Amenu Olmanın 7 Safhası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amenu Olmanın 7 Safhası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Kasım 2015 Cuma

ÂMENÛ OLMANIN 7 SAFHASI

ÂMENÛ OLMANIN 7 SAFHASI

1. SAFHA ÂMENÛ OLMAK
10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
 Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
AÇIKLAMA  
Bismillâhirrahmânirrahîm
“Evliya” kelimesi, dost anlamına gelen “velî” kelimesinin çoğuludur. Allah’a ulaşmayı dilediği güne kadar herkes tagut’un (insan ve cin şeytanların) dostudur.
2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. İrşad yolu (hidayet yolu; Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolu; şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir..

Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allah’a dost olur. Ve mahzun olmaz. Cehennemden kurtulur.

10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne).
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
AÇIKLAMA  
Bismillâhirrahmânirrahîm
Görülüyor ki, sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler takva sahibi olurlar. Bu ilk takvadır. Allah’a ulaşmayı dileyenler, Allah’a yönelmenin de birinci safhasında olurlar ve ilk takvanın sahibi olurlar. Ve şirkten ve cehennemden kurtulurlar.  (30/RÛM-30 – 31 – 32)

10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah’ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
AÇIKLAMA  
Bismilâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ, Yunus Suresinin 62, 63, 64. âyet-i kerimelerinde Allah’ın evliyasından bahsetmektedir.
Allah, evliyası için: “O Allah’ın evliyasına korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.” diyor. Allah’ın evliyası için cehennem korkusu olmaz. Onlar, Allahû Tealâ tarafından kesin cennetle müjdelenmişlerdir. Cennete gideceklerini kesin olarak bilirler, bu sebeple “Yarabbi, neden onları cennete gönderdin de beni cehenneme gönderiyorsun?” diye mahzun olmazlar. Allahû Tealâ, sonucu onlara kesin olarak gösterdiği için, cennete gireceklerini kesin olarak bildikleri için onlar hem mahzun olmazlar hem de cehennem korkuları yoktur.
Allahû Tealâ diyor ki: “Onlar takva sahibidirler.”
Niçin takva sahibidirler? Âmenû oldukları için. 7 kademe âmenû oluş; 7 kademe de takva vardır:
1- Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişi, âmenû olduğu zaman birinci kademe âmenû olmuştur, burası âmenûlar takvasını ifade eder (3. Basamak).
2- Mürşidine ulaşıp, tâbî olduğu zaman 2. defa âmenû olmuştur, burası mü’minler takvasını ifade eder (14. Basamak).
3- Ruhunu Allah’a ulaştırdığı zaman 3. defa âmenû olmuştur, burası evvablar takvasını ifade eder (21. Basamak).
4- Fizik vücudunu Allah’a teslim ettiği zaman muhsinler takvasının sahibidir ve 4. defa âmenû olmuştur (25. Basamak).
5- Nefsini Allah’a teslim ettiği zaman daimî zikirden sonra, ahsen takvanın, muhlisler takvasının sahibi olur. 27. Basamağın sonuna ulaşmıştır.
6- 28. Basamağın 4. mertebesinde kişi irşad takvasına ulaşır.
7- 28. Basamağın 5. mertebesinde bihakkın takvanın sahibi olur.
Herbir takvada, bir Allah’ın dostu olma kademesi vardır.
Herbir takvada, bir âmenû olma kademesi vardır.
Herbir takvada, bir Allah’a kul olma kademesi vardır.
Herbir takvada, bir Allah’a teslim olma kademesi vardır.
Herbir takvada, bir kurtuluş, felâh kademesi vardır.
Herbir takvada, bir hidayet kademesi vardır. 
Bu insanlar, âmenû olmuşlar ve Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir. Ve birinci takvanın sahipleri olmuşlardır. Ve de Allah’ın evliyası olmuşlardır. 
Ve Allahû Tealâ, bu kademeden daha da uzağı kapsadığını: “Onlara dünyada da ahirette de müjdeler vardır.” sözüyle açıklamıştır. Demek ki sadece Allah’ın evliyası olmakla, âmenûlar takvasına ulaşmakla kalmamışlar ve dünyada da müjdenin tamamını almışlar, daimî zikrin sahibi olmuşlardır. Âyet-i ke-rime, ihlâs takvasına kadar uzanan bir standardı ifade ediyor. Nitekim, spektrumun bihakkın takvaya kadar ulaştığı görülmektedir. Çünkü Allahû Tealâ: “İşte bu fevz-ül azîmdir.” diyor.
Fevz-ül azîm, en büyük mükâfat demektir. Bütün sahâbe bu en büyük mükâfatın sahibi olmuşlardır:

