CENNETE GİRME KONUSUNDAKİ YANLIŞ BİLGİLER
7/A'RÂF-36: Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ
ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler ve onlara karşı kibirlenenler,
işte onlar ateş ehlidirler ve onlar, orada devamlı kalanlardır (kalacaklardır).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah’ın âyetlerinin
yalanlanması, inkâr edilmesi, gizlenmesi ve bununla insanların kibirlenmesi,
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hayatta olduğu, Kur’ân-ı Kerim’in indirildiği
sürede söz konusu olmamıştır.
Kur’ân-ı Kerim,
zamanların bütününü; zamandan evveli ve sonrayı ifade eder. Önce zaman yoktu,
kâinat yoktu, Allah daha hiçbir şeyi yaratmamıştı. Ama Allah vardı. Allahû
Tealâ bir tek noktayı patlattı. Enerji partikülleri kâinatı vücuda getirdi.
Zamanı başlattı. Kıyâmet gününe kadar zaman devam edecektir. Kıyâmet günü zaman
geriye gidip sıfırlanacaktır. Zamandan evvel var olan Allahû Tealâ, zamanın
sıfıra ulaştığı yerde, (kâinat, bütün uzayları alınmış bir tek nokta olduğunda)
gene var olacak, yalnız olacaktır.
Kur’ân-ı Kerim’e
dikkat edin ki; indirildiği süreç içerisinde bütün geleceği de içermiştir.
Âyetlerin inkârı, tekzibi gelecek devirlerdeki olaylardır ve bugün bunlar
gerçekleşmiştir. Allahû Tealâ’nın âyetleri tekzip edilmektedir,
yalanlanmaktadır. İnsanlar da, Allah’ın âyetlerini kendi istikametlerinde
şekillendirdikleri, çevrelerindeki insanlara bunu kabul ettirdikleri için
gurur, kibir duymaktadırlar. Ne yazık ki, bu bozulma bütün dünyayı kaplamış
durumdadır.
Allah neyi emretmişse,
14 asır evvel Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbe tarafından tatbik
edilmiştir. Kur’ân, kâinatın Son Peygamberi’ne indirildi. O’nun tatbikatını en
güzel yapan muhakkak ki; O ve O’na bağlı olan sahâbeydi. Ve onların tatbikatına
baktığımız zaman, bütün evrelerin var olduğunu görürüz. Allahû Tealâ tarafından
seçilmekle başlayan bir dizi işlev... Olay Allah’a ulaşmayı dilemekle başlar.
Ondan sonra mürşide ulaşıp teslim olmak, ruhu Allah’a ulaştırıp teslim etmek,
fizik vücudu ahsen kılıp Allah’a teslim etmek, nefsi ahsen kılıp Allah’a teslim
etmek, irşada ulaşmak, bihakkın takvaya ulaşmak, Kur’ân-ı Kerim’de farz
kılınmıştır.
Bugün artık bunların
hiçbirisi, İslâm âleminin %90’ından fazlasında, tatbik edilmemektedir. Ve
Allah’ın âyetleri, insanlar kendi dillerine çevirirken, şekil değiştirmiştir.
Arapça’daki izahında da aynı standartlar hakimdir. Allah’ın bütün güzellikleri,
hidayet kavramı, Sıratı Mustakîm kavramı, Allah’a teslimler unutulmuş, insanı
insan yapan, Allah’ın sevgilisi, Allah’ın evliyası yapan bütün faktörler
devreden çıkartılmış, İslâm âleminde iblis insanlığın başına böyle bir çorap
örmüştür.
Her peygamber
zamanında, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin yaşadığı şeylerin hepsi
yaşanmıştır. Şimdi ne museviler, ne hristiyanlar, ne dünyanın başka dînleri ve
(ne hazin bir tecellidir ki) ne de İslâm âlemi; İslâm’ı, kâinatın Allah’a
teslim olma dînini, kâinatın tek dînini ne yazık ki yaşamıyor.
