BİRR II
Fizik vücutlarımız Hz. Âdem’in sulbünden gelen,
onun oğullarıdır, yani Âdemoğullarıdır. Şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a
kul olacağız diye hepimiz Allah’a ahd vermişiz. Bu fizik vücudumuzun Allah’a
verdiği ahddir. İrademizin Allah’a verdiği ahd ise bir bütünü ifade eder.
Allahû Tealâ’nın bu ahdimiz konusunda bizden
istediği şey, ruhumuzu ve fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmektir ama aslında
irademizin verdiği ahd bundan sonra nefsimizin Allah’a teslimini, daha sonra
irademizin de Allah’a teslimini içerir, 7 safhada 4 tane teslim içerir;
1. safha: Allah’a ulaşmayı dilemektir.
2.
safha: Mürşide ulaşıp tâbiiyettir.
3. safha: Ruhu Allah’a teslim etmektir. (1. teslim),
4. safha: Fizik vücudu Allah’a teslim etmektir. (2.
teslim),
5. safha: Nefsi Allah’a teslim etmektir. (3. teslim),
6. safha: Muhlis olmak yani
irşad olmaktır.
7. safha: İradeyi teslim
etmektir. (4. teslim).
Böylece bir kişinin Allah’a verdiği ahd de
gerçekleşir. 25. basamakta fizik vücudumuzu Allah’a teslim ettiğimiz zaman,
ezelde Allah’a verdiğimiz fizik vücudumuzun verdiği ahd gerçekleşir. Allahû
Tealâ, Mâide Suresinin 7. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
5/MÂİDE-7: Vezkurû ni’metellâhi
aleykum ve mîsâkahullezî vâsekakum bihî iz kultum semi’nâ ve ata’nâ
vettekûllâh(vettekûllâhe) innallâhe alîmun bizâtis sudûr(sudûri).
Allah'ın, sizin üzerinizdeki ni'metini ve: “İşittik ve
itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misâkınızı hatırlayın. Allah'a karşı takvâ sahibi olun,
Muhakkak ki O, göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir.
Allahû
Tealâ’nın: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sualine “Evet” cevabını veriyoruz.
(A’râf 172) Ondan sonra Allahû Tealâ diyor ki;
“Ey nefsler! Ben sizin Rabbiniz olduğuma göre bana yemin verin teslim
olacağınıza dair. Ey ruhlar! Bana misak verin bana teslim olacağınıza dair. Ey
fizik vücutlar! Bana ahd verin bana teslim olacağınıza dair. Sözlerimizi
işittiniz mi?” Hepimiz; “İşittik.” diyoruz. Allahû Tealâ; “Öyleyse itaat edin (Yani
Bana yemin verin, misak verin, ahd verin).” diyor.
Ruhlarımız misak veriyor, fizik vücutlarımız ahd
veriyor, nefslerimiz de Allah’a yemin veriyor ve bunun üzerine Allahû Tealâ;
“Emrime itaat ettiniz mi?” diyor. Hepimiz birden “İtaat ettik.” diyoruz.
Daha sonra Allah’ın ilahî iradesi, bizim cüzzî
irademizden misak istiyor. Bu irademizin Allah’a verdiği misaktir, sadece
irademizin Allah’a teslimini içerir. Mâide Suresinin 13. âyet-i kerimesi gereğince
herkes Allahû Tealâ’ya bu iradenin misakini vermiştir:
5/MÂİDE-13: Fe bimâ nakdihim
mîsâkahum leannâhum ve cealnâ kulûbehum kâsiyet(kâsiyeten), yuharrifûnel kelime
an mevâdııhî ve nesû hazzan mimmâ zukkirû bih(bihî), ve lâ tezâlu tettaliu alâ
hâınetin minhum illâ kalîlen minhum fa’fu anhum vasfah innallâhe yuhıbbul
muhsinîn(muhsinîne).
Misaklarını bozmaları sebebiyle biz de onları
lânetledik, kalplerini de (kapkaranlık) yaptık. Onlar, kelimeleri yerlerinden
tahrif ederler (değiştirirler). Nasihat olundukları şeylerden nasiplerini
almayı unuttular. Onlardan pek azı hariç, devamlı onların hainliklerine maruz
kalırsın. Yine de onları affet ve hoşgör. Muhakkak ki Allah muhsinleri sever.
