da
Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
3/ÂLİ İMRÂN-190: İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil
leyli ven nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı).
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün
ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.
3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve
alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ
halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin
sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima ) Allah'ı
zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve
derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna ) yaratmadın.
Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve
kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte
kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve
yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra güvenliğe
kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin
üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al
lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul
fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan
(hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı
örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük
fazl sahibidir.
9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel
ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde
lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel
fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh
makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar):
Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı
ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve
muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları
için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan)
razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada
ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.