Allahû Tealâ, Allah’ın
âyetlerini tekzip eden, bir de onunla kibirlenenlerden bahsetmektedir. “Doğrusu
budur, başkaları size bunun ötesinde bir şey söyledikleri zaman sakın onlara
aldırmayın, biz bu işi biliriz.” diyen insanlara diğerleri inanıyor. Ve kitle
halinde gidecekleri yer, ne yazık ki cehennemdir. Konunun acı yönü burasıdır.
Bu konu kıyâmete kadar devam edecektir. İnsanların büyük kısmı ne yazık ki
Allah’ın yolunda olmayacaklardır. Allahû Tealâ, bu sebeple Kur’ân-ı Kerim’de
diyor ki: “Biz cehennemi, insanların ve cinlerin çoğu için yarattık.” Allah’ın:
“İnsanların ve cinlerin çoğunu cehennem için yarattık.” demesi de neticeyi
değiştirmez. Allah yaratır, insanlar da cehennemi seçerler. O zaman Allah’ın
yarattığı insanlardan büyük kısmının cehenneme gideceği sonucu çıkmaktadır.
33/AHZÂB-64: İnnallâhe leanel kâfirîne ve eadde lehum
saîrâ(saîren).
Muhakkak ki Allah, kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi
(cehennemi) hazırladı.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kâfirler,
Allah’a inanmayanlar ve inananlardan Allah’a ruhlarını hayatta iken ulaştırmayı
dilemeyenlerdir. Onları Allah lânetlemiş ve onlar için cehenemde ebediyyen
onları yakacak olan alevli ateş hazırlamıştır.
33/AHZÂB-65: Hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne
veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
Orada ebediyyen kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir
dost ve bir yardımcı bulamazlar.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ, cehenneme girenlerin orada
ebediyyen kalacaklarını bir defa daha altını çizerek ifade etmektedir.
Cehenneme gidenlerin oradan çıkmaları, cennete girmeleri mümkün değildir.
Kur’ân-ı Kerim’de cehenneme girenlerin
cehennemden çıkmalarının mümkün olmadığı tam 53 âyette anlatılarak ispat
edilmektedir. Bu âyet onlardan sadece bir tanesidir. Ve cehenneme cezasını
çekmek üzere girenlerin oradan çıkacağına ve cennete gireceğine dair Kur’ân’da
hiçbir âyet yoktur.
3/ÂLİ İMRÂN-116: İnnellezîne keferû len tugniye anhum
emvâluhum ve lâ evlâduhum minallâhi şey’â(şey’en), ve ulâike ashâbun nâr(nâri),
hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki inkar edenlere, malları ve evlatları, Allah'dan bir
şeye (azaba) karşı kendilerine asla bir fayda vermez. Ve işte onlar ateş
ehlidir, onlar, orada devamlı kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kâfirlerin malları, evlâtları,
etraflarındaki insanlar onlara bir şey sağlamazlar. Allah onlara azabını
cehennemde mutlak olarak tattıracaktır. Onlar ateş ehlidir, gidecekleri yer
cehennemdir.
Dünyada bugün yaşamakta olan
insanların %90’ından daha fazlası cehenneme doğru bir yolculuğun içinde ve bu
gidişi durdurmak için çok büyük bir gayretin içinde olmak mecburiyetindeyiz.
2/BAKARA-39: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike
ashâbun nâr(nârı), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Ve inkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar ateş
ehlidir, orada ebedî kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kendisine Allah’a ulaşmayı dilesin diye tebliğ
yapıldığı zaman Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes kâfirdir. Allahû Tealâ Bakara
Suresinin 6, 7. âyet-i kerimelerinde buyurduğu gibi bu insanların kalplerini ve
sem’î (işitme) hassalarını mühürler, görme (basar) hassasının üzerine gışavet
(perde) çeker.
2/BAKARA-6: İnnellezîne
keferû sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn (yu’minûne).
Onlar muhakkak ki
kâfirdirler. Onları ikaz etsen de etmesen de onlar için eşittir, onlar mü’min
olmazlar.
2/BAKARA-7: Hatemallâhu
alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâveh(gışâvetun), ve lehum
azâbun azîm (azîmun).
Allah onların
kalplerinin üzerini ve işitme (sem’î) hassasının üzerini mühürledi ve görme
(basar) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Onlar için azîm (büyük) bir
azap vardır.
Kehf Suresinin 105. âyet-i kerimesinde
açıklandığı gibi onlar Allah’a ulaşmayı dileme konusundaki âyetleri inkâr
edenlerdir.
18/KEHF-105: Ulâikellezîne
keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum
yevmel kıyameti veznâ(veznen).
İşte onlar, Rab’lerinin
âyetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr
ettiler. Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti). Artık onlar için
kıyâmet günü mizan tutmayız.
Allah’a ulaşmayı dileme konusundaki âyetleri
yalanlayanlar İslâm’ın 2. safhası olan mürşide tâbiiyeti gerçekleştiremezler,
bu sebeple asla hidayete eremezler. Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 45. âyet-i
kerimesinde “Allah’a ulaşmayı yalanlayanlar hüsrana düştüler ve hidayete eren
kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar)”
buyuruyor.
10/YÛNUS-45: Ve
yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne
beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû
muhtedîn(muhtedîne).
Ve o gün (Allahû Tealâ),
gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları
toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar).
Allah’a mülâki olmayı (Allah’a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar,
hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler)
olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah’a ulaştıramadılar).
Allahû Tealâ Bakara Suresinin 159. âyet-i kerimesinde
Allah’ın hidayet konusundaki âyetlerini gizleyenlerin olduğunu buyurmaktadır.
2/BAKARA-159: İnnellezîne
yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi
fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
İndirdiğimiz o
beyyinelerden olan şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah’a
ulaştırılmasını) Kitap’ta Allah insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler (var
ya), onlara, hem Allah lânet eder hem de lânet ediciler lânet eder.
2/BAKARA-81: Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî
hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Hayır, (sandığınız gibi değil) kim günah kazanmış da hataları
kendisini kuşatmışsa; işte onlar, ateş halkıdır ve içinde de devamlı
kalacaklardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Seyyiat bize derecat
kaybettiren günahlardır. Salihat, seyyiatin zıddı olup derecat kazandıran
hayırlardır. Derecat kaybettiren bütün kötülüklerin nefsten kaynaklandığını
Allahû Tealâ Yusuf Suresinin 53. âyet-i kerimesinde bildirmiştir.
12/YÛSUF-53: Ve mâ
uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne
rabbî gafûrun rahîm(rahîmun).
Ve ben, nefsimi ibra
edemem (temize çıkaramam). Çünkü nefs, mutlaka sui olanı (şerri, kötülüğü)
emreder. Rabbimin Rahîm esmasıyla tecelli ettiği (nefsler) hariç. Muhakkak ki
Rabbim, mağfiret edendir (günahları sevaba çevirendir). Rahîm’dir (rahmet
nurunu gönderen ve merhamet edendir).
Nisa Suresinin 123.
âyet-i kerimesinde: “Ne sizin emaniyyenizle, kuruntularınızla ne de kitap
ehlinin kuruntularıyla değil, kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür ve Ali
İmran Suresinin 30. âyet-i kerimesinde buyrulduğu gibi yaptıkları kötülükle
kendi arasında uzak bir mesafenin bulunmasını ister” buyruluyor.
4/NİSÂ-123: Leyse
bi emâniyyikum ve lâ emâniyyi ehlil kitâb(kitâbi), men ya’mel sûen yucze bihî,
ve lâ yecid lehu min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).
Sizin emaniyyenizle ve
kitap ehlinin emaniyyesi ile değil, kim kötülük yaparsa (sadece) onunla
cezalandırılır. Ve kendisi için Allah'tan başka bir velî ve bir yardımcı
bulamaz.
3/ÂLİ
İMRÂN-30: Yevme tecidu kullu nefsin mâ amilet min hayrin muhdaran, ve mâ
amilet min sû’(sûin), teveddu lev enne beynehâ ve beynehû emeden baîdâ(baîden),
ve yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), vallâhu raûfun bil ıbâd(ıbâdi).
