18. BASAMAK; NEFS-İ MUTMAİNNE
“Zengin Olan Çok Malı Olan
Değil, Hakk’ın, Kendisine Verdiğine Kanaat Edendir.”
|
(K: Buhârî,
Rikak 15; Müslim, Zekât 130. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 40; İbni Mâce, Zühd 9,
Müslim: 1051, Kütübi
Sitte, Kanaat Bölümü, Ravi: Ebu Hureyre, Hadis No: 4860)
Hadîs-i
şerif, insan ile Allah arasındaki 28 basamaklık olgunlaşma merdiveninden 18.
basamağı ihtiva etmektedir. Bu noktaya kadar gelebilmek isteyen bir kimsenin
her şeyden evvel, mutlak surette Allah’a ulaşmayı dilemesi gerekir. 3.
basamakta Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye Allah, 4. basamakta Rahmân esmasıyla
tecelli eder. Zikirle birlikte huşû sahibi olan kişi, Perşembe’yi Cuma’ya
bağlayan gece hacet namazı kılarak, Allah’ın ona gösterdiği mürşide tâbî olması
halinde Allah’tan 7 tane ni’met alır. Aldığı 7 ni’metten bir tanesi de nefs
tezkiyesidir. Nefs tezkiyesinin yegâne vasıtası zikirdir.
ü
Allah’ın Kendisine Verdiklerine Kanaat Eden Kişi Kimdir?
Nefs-i Emmare’deki kişinin nefsinin manevî
kalbinde %7 fazl birikimi oluşur; 15. basamaktadır. Nefs-i Levvame’de, zikir artışlarıyla bir %7
fazl birikimi daha söz konusu olur; 16. basamaktadır. Kişi zikrini artırmaya
devam eder. 17. basamakta, Nefs-i Mülhime’de nefsinin manevî kalbinde %7 fazl
birikimi daha oluşur. Böylece kalp %23 aydınlanmıştır. 18. basamakta zikrini
daha da artırır, %7 fazl birikimi ile nefsinin manevî kalbi %30 aydınlığa
ulaşır; Nefs-i Mutmainne’dedir.
%30
aydınlanan bir nefsin sahibi olan kişinin kalbinde %30 nur, %70 karanlık
vardır. Bu kişi kalbindeki nurlar sebebiyle, Allah’ın kendisine verdiklerine
kanaat eden kişidir. Kendisi için Allahû Tealâ’nın verdiği ve vermediği her
şeyin optimâl seviyede olduğunu düşünür: “Ya Rabbim, iyi ki verdiklerinden daha
azını vermedin; bana bundan daha azını verseydin belki de isyan ederdim. İyi ki
verdiklerinden daha fazlasını vermedin; daha fazla vermiş olsaydın belki de
azardım.” diyerek elindekilere kanaat eder.
Öyleyse
bu kişi hangi seviyede olursa olsun, Allahû Tealâ’nın her şeyden haberdar
olduğunu, her şeyin en güzelini bildiğini ve Allah’ın, kendisi için optimâl
seviyede olanı mutlaka verdiğinin farkına varmıştır. Hadîs-i şerif bu seviyeyi
anlatmaktadır.
ü
Hırsla Çalışmak İnsanı Zenginleştirir mi?
Peygamber
Efendimiz bir sahâbeye: “Zengin kimdir?” sualini soruyor.
Sahâbe: “Malı çok olandır.” şeklinde cevap veriyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V):
“Zengin, malı çok olan değil Hakk’ın
kendisine verdiğine kanaat edendir.” buyuruyor ve: “Fakir kimdir?” diye soruyor.
Sahâbe: “Fakir parası olmayandır.” cevabını veriyor. Bunun üzerine Peygamber
Efendimiz (S.A.V): “Fakir, kalbinde
Allah’ın âyetleri bulunmayan kişidir.” buyuruyor.
Demek
ki fakir parası olmayan kişi değildir. Fakir; Allah’a ulaşmayı dilemeyen,
kalbinde Allah’ın âyetleri bulunmayan kişidir.
İnsanın
nefsinin manevî kalbinde 19 afetten bir tanesi de hırstır. Hırs afeti insanda
hüküm ferma olursa, o kişi sahip olduğu hiçbir şeyi yeterli görmez. Neye sahip
olursa olsun yeterli görmez. Hırs afetinin hüküm ferma olduğu insanlar hep
açgözlüdürler, doymak nedir bilmezler, hep daha ötesini isterler. Böyle bir
insan Allah’a ulaşmayı dilemedikten, mürşidine tâbî olarak nefs tezkiyesine
başlamadıktan, kalbinde Allah’ın âyetleri bulunmadıktan sonra, neyi elde ederse
etsin, fakir kalmaya mahkûmdur.
Eğer
kişi Allah’a ulaşmayı dilemiş, mürşidine tâbî olmuş, zikirle nefsin manevî
kalbinde %30’luk aydınlanma (nurlanma) oluşmuşsa, o zaman Hakk’ın kendisine
verdiğine kanaat eden birisidir. Mutmain olmuştur, doymuştur, tatmin olmuştur.
“Zikrin En İyisi Hafî (Gizli) Olanı, Rızkın
En Hayırlısı Kâfi Gelenidir.”
|
Nebîler
Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bir başka hadîs-i şerifini açıklayacağız
inşaallah. “Zikrin en iyisi hafî (gizli) olanı, rızkın en hayırlısı kâfi gelenidir.”
(K: Ahmed b Hanbel; 1/172-180-187).
ü
Yan Üstü Yatarken Yapılan Zikir
Hadîs-i
şerifteki iki ana mesajdan bir tanesi “Zikrin en iyisi hafî (gizli) olanı”
cümlesindedir. Hafî zikrin dışında bir de cehrî zikir vardır. Hadîste
zikredilen ise hâfi zikirdir. Daimî zikre cehrî zikirle ulaşmak mümkün
değildir. Çünkü; hanif fıtratıyla yaratılan insanın zamanının belli bir
parçasında, dinlenebilmesi için uyuması lâzım gelir. Uyurken cehrî zikir
yapamaz. Uyurken yapılabilen tek zikir, hafî zikirdir. Kur’ân-ı Kerim’e
baktığımız zaman Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 103. âyet-i kerimesinde net olarak
bunu ifade etmektedir.
4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte
fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus
salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve
yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah’ı zikredin! Daha sonra güvenliğe kavuştuğunuz
zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü’minlerin üzerine,
“vakitleri belirlenmiş bir farz” olmuştur.
İşte
bu âyet-i kerime, insanoğlunun içinde bulunduğu üç hâlin üçünde de Allah’ı zikretmesini
emretmektedir. Ayaktayken, otururken ve geceleyin yatağımızda yan üstü yatarken
de zikredeceğiz. Yan üstü yatarken hiç kimse cehrî zikir yapamaz. Allahû Tealâ
âyet-i kerimede yan üstü yatarken hafî zikirle zikretmemizi emir buyurmaktadır.
Yatağınıza
yatıp, başımızı yastığın üzerine koyduğunuz zaman ileri-geri hareket ettirmek
suretiyle kulaklarımızda oluşan basınç sebebiyle kalbimizin ritmik atışlarını
duyarız. Duyduğumuz sese paralel olarak içimizden devamlı “Allah” ismini tekrar
ederiz. Kalbimize, Allahû Tealâ eğer Rahmân esmasıyla tecelli etmişse; salâvât
ve rahmet, eğer Rahîm esmasıyla tecelli etmişse; salâvât ve fazl iki çift nur
birden mutlaka gelir.
Nebîler
Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) yine; “Âlimin
uykusu cahilin ibadetinden iyidir.” buyurarak, âlim olan kişinin uykudayken
zikredebilen kişi olduğunu net olarak bize ifade etmektedir.
Peygamber
Efendimiz (S.A.V) yatarken de zikretmekteydi. Nitekim hadîs-i şerifte; “Benim gözlerim uyur ama kalbim uyumaz.” buyurmuştur.
Öyleyse, uykudayken de olmak üzere her hâlükârda zikreden Peygamber Efendimiz
(S.A.V) hangi zikri yapıyordu? Hafî zikri yapıyordu. Peygamber Efendimiz
(S.A.V), beraber çıktıkları hicret yolculuğunda, mağarada kendisiyle birlikte
olan Hz. Ebû Bekir’e de hafî zikri öğretmiştir ve Hz. Ebû Bekir hayatı boyunca
hep hafî zikirle Allah’ı zikretmiştir.
Öyleyse
hadîs-i şerifte verilen mesaj gereğince, her halükârda mutlaka Allahû Tealâ’yı
hafî zikirle zikretmemiz lâzımdır.
ü
Verilen ve Verilmeyen Her Ni’mete Hamd ve Şükür
Hadîs-i
şerifteki bir diğer ana mesaj, “Rızkın en hayırlısı kâfi gelendir.”
cümlesindedir. Allah’ın zikri ile zikreden kişinin nefsinin manevî kalbinde
%30’luk bir nurlanma gerçekleşmişse, o kişi nefsin hırs afetini kontrolü altına
almıştır. Kişi, kendisine hırs afeti hüküm ferma olduğu sürece, sahip olduğu
hiçbir şeyi yeterli görmeyecektir. Hep aç gözlü olarak daha ötesini, daha
ötesini isteyecektir. Ama bu noktada kalbinde %30’luk bir nurlanma
gerçekleşmişse, o zaman o kişi sahip olduklarını yeterli görecektir.