9/TEVBE-100: Ves sâbikûnel evvelûne minel muhâcirîne vel ensâri vellezînettebeûhum bi ıhsânin radıyallâhu anhum ve radû anhu ve eadde lehum cennâtin tecrî tahtehel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.

Sahâbe, bihakkın takvaya ulaşmış, Allah’ın irşad makamına tayin ettiği kişi-lerdir. Fevz-ül azîm onlarındır. Bihakkın takva ile fevz-ül azîm, eşdeğer bir müesseseyi ifade etmektedir.
Yunus Suresinin 62, 63 ve 64. âyet-i kerimeleri Allah’ın evliyasını anlatmaktadır. Bu âyetin içerisinde evliyanın:
1- Âmenû olduğu,
2- Takva sahibi olduğu,
3- Takvanın sonuna kadar ulaştığı yer almıştır.
Allahû Tealâ: “lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi)” “Allah’ın kelimelerinde, sözünde değişiklik yoktur.” diyor. Allah’ın sözü değişmez. Allah’ın yaratmasında da değişiklik yoktur.  (30/RÛM-30 )
İşte Allah’ın sözünde de değişiklik yoktur. Allah, bir tek dîn yaratmıştır. İster “Hz. İbrâhîm’in hanif dîni” ister “İslâm dîni” deyin, bu Hz. Nuh’un, Hz. İbrâhîm’in, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın, Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V)’in, bütün peygamberlerin değişmeyen dînidir. Onun için Allahû Tealâ: “Allah’ın sözü değişmez, Allah’ın sözünde değişiklik olmaz.” diyor. Allah’ın sözünde, kelimesinde değişiklik olmaz, fıtratında değişiklik olmaz, dilinde değişiklik olmaz.
Allah bütün insanları hanif fıtratıyla yaratır. Sadece kâinatın tek dîni olan hanif dînini yaşayabilecek özellikte yaratır. Allah’ın ne dîninde değişiklik yapması ne de insanları hanif dîninden başka bir dîni yaşayabilecek özellikte yaratması mümkün değildir. Bu sebeple dîn, ezelî ve ebedî olan hanif dînidir. İnsanlar da hep bu ezelî ve ebedî dîni yaşayabilecek özellikle yaratılacaklardır.
Yunus Suresinin 62, 63 ve 64. âyetleri, üçü birarada mütâlea edilmesi lâzım gelen üç âyettir ve bütün Kur’ân-ı Kerim’i özetler. 3. basamaktan 28. basamağa kadar bütün basamakları, bu üç tane âyet-i kerime ihata etmekte ve bütün velâyet kademeleri bunun içinde yer almaktadır.