O gün her nefs, hayırdan
ne yaptıysa onu hazır olarak bulur (hayat filminde tüm yaptıklarını görür). Ve
kötülükten ne yaptı ise, onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını
temenni eder. Ve Allah sizi, kendisinden sakındırır (Takva sahibi olmanızı,
ölmeden önce, ruhunuzu Allah'a ulaştırmanızı ister). Ve Allah kullarına karşı
Raûf’tur.
Hataları kendisini
kuşatması demek, günahları sevaplarından fazla olmasıdır. Onlar hüsranda olup
gidecekleri yer cehennemdir, orada ebediyyen kalacaklardır. (23/MU'MINÛN-103)
2/BAKARA-217: Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin
fîh(fîhi), kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun
bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel
fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum
an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun
fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhireh(âhireti), ve ulâike ashâbun
nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan
soruyorlar. De ki: “Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat
insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek,
(mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den
sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyük (günahtır). Ve fitne, (adam)
öldürmekten daha da büyük (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse
(yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri
kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu
sebeple işte onlar, onların amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. Ve
işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.”
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bir kişi îmândan küfre dönerse, ahirette de dünyada da
amelleri boşa gider. Allah’ın dîninden çıkan insanlar kâfirdir. Çünkü o
insanlar irşad makamından şüphe etmişler sonunda da fıska düşmüşlerdir. Allahû
Tealâ onların kalplerinden derhal îmân kelimesini almış tekrar küfür kelimesini
yazmış, kalbini tekrar mühürlemiş, ruhunu tekrar kişiye iade etmiştir. Ve o
kişi başlangıçtaki küfür haline tekrar dönmüştür ve artık “kalbindeki küfrün
sahibi” anlamına gelen “kâfir” olarak adlandırılır:
16/NAHL-106: Men kefere
billâhi min ba’di îmânihî illâ men ukrihe ve kalbuhu mutmainnun bil îmâni ve
lâkin men şereha bil kufri sadran fe aleyhim gadabun minallâh(minallâhi), ve
lehum azâbun azîm(azîmun).
Kalbi îmânla mutmain
olmuş olduğu halde zorlanan kimse hariç, fakat kim îmânından (hidayete
erdikten) sonra Allah’ı inkâr ederse ve kim küfre göğüs açarsa (irşad
makamından şüphe edip fıska düşerse, kişinin küfrü talebi sebebiyle, Allahû
Tealâ, onun göğsünü küfre açar, şerheder), artık Allah’tan bir gazap onların
üzerinedir ve onlar için azîm azap vardır.
16/NAHL-107: Zâlike
bi ennehumustehebbûl hayâted dunyâ alel âhıreti ve ennallâhe lâ yehdîl kavmel
kâfirîn(kâfirîne).
İşte bu, onların dünya
hayatını, ahiret hayatına göre daha çok sevmeleri ve Allah’ın, kâfir kavmi
hidayete erdirmemesi sebebiyledir.
14/İBRÂHÎM-3: Ellezîne
yestehıbbûnel hayâted dunyâ alel âhıreti ve yasuddûne an sebîlillâhi ve
yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ulâike fî dalâlin baîd(baîdin).
Onlar, dünya hayatını
ahiret hayatına tercih ederler. Ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Ve onu
eğriltmek isterler. İşte onlar, uzak bir dalâlet içindedirler.
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez
zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum
minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ
hâlidûn(hâlidûne).
