28 Basamak VI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Basamak VI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Temmuz 2016 Salı

28 Basamak VI

2.4- ON BİRİNCİ BASAMAK (ZİKİR)
Kişi, “Allah, Allah, Allah, Allah” diye zikir yapınca Allah’ın katından rahmetle fazl adlı nurlar kişinin göğsüne gelir. Göğsündeki yarıktan geçerek kalbe ulaşır. Kalpte îmân kelimesi yani kalbe fazılları çekecek olan çekim gücü henüz mevcut değildir. Bu sebeple Allah’ın katından gelen rahmet ve fazl nurlarından sadece rahmet nurları kalbe girer.
24/NÛR 21: Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’ hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde (şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah’ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer Allah’ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem’î’dir (en iyi işitendir) Alîm’dir (en iyi bilendir).
39/ZUMER 22: E fe men şerahallâhu sadrahu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
Allah’a ulaşmayı dilememiş ama kendisine “zikir yaparsan kalbine nurlar gelir, kalp gözün açılır” den en 1. ve 2. basamaklardaki kişi zikir yaparsa hiçbir şey olmaz. Çünkü Allah’a ulaşmayı dilememiştir. Dilemediği için Allahû Tealâ ona asla Rahîm esmasıyla tecelli etmez. Rahmetin fazlın ve rahmetin salâvâtın kalbe girişi Rahîm esmasına bağlıdır. Rahîm esmasıysa sadece Allah’a ulaşmayı dileyen kişilerde tecelli eder. Ve kime Allahû Tealâ Rahîm esmasıyla tecelli etmişse, o kişi bu Rahîm esmasının bir gereği olarak Allah’ın rahmetini ve fazlını alır. Ama Allah’a ulaşmayı dilememiş bir insan ömrü boyunca zikretse Allah’ın Rahîm esması o kişide tecelli etmez. Kişi ne kadar zikir yaparsa yapsın göğsüne Allah’ın nuru ulaşmaz.
2.5- ON İKİNCİ BASAMAK
11. basamakta başlayan, kalbin içine rahmet girişi %2’yi bulunca kişi, ikinci huşûnun sahibidir. Nefsin kalbindeki %2 rahmet nuru birikimi tamamlanmıştır. Ve Allah’tan mürşidini sormak hakkının sahibi olur.
57/HADÎD 16: E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah’ın zikri ile ve Hakk’tan inen şeyle (Allah’ın nurları ile), âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi? Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince, artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan çoğu fasıklardır.
2.6- ON ÜÇÜNCÜ BASAMAK (HACET NAMAZI)
Hadid-16’da kişinin nasıl huşû sahibi olacağı anlatılmaktadır. Huşû sahibi olan kişi ise Bakara 45, 46’da tarif edilmektedir:
2/BAKARA 45: Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne).
(Allah’tan) sabırla ve namazla istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah’a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
2/BAKARA 46: Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki, Rab’lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O’na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
Allahû Tealâ her iki âyet-i kerimede de huşû sahipleri için “enne” kullanmıştır. Huşû sahipleri, ölmeden evvel ruhlarını Allah’a ulaştıracaklarına muhakkak surette inanırlar. Bu insanlar ölümden sonra da Allah’a ruhlarını ulaştıracaklarından emin olanlardır. Allahû Tealâ bu emniyeti Kur’ân-ı Kerim’de vermiştir:
42/ŞÛRÂ 13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Allah’a yönelen kişi takva sahibi olur, mü’min olur, şeytanın dostuyken Allah’ın dostu olur. İşte o kişi, huşûya ulaştıktan sonra hacet namazını kılarsa Allah ona mutlaka mürşidini gösterir. Kişi Allah’a ulaşmayı dilememişse istediği kadar hacet namazı kılsın Allahû Tealâ asla ona mürşid göstermez. Senelerce kılsa da bir şey ifade etmez. Çünkü o kişi mürşid için ehil değildir. Kalbi mühürlüdür, gözleri, kulakları, idraki tamamen kapalıdır. O kişi, mutlaka cehenneme gidecek olan birisidir. Allahû Tealâ yalnızca bir talebiyle kişiye 12 ihsan ve 7 furkan vererek 13. basamağa ulaştırır.
13. basamakta hacet namazını kılan bu kişiye Allahû Tealâ mürşidini gösterir. Kişi Allah’ın gösterdiği mürşide karşı kalbinde bir sevgi duyar. O sevgiyle kişi, irşad makamına ulaşır.