FEDAKÂRLIK
Tüm insanlar
Allah’ın yarattığı birer mahlûktur. İnsanlar birlikte yaşamak mecburiyetindedirler.
Hiçkimse tek başına hayatını idâme ettiremez. Öyleyse herkes hayatını her
açıdan başkalarıyla paylaşmak mecburiyetindedir. Herkes ihtiyaç duyulan şeyi
başkalarından satın almak mecburiyetindedir. Öyleyse herkes birbirine ihtiyaç
içinde yaşar. Beraber yaşamak, insan olmanın bir zorunluluğudur. Allahû Tealâ
insanları yaratmıştır. O Hâlık’tır. Yaratandır. Bizler mahlûkuz yani
yaratılanız; yaratığız. Allah’a evvelâ bizleri var ettiği için çok şeyler
borçluyuz. Biz insanlar birlikte yaşamak mecburiyetindeyiz. Birlikte yaşayarak
nasıl mutlu olabiliriz? Bunun sadece bir tek yolu vardır. Birlikte yaşayan insanların
kendi kör nefsleri için değil; başkaları için yaşamalarıdır.
Sahâbe her zaman örnek alınmalıdır.
Osmanlı her zaman örnek alınmalıdır. Onlar birbirini o kadar çok seviyorlardı
ki herkes başkaları için fedakârlık yapmaya hazırdı. Herkesin birbirini sevdiği
ve bir olmanın, beraber olmanın o müstesna mutluluğunu yaşadığı bir toplum
hayatıydı. Herkes için geçerli olan ve çözüme ulaşabileceğiniz tek saha
orasıdır.
Asıl hedefiniz birbirinizle çok iyi
ilişkiler kurmak olmalıdır. Bunun için de birbirinizi sevmelisiniz. Her şey
sevginin dünyasında yeşerir veya nefretin dünyasında kurur. Bir gül bahçesi
olmalısınız. Birbirini seven, sayan, birbiri için fedakârlık yapan, etrafındaki
insanları mutlu etmeye kendisini adamış insanlar olmalısınız. İşte Tasavvuf
Üniversitemizin öğrencileri böyle insanlar olmalılar.
Bütün güzellikler için sizlerin
gayreti söz konusudur. Ne kadar mutlu olmak istiyorsanız o kadar mutlu
olursunuz. Bu başkalarına ne kadar iyi davrandığınıza bağlıdır. Bir başka ifadeyle
mutluluğunuz başkalarının elinde değil, sizlerin elindedir. Ne verirseniz
sadece onu geri alırsınız. Etrafınızdaki toplum, birleşik kapların diğer
tarafıdır. Birleşik kaplarda suyun seviyesi kabın bir tanesinde ne kadar
yükselirse ikincisinde de mutlaka aynı seviyede yükselir. Sizden çevrenizdeki
diğer bir insana ulaşacak olan güzel bir davranıştır. Bu durum çevrenizden size
bir güzel davranışın geri dönmesini gerektirir. Sizden çevrenize ulaşacak olan
eğer kötü bir davranışsa mutsuz olmanızı ifade eder.
İnsanlar
neden haset dolu davranışların içerisindedir? Neden çekememezlik var? İnsanlar
birbirinin dostu değil adeta düşmanı olmuş. Birbirlerini kötüleyen sevmeyen bir
konumdalar. Allah’ın herkes için emri çok açık ve kesindir. Allahû Tealâ ne
diyor? “Birbirinizi sevin” diyor. Sahâbenin özelliği neydi? Sahâbenin özelliği;
sevmekti. Öyleyse sahâbe birbirlerini o kadar çok seviyorlardı ki başka
arkadaşları kendilerinden daha kıymetli idi.
Herkes
birbirini sevmelidir. Herkesin arasında sevgi tomurcukları açılmalıdır. Bir gül
bahçesinin birer temsilcisi olunmalıdır. Çevrenize sadece onları mutlu edecek
güzellikler yaymalısınız. Etrafınızdaki insanlar, sizleri andıkları zaman
sizden hep aynı şekilde bahsetmeliler. Sizin etrafınıza mutluluk veren ve mutlu bir insan olduğunuzu söylemelidirler.