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur,
onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin
dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz),
onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar,
ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah, kendisine
Allah’ın hidayet yolunu seçmiş, mürşidine tâbî olmuş, Allah’tan kopması mümkün
olmayan urvetül vuskaya sımsıkı sarılmış insanların dostudur. Allah’a ulaşmayı
dileyen kişi ruhu Allah’tan bir ipe; Sıratı Mustakîm’e, kendisi de insanlardan
bir ipe; mürşid’e sarılmıştır. Allah onların kalplerine rahmetini, fazlını ve
salâvâtını ulaştırır. onları zulmetten nura çıkarır. Nefslerinin kalbini
Allah’ın nurlarıyla doldurur. Îmân kelimesinin etrafında toplanan fazıllar
nefsin kalbindeki karanlıkları kovar ve onların yerine yerleşirler. Neticede nefsin
kalbini ruhun kalbine çevirirler. Mürşide tâbî olmadan evvel bunların hiçbiri
mümkün değildir.
Bütün şeytanlar,
insan şeytanlar ve cin şeytanların hepsi tagutu oluşturur. Tagut, bir şeytanlar
ordusudur. İnsan şeytanlar, insanları Allah’ın yoluna girmekten men eden
insanlardır. Cin şeytanlar, cinleri Allah’ın yoluna girmekten men eden
cinlerdir. Bu insanlar ve cinler, şeytanın görevini yaparlar, ona uşaklık
ederler. Allah’ın yolundan insanları saptırırlar ve insanların kendileriyle
beraber cehenneme gitmelerine sebep olurlar. Çünkü bu insanlar mürşidlerine
hiçbir zaman ulaşamayacaklardır. Asla ruhları vücutlarını terkedip Allah’a
doğru yola çıkamayacaktır ve kalplerine îmân yazılmayacaktır. Nefs tezkiyesine
başlayamayacaklardır. Ömürleri boyunca mü’min olmaları mümkün değildir hep
kâfir olarak kalacaklardır.
Allahû Tealâ,
âmenû olanları nefs tezkiyesine başlatır. Mürşidine ulaştıktan sonra kişinin
nefsi zikirle giderek aydınlanır, aydınlanır, aydınlanır. Ruhunu Allah’a
ulaştırınca Allah’ın evliyası olur. Ama daha sonra irşad makamından şüphe
ederse fıska düşer, kalbinin içine küfür kelimesi yazılır. Tekrar küfre dönen
kişi tagutun dostudur. İnsansa insan şeytanların, cinse cin şeytanların
dostudur ve şeytanın da dostudur. Kalp karanlık hale gelir. Kalpteki îmân
kelimesi silindiği için artık kişi mü’min değildir. Tagut tarafından kalbi
nurdan zulmete çıkarılmıştır. Ve o ateş ehli olduğu için, gideceği yer
cehennemdir.
2/BAKARA-275: Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ
yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû
innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu
mev’izatun min rabbihî fentehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû
ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ
hâlidûn(hâlidûne).
Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından
hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. İşte bu, onların: “Fakat alışveriş faiz
gibidir.” demeleri sebebiyledir. Allah, alışverişi helâl; faizi haram
kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak)
artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz)
onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah’a aittir. Ve kim de
(faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak
olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kıyâmet
günü bütün insanlar, kabirlerinden Allah’ın Kat’ına doğru yükselerek Mahşer Meydanı’nda toplanacaklardır.
Cehenneme gidecek kimseler olarak yattıkları yerden kalkacakları şeytan acze ve
dalâlete düşürmüştür, Allah’ın yolundan saptırmıştır. Faiz ve ticaret
birbirinden farklı iki müessesedir.
Ticarette
risk vardır; kâr etmek kadar zarar etmek ihtimali de vardır. Ticaret yapan
helâl para kazanmalıdır. Ticaret, Allahû Tealâ tarafından ticaret çizgisi
içinde helâl kılınmıştır. (Peygamber Efendimiz (S.A.V) de ticaretle
uğraşıyordu.) Faiz ise haram kılınmıştır. Faizde risk yoktur. Parayı alan kişi
parayı nasıl kullanırsa kullansın, ana parayı faiziyle birlikte karşı tarafa
ödemek mecburiyetindedir. Faiz bir borç akdine dayalıdır. Taraflardan biri
diğerinden 10 altın aldığında bir yıl vadeyle kullanıp karşı tarafa gene 10
altın verirse bu durumda ne borç veren ne de alan faiz almıştır. Eğer bu
devrenin sonunda borç alan, borç verene 12 altın geri verirse borç veren 2
altını fazladan almıştır. İşte bunun adı faizdir. Bu işlem kişi ile banka
arasında da olsa sonuç değişmez aynıdır.
