1. Yedili Basamak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1. Yedili Basamak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2015 Pazartesi

1. YEDİLİ BASAMAK

                                         1. YEDİLİ BASAMAK

Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir defa daha “1. Yedili Basamak” konusunu tezekkür etmek üzere Allahû Tealâ bizleri birlikte kıldı. Biliyorsunuz ki İslâm merdiveni 28 basamaktan oluşmaktadır.

1. Basamak: Olaylar yaşanır. Herkes yaşar.
2. Basamak: Allah insanları seçer.
Burada insanlar 2’ye ayrılır:
·        Seçilenler (Allah’ın kalbinde hayır gördükleri).
·        Seçilmeyenler (Allah’ın yolundan men edenler).
3. Basamak: Allah’a ulaşmayı dilemektir.
4. Basamak: Allah Rahmân esması ile tecelli eder.  Rahmân Esması’nın tecellisi ile kişi furkan ve ihsanları almaya başlar.
5. Basamak:
·        Kişinin gözlerindeki hicab-ı mesture alınır; 1.furkan. 1.ihsan
·        Basar hassasının üzerindeki gışavet alınır; 2.furkan. 2.ihsan
6. Basamak:
·        Kişinin kulaklarındaki vakra alınır; 3. furkan 3.ihsan
·        Sem’î hassası üzerindeki mühür alınır; 4. furkan 4.ihsan                                      
7. Basamak:
·        Kalbin mührü alınır; 5. furkan 5.ihsan
·        Kalpteki ekinnet alınır; 6. furkan 6.ihsan
·        Ekinnet’in yerine ihbat konulur; 7. furkan 7.ihsan

İlk yedi basamağı âyet-i kerimeler ışığında inceleyelim:  

1.Basamak: Evvelâ insanlar olayları yaşarlar. Allahû Tealâ Bakara Suresinin 216. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

2/BAKARA-216: Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Meselâ bir insanın arabası çalınır ve kişi çok üzülür. Bu hoşuna gitmeyen bir olaydır. Bu kişi derecat kazanıyor arabayı çalan kişi derecat kaybediyor. Yani arabası çalınan kişi hayır kazanıyor, arabayı çalan da derecat kaybediyor ve şerre ulaşıyor.

2. basamak: Allahû Tealâ’nın seçimi söz konusudur. Kim kendisi Allah’a ulaşmayı dilemez başka insanları da Allah’ın yolundan men ederse onlar seçilmezler.

Allahû Tealâ Nisâ Suresinin 167.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

4/NİSÂ-167: İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).
Muhakkak ki inkâr edenler ve Allah'ın yolundan alıkoyanlar (saptırmış olanlar), (mürşidlerine ulaşmadıkları için) uzak bir dalâletle sapmışlardır.

Allah’ın yolundan men edenler söz konusudur. Zaten başlangıçta herkes dalâlettedir, onlar da seçileceklerdir. Ama kim kendisi Allah’a ulaşmayı dilemiyor da başkalarını da Allah’ın yolundan saptırıyorsa o, uzak bir dalâlet içindedir. Allah’a ulaşmayı dilemek istikametinde seçilmez. Gideceği yer cehennemdir.

 Allahû Tealâ Şûrâ Suresinin 13.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeraiti); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîme, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahy ederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Allahû Tealâ, başka insanları Allah’ın yolundan men etmeyenleri seçer. Allah’ın seçtiklerinden sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler Allah’a ulaştırılır. Seçilenler %95’ten fazladır. Seçilmeyenler sadece, Allah’ın yolundan men edenlerdir.
Herkesin mutlaka senede birkaç defa musîbetlerle imtihan edilmesi söz konusudur. Allahû Tealâ Tevbe Suresinin 126.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

9/TEVBE-126: E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merreten ev merreteyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne).
Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra tövbe etmiyorlar (Allah'a yönelmiyorlar) ve onlar zikir yapmıyorlar (Allah'ın ismini ard arda tekrar etmiyorlar).
   