Ülkemiz
adım adım daha problemli bir ülke oluyor. İşsizlik konusu bir çözüme ulaşamadı.
Tabiatıyla evvelâ fiziksel problemler var. Geçim problemi var.
“Birbirinizi
seviniz.” dediğimiz zaman bunun lafta kalması bizi en çok üzen husustur. Eğer
severseniz, ne demek istediğimizi anlamış olacaksınız. Eğer severseniz, Allahû
Tealâ’nın sizin için duyduğu ya da gösterdiği hedefi gerçekleştirmiş
olacaksınız. Bunun size ödenecek olan bir faturası vardır. Sevginin karşılığı
sevgidir. Eğer severseniz başka insanlara dikkatle bakın o zaman sevilirsiniz.
İnsanlara ne kadar kötü davranırsanız, o kadar kötü muamelelere hedef olursunuz.
Bu nefretin bedelidir. İnsanları ne kadar severseniz, o kadar güzel davranışlara,
sevgiye muhatap olursunuz.
Allah’a
sonsuz hamd eder ve şükrederiz ki sevgi hayatın temelidir. Aile yuvasının
oluşmasında sevgi söz konusudur. Sevgiye dayalı bir beraberlik oluşmalıdır.
Çocuklar bu sevginin mahsûlü olmalıdır. Aile yuvası, anne, baba ve çocuklara
bir sevgi halesi içerisinde yaşamak dizaynını mutlaka oluşturmalıdır.
Çocuklarınızı ve eşinizi sevmelisiniz.
Bu
sevgi dizaynı içerisinde Allah’ı da mutlaka birlikte düşünmelisiniz. Tasavvufu yaşayanlarla
sevgilerimiz karşılıklıdır. Bizden size ulaşacak olan bir sevgi, bizden direkt
olarak size ulaşamaz mutlaka Allah’tan dolaşarak artarak size ulaşır. Siz onu
bizim hissettiğimizden daha çok hissedersiniz. Sizlerden bize ulaşacak olan
sevgi de yine Allah’tan dolaşarak gelir. Sevginin yolu Allah’tan geçer. Ama
nefret şeytandandır. Nefsin afetlerine tesir eden iblis sizleri huzursuz
kılacak olan bir sürü sebep icad eder. İblisin söylediklerine inanıp bunun
üzerine bina ettiğiniz herşey yanlıştır. Zan üzerine yaptığınız
davranışlarınızla insanları boşuna yaralarsınız. Oysaki sevmeniz asıldır.
Herkesi sevmelisiniz.
Konunun başlangıcında da, içinde de,
sonunda da hep mutluluk vardır.
·
Sevgi mutluluktur.
·
Nefret mutsuzluktur, hüsrandır.
Eğer
mutsuzsanız bilin ki çevrenizdekiler size kötü davrandığı için değil, siz
onlara kötü davrandığınız için mutsuzsunuz. Hem etrafınızdaki insanları mutsuz
kılarsınız hem de siz hep ama hep mutsuz olursunuz. Öyleyse sevmeyi düşünün.
Sevmek sizi kurtuluşa taşıyacak olan tek gemidir. Tek uçaktır. Tek trendir.
Allah’ı seven insanları sevendir. İnsanlara sadece sevgimiz yansımalıdır.
Burası nefretin döşeği değildir.
Tasavvuf
erbabının içinde nefret yaşamamalıdır. Allah’ın yolunda olan insanlardan
bahsediyoruz. Varolması lâzım gelen şey sadece sevgidir. Allah’ın güzellikleri
sizler için ne ifade ediyor? Eğer severseniz her geçen gün biraz daha güzel bir
dizayna yaklaşırsınız. Severseniz mutlu olacaksınız. Severseniz sevileceksiniz.
Sevilmekte mutluluğun ikinci yarısıdır. Sevmek isimli birinci yarı yoksa,
sevilmek isimli ikinci yarı gerçekleşemez.