Para
olarak hesaplarsak, bir yıl sonra banka kişiye yatırdığı miktarda Türk Lirası
iade ederse bu kişi de banka da faiz almıştır. Enflasyon sebebiyle bankanın
vermesi lâzımgelen para, bankaya verildiği andaki paranın satınalma gücüne eşit
olmalıdır.
Faiz
olması için taraflardan birinin memalikinde mutlaka azalma öbür tarafın
memalikinde mutlaka artış olması lâzımdır. Ne parayı veren ne de alan faizi
vermeli ve almalıdır. İnsanlar faiz müessesesinden birşeyler kazanmamaya ve
faizden gelen paranın kursaklarından
girmemesine dikkat etmelidir.
98/BEYYİNE-6: İnnellezîne keferû min ehlil kitâbi vel
muşrikîne fî nâri cehenneme hâlidîne fîhâ, ulâike hum şerrul
beriyyeh(beriyyeti).
Muhakkak ki kitap ehlinden inkâr edenler ve müşrikler, cehennem
ateşindedirler ve orada devamlı kalacak olanlardır. İşte onlar, onlar
yaratılmışların şerrli olanlarıdır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kitap ehlinden olan müşrikler putlara tapanlar
değildir. Öyle olsaydılar kitap ehlinden ifadesi kullanılmazdı. Kitap ehli
olanlar Allah’a ulaşmayı dilemeyen ve Kur’ân’ı esas alarak İslâm’ın 5 şartını
yaşamanın cennete gitmek için yeterli bulan hristiyan ve musevî olanlardan
Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Ne yazıkki onlar Allah’a ruhlarını hayatta
iken ulaştırmayı dilemedikleri için gizli şirkte kalan ve takva sahibi
olamayanlardır.
30/RÛM-31: Munîbîne
ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin
(Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz
kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RÛM-32: Minellezîne
ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim
ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın
ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar,
kendilerinde olanla ferahlanırlar.
72/CİNN-23: İllâ belâgan minallâhi ve risâlâtihi, ve men
ya'sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden).
(Bu) sadece Allah’tan olanı tebliğ ve O’nun risaletidir. Ve kim
Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için,
içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Benim yaptığım şey sadece Allah’tan bana
vahyedileni tebliğ etmek ve O’nun bana verdiği Risaletimi yani Allah’ın Resûlü
olduğumu tebliğ etmektir. Kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa bundan
sonra muhakkak ki onun için hazırlanmış olan ebediyyen kalacağı cehennem ateşi
vardır.
21/ENBİYÂ-99: Lev kâne hâulâi âliheten mâ veradûhâ, ve kullun
fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme)
girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kur’ân-ı Kerim’de 53 tane âyet-i kerime
cehenneme girenin bir daha cehennemden çıkmasının mümkün olmadığını
söylemektedir. Cehenneme girenlerin hepsi ebediyyen orada kalacakardır.
59/HAŞR-17: Fe kâne
âkıbetehumâ ennehumâ fîn nâri hâlideyni fîhâ, ve zâlike cezâûz
zâlimîn(zâlimîne).
Böylece ikisinin (münafıkların ve şeytanın)
akıbeti orada, ateşin içinde ebediyyen kalmak oldu. Ve işte bu, zalimlerin
cezasıdır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Şeytanın da kandırarak isyana sürüklediği
insanların da sonucu ebediyyen cehennemde kalmaları olacaktır.
58/MUCÂDELE-17: Len tugniye anhum emvâluhum ve lâ evlâduhum
minallâhi şey’â(şey’en), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onların malları ve evlâtları, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı
onlara asla fayda vermez. İşte onlar, ateş ehlidir, orada ebediyen kalacak
olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yalan söyleyenler ve
onların şahitlerinin malları ve evlâtlarının Allah’ın azabından onları
kurtaramayacağı ve ebediyyen orada kalacakları açıklanıyor.
