Amilüssalihat V etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Amilüssalihat V etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2017 Perşembe

AMİLÜSSALİHAT V

AMİLÜSSALİHAT V

Allah amilüssalihat yapanlara güzel mükâfat (cennet ve dünya saadeti) vereceğini ifade etmektedir:

18/KEHF-88: Ve emmâ men âmene ve amile sâlihan fe lehu cezâenil husnâ ve se nekûlu lehu min emrinâ yusrâ(yusren).
Fakat kim âmenû olursa (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dilerse) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, bundan sonra onun mükâfatı güzeldir (cennettir ve dünya saadetidir). Ve ona, emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz (uygulayacağız).

Allahû Tealâ: “Îmân edip salih amel işleyenlere emirlerimizden kolayını söyleyeceğiz.” buyurmaktadır. Etrafımızda öyle insanlar vardır ki, 15 yaşından itibaren namazlarını kılarlar, oruçlarını tutarlar, zekâtlarını verirler ama bazen yoruldukları zaman veya işleri olduğu zaman derler ki, “Namazı kazaya bırakalım, daha sonraki namazla birleştiririz.” Tasavvuftaki insanlar amilüssalihat yaptıkları için onların namazlarını ertelemeleri mümkün değildir. Çünkü onlar o namazı kılmadıkları zaman rahatsız olurlar. Allahû Tealâ onlara emirlerinden kolayını, söyler ve onların yüklerini hafifletir. Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 26, 27 ve 28. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:

4/NİSÂ-26: Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum vallâhu alîmun hakîm(hakîmun).
Allah size beyan etmek (açıklamak) ve sizi, sizden öncekilerin kanununa ulaştırmak ve tövbelerinizi kabul etmek ister. Ve Allah Alîm'dir (en iyi bilendir), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
4/NİSÂ-27: Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûneş şehevâti en temîlû meylen azîmâ(azîmen).
Ve Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister, şehvetlerine uyanlar ise, sizin büyük bir meyille (şehvete) meyletmenizi isterler.
4/NİSÂ-28: Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulikal insânu daîfâ(daîfen).
Allah sizden (tövbelerinizi kabul ederek yükünüzü) hafifletmeyi diler. Ve insan zayıf yaratıldı.

Allahû Tealâ Allah’a ulaşmayı dileyen kişinin üzerinden o ağır yükü daha Allah’a ulaşmayı dilediği an alır. Takva sahibi olduğu için günahlarının bütününü örter. Daha sonra da salih amel işlemeye başladığı zaman da bütün ibadetleri kolaylaştırır ve sevdirir.  Her an yardım eder. Kişi, ıslâh edici amelleri, yani zikri yaptığı müddetçe o kişiye hiçbirşey zor gelmez. Allahû Tealâ sözünü mutlaka yerine getirecektir.
Allahû Tealâ amilüssalihatın nefs tezkiyesi olduğunu ve aynı zamanda da koyduğu iki tane şartın; takva sahibi olmak ve sedîd söz söylemek, irşad makamının önünde söylenen sözün gerçekleştirilmesiyle mümkün olduğunu bunun ilacının da zikir olduğunu ifade etmektedir. İnsanların amilüssalihat işleyerek dünya ve ahiret saadetine ulaşması burada kesinlik kazanmaktadır. Kişinin kalbinin %51 oranında nurlanması ve afetlerin o kadar azalması onun mutlu bir hayat yaşamasını, yani dünya hayatının yarısını mutlu yaşamasını sağlamaktadır.
İnsanların mutluluğu nedir? İç dünyasında, dış dünyasında ve Allah ile olan ilişkilerinde ferahlanmalarıdır. Eğer nefsi tezkiye olan bir kişi, zikir ile amilüssalihata devam ederse o zaman bütünü ile mutluluğa ulaşır. Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 57 ve 58. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:

10/YÛNUS-57: Yâ eyyuhen nâsu kad câetkum mev'ızatun min rabbikum ve şifâun limâ fîs sudûri ve huden ve rahmetun lil mu'minîn(mu'minîne).
Ey insanlar! Size, Rabbinizden öğüt (vaaz) ve göğsünüzde olana (nefsinizin kalbindeki hastalıklara) şifa ve mü'minlere hidayet ve rahmet gelmiştir.
10/YÛNUS-58: Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike felyefrehû, hûve hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne).
De ki: “Allah'ın fazlı ve O'nun rahmeti ile artık ferahlasınlar (sevinsinler). O, onların topladıkları şeylerden (dünya mallarından) daha hayırlıdır.”

