MEHDİ KİMDİR? 3
Gerçekten
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bir hadîsine baktığımız zaman âyetle hadîs,
birbiriyle %100 örtüşüyor. Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz: “Bir zamanlar gelecek, Kur’ân-ı
Kerim’in resmi, İslâm’ın ismi kalacaktır. İnsanlar İslâmî isimlerle anılacaklar
ama İslâm’dan en uzak kişiler olacaklar. Mescidlere dışarıdan bakıldığı zaman
mamur ama içindeki insanlara bakıldığı zaman, kalplerinde hidayetten eser
olmayacak. O gün yaşayan âlimler, gök kubbenin altında yaşayan insanların en
şerrlileridir. Fitne onlardan çıkmıştır ve tekrar onlara dönecektir.”
buyuruyor.
Kur’ân’ın
resmi kalmış ve İslâm’ın da ismi kalmış. Günümüzde İslâm anıldığı zaman çoğu
kişinin aklına terörizm geliyor. İnsanları ahiret ve dünya saadetine muhakkak
surette ulaştıracak olan barışın yegâne teminatı olan hanif dînini, eğer insanlar
bir terörizm vasıtası olarak görüyorlarsa o zaman kesinlikle yaşanan dîn,
Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân-ı Kerim’de açıklanan hanif dîni değildir. Hanif
dîni insanları mutluluğa eriştirecek tek kurumdur.
Üç
kitaplı dînin de esasını Hz. İbrahim’in “Hanif Dîni” teşkil eder. Sırası
ile Tevrat, İncil ve Kur’ân-ı Kerim 7
safha ve 4 teslimi kapsar.
Hanif Dîni üç esas ihtiva eder:
1. Vahdet: Tek Allah’a inanmak.
2. Tevhid: Allah’a ruhlarını ulaştırmayı dileyen tek bir
toplum oluşturmak. (Böylece toplumlar
arasındaki bütün kavgayı bitirmek, yok etmek.)
3. Teslim: Allah’a teslim olmak. (Ruhu, vechi, nefsi ve
iradeyi Allah’a teslim etmek.)
Ama insanlar
Allah’ın Kur’ân, Tevrat ve İncil’deki hakikatlerini bir tarafa bırakarak
sonradan kendi elleriyle yazdıkları bid’atlere tâbî olmuşlar ve bunun sonucunda
dînde fırkalara ayrılmışlardır. Demek ki bid’atler sebebiyle kitaplardaki emirler
yerine getirilmemektedir.
Allah’ın hanif dîninin unutulduğu bu dönemde, Allah’ın
öğretisiyle dînin bütünü olan HİDAYETİ, Mehdi Resûl öğretmektedir. Yaşanan
geleneksel dîn tatbikatı sebebiyle dînde fırkalara ayrılan insanları saran elim
azabı, Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimizin zikrettiği kıyametten evvel oluşacak
10 büyük alâmetten birisi olan duhan fitnesini, Allahû Tealâ Duhân
Suresinin 10, 11, 12, 13 ve 14. âyetlerinde bildirmiştir:
44/DUHÂN-10: Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin
mubîn(mubînin).
Artık
göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
44/DUHÂN-11: Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).
(O
fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir
azaptır.
44/DUHÂN-12: Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).
Rabbimiz,
azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü’minleriz.
44/DUHÂN-13: Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun
mubîn(mubînun).
Onlara
(herşeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden)
ibret almadılar.
44/DUHÂN-14: Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun
mecnûn(mecnûnun).
Ve
(O’NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra
O’NDAN yüz çevirdiler.
Allahû
Tealâ 14 asır evvel Kur’ân-ı Kerim’in kendisine indirildiği Hz. Muhammed
Mustafa (S.A.V) Efendimiz’e: “Semanın apaçık bir dumanla kaplandığı günlere,
bak” diye hitap ediyor.
Ve
Allah’a inançları sebebiyle mü’min olduklarını sanan insanlar: “Bizden bu azabı
kaldır. Biz mü’minleriz.” diye dua ediyorlar. Tebliğe muhatap olmasına rağmen
Allah’ın davetine icabet etmeyen, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlere Allah azap
eder. O zaman “Bizden bu azabı kaldır. Biz mü’minleriz.” diyenler, gerçekte
mü’min olduklarını sanıyorlar, ama aslında hakiki mü’min değiller.
Allahû
Tealâ Mehdi Resûl’ü hidayetle göndermesine rağmen ibret almayanlar Resûl’den
yüz çeviriyorlar. Duhan fitnesinin kendilerinden kaynaklandığı Allah’a ulaşmayı
dilemedikleri gibi başkalarının da dilemesine mâni olan katilden büyük olan
fitnenin elebaşları dîn profesörleri, Mehdi Resûl’e: “Şeytandan vahiy alan
öğretilmiş deli” dediler.
Duhân
Suresinin 10, 11, 12, 13, 14. âyetlerinde zikredilen fitneyi 1996 yılında
Kanal-6’daki programla Türk halkına yaşattırdı. Allah’ın söylettirdiğini
söyleyen Mehdi Resûl, programa katılan
dîn profesörlerine 7 safha ve 4 teslimden oluşan 1400 yıl evvel sahâbenin
yaşadığı Kur’ân’daki İslâm’ı unuttuklarını, yaşamadıklarını onlara ispat etti.
Aynı zamanda bu programla, Allahû Tealâ âyetlerde zikredilen Resûl’ün de ahir
zamanda Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz’in geleceğini müjdelediği Mehdi Resûl
olduğunu onlara ve bütün Türk halkına da ispat etti.
Allah’ın
resûlleriyle gönderilen şeriat kitaplarıyla yaşandığı taktirde azap yoktur,
ahiret ve dünya saadeti vardır. Eğer insanlar el açıp: “Rabbimiz, bizden bu
azabı kaldır. Biz mü’minleriz.” diyorlarsa bu aynı zamanda bir itiraf
belgesidir. İnsanların saadet davetiyesi, saadet reçetesi ve saadet garantisi
olan şeriat kitaplarını yaşamadıklarının kesin itirafıdır.
Allahû
Tealâ, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da
anlatılan 7 safha ve 4 teslimden
oluşan, insanlar için seçtiği hanif dînini Mehdi Resûl vasıtasıyla bize
öğretti. Ve biz şu anda söylediğimiz her hakikati Allah’ın tasarrufunda olan
Efendimiz’den öğrendiğimiz ve yaşadığımız için mutluyuz. A’râf Suresinin 188.
âyet-i kerimesi özelde Allah’ın tasarrufunda nebîler sultanı Peygamber (S.A.V)
Efendimiz için geçerli olmasına karşılık umumi (genel) mânâda nebîlerin
olmadığı fetret devirlerinde vekâleten devrin imamları olarak seçilen herkes
için de geçerlidir. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor: