İHSAN VE Nİ’MET
Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd
ve şükrederiz ki; bir defa daha “İhsan ve Nimet”
kavramını tezekkür etmek üzere Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı. İnsanın manevî tekâmülü, Allah'a ulaşmayı
dilemekle başlar. 7 safha ve 4 teslimden
oluşan manevî tekâmül müessesesinin başlangıç noktası Allah'a ulaşmayı dilemektir. Sonra mürşide ulaşmakla bir muhteva
kazanır. Tâbiiyet sırasında Allahû Tealâ 7 tane ni’met verir.
Kur’ân-ı Kerim âyetlerine göre Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin
durumu şöyledir:
1. Cehenneme gidecektir.
2. Allah'ın ayetlerinden gafildir.
2. Allah'ın ayetlerinden gafildir.
3.
Hüsrandadır.
4. Hidayette değildir.
5. Şirktedir.
6. Allah'ın kulu ve dostu değil şeytanın kulu ve dostudur.
7. Takva sahibi değildir.
8. Mü’min değildir.
9. Dalâlettedir.
10. Küfürdedir.
4. Hidayette değildir.
5. Şirktedir.
6. Allah'ın kulu ve dostu değil şeytanın kulu ve dostudur.
7. Takva sahibi değildir.
8. Mü’min değildir.
9. Dalâlettedir.
10. Küfürdedir.
11. Fısktadır.
Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin Kur’ân-ı Kerim ayetlerine göre kurtuluşa ulaşması mümkün değildir. Kendisine yapılan
tebliğ karşısında gösterdiği negatif tepkilere karşılık hassa ve uzuvlarına engeller
konulur.
Tebliğe duyarsız kalan
kişinin hassalarına engeller konulur.
·
Basar (görme)
hassasına gışavet konulur.
·
Sem’î (işitme)
hassası mühürlenir.
·
Kalbi (idrak hassası)
mühürlenir.
2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ
kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun
azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini
ve işitme (sem'î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının
üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) azap vardır.
16/NAHL-108: Ulâikellezîne tabeallâhu alâ kulûbihim ve sem’ihim ve
ebsârihim, ve ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
İşte onlar, Allah'ın kalplerini, işitme
hassalarını ve görme hassalarını tabettiği (mühürlediği) kimselerdir. Ve işte
onlar; onlar, gâfillerdir.
45/CÂSİYE-23: E
fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ
sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min
ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen
kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette
bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme)
hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim
hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Kişi tebliğ yapan kişi ile
münakaşa etmişse uzuvlarına engeller konulur.
·
Kulaklarına
vakra konulur.
·
Gözlerine
hicab-ı mesture konulur.
·
Kalbine
ekinet konulur.
17/İSRÂ-45:
Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti
hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur'ân'ı kıraat ettiğin
(okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah'a ulaşmaya ve kıyâmet
gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine,
seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).
17/İSRÂ-46: Ve cealnâ alâ
kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte
rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O'nu (Kur'ân'ı),
fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine
ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur'ân'da
Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler
Kendisi Allah’a ulaşmayı
dilemeyip, başkalarının da Allah’a ulaşmayı dilemesine engel olan kişinin, hem
hassalarına hem de uzuvlarına engeller konulur.
7/A'RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li
cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum
a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi
bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi,
insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır,
onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler.
Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta
daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
4/NİSÂ-168: İnnellezîne keferû ve
zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).
Muhakkak ki inkâr edenleri ve
zulmedenleri (başkalarını da mürşide ulaşmaktan men edip saptıranları), Allah
mağfiret edecek değildir ve yola (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet
edecek değildir.
5/MÂİDE-39: Fe men tâbe min ba’di
zulmihî ve aslaha fe innallâhe yetûbu aleyh(aleyhi) innallâhe gafûrun
rahîm(rahîmun).
Artık kim, yaptığı zulümden sonra
tövbe ederse ve ıslâh olursa, o taktirde, muhakkak ki Allah onun tövbesini
kabul eder. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur, Rahîm'dir.