“Rızkın
en hayırlısı kâfi gelendir.” ifadesiyle verilmek istenen mesaj; “Ya Rabbim! İyi
ki bundan daha azını vermedin, daha azını verseydin belki de isyan ederdim. İyi
ki daha çoğunu vermedin, çoğunu verseydin belki de azardım.” düşüncesinin
sahibi olunmasıdır.
Öyleyse
Nefs-i Mutmainne’de kişi, Allah’ın kendisine verdiği her şeyin optimâl
standartlarda olduğunun idrakine ulaşır ve daha azında isyan, daha fazlasında
ise azma olayının gerçekleşebileceğini düşünerek Allahû Tealâ’ya devamlı hamd
ve şükreder. Eğer bir insan, Allah’ın kendisine verdiği her şeyi optimâl ve
yeterli görüyorsa, elindeki rızık açısından en hayırlı noktaya ulaşmış
demektir.
“De ki: Allah’ım Senden
Mutmain Olan Bir Lütuf İstiyorum. Sana Ulaşmaya İnanan, Hükmüne Rıza Gösteren
ve Sana Kanaat Eden Bir Nefs.”
|
Hz.
Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz bir adama şöyle dedi: “De ki: Allah’ım Senden mutmain olan bir lütuf istiyorum. Sana ulaşmaya
inanan, hükmüne rıza gösteren ve Sana kanaat eden bir nefs.” (K: İbn Kesir, Muhtasar, III, 639).
ü
Mutmain Olan Lütuf Nedir?
Mutmain
olan lütuf; aslında bir tek dilekle 3. kat cennet ve dünya saadetinin yarısını
mükâfat olarak Allah’tan almaktır. Çünkü Allahû Tealâ Şûrâ Suresinin 13. âyet-i
kerimesinde şöyle buyurmaktadır:
42/ŞÛRÂ-13: … allâhu yectebî ileyhi
men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine
ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Kendisine
ulaştıran Allah’tır. Allahû Tealâ’nın bir tek dileğimize karşılık ruhumuzu
Kendisine ulaştırması Allah’ın bir lütfudur. Çünkü Allahû Tealâ ruhumuzu
Kendisine ulaştırmak için;
1)
Bize
Rahmân esmasıyla tecelli eder.
2)
Bize
7 tane furkanı verir.
3)
Bizi
12 tane ihsanla destekler.
4)
Bizi
huşû sahibi kılar.
5)
Huşû
sahibi olan kişiye hacet namazı ile mürşidini gösterir.
6)
Gösterdiği
mürşide tâbî olması halinde 7 ni’meti verir.
7)
Nefsini
7 kademede tezkiye eder.
8)
Ruhunu
7. gök katında yükselterek, 7 âlemi geçtikten sonra Kendisine vasıl eder.
9)
Böylece
3. kat cennet ve dünya saadetinin yarısını ona verir.
Bütün
bunlar Allah’ın lütfu içerisine girmektedir.
ü
Allah’a Ulaşmaya İnanmak
Bütün
bunların gerçekleşebilmesi için o kişinin;
1-Ruhun
dünya hayatında Allah’a ulaşmaya inanması,
2-Ruhun
dünya hayatında Allah’a ulaştırılmasının farz olduğuna inanması,
3-Kalben
Allah’a ulaşmayı dilemesi halinde Allah’ın onun ruhunu mutlaka Kendisine
ulaştıracağına inanması.
Kişi
kalben Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ’nın da -o kişinin vekili olarak-
şeytanın negatif tesirini sıfırlayarak o kişiyi Kendisine ulaştırması mutlaktır.
Allahû
Tealâ kişiyi mürşidine ulaştırır. Vasıta emirleri, özellikle de nefs
tezkiyesinin yegâne vasıtası olan zikri kişiye sevdirir. Kişi zikirle; Nefs-i
Emmare, Nefs-i Levvame, Nefs-i Mülhime, Nefs-i Mutmainne’ye ulaşır.
ü
Allah’a Kanaat Eden Bir Nefs
Mutmain
olan nefs kanaat eden bir nefstir.
Bu
durum hadîste: “Sana kanaat eden bir nefs
istiyorum.” şeklinde ifade edilmektedir. Kişinin bu noktaya ulaşabilmesi
ancak zikirle mümkündür.
ü Allah’ın
Hükmüne Rıza Göstermek
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten
mardıyyeh(mardıyyeten).
Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış
olarak!
Allah’ın
hükmüne rıza göstermek; “râdıyeten
mardıyyeh” yani kişinin Allah’tan razı olması hâlidir. Kişinin Allah’tan
razı olması hâli %37’lik nurun o kişinin kalbinde oluşmasıyla mümkündür.
Hadîs-i şerifte verilen mesaj bu şekilde sonuçlanmaktadır.
Kısacası;
Allah’tan dilememiz gereken lütuf, aslında 7 kademede nefs tezkiyesi ile ruhun
Allah’a ulaşmasıdır. Dileğin bize ait olmasına karşılık bunu tamamıyla
gerçekleştiren Allahû Tealâ’dır.