İmtihanları bir geçenler vardır; bir de imtihanlarda kalanlar vardır. Ama bu, seçime tesir etmiyor. Onun dışında bir olaydır.

3. basamak: Allah’a ulaşmayı dilemektir. İnsanlardan sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler 3. basamağa ulaşabilir. Allahû Tealâ Bakara Suresinin 156.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

2/BAKARA-156: Ellezîne izâ esâbethum musîbetun, kâlû innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn(râciûne).
Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman: “Biz muhakkak ki Allah içiniz (O'na ulaşmak ve teslim olmak için yaratıldık) ve muhakkak O'na döneceğiz (ulaşacağız).” derler.

ellezîne izâ esâbethum musîbetun: Onlar ki, kendilerine bir musîbet isabet ettiği zaman
kâlû innâ lillâhi: Derler ki: muhakkak ki biz Allah içiniz
ve innâ ileyhi râciûn: Muhakkak ki O’na rücû edeceğiz (ruhumuzu hayattayken O’na ulaştıracağız).

Tevbe Suresinin 126. âyet-i kerimesinde: “Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı?” ifadesinde, herkes senede birkaç defa imtihan edilir. Bu insanlar, imtihanlardan pozitif sonucu alanlardır. Musîbeti gördükleri zaman diyorlar ki: “Biz muhakkak ki Allah içiniz ve mutlaka Allah’a ulaşacağız.”

76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.

Allahû Tealâ Ankebût Suresinin 5.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o takdirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.

men kâne yercû likâallâhi: kim Allah’a mülâki olmayı dilerse
fe inne: muhakkak ki.
ecelallâhi: Allah’ın tayin ettiği zaman.
leât: gelecektir.
ve huves semîul alîm: ve O; en iyi işitendir, en iyi bilendir.

“Kim Allah’a mülâki olmayı dilerse, Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu hayattayken Allah’a ulaşacaktır).”
Allahû Tealâ’nın Şûrâ Suresinin 13. ve Ra’d Suresinin 27. âyet-i kerimelerinde Allah’a ulaşmayı dileyen kişiyi Kendisine ulaştıracağına dair sözü var; “Kim Allah’a ulaşmayı dilerse Allahû Tealâ’nın Kendisine ulaştıracağını” Allahû Tealâ vâad ediyor. Demek ki kim Allah’a ulaşmayı dilerse o takdirde bu hedefe mutlaka ulaşabilecektir.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahy ederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

13/RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

Allah’a ulaşmayı dilemek farzdır. Allahû Tealâ Rûm Suresinin 31.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Bir insanın Allah’a ulaşmayı dilemesi, onun takva sahibi olmasını, mutlaka cennete ulaşmasını sağlıyor. Kim takva sahibi ise onlar cennete girer. Allahû Tealâ Kaf Suresi 31 ve 32. âyet-i kerimelerinde buyuruyor ki:

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîdin.
Ve cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.
50/KAF-32: Hâzâ mâ tûadûne li kulli evvâbin hafîz(hafîzin).
İşte size vaad olunan şey budur (cennettir). Bütün evvab (ruhu Allah'a ulaşarak sığınmış), ve hafîz olanlar (başlarının üzerine devrin imamının ruhu ulaşmış olanlar) için.

            Takva sahiplerinin hepsine Allahû Tealâ cenneti vaad etmiştir. Burada 3. basamak tamamlanıyor. 3. basamak, çok önemli basamaktır. Çünkü bir insan görüyoruz ki Allah’a ulaşmayı dilemezse takva sahibi olamıyor ve şirkte kalıyor. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

Allah’a ulaşmayı dileyenlerin dışındaki bütün fırkalar, takva sahibi değildir. Hepsi fırkalara ayrılmış durumdadır ve şirktedir. Sadece Allah’a mülâki olmayı dileyenler şirkten kurtulurlar, takva sahibi olurlar Allah’a ulaşmayı dileyenler mü’mindirler. Allahû Tealâ Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve and olsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

Şeytana kul olmayanlar mü’minlerdir. Şeytana kul olanlar kâfirlerdir. İki âyet-i kerimeyi birbiriyle karşılaştırırsak: Rûm Suresi 31’deki muhteva: Takva sahipleri, Allah’a ulaşmayı dileyenler; bir tek fırkadır. Geri kalan bütün fırkalar müşriklerdir. Bir tek fırka mü’minlerdir. İnsanların Allah’a ulaşmayı dilemesi, hayatlarının en büyük imtihanıdır.
Kur’ân-ı Kerim’de, cennetle cehennemi ayıran bir tek ayraç vardır: Allah’a ulaşmayı dilemek veya dilememek. Kişinin hangi kat cennete gireceği, bundan sonraki davranışlarına bağlıdır. Ama 1. kat cenneti, mutlaka Allah’a ulaşmayı dileyen herkes elde eder. Kişi daha sonra mürşidine ulaşacaktır, 2. kat cennetin sahibi olacaktır. Daha sonra ruhunu Allah’a ulaştıracaktır, 3. kat cennetin sahibi olacaktır. Bu, Allahû Tealâ tarafından garanti edilmiştir. 3. basamakta kişi Allah’a ulaşmayı diler. Dilemezse ne olur? Dilemezse gideceği yer cehennemdir. Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetlerinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:

10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).

Allah’a ulaşmayı dilemek son derece önemli bir konudur. Görülüyor ki dilemeyen kâfirdir, dileyen mü’mindir. Allahû Tealâ Bakara Suresinin 257.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefislerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefislerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.

Allâhu velîyyullezîne âmenû: Allah âmenû olanların, Allah’a ulaşmayı dileyen mü’minlerin dostudur.
yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri: Onları zulmetten nura çıkarır.

Yani o kişi mürşidine tâbî olur, nefs tezkiyesine başlar. Nefsinin kalbi %100 kapkaranlıkken Allahû Tealâ, o kişinin nefsini %51 aydınlığa kadar Kendisi ulaştırır. O kişinin ruhunu da Kendisine ulaştırır. Öyleyse Allahû Tealâ âmenû olanların, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin dostudur. Âmenû olanlar, burada Allah’ın dostluğunu kazananlar; mü’minlerdir. Allahû Tealâ daha sonra diyor ki: “O kâfirlere gelince onlar da nurdan zulmete götürülürler.” Âyet-i kerimenin bu kısmında Allah’a ulaşmayı dileyip, mürşide tâbî olduktan sonra nefsinin kalbinde % 51 nur ile ruhunu Allah’a ulaştıran bir kişinin şeytanı dost edinmesi ile kalbindeki nurların yerini tekrar karanlıkların alması ve nurdan zulmete geri dönüş ifade edilmektedir.

4. basamak: Bakara Suresi 105. âyet-i kerimesine ve Âli İmrân Suresi 74. âyet-i kerimesine göre Allah Rahmân esması ile tecelli eder.

2/BAKARA-105: Mâ yeveddullezîne keferû min ehlil kitâbi ve lel muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ehli kitaptan kâfir olanlar ve müşrikler, Rabbinizden sizin üzerinize hayırdan (rahmet ve fazl) indirilmesini istemezler. Ve Allah, rahmetini dilediği kimseye tahsis eder. Ve Allah, “büyük fazıl” sahibidir.

3/ÂLİ İMRÂN-74: Yahtassu bi rahmetihî men yeşâ’(yeşâu), vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Rahmetini dilediğine tahsis eder. Ve Allah, “Büyük Fazl” sahibidir.

Allahû Tealâ “Allah rahmeti dilediğine verir.” diyor ve dilediklerinin En’âm Suresi 155. âyet-i kerimesine göre takva sahiplerinin olduğunu açıklıyor.

6/EN'ÂM-155: Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârekun fettebiûhu vettekû leallekum turhamûne.
Ve indirdiğimiz bu kitap mübarektir. Öyleyse O'na tâbî olun. Ve takva sahibi olun. Böylece siz rahmet olunursunuz (rahmete ulaşırsınız).