Bu kadar çok negatif faktörün sahibi olan bir kişi yine de bir gün
Allaha ulaşmayı dilerse Allah bu engelleri
kaldırarak 12 tane ihsanda bulunur. İlk 7 ihsan, Enfâl suresinin 29. âyet-i
kerimesinde 7 furkan olarak da geçer. Enfâl suresinin 29. âyet-i kerimesinde Allahû
tealâ buyuruyor ki:
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne
âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve
yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah'a karşı
takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi
kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder
(günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
1. ihsan - 1. Furkan: Gözlerindeki hicab-ı mestûre
alınır.
2. ihsan - 2. Furkan: Basar (görme) hassasının
üzerindeki gışavet alınır.
3. ihsan - 3. furkan: Kulaklarındaki vakra alınır.
4. ihsan - 4. Furkan: Sem’î (işitme) hassası
üzerindeki mühür açılır.
5. ihsan - 5. Furkan: Kalbin mührü açılır.
6. ihsan - 6. Furkan: Kalpteki ekinnet alınır.
7. ihsan - 7. Furkan: Kalbe ihbat konulur.
Allahû Tealâ,
En’âm Suresinin 46. âyet-i kerimesinde koyduğu engelleri kaldıracağını ifade
etmektedir:
6/EN'ÂM-46:
Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men
ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum
yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki:
“Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve
görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah'tan başka hangi
ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar
yüz çeviriyorlar.
Furkanlarla engelleri kaldıran Allahû Tealâ 7.
ihsan ve 7. furkan olarak da kişinin kalbine Allah’ın âyetlerini idrak etmeyi
sağlayan ihbat isimli bir müesese koyar. Allahû Tealâ Hacc Suresi 54. âyet-i
kerimesinde diyor ki:
22/HACC-54: Ve li
ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite
lehu kulûbuhum ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın
mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin,
onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden
bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu
(Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi
konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a
ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
7.
furkanla birlikte kişi muhbit olur bundan sonra da ihsanlar devam eder.
8. ihsan: Allah kalbe ulaşır.
64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu'min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey'in alîm(alîmun).
Allah'ın izni olmadıkça bir musîbet
isabet etmez. Ve kim Allah'a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine
ulaşır. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.
9. ihsan: Kalbin nur kapısını Allah Kendisine çevirir.
50/KAF-33:
Men haşiyer rahmâne bil gaybi ve câe bi kalbin munîbin.
Gaybda
Rahmân'a huşu duyanlar ve münib (Allah'a ulaşmayı dileyen) bir kalple (Allah'ın
huzuruna) gelenler (için).
10. ihsan: Kalbe nur yolu açılır.
6/EN'ÂM-125:
Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men
yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs
semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah
kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) teslime
(İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada
yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min
olmayanların üzerine azap verir.
11. ihsan: Allah’ın rahmet nurları kalbe girmeye başlar ve kişinin
kalbinde huşû oluşur.
39/ZUMER-22:
E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi),
fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin
mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için
(Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline!
İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
57/HADÎD-16:
E lem ye’ni lillezîne âmenû en tahşea kulûbuhum li zikrillâhi ve mâ nezele
minel hakkı ve lâ yekûnû kellezîne ûtûl kitâbe min kablu fe tâle aleyhimul
emedu fe kaset kulûbuhum, ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).
Allah'ın zikri ile ve Hakk'tan inen
şeyle (Allah'ın nurları ile), âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin)
kalplerinin huşû duyma zamanı gelmedi mi?
Kendilerine daha önce kitap verilip de böylece üzerinden uzun zaman geçince,
artık (zikri unuttukları için) kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Onlardan
çoğu fasıklardır.
Zumer-22 ile
Hadîd-16 Allah'ın nurunun kalbe girmeye başladığını göstermektedir. Kişi
zikir yapar ve nefsinin kalbine Allah'ın nuru girmeye başlar. Burada bir grup
nur söz konusudur. O, rahmet nurudur. Kişiyi huşû sahibi yapacaktır. %2 rahmet nuru ile huşûya ulaşılır.
Allahû Tealâ, huşû sahibi
olan kişinin mürşidini istemesini emretmektedir:
5/MÂİDE-35:
Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi
leallekum tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû
olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva
sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin.
Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
12.ihsan: Allahû Tealâ, Hacet namazının neticesinde kişiye mürşidini gösterir.
Mürşidi Allah gösterir:
16/NAHL-9: Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ
câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne).
Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan
bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar
vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
2/BAKARA-153:
Yâ eyyuhellezîne âmenustainû bis sabri ves salât(salâti), innallâhe meas
sâbirîn(sâbirîne).
Ey îmân edenler! Sabır ve namazla istiane (özel yardım) isteyin.
Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
2/BAKARA-45:
Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel
hâşiîn(hâşiîne).
(Allah'tan) sabırla ve namazla
istiane (özel yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a
ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır
gelir.
Huşû
sahipleri, ruhun hem dünya hayatında Allah’a ulaşacağına hem de ölümle ruhun
Allah’a döndürüleceğine îmân edenlerdir;
2/BAKARA-46:
Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar (o huşû sahipleri) ki,
Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle)
O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
Allahû Tealâ, Allah'a ulaşmayı dileyen bir kişiye 12 tane ihsanda
bulunmaktadır. Allah’tan mürşid istenir ve Allahû Tealâ ona mürşidini gösterir.
12. ihsan hacet namazı neticesinde Allahû
Tealâ'nın mürşidi göstermesidir. Kişi Allah'ın gösterdiği mürşide ulaşır ve
tâbî olur. Mürşidine tâbî olduğu nokta da 7 tane de ni’met alır.
ü 7 Nİ’MET
1. Ni’met: Kalbinin içine îmân kelimesi yazılır.
58/MUCÂDELE-22:
Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve
resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike
ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve
yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum
ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul
muflihûn(muflihûne).
Allah'a ve
ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve
O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları,
oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah)
onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile
destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının
üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar
orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da
O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır.
Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
2. Ni’met: Kişinin başının üzerine
devrin imamının ruhu gelir ve yerleşir.
3/ÂLİ
İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min
enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel
hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Andolsun ki Allah, mü'minlerin
(başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere (onların
aralarında, kendi kavminin içinde) kendilerinden bir resûl beas eder. Onlara
O'nun (Allah'ın) âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap
ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (Allah'a ulaşmayı dilemeden evvel) onlar
gerçekten açık bir dalâlet içinde idiler.
40/MU'MİN-15:
Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî
li yunzire yevmet telâk(telâkı).
Dereceleri yükselten ve arşın sahibi
olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a
ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin)
üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna)
ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin
imamının ruhunu) ulaştırır.
3. Ni’met: Ruh vücuttan ayrılarak Allah'a doğru yola çıkar.
78/NEBE-39:
Zâlikel yevmul hakk(hakku), femen şâettehaze ilâ rabbihî meâbâ(meâben).
İşte o gün (mürşidin eli Hakk'a
ulaşmak üzere öpüldüğü ve ona tâbî olunduğu gün), Hakk günüdür. Dileyen
(Allah'a ulaşmayı dileyen) kişi, kendisine Rabbine ulaştıran (yolu, Sıratı
Mustakîm'i) yol ittihaz eder. (Allah'a ulaşan kişiye Allah) meab (sığınak,
melce) olur.
4. Ni’met:
(a) - Kişinin günahları sevaba (seyyiatı hasenata) çevrilir ve derecat
sistemi değişir.
25/FURKÂN-69:
Yudâaf lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı kat kat
artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.
25/FURKÂN-70:
İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu
seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe
eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel
(nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini
(günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba
çevirendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).
(b) - Allah'ın o güne kadar verdiği dereceler 1'e 10 iken, o günden
itibaren 1'e 100 den, 1'e 700’e kadar
vermeye başlar.
2/BAKARA-261:
Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet
seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li
men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda
harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak
üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah,
dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi'dir,
Alîm'dir.
5. Ni’met: Fizik vücud şeytana kul
olmaktan kurtulmaya ve Allah'a kul olmaya başlar.
16/NAHL-36: Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin
resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve
minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe
kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin
(milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli
kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan
ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir
kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete
erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık
yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın
(görün).