Sevmek
ile arzu birbirine karıştırılmamalıdır. Sevmek karşılıksız bir özveridir.
Fedakârlık gerektirir. Allah’ı ne kadar seviyorsunuz? Ne kadar sevdiğinizin
ölçüsünü mü istiyorsunuz? Her gün 24 saatlik bir zaman parçasında Allah’ı yüzde
ne kadar zikrediyorsanız, siz Allah’ı o kadar seviyorsunuz. Hiç
zikretmiyorsanız, hiç sevmiyorsunuz. Sadece kendinizi seviyorsunuzdur.
Allah
ile olan bir beraberliğin insanlara mutluluk verebilmesi orada sevginin varlığı
sebebiyledir. Allah ve îmân varsa, o kalpte sevgi vardır. İnanç, îmân sevginin
yönlendiricisidir.
Eğer
iki kişi de Allah’ın yolundaysa, sevgi Allah’tan dolaşarak diğer kalbe ulaşır.
Ama zülmanî insanların o kapkara, karanlık suratlarına baktığınız zaman zaten
şeytanın izlerini hemen yakalarsınız. Onlarda sevgi yoktur. Onlarda nefret,
menfaat, hakim olma hırsı vardır. Tasavvuf mensuplarında en çok görmek
istemediğimiz şey, üstünlük hırsıdır. İnsanların üzerinde üstün olmaya
çalışmak, üstünlüğünü ispatlamak, bunun için yalan söyleyebilmek, başkalarını
haksız yere kötülemek, kendi üstünlüğünü ispat etmek için onu bir vasıta olarak
kullanmak gerçekten sadece Allah’ın indinde insanı küçültür.
Sizin
uygulama sahanızdaki ifadeler neyi muhtevasına alır ki? İnsanlar hakkında
onları zemmedecek (yerecek, küçük düşürecek) şeyleri düşündüğünüz zaman ve bunu
başkalarına ilettiğiniz zaman bir büyük yanlışa imza attınız demektir. Herkesi
sevmeniz ve onların güzel taraflarınız görmeye çalışmanız asıldır. Size kötü
davransalar bile, siz onlara iyi davrandığınız takdirde meseleyi dört dörtlük
olarak çözebilirsiniz. Güzellikler güzellikleri, çirkinlikler çirkinlikleri, yalan
yalanı, iftira iftirayı davet eder. Ama eğer severseniz negatif faktörlerden hiçbirisi
size yaklaşamaz. Onun için hangi toplumdaysanız, o toplumun diğer üyelerini bir
sevgi halesiyle bağrınıza basmalısınız. Onları sevmeniz asıldır. Sevin ki
sevilesiniz. Mutluluğun temelinde sevgi yatar. Mutlu olanlar, sadece
sevenlerdir. Allah’ı sevmekten başlayarak etrafınızdaki herkesi sevmeye çalışın.
Velev ki onlar kötü olsunlar.
Sevgi
Allah’ın temel kanunudur. Allah’ın dostları arasında nefrete yer olmamalıdır.
Birbirinden nefret eden insanlar tasavvufta barınamazlar. Onlar tasavvuf ehli
değillerdir. Allah’ın yolu sevmeyi kardeşliği ifade eder. Bu sebeple tasavvuf
mensuplarının hepsi için “ahi” denir. Uhuvvet, kardeşlik; ahi, kardeş demektir. Öyleyse Osmanlıyı Osmanlı
yapanın Ahi Evran Teşkilatı olduğunu hiç unutmamalısınız. Onlar Allah’ın
evliyalarıydı. Evliya dediğimiz zaman gerçek anlamda insanları seven evliyaları
ifade ediyoruz. Sevgiyi dört başı mamur bir hüviyette herkese uygulayanlar.
Sevgi
fedakârlıktır. Kimi ne ölçüde sevdiğiniz onun uğrunda katlanacağınız fedakârlığa
bağlıdır. Allahû Tealâ’yı sevmek 24 saatlik bir zaman parçasında Onu ne kadar
zikretmenize bağlıdır. Allah’ı bir saat zikrediyorsanız 24’te 1 seviyorsunuz
yani % 5 seviyorsunuz demektir. Bu da Allah’ı seviyorsunuz mânâsını tasavvur
etmez. İnsanın zikri günün yarısını geçtikten sonra, fizik vücudunu Allah’a
teslim olduktan sonra sevgi bütün boyutlarında meyvesini verecektir.