Takva sahibi olanlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir. Enfâl Suresinin 29. âyet-i kerimesine göre onlara furkanlar verilir.

8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah'a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

5. basamak: 1. furkan, 1.ihsan; kişinin gözlerindeki hicab-ı mesturenin alınmasıdır.
          2. furkan, 2.ihsan; basar hassasının üzerindeki gışavetin alınmasıdır.

Allahû Tealâ engelleri kaldırmaya evvelâ gözlerden başlıyor. İsrâ Suresinin 45.âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:

17/İSRÂ-45: Ve izâ kara’tel kur’âne cealnâ beyneke ve beynellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti hicâben mestûrâ(mestûren).
Sen Kur'ân'ı kıraat ettiğin (okuduğun) zaman, seninle ahirete (ölmeden evvel Allah'a ulaşmaya ve kıyâmet gününe) inanmayanlar arasına hicab-ı mesture kıldık (gözlerinin üzerine, seni peygamber olarak görmelerini engelleyen bir perde koyduk).

Allahû Tealâ Bakara Suresinin 7.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

2/BAKARA-7: Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum azâbun azîm(azîmun).
Allah onların kalplerinin üzerini ve işitme (sem'î) hassasının üzerini mühürledi ve görme (basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) azap vardır.

Allahû Tealâ burada o kişinin kalbinin üzerine yani idrak etme hassasının üzerine hatem (engel) koyuyor; kişi idrak edemiyor. Allahû Tealâ işitme hassasının üzerine engel koyuyor. Görme hassasının ve kalbinin üzerine engel (hatem, mühür) koyuyor.
Tebliğ yapılıyor ama kişi Allah’a ulaşmayı dilemiyor. Kendisine tebliğ yapılmayan hiç kimse yoktur. Allahû Tealâ diyor ki:

67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).
(Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya her bir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.
67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”
67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).
Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.

6. basamak: 3.furkan, 3.ihsan; Kulaklarından vakranın alınmasıdır.
          4.furkan, 4.ihsan; Sem’î hassasının üzerindeki mührünün alınmasıdır.

Allahû Tealâ İsrâ Suresinin 46.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

17/İSRÂ-46: Ve cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakran), ve izâ zekerte rabbeke fîl kur’âni vahdehu vellev alâ edbârihim nufûrâ(nufûren).
O'nu (Kur'ân'ı), fıkıh (idrak) etmelerine karşı, (fıkıh edemesinler diye) kalplerinin üzerine ekinnet ve onların kulaklarına vakra (işitme engeli) kıldık. Ve sen, Kur'ân'da Rabbinin tekliğini zikrettiğin zaman nefretle arkalarına döndüler.

Allahû Tealâ, 2 grup engelden bahsediyor. Eğer kişi Allah’a ulaşmayı dilerse 5. basamakta 1. furkan veriliyor, hicab-ı mesture alınıyor. 2. furkan, basar hassasının üzerindeki gışavet alınıyor. Daha evvel kişi Allah’a mülâki olmayı inkâr etmişse bunlar mutlaka konulmuştur. Hepsi birer birer alınıyor.

7. basamak: 5.furkan, 5.ihsan; Kalbin (idrak hassasının) mührünün açılmasıdır.
                                             6.furkan, 6.ihsan; Kalpteki ekinnetin alınmasıdır.
                                             7.furkan, 7.ihsan; Ekinnetin alınıp yerine ihbat konulmasıdır.
           
2 nevî insan vardır. Kişinin kulaklarındaki vakra, sem’î hassası üzerindeki mühür açılıyor. Sonra kalbin mühür alınır. Kalpteki ekinnet alınır. 7. furkan, ekinnetin yerine ihbat konulmasıdır.

Allahû Tealâ Hacc Suresinin 54.âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

22/HACC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.