47/MUHAMMED-15: Meselul cennetilletî vuidel
muttekûn(muttekûne), fîhâ enhârun min mâin gayri âsin(âsinin), ve enhârun min
lebenin lem yetegayyer ta’muh(ta’muhu), ve enhârun min hamrin lezzetin liş
şâribîn(şâribîne), ve enhârun min aselin musaffâ(musaffen), ve lehum fîhâ min
kullis semerâti ve magfiretun min rabbihim, ke men huve hâlidun fîn nâri ve
sukû mâen hamîmen fe kattaa em’âehum.
Takva sahiplerine vaadedilen cennetin durumu şudur ki; içinde
kokusu değişmeyen sudan nehirler, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere
lezzet veren şaraptan nehirler ve saf (süzülmüş) baldan nehirler bulunur. Onlar
için orada her çeşit meyve bulunur ve (onlar için) Rab’lerinden mağfiret
vardır. (Bunların durumu), ateşte devamlı kalacak olan ve hamîm (sıcak kaynar
su) içirilen, bu sebeple bağırsakları parçalanan kimsenin durumu gibi midir?
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Takva sahipleri Allah’a ulaşmayı
dileyenlerdir. Cennet hayatı çok açık ve imrendirici bir boyutta anlatılıyor.
Cehennemde ise kaynar su sebebiyle bağırsakları parçalananlar açıklanıyor ki
mukayese yapılabilsin ve insanlar Allah’a ulaşmayı dileyerek cennete
girebilsinler. (30/RÛM-31)
23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne
hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn (hâlidûne).
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar,
nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak
olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Sevapları
günahlarından az olanlar hüsranda olanlardır. Sevapların günahlardan az olması
veya günahların sevaplardan fazla olması aynı şeydir. Bu durumda olanlar,
nefslerini hüsrana düşürenlerdir. Onların gidecekleri yer cehennemdir ve
ebediyyen orada kalacaklardır.
Hüsranda
olan kişi, nefsini hüsrana düşürmüştür. Ölçü nettir. Mu’minun-102 ve 103 son
derece önemli bir gerçeği ifade etmektedir. Allahû Tealâ: “Ebediyyen cehennemde
kalacaklardır.” buyurmaktadır. Bu ifadeye dikkat edilmelidir. Kurtuluş yok! Bu
konuda Kur’ân-ı Kerim’de 53
tane âyet vardır. Cehenneme giren de ebediyyen orada kalacaktır. Kıyâmet günü
insanların bir kısmı cehennemde ebediyyen kalmak
üzere cehenneme girerler. Cennete girecek olanlar da kıyâmet günü önce
cehenneme giderler. Kendilerini cehenneme değil de cennete alacağı için Allah’a
sonsuz hamd ve şükretsinler diye onlara cehennem mutlaka gösterilir. Bunlar
Allah’a sonsuz hamd ve şükrederek cehennemden ayrılır ve cennete girerler.
Mu’minun
Suresinin 102 ve 103. âyetleri, Yunus Suresinin 7 ve 8. âyetleriyle alâkalı
oldukları için büyük önem taşırlar. (10/YUNUS-7
– 8 )
Mu’minun
Suresinin 103. âyet-i kerimesinde bahsedilen kişiler, Allah’a ulaşmayı
dilemeyenler olarak da değerlendirilebilir. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin
kaybettikleri dereceler kazandıkları derecelerden fazla olanlar yani kazandıkları
dereceler kaybettikleri derecelerden az olanlardır. Gidecekleri yer
cehennemdir. Allah’a ulaşmayı dileselerdi, Allahû Tealâ derhal onlara Rahîm
esmasıyla tecelli edecekti. Gözlerindeki hicab-ı mestureyi, kulaklarındaki
vakrayı, kalplerindeki ekinneti alacaktı. Herbirini alırken onlara öyle
dereceler verecekti ki verilenler kaybettikleri derecatı aşacaktı. Yani
günahlarını örtmüş olacaktı Allahû Tealâ.