6. Ni’met: Nefs tezkiyesi başlar.
2/BAKARA-151: Kemâ erselnâ fîkum resûlen minkum
yetlû aleykum âyâtinâ ve yuzekkîkum ve yuallimukumul kitâbe vel hikmete ve
yuallimukum mâ lem tekûnû ta’lemûn(ta’lemûne).
Nitekim size içinizde (görev yapmak üzere) sizden
bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki; âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup
açıklasın) ve sizi (nefsinizi) tezkiye etsin, size kitap ve hikmet öğretsin ve
(hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.
12/YÛSUF-53: Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le
emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra
edemem (temize çıkaramam). Muhakkak ki nefs, mutlaka sui olanı (şerri,
kötülüğü) emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç.
Muhakkak ki Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm'dir
(rahmet nurunu gönderen ve merhamet edendir).
33/AHZÂB-43:
Huvellezî yusallî aleykum ve melâiketuhu li yuhricekum minez zulumâti ilen nûr,
ve kâne bil mu’minîne rahîmâ(rahîmen).
Sizi (nefsinizin kalbini),
karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için, üzerinize salâvât (vasıtasıyla nur)
gönderen, O ve O'nun melekleridir ki O, mü'minlere Rahîm(dir). (Rahîm esmasıyla
tecelli eden
39/ZUMER-23:
Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu
culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ
zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men
yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen
olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-fazl ve
salâvât-rahmet), Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab'lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların
ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır).
İşte bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah,
kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.
24/NÛR-21:
Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettebiû hutuvâtiş şeytân(şeytâni), ve men yettebi’
hutuvâtiş şeytâni fe innehu ye’muru bil fahşâi vel munker(munkeri) ve lev lâ
fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu mâ zekâ minkum min ehadin ebeden ve
lâkinnallâhe yuzekkî men yeşâu, vallâhu semî’un alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar, şeytanın
adımlarına tâbî olmayın! Ve kim şeytanın adımlarına tâbî olursa o taktirde
(şeytanın adımlarına uyduğu taktirde) muhakkak ki o (şeytan), fuhşu (her çeşit
kötülüğü) ve münkeri (inkârı ve Allah'ın yasak ettiklerini) emreder. Ve eğer
Allah'ın rahmeti ve fazlı sizin üzerinize olmasaydı (nefsinizin kalbine
yerleşmeseydi), içinizden hiçbiri ebediyyen nefsini tezkiye edemezdi. Lâkin
Allah, dilediğinin nefsini tezkiye eder. Ve Allah, Sem'î'dir (en iyi işitendir)
Alîm'dir (en iyi bilendir).
2/BAKARA-257:
Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri),
vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz
zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları
(onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan
kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete
çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
7. Ni’met: İrade güçlenmeye başlar.
84/İNŞİKAK-6:
Yâ eyyuhel insânu inneke kâdihun ilâ rabbike kedhan fe mulâkîh(mulâkîhı).
Ey
insan! Muhakkak ki sen, Rabbine doğru (yola çıkarak) cehd ile (nefsinle) cihad
edersin. Sonunda O'na mülâki olursun (ruhunu Allah'a ilka edersin,
ulaştırırsın).
Nefsin kalbine nurlar geldikçe nefsin afetlerini
yenecek olan gücü giderek artar. Kişinin ruhu Allah’a ulaşana kadar nefsinin
kalbi %51 nurla dolacaktır. Ama bu kişi daimî zikre ulaşırsa nefsinin kalbi
%100 nurla dolacaktır. Bu yarıya kadar gidişte irade giderek güçlenmeye devam
eder. Nefsin kalbindeki nurlar arttıkça, iradede afetlere karşı koymakta daha
güçlü bir pozisyon alır.
Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir dersimizin daha sonuna geldik. Bütün kardeşlerimizin, insanların
dalâletten kurtulmaları için vazifeli kılınmalarını ve bu istikamette Kur’ân’ın
bütün ilmine sahip olmalarını ve Allahû Tealâ’nın hepimizi hem cennet saadetine
hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek inşaallah bugünkü
dersimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.