BİRR III
Allahû Tealâ ebrarın kader hücrelerini illiyyine
koymuştur. 7. gök katına çıktığınız zaman altın kapıdan geçtiğinizde üst kata
çıkacak kapı bulamazsınız. Tavandan geçileceğini öğrenene kadar da orada
beklemek mecburiyetindesiniz ve sonra tavandan geçilebileceğini görürsünüz.
Tavan geçirgendir, durumunu hiç değiştirmez ama ruhlar oradan rahatça yukarıya
çıkarlar. Çıktıkları zaman sol tarafları bir duvarla kaplıdır. Bu duvar
sıvasızdır, taştan oluşan bir duvardır. Sağa döndükleri zaman kader hücrelerini
görürler.
Allahû Tealâ’nın, Mutaffifîn-18’de: “ebrar olanların kitapları”
olarak ifade ettiği” hayat filmleri illiyyindedir. Yan yana duran insan
ruhlarının her birinin kader hücreleri yani o günden sonraki yaşayacakları
günlerin nasıl yaşanacağı orada, o filmlerin her birinde bellidir. Bu dünya
hayatında Allahû Tealâ o kader hücrelerini kişiye defalarca gösterir ve Allahû
Tealâ’nın uygun gördükleri de, o kader hücrelerinden içeriye, Allah’ın emri
üzerine girerler. Gelecekte neler olacağını görürler.
Allahû Tealâ için insanların bugünleri de belli,
yarınları da belli, kıyâmete kadar geçecek olan bütün günler orada mevcuttur.
Kıyâmet bir sondur, kıyâmet bir başa dönüştür. Zaten illiyyinin ebrarın kader
hücrelerini teşkil eder. Tagutun dostları füccarın ise 14 kat aşağıda, 7.
cehennem katında bir kitaplarının olması, hayat filmlerinin olması durumu
açıkça ortaya koymaktadır. Yani kıyâmetten sonra hayat filmleri alınmış
buralara gitmiştir. Kimin cennete gideceği, kimin cehenneme gideceği önceden
belli olmuştur. İşte illiyinin ve siccînin birbirinden ayrı oluşları, herkesin
gideceği yerin belli olması kıyâmetten sonraki bir olayı kesinleştirmektedir.
Kıyâmetten sonra kader hücreleri ait olduğu yerlere yerleştirilmiştir. Şimdi
oradaysalar, demek ki kıyâmetten sonraki dönüşün neticesini Allahû Tealâ oraya
yerleştirmiştir. Allah’a göre kıyâmet çoktan kopmuştur. O, zamanı sıfırlayandır
ve bu sebeple kimlerin cennete gireceğini bilir. Eğer insanlar Allah’ın yoluna
girmişler ve de ihlâs makamına gelebilmişlerse göğün 7 katını da göstereceklerdir.
7. katın ilk âlemi kader hücreleridir. Burası sadece ebrara aittir. Ebrar, Allah’ın
cennetine girecek olan herkesin adıdır.
Allahû Tealâ Âli İmrân Suresinin 92. âyet-i
kerimesinde diyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-92: Len tenâlûl birre
hattâ tunfikû mimmâ tuhibbûn(tuhibbûne), ve mâ tunfikû min şey’in fe innallâhe
bihî alîm(alîmun).
Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe (Allah için
vermedikçe), asla Birr'e nail olamazsınız. (Allah'ın size verdiklerinden, Allah
için) bir şey infâk ettiğiniz zaman muhakkak ki Allah, onu en iyi bilendir.
“Birr”, sevdiğimiz şeylerden infâk edilen bir
dizaynı içermesi söz konusudur. Allahû Tealâ burada bize çok açık bir şekilde sahâbeyi
hatırlatıyor.
Muhacîrin Mekke’den ayrılarak Medine’ye ulaşanlardır.
Ensar onlara yardımcı olmuştur. İşte rızıklarını yeni gelen kardeşleri ile
mutlak olarak paylaşmışlar, onların Allah’ın güzelliklerini yaşamasına imkân vermişlerdir.
Ev yapmaları için yer vermişler, onların ev sahibi olmalarını sağlamışlardır.
İnsanlık tarihi boyunca, paylaşmayı ve başkaları için yaşamayı en üst boyutta
gerçekleştirmişlerdir. Muhacîrinden hiçkimse
açıkta kalmamıştır; herkese yer bulunmuş; ev bulunmuş ve mevcutlar, payları
doğrultusunda taksim edilmiştir.
Birrin temeli tezkiye olmaktır. Nefs
tezkiyesidir, sonra da nefsin tasfiyesidir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler
nefslerini tezkiye ve tasfiye edebilirler.
Allahû Tealâ Bakara Suresinin 44. âyet-i
kerimesinde buyuruyor ki:
2/BAKARA-44: E te’murûnen nâse bil
birri ve tensevne enfusekum ve entum tetlûnel kitâb(kitâbe) e fe lâ
ta’kılûn(ta’kılûne).
İnsanlara birr'i (tezkiye ve teslim olmayı)
emrediyorsunuz da siz kendinizi unutuyor musunuz? Ve siz, Kitab'ı okuduğunuz
halde hâlâ akıl etmiyor musunuz?
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onu 14.
basamakta mutlaka mürşidine ulaştırır. Nefs tezkiyesi, bundan sonra başlar. Ama
nefs tezkiyesinden evvel de bir insan cennete giremez mi? Cennete girenlerin
hepsi aslında ebrardır. Ama ebrar olmak derece derecedir. Kişi vasıf kazandıkça
ebrar olmasının derecesi yükselir.
7 kademe ebrar olmanın, 1. kademesi Allah’a
ulaşmayı dilemektir. Mürşidine ulaşıp tâbî olan, 2. kademeye, ruhunu Allah’a
ulaştıran 3. kademeye, fizik vücudunu teslim eden 4. kademeye, nefsini teslim
eden 5. kademeye, irşad olanlar 6. kademeye, iradesini teslim edenler 7. kademeye
ulaşır. Böylece 7 tane safhada 4 tane teslim ebrar olmanın 7 tane kademesini
oluşturur. Hepsi ebrardırlar.
Ebrar olmak Allahû Tealâ’nın temel hedefidir.
Birrin sahibi olmak mutlaka nefsin tezkiyesini ifade eder. Kişi Allah’a
ulaşmayı dilemedikçe ebrar olamaz. Mürşidine ulaşmadıkça nefs tezkiyesini
gerçekleştiremez yani ebrarın temel fonksiyonunu da eda edemez. Kim mürşidine
ulaşırsa, ulaştığı anda 10 tane ihsan alarak
oraya ulaşmıştır. Mürşidine ulaştığı gün de ebrar olmanın üst standartlarını
yaşamak için kişi ehil olduğu cihetle mürşidine ulaşmıştır. Allah ona mürşidini
göstermiştir. Hacet namazı kıldığında, kişi de o mürşide tâbî olmuştur. Bu
tâbiiyet kişiyi mutlak olarak bir aslî hedefe doğru yaklaştıracaktır.
Allah ile olan ilişkilerde, o kişi için bundan
sonra güzellik başlar. Çünkü nefs tezkiyesi kişinin cennet saadetinin yanı
başında o kişiye dünya saadetini de sağlar. Dünya saadeti nefsin tezkiyesi ile
paralel olarak yürür. Ebrar olmak da nefsin tezkiyesine paralel olarak artan
bir mazhariyet taşır.
Kişi Allah’a ulaşmayı dilediği zaman, ruhunu
Allah’a ulaştırıncaya kadar mutluluğu yaşayacaktır. Allahû Tealâ, şeytanla
ilişkisini kestiği için, kişi mutluluğun boyutlarını yaşayacaktır. Mürşidine
ulaştığı zaman ruhu vücudundan ayrılacaktır, nefsinin kalbinde değişiklikler olacaktır.
Bu değişikliklerin olabilmesi için mürşide ulaşmak asıldır. Allah’a ulaşmayı
diledikten sonra o kişi hacet namazı kılarsa, Allahû Tealâ ona mutlaka
mürşidini gösterir. Kişi mürşide ulaşıp tâbî olduğu zaman 7 ni’met alır:
1- O
kişinin kalbinin içine îmân yazılır.
2- O
kişinin başının üzerine devrin imamının ruhu gelir ve yerleşir.
3- Günahları
sevaba çevrilir ve derecat sistemi değişir.
4- Ruh
vücudu terk ederek Sıratı Mustakîm’e ulaşır.
5- Fizik
vücut Allah’a kul olmaya başlar.
6- Nefs
tezkiyesi başlar.
7- İrade güçlenir.
58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen
yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev
kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî
kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin
tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu),
ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a
ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere
muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi
aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı
yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin
imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından
nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak
olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı
oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları,
onlar, felâha erenler değil mi?
Mu’min
Suresi 15. âyet-i kerime de Allahû Tealâ diyor ki:
40/MU'MİN-15: Refîud derecâti zul
arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet
telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah,
kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği
için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının
üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için,
emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu)
ulaştırır.