İnsanları ferahlatacak olan Allah’ın fazlı ve rahmetidir. Allah’ın fazlı ve rahmeti Allah’ın ismini zikretmekle gelir. Allah’ın isminin zikredilmesi ne yazık ki 1400 yıldır kısıtlanmış. Bir insan ya Allah ile ya da şeytanla beraber olur. Şeytanla olduğu müddetçe şeytan onlara devamlı emaniyyeyi emredecek ve Allah’ın gerçeklerini örtecektir. Bunu da gerçekleştirmiştir. Yani insanların mutluluğu için gerekli olan ıslâh edici amel amilüssalihatı oluşturmamak için, Allah’ı zikretmeyi ortadan kaldırmayı ne yazık ki başarmıştır. Ne 5 şartın içinde, ne 32 farzın içinde, ne de 54 farzın içinde bunlar yok. Yani Allah’ı zikretmek yok. Zikrin tarifi de farklı anlatılıyor ve iblis, Allah’ın isminin zikredilmesi yerine farklı şeyler oluşturmuştur. İblis o ilim adamlarını öyle oyalamış ki onları kendi peşine takmış durumdadır.
Mucâdele Suresinin 19. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

58/MUCÂDELE-19: İstahveze aleyhimuş şeytânu fe ensâhum zikrallâh(zikrallâhi), ulâike hizbuş şeytân(şeytâni), elâ inne hizbeşşeytâni humul hâsirûn(hâsirûne).
Şeytan onları kuşattı. Böylece Allah'ın zikrini onlara unutturdu. İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Şeytanın taraftarları, gerçekten hüsranda olanlar, onlar değil mi?

Allah’ı zikretmeyenler, zikrullah yapmayanlar kimlerdir? Allahû Tealâ: “Ulaike hizbuş şeytan: İşte onlar şeytan taraftarıdır, şeytanın grubundadır.” diyor. Eğer zikir yoksa, bir insan Allah’ın ismini zikretmiyorsa onun, Allah taraftarı yani hizbullah olması söz konusu olamaz; hizbuşşeytan olabilir. Allahû Tealâ bir başka grup söylemiyor. Ya “Hizbullah” diyor ya da “hizbuşşeytan” diyor. Mucâdele Suresinin 19. âyet-i kerimesinde “hizbuşşeytan”dan, Mucâdele Suresinin 22. âyet-i kerimesinde “Hizbullah”dan bahsediyor.

58/MUCÂDELE-22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?

43/ZUHRÛF-36: Ve men ya’şu an zikrir rahmâni nukayyıd lehu şeytânen fe huve lehu karîn(karînun).
Ve kim Rahmân'ın zikrinden yüz çevirirse, şeytanı ona musallat ederiz. Böylece o (şeytan), onun yakın arkadaşı olur.

Zikri özellikle ortadan kaldırma çabası içine giren ve bunun gerçeğini bilen şeytan kendi taraftarlarına, o ilim adamlarına bunları yutturmuştur. Ve Allahû Tealâ zikrin en büyük olduğunu açıklamasına rağmen, iblis bu gerçeği de meallerde değiştirmiştir. Allahû Teâlâ, Ankebût Suresinin 45. âyet-i kerimesinde diyor ki:

29/ANKEBÛT-45: Utlu mâ ûhıye ileyke minel kitâbi ve ekımıs salât(salâte), innes salâte tenhâ anil fahşâi vel munker(munkeri), ve le zikrullâhi ekber(ekberu), vallâhu ya’lemu mâ tasneûn(tasneûne).
Kitaptan sana vahyedilen şeyi oku ve salâtı ikâme et (namazı kıl). Muhakkak ki salât (namaz), fuhuştan ve münkerden nehyeder (men eder). Ve Allah'ı zikretmek mutlaka en büyüktür. Ve Allah, yaptığınız şeyleri bilir.

Meallerde Ankebût-45’in meali de “Namaz en büyük ibadettir.” şeklinde değiştirilmiştir. Allahû Tealâ Hicr Suresinin 9. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

15/HİCR-9: İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).
Muhakkak ki zikri (Kur'ân-ı Kerim'i), Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.