2. SAFHA ÂMENÛ OLMAK
5/MÂİDE-35: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihî leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah’a karşı takvâ sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O’nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ burada âmenû olanların takva sahibi olmasını ve Allah’a ulaştıracak olan vesileyi, yani mürşidi Allah’tan istemelerini emrediyor. Tabiatıyla mürşide ulaştıktan sonra da nefs tezkiyesi söz konusu. Ve Allahû Tealâ, “Allah yolunda cihad edin." diyor . Bu cihad, hem insanın nefsiyle yapacağı büyük cihad hem de Allah’ın düşmanlarıyla yapılan küçük cihadı kapsar. Allahû Tealâ, felâha ermenin, kurtuluşa ermenin cihadla mümkün olacağını söylüyor. Bu âyetteki cihad nefs tezkiyesi ve tasfiyesi olan büyük cihaddır. Nefse karşı cihad-ı ekberi kazanmak ancak mürşide tâbî olmakla gerçekleşir. Mürşidsiz hiç kimse tek başına büyük cihadı başaramaz. Allah’tan, Allah’a ulaştıracak olan vesileyi istemek, mürşidi istemek, nefs tezkiyesi yapmak farzdır. Felâh, cennet müjdesine, cennet kurtuluşuna ulaşmaktır.
Âyette bahsedilen felâh (kurtuluş) 3. kat cennet müjdesidir. Bir insanın 3. kat cennet kurtuluşuna ulaşması, felâha ermesi, vesileyi istemesine, mürşide ulaşmasına, tövbe edip kalbine îmân yazıldıktan sonra nefs tezkiyesi yapmasına ve böylece 3. safha takva sahibi olup felâha ermesine bağlıdır. 1. safhadaki takva Allah’a ulaşmayı dilemek, yani âmenû olmaktır.  Kişiyi birinci kat cennete ulaştırır (Cennetün Aliyeh). 2. safhadaki takva âyet-i kerimede “Allah’a karşı takva sahibi olun ve O’na ulaştıracak vesileyi isteyin” olarak belirtiliyor. Yani Allah’a ulaştıracak vesileyi, mürşidi isteyip mürşidin önünde tövbe ederek, el öperek “lâ ilâhe illallâh muhammedun resûlullâh” diyerek, 2. safhadaki takvanın sahibi olursunuz. Burada ikinci kat cennet kazanılır (Cennetün firdevs). Sonra O’nun yolunda cihad etmeye, büyük cihadı (nefs tezkiyesi) yapmaya başlıyorsunuz. Nefs tezkiyesi sonunda Allahû Tealâ’nın evliyası oluyorsunuz. Tezkiye olayında ruh Allah’a ulaşır ve kişi felâha erer. Burada 3. kat cennetin müjdesi vardır (Cennetün Huld). Böylece âyet-i kerime bize 1. 2. ve 3. safhadaki  takva ile takva sahibi olmayı gösteriyor.
Lügat anlamı itibarıyla sakınmak, korkmak anlamına gelen takva kavramı Kur’ân-ı Kerim’de Maide Suresinin 93. âyet-i kerimesinde farklı seviyelere ait 2. 3. ve 4 safhadaki takvaların üçünü birden muhtevasına almıştır. Dolayısıyla bütün âyetlerde geçen takvaları sakınmak ve korkmak şeklinde değerlendirirsek, kavramın ifade ettiği aslî mânâdan sapmış oluruz. Günümüzde birbirinden farklı incelediğimiz 23 tane Kur’ân-ı Kerim meallerinde bu sapmayı kolaylıkla tespit etik. 
(50/KAF-32) - (5/MÂİDE-93)
Âyetlerde birbirinden ayrı farklı sevyelere ait 7 safha takva vardır.

1. safha takva: (30/RÛM-31)
2. safha takva: (5/MÂİDE-35)
3. safha takva: (50/KAF-31)
4. safha takva:
22/HACC-37: Len yenâlellâhe luhûmuhâ ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut takvâ minkum, kezâlike sahharahâ lekum li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum, ve beşşiril muhsinîn(muhsinîne).
Onun (kurbanların), etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat sizden O’na, takva (Allah’a teslim olma) ulaşır. İşte böylece size, onu musahhar kıldı. Sizi hidayete erdirdiği şey üzerine (hidayete erdirmesi sebebiyle) Allah’ı tekbir etmeniz için. Ve muhsinleri (Allah’a fizik vücutlarını teslim edenleri) müjdele!
5. safha takva:
7/A'RÂF-201: İnnellezînettekav izâ messehum tâifun mineş şeytâni tezekkerû fe izâhum mubsırûn(mubsırûne).
Muhakkak ki; takva sahibi kimseler şeytandan onlara gözü bürüyen bir vesvese dokunduğu zaman (Allah’ı) tezekkür ederler (Allah’la tezekkür ederler). İşte o zaman onlar, basar edenlerdir (kalp gözlerinin basar hassası ile görürler: Casiye-23).
6. safha takva:
2/BAKARA-179: Ve lekum fîl kısâsı hayâtun yâ ulîl elbâbi leallekum tettekûn(tettekûne).
Ey ulûl’elbab! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur böylece ki siz, takva sahibi olursunuz.
7. safha takva: (3/ÂLİ İMRÂN-102)

20/TÂHÂ-82: Ve innî le gaffârun li men tâbe ve âmene ve amile sâlihan summehtedâ.
Ve muhakkak ki Ben, (mürşidin önünde 12 ihsanla) tövbe edenler ve (ikinci defa) âmenû (kalbine îmân yazıldığı için îmânı artan mü’min) olanlar ve salih amel (zikir) yapanlar (nefsi ıslâh edici amel işleyenler) için mutlaka Gaffar’ım (onların günahlarını sevaba çevirenim). Sonra onlar, (Benim tarafımdan) hidayete erdirilir (ölmeden önce ruhları Allah’a ulaştırılır).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
            Allah’a ulaşmayı dileyen kişide Allah derhal Rahman esmasıyla tecelli eder. gözlerindeki hicab-ı mestureyi görme hassasının üzerindeki perdeyi, kulaklarındaki vakrayı, işitme hassasının üzerindeki mührü alır. kalbindeki mührü açar ekinneti alır, yerine ihbat koyar. Allah onun kalbine ulaşır. Kalbinin nur kapısını Allah’a çevirir. Göğsünü şerhederek göğsünden kalbine nur yolunu açar. Sonra ona zikir yaptırır ve o nur yolundan rahmetini gönderir. Rahmet kalbe ulaşır. Rahmet nurları kalbe sızmaya başlar. Kalbine %2 rahmet sızan kişi huşûya ulaşır. Allah da ona mürşidini gösterir. Bu 12 ihsanı alan kişi Allah’ın kendisine gösterdiği mürşidine ulaşıp tâbiiyetini gerçekleştirir. Kişinin ruhu Allah’a doğru yola çıkar. Nefsinin kalbindeki her %7 nur birikimiyle emanet olan ruh, bir gök katı yükselir. Ruh, 7 tane gök katını aşıp, 7. kattaki 7 tane âlemi soldan sağa geçer, Sidretül Münteha’ya ulaşır. Oradan da Allah’ın Zat’ına ulaşıp, Allah’ın zat’ında yok olur yani bir sığınak olan Allah’ın zat’ına sığınır. Ruhu Allah’a ulaşıp Allah’ın zat’ında yok olduğu zaman kişi hidayete erer: (3/ÂLİ İMRÂN-14)
            Bu âyet-i kerimede Allah’ın insanları nasıl hidayete erdirdiğinin bir özeti vardır.            
            Kişilerin mürşide ulaşıp tâbî olunca tövbe etmelerini, Allah’ın indinde nefs tezkiyesine başladıkları için salih amel (nefsi ıslâh edici amel) işlediklerini, kalbe îmân yazılma seviyesinde âmenû olduklarını anlatıyor. Eğer 22 tane Kur’ân-ı Kerim tefsirini ya da mealini incelerseniz bu hakikatin, hepsinde de örtüldüğünü göreceksiniz. Görünmeyen eller Allah’ın hidayetini hep yok etmiştir. Hidayetten bahsedilmesini birtakım insanlar istemiyorlar.
            Oysaki Hidayet Çağı’ndayız ve hidayetin ne olduğunu herkese öğretmek üzere vazifeliyiz.

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü’min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur’dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm’dir (rahmet gönderendir).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ bir tövbe merasimini anlatmaktadır. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse o kişi mü’min olur. Sonra Allah, onun üzerinde Rahmân esması ile tecelliye başlar. Ve gözlerindeki hicab-ı mesture, kulaklarındaki vakra ve kalbindeki ekinneti alır. Kalbin mührünü açar, ihbat koyar. Allah onun kalbine ulaşır. kalbinin nur kapısını Allah’a çevirir. Göğsünden kalbine nur yolu açar. Kişi zikir yaptığında, Allah’ın katından rahmet ve salâvat göğsüne gelir. Göğsünden kalbine ulaşır ve kalbe %2 rahmet girer. Ve böylece kişi huşû sahibi olur. Allah’tan mürşidini sorar. Mutlaka Allah ona mürşidini gösterir. Ve mürşidine ulaşır. Kişinin tâbiiyeti sırasında kalbine îmânın yazılmasıyla, kalbindeki mevcut îmân artırılmış olur. Aslında kişinin mü’min olduğu yer 3. basamaktır (Allah’a ulaşmayı dilemek). Buradaki mü’min oluş müessesesindeki ölçü, Bakara Suresinin 6 ve 7. âyetlerindeki kâfir olmanın zıddı olan mü’min olmaktır.
14. basamakta kişinin kalbine, Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesi gereğince Allah, îmânı yazar:

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yu’minûne billâhi vel yevmil âhıri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ev ebnâehum ev ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hızbullâh(hızbullâhi), e lâ inne hızballâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah’a ve âhiret gününe (ölmeden önce Allah’a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah’a ve O’nun Resûl’üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O’ndan (Allah’tan) razı oldular. İşte onlar, Allah’ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah’ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

Kalbine îmân yazılınca kişi, kalbindeki îmânı artan bir mü’min olur. Âyet-i kerime bunu net olarak söylüyor. Kalplerin içine îmân koyarak îmânı arttırıyor Allahû Tealâ:

48/FETİH-4: Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
Mü’minlerin kalplerine, îmânlarını îmân ile artırsınlar diye sekîneti indiren, O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Ve Allah; Alîm’dir, Hakîm’dir.

İşte îmânın îmânla artma müessesesi, kişinin kalbine Allahû Tealâ’nın gönderdiği sekînetle îmânı yazması halidir.
Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilir ve hikmet sahibidir.