Hepiniz
birbirinizi severek bütünün bir parçası olmalısınız. Sevenlerden bir toplum
oluşmalıdır. Sevgiye susamış olanların aramıza katılacağı bir toplum. İnsanlar
aranızda sevgiyi görmelidir. Çevrenizdekiler sizleri sevgi halesi taşıyan
insanlar olarak tanımalıdır. Bunun için gerçek anlamda sevmelisiniz. Her davranışınızdan
etrafınızdaki arkadaşlarınıza karşı sevginiz taşmalıdır.
Allah’ı
sevin, kardeşlerinizi sevin.
·
Allah’ı sevenler, etrafındakileri de sevenlerdir.
·
Şeytanı sevenler, etrafındaki insanlardan nefret
edenlerdir.
Şeytana
karşı sevgi duyan zavallılar, dikkat edin şeytandan sadece nefretle cevap alırlar.
Şeytan ve onun avalisi, insan ve cin şeytanlar sevmezler. Dünyaları nefret
üzerine kurulmuştur. Başkalarını aşağılamak, küçültmek ve böylece kendi
üstünlüklerini etraflarındaki varlıklara ispat etmek, onların temel hedefidir. Böyle insanlar tasavvuf ehli olamazlar.
Biz
şu dünya üzerinde sevginin temsilcileri hüviyetindeyiz. Bu hüviyeti
oluşturmakla sadece sorumlu değiliz. Oluşturduktan sonra muhafazasından da
sorumluyuz. Öyleyse sadece sevginin varlığı değil devamlılığı da asıl hedeftir.
Hiç kimsenin sizin etrafınızdaki insanları sevmenize engel olmasına müsaade
etmeyin. Kardeşlerinizin arasında, arkadaşlarınızın arasında dedikoduyu
kesinlikle uygun görmeyin. Kim dedikodu yaparsa bunun mânâsı, kızdığı kişi için
kendisine taraftar topluyor demektir. O birisine kızmıştır. Yanındakilere
anlatıp o öfkesini, o kişinin kendisine yaptığı haksızlıkları anlatarak,
konuştuğu kişiyi, hakkında konuştuğu kişiye karşı taraf olmaya zorlamaktadır. Hedef
budur.
·
Dedikodu Allah’ın yasak ettiği bir müessesedir.
İftira ise ondan daha da kötü bir şeydir.
Bir
insanın yapmadığı şeyleri yapıyormuş intibasını vererek, o kişiye iftira etmek Allahû
Teâla’nın yasak ettiği bir fiili işlemektir.
İnsan
olmanın temel vasfı sevmektir. İnsan olmak sevmekle mümkündür. Dikkat edin
hayvanlarda da sevgiyi göreceksiniz. Bir köpek sahibine büyük bir sevgiyle
bağlıdır. Onu gördüğü zaman, kuyruğunu sallayarak sevincini belirtir. O bir
hayvandır. Ama sevgi onlarda da vardır. Bütün hayvanlar kendi aralarında mutlak
olarak konuşurlar. Allah’ı bilirler, tanırlar, Allah’a ibadet ederler.
İnsanlar
başkalarını severek yücelir. Sevmek yücelmenin merdivenlerini tırmandıran temel
faktördür. Sevmek yücelmenin merdivenidir. Öyleyse Allah’ın katında sevgili mi
olmak istiyorsunuz? O zaman insanları seveceksiniz. İnsanları sevmeniz Allah’ı
sevmeniz anlamına gelir. Başka insanlar için yapılan her hayrı, Allahû Tealâ
kendisi için yapılmış sayar.