Ahdi yerine getirme müessesesi, misaki de
kaplayan, ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmesinin
hepsini ifade eden Allah’a ahdi içeriyor. O ahdi veren kişi, ruhunu da, vechini
de, nefsini de, iradesini de Allah’a teslim etmek üzere harekete geçen kişidir.
Allahû Tealâ, birrin sahipleri için diyor ki: “Zorlukta
ve darlıkta ve sıkıntı hallerinde sabredenlerdendir.” Yani kişinin sabrın
sahibi olmasıdır. Bu da zaten ahdi ifade eder. Bir sabırlı olmak bir de sabrın
sahibi olmak vardır. Sabrın gerçek anlamda sahibi olmak, nefsin sabırsızlık
afeti yok olduktan sonra 19 mertebe kalbin müzeyyen olması ile mümkündür. Allahû
Tealâ böyle insanlara, sadıklar diyor. Onlar, Adn Cennetleri’nin sadıklar için ayrılan bir
bölümüne gideceklerdir.
Allahû Tealâ; “İşte takva sahibi onlardır.”
diyor. Onların en büyük takvanın sahipleri olduğunu görüyoruz.
Allahû Tealâ’nın ebrar dediği kullar mutlaka
Allah’a ulaşmayı dilemiştir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen hiç kimse ebrardan
birisi olamaz, birrin sahibi olamaz. Zekât da verse, oruç da tutsa, bir köleyi
de kurtarsa ebrar olamaz. Onlar ebrar olmanın birer sebebi ama Allah’a ulaşmayı
dilemedikçe kişi birrin sahibi olamaz.
Konulan vasıflar hayatın çeşitli açılardan
değerlendirilmesi şeklinde tecelli ediyor. Kişi Allah’a ulaşmayı dilememişse
yaptıklarının hiçbirisi onu Allah’ın cennetine ulaştırmaz. Çünkü amelleri
sebebiyle kişinin kazanabileceği bütün dereceler yok olur. Amelleri heba olur. Kişinin
ahdini yerine getirmesi, konunun temelini teşkil ediyor.
Allahû Tealâ birr konusunda, Mutaffifîn Suresinin
18. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
83/MUTAFFİFÎN-18:
Kellâ inne kitâbel ebrâri
lefî illiyyîn(illiyyîne).
Hayır, muhakkak ki ebrar olanların (Allah'a ulaşmayı
dileyenlerin, hidayette olanların) kitapları (kayıtları, hayat filmleri)
elbette illiyyin'dedir (zemin kattan 7 kat yukarıda olan birinci âlemdeki kader
hücrelerindedir).
Allahû Tealâ: “Ebrarın kitapları illiyyindedir.” buyurmaktadır. Mutaffifîn Suresinin 7. âyet-i
kerimesinde ise Allahû Tealâ diyor ki:
83/MUTAFFİFÎN-7: Kellâ inne kitâbel
fuccâri le fî siccîn(siccînin).
Hayır, muhakkak ki, füccarın (şeytanın fücuruna tâbî
olan kâfirlerin) kitapları (kayıtları, hayat filmleri) elbette siccîndedir
(zemin kattan 7 kat aşağıda olan zülmanî kader hücrelerindedir).
Allahû Tealâ: “Fücarın kitapları siccîndedir.”
diyor.
Ebrar ve füccar birbirinden kesin şekilde
ayrılıyor. Ebrar; birrin sahipleridir. Onlar, Allah’a ulaşmayı diledikleri
andan itibaren ebrardırlar. Gidecekleri yer mutlak olarak cennettir. 7 kat cennette
bulunanların hepsi de ebrardırlar.
1. kat cennet: Allah’a
ulaşmayı dileyenler
2. kat cennet: Mürşide tâbî
olanlar
3. kat cennet: Ruhunu Allah’a
ulaştıranlar
4. kat cennet: Fizik vücudunu
teslim edenler
5. kat cennet: Nefsini teslim
edenler
6. kat cennet: Muhlis olanlar
7. kat cennet: İradesini teslim
edenler
Her biri
ayrı bir cennet, hepsindekilerin müşterek adı ebrardır, birrlerin sahipleridir.
Görüyorsunuz ki birr, ebrar olmak ayrı ayrı açılardan değerlendirilmiş;
1- İnanç açısından ebrar,
2- Davranış biçimleri
açısından ebrar,
3- Ahdin yerine getirilmesi
açısından ebrar.