2, 3 ve 4. SAFHA ÂMENÛ OLMAK
5/MÂİDE-93: Leyse alellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cunâhun fîmâ taimû izâ mettekav ve âmenû ve amilûs sâlihâti summettekav ve âmenû summettekav ve ahsenû. Vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne).
Amenû olanlar ve sâlih amel yapanlar (ıslâh edici amel, nefs tezkiyesi yapanlar) üzerine, takvâ (1. tâkva) sahibi olmadıkları zaman yediklerinden dolayı bir günah yoktur. Amenû olun ve amilûs sâlihat yapın! Sonra da takvâ sahibi olun (3. takvâya ulaşın)! Amenû olun sonra da takvâ sahibi olun (4. takvâya ulaşın) ve ahsen olun! Allâh muhsinleri (ahsen olanları, 4. takvâya ulaşanları) sever.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu âyet-i kerime Kur’ân-ı Kerim’in en önemli âyetlerinden bir tanesidir. Farklı safhalara ait 3 takvayı da muhtevasına almıştır. Takva kavramını Kur’ân’ın bütünü içinde değerlendirdiğimizde 7 safha takvanın var olduğunu görürüz:
1. safha takva (Allah’a ulaşmayı dilemek)
2. safha takva (ihsanla mürşide tâbî olmak)
3. safha takva (ruhu Allah’a ulaştırarak evvab olmak)
4. safha takva (fizik vücudu Allah’a teslim etmek)
5. safha takva (nefsi Allah’a teslim etmek)
6. safha takva (irşada ulaşmak)
7. safha takva (iradeyi Allah’a teslim etmek)
Âyetin dizaynına baktığımızda 2., 3. ve 4. safha takvaların yer aldığını görüyoruz. Allahû Tealâ âmenû olan ve ıslâh edici (nefs tezkiyesini gerçekleştiren) amel yapan takva sahiplerinden bahsediyor. Bunlar Allah’a ruhlarını teslim etmek üzere ihsanla mürşidlerine tâbî olanlardır. Allahû Tealâ başlangıçta salih amel yapan ikinci safha takvayı anlatıyor. Kimdir salih amel yapanlar? Mürşidlerine ulaşarak başlarının üzerinde bir muhafız olarak devrin imamının ruhunu taşıyanlardır. Allahû Tealâ, Kaf Suresinin 31 ve 32 numaralı âyetlerinde buyuruyor:  (50/KAF-31 – 32)
Allah’a ulaşmayı dileyen ihsanla mürşidine tâbî olanların başının üzerine Allahû Tealâ mutlaka devrin imamının ruhunu gönderir. O zaman kişi, başının üzerinde muhafız taşıyan anlamında “hafîz” olur. Muhafaza altına alınmış bir kişi olur. Bu kişi daha çok amilüssalihat yaparak ruhunu da Allahû Tealâ’ya teslim ettiği noktaya ulaşır. Burada 3. safha takvanın sahibi olur ve böylece yeniden âmenû olur. Daha sonra âyette yer alan 4. safha takvaya yani muhsinler takvasına ulaşır. Kişi burada fizik vücudunu Allahû Tealâ’ya teslim ettiği için fizik vücudu ahsen olan muhsinlerden olmuştur. Kısaca kişi evvelâ âmenû olmayı; ruhunu Allah’a teslim etmeyi diliyor. Bunun mânâsı o kişinin takva sahibi olmasıdır, bu başlangıç takvasıdır.  
Bu kişi mürşidine ulaştıktan sonra nefsini ıslâh edici ameller yapmaya başlar. Şartlar tamamlanmış, kişi hafîz olmuş, başının üzerinde mürşidin ruhu yerleşmiş ve nefs tezkiyesine başlamıştır. Bu onun 2. safha takva sahibi olduğunu gösterir. Kaf Suresinin 31 ve 32. âyetleri gereğince. Aynı zamanda Kaf Suresinin 32. âyet-i kerimesine göre kişi ruhunu Allah’a ulaştırdığı zaman gene takva sahibi olur, bu 3. safha takvadır. Yani âyet-i kerimede evvab olarak vasıflandırılan kişidir. Meab sığınaktır ve Allah’ın Zat’ını temsil eder. Ruhunu Allah’a ulaştırıp, meab adı verilen sığınağa, Allah’ın Zat’ına, ruhunu teslim edenlerin Kur’ân-ı Kerim’deki ismi evvabtır. Böylece kişi 3. takvaya ulaşmıştır. Ruhunu Allah’a ulaştırdığı için, evvab olduğu için 3. takva sahibi olmuştur. Daha sonra bu kişi daha çok zikir yaparak fizik vücudunu Allah’a teslim eder. O zaman 4. safha takvanın sahibi olur.  
Âmenû olmak da tıpkı takva gibi çok safhalı bir olaydır. Mürşidine ulaşan kişi, ikinci safha âmenû olur tıpkı ikinci safha takva sahibi olduğu gibi. 3. safha âmenû olan ruhunu Allah’a ulaştırıp teslim eden kişidir. 4. safha âmenû olan kişi fizik vücudunu ahsen kılarak teslim eden kişidir. Âyette 2., 3. ve 4. safha âmenû olma ve takvalar yer almıştır.

5. SAFHA ÂMENÛ OLMAK
65/TALÂK-10: Eaddallâhu lehum azâben şedîden fettekûllâhe yâ ulîl elbâb(elbâbi), ellezîne âmenû kad enzelallâhu ileykum zikren.
Allah onlar için çok şiddetli azap hazırladı. Ey âmenû olan ulûl’elbab! Öyleyse Allah’a karşı (daha üst takva ile) takva sahibi olun. Allah size zikri (Kur’ân’ı) indirmiştir.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah’a karşı çıkan kavimlerin cehennemde şiddetli bir azaba duçar olacakları kesinleşiyor. Bu âyet ulûl’elbab seviyesinde âmenû olan yani daimî zikre ulaşan kişilere hitap ediyor. Onlar zemin kat ve 7 kat yerleri ve 7 kat cehennemi görenlerdir.
1- Daimî zikre ulaşmışlar
2- Nefslerinde hiç afet kalmamış
3- Kalp gözleri açılmış
4- Kalp kulakları açılmış
5- Ehli tezekkür olmuşlar (Allah ile her an konuşur)
6- Ehli hayır (daimî zikir sebebiyle her an derecat kazanan, yani her an hayır kazananlar olmuşlar)
7- Ehli hüküm ve ehli hikmet olmuşlar.
Bundan sonraki takva olan, ihlâs takvasıyla takva sahibi olmaları emrolunuyor.
İhlâs makamında bu kişiler 7 kat gökleri de göreceklerdir. Bu âyet ihlâs takvası âyetidir.