Allahû
Tealâ, başka insanlara karşı ve kendinize karşı duyduğunuz sevginin binlerce
katı kadar fazla sever. Siz Allah’ı bir sevin, Allahû Tealâ, sizi en az bin
sever. Öyleyse iki sevin, iki bine çıkartın. Üç sevin, üç bine çıkartın. Allah
sizi sevdikçe bunu hep hissedersiniz. Zaman içerisinde O’nunla konuşmaya,
söylediklerini işitmeye başlayacaksınız. Hayır. Kulağınızla değil kalbinizle
gerçekleşecek. Ama bu size çok büyük bir mutluluk verecek. O zaman
hatırlayacaksınız ki o noktaya sevgiyle ulaştınız.
Neden tasavvuftasınız? Allah’ın katında
yücelmek için değil mi? Allah’ın daha çok sevgilisi olmak için değil mi?
Başkalarından nefret ederek, başkalarını küçülterek büyük olmak arzusu bir
çıkmaz sokaktır. Allah katında yücelme, başkalarını yüceltmeyle mümkündür. Ne
kadar büyük bir tevazuun sahibi olunursa, Allah katında o kadar yücelirsiniz.
Allah ile olan ilişkiler sevgiye dayalı bir seyir takip eder. Her nefret
dalgası Allah’ın karşısında küçülten bir müessesedir. Deracat kaybettiren bir
müessesedir. Nefsin afetine yenik düşülen bir muhteva taşır.
FEDAKÂRLIKTA
NASIL DÜŞÜNMELİYİZ?
Her zaman şunu düşünün;
·
Ne uğruna başkalarına kötülük düşünüyorsunuz?
·
Ne uğruna onları küçültmeye çalışıyorsunuz?
·
İnsanları küçülttüğünüz zaman kendinizin
büyüdüğünü mü zannediyorsunuz?
Eğer başkasını küçültmeye
çalışırsanız siz o kişiden daha çok küçülürsünüz. Marifet insanların hatalarını
değil, onların güzel davranışlarını etrafa duyurmaktır. Ne demek istediğimizi
anlıyor musunuz? Hep insanların yaptığı yanlışları anlatmaktan, size karşı olan
sert tutumlarını, sizi üzen yanlış davranışlarını anlatmaktan hâlâ bıkmadınız
mı?
Ne
zaman başka insanların güzel davranışlarını anlatmak suretiyle diğerlerini mutlu edeceksiniz?
·
Güzellik, güzelliği cezbeder.
·
Sevgi, sevgiyi çeker.
·
Nefrette, nefreti çeker.
Öyleyse
konuşmalarınıza bir bakın, hep huzursuzluktan, hep sıkıntıdan, hep size yapılan
kötülüklerden bahsediyorsunuz. Neden? Hiç mi etrafınızda sizi seven insan yok?
Hiç mi anlaşma zemini yok? Herkes mi birbirine düşman? Herkes mi Allah’tan çok
şeytana yakın?
Nefretin
müessese olarak varlığı, hüküm ferma olmadıkça çok bir şey ifade etmez. Kişisel
bir nefret, aksiyona geçmedikçe kişiyi sadece sevgiden uzak tutar. Ama nefret, neticede
nefret duyulan kişinin, ezilmesi için öfke afetini, kin afetini, intikam
afetini mutlaka harekete geçirecektir. O zaman ne kadar büyük hatalar
yaptığınızı göreceksiniz. Aslında herşey en güzel standartlarda oluşuyor. Ama
bunları nefret yönünde veya sevgi yönünde düzenlemek sizin işinizdir.
Mutluluğu veya mutsuzluğu seçen sizsiniz.
·
Nefretin sahibiyseniz, mutsuzluğu seçtiniz.
·
Sevginin sahibiyseniz, mutluluğu seçtiniz.
Seven
insan her zaman mutludur. O karşılıksız olarak sever. Sevgisinin karşılığını
Allah’tan alacağı için mutludur. Sevginize insanlardan bir karşılık beklemeyin.
Siz sadece sevin. Ve insanlara hep bir şeyler vermeye çalışın. Onları mutlu
etmeye çalışın. Hedefiniz onlara mutluluk vermek olmalıdır. Öyleyse bu hedefin
sahibi olun. Sevgi, hayatınızda temel müesseseyi oluştursun. Sizi yücelten bir
duyguyla, hep iştiyakle, zevkle sevginin mimarı olmayı devam ettirin.
Etrafınızdaki insanlar, sizden nefret ediyorlarsa, bunun arkasında sizin de
onlardan nefret etmeniz vardır. Eğer siz severseniz, onlar da sizi
seveceklerdir. Başka bir alternatif yoktur.
Mutlaka
sevgi sevgiyi fetheder. Nefrette nefreti. Bu durumda bütün güzellikleri
yaşayabilmeniz o sevgiyi, sadece iç dünyanızda oluşan sevgiyi, dış dünyanızda
da aksettirmekten geçer. Sevdiğinizi etrafınızdaki insanlara hissettirin.
Bundan çekinmeyin. Onlarla meşgul olun. Onların gönüllerini alın onlar sizden
bir şeyler beklerler. Bir güzelliği paylaşmak için beklerler. Allah’a hizmet
için her zaman hazırdırlar ve bütün güzellikler sevgiyle yaşanır.
Herşeyin
en güzel olduğu bir ortamda, mutlulukların doruğunda yaşamak istemez misiniz? O
zaman etrafındaki insanlarda bir ayırım yapmadan, onlara sevgi ulaştıran kişi
başarılı olacaktır. Herkesi sevebilmelisiniz. Elbette bazılarını bazılarından
daha fazla seveceksiniz. Bu sizin elinizde olan bir şey değildir. Onların
davranışlarına karşıdır. Ama size kötü davranan bir insanı bile kendinizi biraz
zorlarsanız sevebildiğinizi göreceksiniz.
Başkalarının kötü davranışlarını, yanlış
davranışlarını görmekten sizi men eden bir hicap, bir perde, bir örtü olsun
üzerinizde. Eğer yapabilirseniz mutluluğu mutlak olarak yakalarsınız.
Başkalarının kötü davranışlarını size göstermeyen bir perde, bir hicabı
mestûre, gizli perdenin sahibi olmalısınız. Eğer siz bütün boyutlarda size
ulaşan her davranışa pozitif notlar verebiliyorsanız, o zaman siz o hicabın, o
gizli perdenin sahibisiniz demektir.
Siz
başka birinin size karşı olan davranışını kendi ölçülerinize göre ölçersiniz.
“Falanca bana kötü davrandı. Sebebi mutlaka budur.” dersiniz. Size göre mutlaka
bir sebep vardır. Ama nereden biliyorsunuz başka bir sebeple size öyle
davranmadığını? Nereden biliyorsunuz biraz evvel başka biriyle bir tartışma
yapmadığını? Nereden biliyorsunuz size hiç dayalı olmayan bir sebepten dolayı
size öfkeli davrandığını veya davranmadığını? İblis, yorumu hep negatif istikâmette
yaptırır. Muradı nedir? Muradı, insanları birbirine düşürmektir. Ondan sonra da
karşılarına geçip onlarla alay etmektir. “İşte bu ikisini de birbirine düşürdüm.
Artık birbirine düşmanlar.” der. Bundan büyük zevk alır. Niçin şeytana bu zevki
vereceksiniz? Bu zevki ona vermeyin. O sizi birbirinize düşman edebilmek için uğraşabildiği
kadar uğraşsın ama siz birbirinize düşman olmayın.
İblis
size düşman olsun. O size bir şey yapamaz korkmayın. Siz onun söylediklerine
kulak asmadıkça, iblis size hiçbir şey yapamaz. Hatta her söylediği sizin için
bir kurtuluş reçetesi, bir doğruluk rehberi olabilir. Nasıl mı? Ne söylerse
tersini yapacaksınız. Eğer yaparsanız sevmekte hep başarılı olacaksınız.
Hayatınızdaki
mutluluk ölçüsü mutlaka sevgiye dayalı bir vasata ihtiyaç duyar. Bir ortama
ihtiyaç duyar. Bir düşünün neden sevmiyorsunuz? Neden nefret ediyorsunuz? Neden
insanlar sizin için birer düşman? Ve bütün bunların arkasından bir sual sorun kendinize.
