Hz. Şuayb (A.S) II etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz. Şuayb (A.S) II etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Hz. Şuayb (A.S) II

                          Hz. Şuayb (A.S)


Bütün müşrikler gibi Medyen halkı da, kendilerini kurtuluşa çağıran peygamberlerinin davetini engellemek için harekete geçtiler. Müşrikler, ona gitmek isteyen insanların yoluna çıkar ve onun bir yalancı olduğunu söyleyerek, “sizi atalarınızın dininden döndürür” diye iftira ederlerdi. Müminleri korkutur ölümle tehdit ederlerdi.

7/A'RÂF-86: Ve lâ tak’udû bikulli sırâtın tû’ıdûne ve tasuddûne an sebîlillâhi men âmene bihî ve tebgûnehâ ivecen vezkurû iz kuntum kalîlen fe kesserekum vanzurû keyfe kâne âkıbetul mufsidîn(mufsidîne).
Tehdit (vaad ederek) ederek her yola (üstüne) oturmayın. Ve O'na (Allah'a) âmenû olan kimseleri Allah'ın yolundan men etmeyin. Ve onda (Allah'ın yolunda) bir eğrilik istiyorsunuz. Ve hatırlayın! Siz az idiniz, sizi çoğalttı. Ve bakın, fesat çıkaranların sonları nasıl oldu.
7/A'RÂF-87: Ve in kâne tâifetun minkum âmenû billezî ursiltu bihî ve tâifetun lem yu’minû fasbirû hattâ yahkumallâhu beynenâ, ve huve hayrul hâkimîn(hâkimîne).
Ve eğer içinizden bir kısmınız (bir grup), onunla gönderildiğim şeye inanır ve bir kısmınız (diğer bir grup) inanmazsa, o taktirde Allah, aramızda hüküm verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

            Hz. Şuayb çok namaz kılıyor ve öyle tanınıyordu. Müşrikler ise onu ve namazını alaya alarak kendi çaplarında eğleniyor, namaz kılmasına dil uzatarak onu ve yaptıklarını gereksiz ve değersiz göstermeye çalışıyorlardı. Her zaman olduğu gibi alaylarla sonuç alamayan müşrikler tehditlere başladılar ve tehditlerini gittikçe şiddetlendirdiler. Şuayb (A.S), Allahû Tealâ’ya, yola gelmeyeceği belli olan kavmi ile arasını açması için niyaz da bulundu. HÛD sûresinde şöyle buyurulmaktadır;

11/HÛD-87: Kâlû yâ şuaybu e salâtuke te’muruke en netruke mâ ya’budu âbâunâ ev en nef’ale fî emvâlinâ mâ neşâ’(neşâu), inneke le entel halîmur reşîd(reşîdu).
“Ya Şuayb! Babalarımızın ibadet ettiği şeyleri ve de mallarımız konusunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Muhakkak ki sen, halimsin, reşidsin (rüşde erensin, irşad edensin).” dediler.

11/HÛD-88: Kâle yâ kavmi e reeytum in kuntu alâ beyyinetin min rabbî ve rezekanî minhu rızkan hasenâ(hasenen), ve mâ urîdu en uhâlifekum ilâ mâ enhâkum anh(anhu), in urîdu illel ıslâha mesteta’tu, ve mâ tevfîkî illâ billâh(billâhi), aleyhi tevekkeltu ve ileyhi unîb(unîbu).
(Şuayb şöyle ) dedi: “Eğer ben, Rabbimden bir delil üzerinde isem ve beni kendinden güzel bir rızıkla rızıklandırdı ise de görüşünüz (bu) mu? Sizi ondan men ettiğim şeyde size muhalefet etmek istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadar ıslâh etmek istiyorum. Benim başarım ancak Allah iledir. Ben, O'na tevekkül ettim ve O'na yöneldim.”
11/HÛD-89: Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe kavme nûhin ev kavme hûdin ev kavme sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin).
Ey kavmim, bana karşı gelmeniz, Nuh (A.S)'ın kavmine veya Hud (A.S)'ın kavmine veya Salih (A.S)'ın kavmine isabet eden musîbetlerin bir benzerini, sakın size de isabet ettirmesin! Ve Lut (A.S)'ın kavmi, sizden uzak değildir.
11/HÛD-90: Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyh(ileyhi), inne rabbî rahîmun vedûd(vedûdun).
Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin (dileyin). Sonra O'na (Resûl veya mürşid önünde) tövbe edin. Muhakkak ki benim Rabbim, rahmet eden (rahmet nuru gönderen) dir, Vedûd'dur (seven).
11/HÛD-91: Kâlû yâ Şuaybu mâ nefkahu kesîren mimmâ tekûlu ve innâ le nerâke fînâ daîfâ(daîfen), ve lev lâ rehtuke le recemnâke ve mâ ente aleynâ bi azîz(azîzin).
Şöyle dediler: “Ya Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz anlamadık! Ve gerçekten biz, seni içimizde zayıf görüyoruz. Ve senin rahtın (sana destek olan gurubun) olmasaydı mutlaka seni taşlardık. Ve sen, bize karşı üstün değilsin.”
11/HÛD-92: Kâle yâ kavmi e rahtî eazzu aleykum minallâh(minallâhi), vettehaztumûhu verâekum zıhriyyâ(zıhriyyen), inne rabbî bi mâ ta’melûne muhît(muhîtun).
Ey kavmim! Benim rahtım (arkadaşlarım), sizin yanınızda Allah'tan daha mı üstün? Ve O'nu (Allah'ı) unutarak arkanıza attınız (önem vermediniz). Muhakkak ki benim Rabbim, yaptıklarınızı ihata eder (ilmi ile kuşatır).
11/HÛD-93: Ve yâ kavmi’melû alâ mekânetikum innî âmil(âmilun), sevfe ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve men huve kâzib(kâzibun), vertekibû innî meakum rakîb(rakîbun).

Ey kavmim, yapacağınız (yapabileceğiniz) şeyi yapın! Muhakkak ki ben de yapıyorum. Onu alçaltan azap kime gelir ve kim yalancıdır, yakında bileceksiniz. Ve gözleyin (bekleyin). Muhakkak ki ben de sizinle beraber bekliyorum.