6. SAFHA ÂMENÛ OLMAK
66/TAHRÎM-8: Yâ eyyuhellezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhılekum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfirlenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun).
Ey âmenû olanlar (Allah’a ulaşmayı dileyenler)! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere koyar. O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez. Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşar. “Rabbimiz, bizim nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et (günahlarımızı sevaba çevir). Muhakkak ki Sen, herşeye kaadirsin.” derler.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Nasuh tövbesi vazgeçilmesi, bozulması (neshedilmesi) mümkün olmayan tövbedir. Böyle bir tövbe ile Allah’a tövbe edin ki, Allah bu sebeple, sizin günahlarınızı örtsün ve cennetine girmenizi sağlasın. Kıyâmet günü Allah, nebîleri (peygamberleri) ve onunla beraber olanları rezil etmez. Onların nurları önlerinde ve sağlarında parıldar. “Rabbimiz bize salâh nurunu da vererek, nurumuzu tamamla ve bize mağfiret et, yani günahlarımızı sevaba çevir. Muhakkak ki sen herşeye kaadirsin.” derler.

7. SAFHA ÂMENÛ OLMAK
3/ÂLİ İMRÂN-102: Yâ eyyuhellezîne âmenûttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entum muslimûn(muslimûne).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı “O’nun hak takvası” ile (bi hakkın takva, en üst derece takva ile) takva sahibi olun! Ve sakın siz, (Allah’a) teslim olmadan ölmeyin!
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ bütün takvaların sahibi olmamızı burada açık bir şekilde emrediyor ve bunu sadece âmenû olanların yapabileceğini de kesin şekilde açıklamış:
“Ey âmenû olanlar, bu sizin görevinizdir. Âmenû olursanız bundan sonraki hedeflere gidebilirsiniz. Eğer âmenû değilseniz, Allah’a ulaşmayı dilemediyseniz bunları yapamazsınız.”
Takva sahibi olma emrini sadece âmenû olanlar gerçekleştirebilir. Âmenû olunca hakkıyla takvaya ulaşılır. Bütün sahâbe gerçek anlamda Allah’a teslim olmuşlardır. 7 takvanın sahibi olmuşlardır.
Hakk’ul yakîn’in, irşad makamının sahibi olmak, takvanın gerçek anlamda sonudur.
Hakkıyla takva sahibi olmak, kalbi müzeyyen kılan takva yani sadece insanın içinin aydınlanması değil, dışının da aydınlanması ve onun daha sonrası vardır. Bu takva bihakkın takvadır. O, Allah’ı görerek takva sahibi olmuştur. Bu takvaların sonuncusudur ve en üst makamını ifade eder.
Böylece Kur’ân-ı Kerim’de 7 kademede takva müessesesi vardır:
1. takva  Allah’a ulaşmayı dilemek
2. takva mürşide ulaşmak
3. takva ruhu Allah’a ulaştırmak
4. takva fizik vücudu Allah’a teslim etmek
5. takva nefsi Allah’a teslim etmek
6. takva ihlasa ulaşmak
7. takva iradeyi Allah’a teslim etmek
Muhtevaya baktığımız zaman asıl hedef bihakkkın takvadır, 7. takvadır. Sahâbe irşad makamının sahibi olmuştur ve fevzül azîm onlara Allahû Tealâ tarafından verilmiştir. Bihakkın takva, azîm mükâfatları gerektirir: (9/TEVBE-100)