Neden mutlu değilim? Arkasında hemen tespit edeceksiniz ki sevgisizlik var,
hatta nefret var. İnsanlar insanları sever veya sevmez. Ama nefret, sevmemenin
ötesidir. Sevmemek, nefret değildir. Nefret, karşıdaki kişiye zarar verme taleplerinin
var olduğu bir noktayı ifade eder. Sevmemek, nefretle sevgi arasında bir orta
noktadır.
Nefret,
intikam duygusunu mutlaka oluşturur. Nefret eden kişi, nefret ettiği kişiye
zarar vermek ister. Onu çekemez. Etraftaki insanların onu sevmesi de nefret
eden kişiyi rencide eder, üzer. Halbuki o kişiyi sevseydi üzülmeyecekti.
Eğer
etrafınızdaki bütün kardeşlerinizi sevmeyi başarırsanız, o zaman siz seven
birisi olacaksınız. Nefret etmeyen birisi olacaksınız. Kalbinizde sevgisizliğe,
nefrete yer kalmayacaktır. Herkesi seveceksiniz. Sevdikçe onlar da sizi
seveceklerdir. İşte burada bir hususa çok dikkat etmeniz lâzım. İç dünyanızda
sevmeniz bir şey ifade etmez. Onu sadece siz bilirsiniz. Etrafınızdaki
insanlara sevginizi göstermelisiniz, anlatmalısınız. Sevginizi etrafınızdaki
insanlara belirtmelisiniz. Çevrenizdeki insanlara davranışlarınızla, sözünüzle
her fırsatta bir sevgi rüzgârı, meltemi akmalıdır. Bu sizin onları sevmenizin ötesine
geçirir. Sevilen olursunuz. Sevilen kişi, mutlaka önce seven kişidir. Önce
sevmek, sonra da sevilmek…
Etrafınızdaki
insanlara genel olarak kin değil de sevgi duyabilirseniz, bunun mânâsı sizden
çevrenize her zaman pozitif dalga boyları yayılmasıdır. Bu gözlerimizle
görünmeyen bir dalga sistemi sizinle başka insanların arasında daima vardır. Severseniz
hep pozitif dalga boyları yayarsınız ve çevrenizden de pozitif dalga boylarını
çekersiniz. Sevmek mutluluğun anahtarıdır.
Öyleyse
neden insanlar birbirlerinden nefret ediyor? Neden birbirlerini şikâyet
ediyorlar? Neden orada nefreti sevgiye çevirecek olan bir davranışın içine
girmiyorsunuz? Sevgisizliğin sizi nereye ulaştırabileceğini zannediyorsunuz?
Başkalarının sizi kötülediğini düşünün. Yanlış şeyler yaptı. Sizde onu
kötülediniz. Etrafınızdaki insanlara hep onun kötülüklerini anlattınız. Peki o
zaman ne kazanırsınız? Evvelâ kendinize sorun? “Ben falancanın kötülüklerini
anlattığım zaman acaba onların gözünde ben neyim?” Sadece bir dedikoducusunuz.
Bir de o kişileri o kendisinden nefretle bahsettiğiniz kişiye karşı kışkırtıp
da ona düşman standartlara ulaştırmak istiyorsanız, o zaman daha da vahim bir
durumdasınız. Bu noktada kendinize sorun. Ben niçin böyle yapıyorum? Niçin bu
kardeşimi, başkalarına kötülüyorum? Niçin onları benle dost etmeye, ona düşman
etmeye zorluyorum? Arkasında ne var? Sadece nefret vardır.
Siz
başka bir arkadaşınıza başka birini zemmettiğiniz, kötülediğiniz, onun hakkında
olur olmaz şeyler söylediğiniz zaman o söylediğiniz kişi sizin hakkınızda şöyle
düşünmez mi? “Falanca hakkında böyle konuşuyor. Kim bilir benim hakkımda da
başkalarına neler söyleyecektir.” demez mi zannediyorsunuz?