           • Allah’a ulaşmayı dilemek 1. Safha hidayettir.
           • Mürşide ulaşmak 2. Safha hidayettir.
           • Ruhun Allah’a ulaşması ise 3. safha hidayettir.

Tebliğe muhatap olan kişi,  4 farklı hüviyette davranış biçimi sergileyebilir:

1- Kişi kendisine tebliğ yapıldığı zaman bu tebliği hemen kabul ederse, o takdirde, kalbinin, kulağının, gözlerinin, görme hassasının, işitme hasasının, idrak etme hassasının üzerine hiçbir engel konulmaz. O kişinin kalbine sadece ihbat konulur. Bu kişiyi Allahû Tealâ mürşidine ulaştırır.
2- Kişi kendisine tebliğ yapıldığı zaman bu tebliğe ilgisiz kalırsa, o takdirde, hassalarına engel konulur.
3- Kişi kendisine tebliğ yapıldığı zaman bu tebliğe karşı çıkar münakaşa ederse, o takdirde, uzuvlarına engeller konur.
4- Kişi kendisine tebliğ yapıldığı zaman bu tebliği karşı çıkar ve başkalarını da Allah’ın yolundan men ederse Allahû Tealâ onun görme, işitme, idrak etme hassalarının üzerine hem de uzuvlara da engel koyar. Gözler görmez, kulaklar işitmez, kalpler idrak etmez. İrşad makamını irşad makamı olarak görmez. İrşad makamının sözlerini işitmez, idrak edemez.

Böyle bir insan, başlangıçta bunu reddettikten sonra, pişman olur ve Allah’a ulaşmayı dilerse o zaman söylediğimiz standartlar içinde 1. yedi basamağın sonuna kadar, Allahû Tealâ hassalardaki engelleri de alır. Görme, işitme ve idrak etme hassalarının engellerini de alır. Görme uzvu olan gözün üzerindeki, işitme uzvu olan kulağın üzerindeki, idrak etme uzvu olan kalbin üzerindeki engelleri de alır.  En’âm Suresinin 46 âyet-i kerimesinde bu konu ifade edilmektedir.

6/EN'ÂM-46: Kul e reeytum in ehazallâhu sem’akum ve ebsârekum ve hateme alâ kulûbikum men ilâhun gayrullâhi ye’tîkum bih(bihî), unzur keyfe nusarriful âyâti summe hum yasdifûn (yasdifûne).
(Ya Muhammed müşriklere) de ki: “Gördünüz mü? (aczinizi anladınız mı?) Şâyet Allah sizin işitme hassanızı ve görme özelliğinizi alsa ve sizin kalplerinizi mühürlese, Allah'tan başka hangi ilâh onları size (geri) getirir?” Bak, âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz! Sonra onlar yüz çeviriyorlar.

Allahû Tealâ hassaların üzerine konulan engellerin isimlerini ayrı veriyor. Uzuvlar üzerine konan engellerin isimlerini ayrı veriyor. Kişinin ister uzuvlarına engel konulsun ister hassalarına konulsun ister bu kişi başkalarının hidayetine de engel olduğu için hem uzuvlarına hem hassalarına engel konulsun eğer bu kişi Allah’a ulaşmayı dilerse bu engeller kaldırılır. Her bir furkanla yedi de bir olmak üzere tüm günahları örtülür. Sonra da mürşidine tâbî olduğu zaman bütün engeller yok olur ve günahlar sevaba çevrilir. Burası, bu noktaya kadar ilk 7 basamağı anlattıklarımızı ihtiva eder. Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek, 4 tane 7 basamağı ifade eder. Bu dersimizde ilk 7 basamakla ilgili bölümü tamamladık.

Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir dersimizin daha sonuna geldik. Bütün kardeşlerimizin, insanların dalâletten kurtulmaları için vazifeli kılınmalarını ve bu istikamette Kur’ân’ın bütün ilmine sahip olmalarını ve Allahû Tealâ’nın hepimizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek inşaallah bugünkü dersimizi burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.