Allah’ın yolunda yukarıya yükselmek çok
kolaydır. İblis bunu çok iyi bildiği için hepinizi nefretle techiz eder. Hepinizin
sevgi halesinin dışına çıkmasını, nefretin sahibi olmanızı ister. Böylece
birbirinize düşman olacaksınız. Onun ekmeğine yağ süreceksiniz. O sizin mutsuz
olmanızdan büyük memnuniyet duyar. Dikkat edin ki iblisin mutlu olması mümkün değildir.
Sadece bazı olaylara sevinir. Ama ömrünün büyük kısmı öfkeyle geçer.
Buradaki
dizayna güzelce bakılmalıdır. Söz konusu olan kişinin mutluluğudur. Bu mutluluk
başkalarından nefret etmemeye bağlıdır. “Peki ama ya başkaları benden nefret
ediyorsa ben onlardan nefret etmeyecek miyim?” derseniz. İşte göreviniz burada
başlar. Nefret eden kişiye öyle bir sevgiyle yaklaşacaksınız ki o kişi sizi
ölçüp biçtiği zaman, sizden nefret etmesi için bir sebebin olmadığını, aksine
sizi sevmesi için birçok sebebin mevcut olduğunu keşfedecektir. Neden etrafınızdaki
insanlara bu keşfi yaptırmıyorsunuz? Size düşman olan bir kişi hep ona düşman
bir davranışınızı bekler, arar ki size daha çok düşman olsun. Ama size uzanan düşman
elini siz dostça tutarsanız, onu dövmek yerine o eli okşarsanız, o kişiye
kalbinizdeki sevgiyi ulaştırırsanız o zaman size düşman olabilir mi? Düşmanlığın
arkasında sebepler vardır. Size düşman olduğunu düşündüğünüz kişiye gidin sorun.
Hangi davranışınızın onu huzursuz ettiğini, bundan sonra onu yapamayacağınızı,
onu mutlu etmek için hayatınızı bile vermeye hazır olduğunuzu, bundan sonraki
devrede onu mutlu etmek için mutlaka bir gayretin sahibi olacağınızı ona
anlatın. O zaman ne olur? O zaman mutlu bir toplumun ilk iki kişisini teşkil
edersiniz. İki kişi… Her biriniz etrafınızdaki insanlara mutluluğun sırlarını
anlatmaya başladığınız zaman, bu iki kişi her biri başka bir kişiyi devreye
aldığı gün dört kişi olacaktır, dört kişiyse sekiz kişi olacaktır. Her bir kişi
yaşadığı bu tatsız hayattan, kendisini huzursuz eden bu dünyadan sadece
sevgiyle mutluluğa doğru bir davranış sergileyebilir.
İnsanları sevmelisiniz. Sevin ki sevilesiniz.
Sevgi bir gül bahçesidir. Siz de o gül bahçesinde bir gül olun. Sevmenin
hepinizi Allah’ın istediği birer insan olmaya ulaştıracağını artık kalbinize
yerleştirmenin zamanı gelmedi mi?
Sahâbenin
sizden farkı neydi biliyor musunuz? Onlar, herkese karşı doyumsuz bir sevginin
sahipleriydi. Kur’ân-ı Kerim’in bütününe îmân ediyorlardı ve o Kur’ân onlara
sevmeyi öğretti. Başkalarını kendilerinden daha çok sevmeyi öğretti. Onları
özlemle inceleyin. Onlar sahâbeydi. Bütün güzelliklerin sahipleriydiler. Arkasında
da arkadaşlarına duydukları sevgi vardı.
Sizde bizden aldığınız bu sevgiyi başkalarına ulaştırmakla
vazifeli değil misiniz? Biz Allah’tan bu emri aldık. Size sevgiyi ulaştırdık.
Siz de başkalarına ulaştırın. Bir sevgi halesiyle etrafınızdaki herkes sizi
severek size bağlansın. O zaman siz de aynı şeyi söyleyeceksiniz. “Her şey çok
mu güzel yoksa bana mı öyle geliyor?”