40/MU'MİN-76: Udhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se
mesvel mutekebbirîn (mutekebbirîne).
Ebediyyen orada kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Artık
kibirlenenlerin kalacakları yer ne kötü.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu kibirlenen insanlar, başkalarına hakim
olanlar, başka insanları da Allah’ın yolundan saptırarak şirkte bırakanlar,
şirke sokanlardır. Onlar için orada cehennem azabı, yakılmak, derilerinin
tamamen yok olması söz konusudur.
16/NAHL-29: Fedhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ fe lebi’se
mesvel mutekebbirîn (mutekebbirîne).
Haydi, orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin.
Kibirlenenlerin (büyüklük taslayanların) kaldığı yer ne kötüdür.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bu âyet-i kerimede
cehenneme girecek olanların standartları yer almaktadır. Nahl-28’e göre
melekler insanların canlarını alırken, “Biz bir kötülük yapmadık.” diyen,
kibirlenenlerin gidecekleri yer cehennemdir. Bu âyet-i kerime ise cehenneme
girenin orada ebediyyen kalacağını bir defa daha söylemektedir.
78/NEBE-21: İnne cehenneme kânet mirsâdâ(mirsâden).
Muhakkak ki cehennem mirsad olmuştur.
AÇIKLAMA_
Bismillâhirrahmânirrahîm
Artık cehennem, görünen bir cezalandırma yeri
olmuştur.
78/NEBE-22: Lit tâgîne meâbâ(meâben).
Azgınlar için meab (sığınılacak yer) olarak.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Azgın cehennemlikler için cehennem onlara
sığınak olacaktır.
78/NEBE-23: Lâbisîne fîhâ ahkâbâ(ahkâben).
(Onlar) orada bütün zamanlar boyunca kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Cehenneme
girenler orada bütün zamanlar boyunca kalacaklardır.
4/NİSÂ-14: Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu
yudhılhu nâren hâliden fîhâ ve lehu azâbun muhîn (muhînun).
Ve kim Allah'a ve O’nun Resulune isyan eder ve O'nun sınırlarını
aşarsa, onu, içinde ebedî kalacakları ateşe koyar. Ve onun için “alçaltıcı azap
“ vardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ, bir evvelki âyette Allah’a itaat
edenlerin durumunu söylemişti. Sonuç neydi? “Allah’a ve Resûlü’ne itaat
edenler, içinde ebedî kalacakları cennetlere giderler. Bu onlar için en büyük
mükâfattır.” diyor Allahû Tealâ. Burada da, Allah’a ve Resûlü’ne isyan eden,
emirleri yerine getirmeyen, yasakları işleyenlerin durumunu söylüyor. “O’nun
sınırlarını aşanlar”, yani yasak ettiği fiillleri işleyenler “daimî kalmak
üzere cehennemde ateşe atılırlar” diyor Allahû Tealâ. Onun için alçaltıcı bir
azap vardır.” Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, Allah’ın emirlerini yerine
getirmezse, hudutları aşarsa, yani yasak ettiği fiilleri işlerse, daimî kalmak
üzere ateşe atılır, diyor. Onun için alçaltıcı bir azap var. Muhîn(un), alçaltıcı,
zelil edici bir azaptan bahsediyor Allahû Tealâ. Öyleyse, Surenin 13. ve 14.
âyetleri, birbirinin zıddı iki hususu söylüyor. 1, Allah’ın ve Allah’ın
Resûlü’nün emirlerine itaat edenler; 2, Allah’ın ve Resûlü’nün emirlerine itaat
etmeyenler, karşı çıkanlar.
Görüyorsunuz ki; Allah’ın emirlerine itaat
edenler, Allah’ın yoluna girenlerdir. İnsan Allah’a inanır ama içinde hiçbir
temizlik ameliyesi olmazsa, hayatı boyunca emirlerin çoğunu yerine
getirmeyecektir; yasak ettiği fiillerin de çoğunu ne yazık ki, işleyecektir
kişi. Ancak nefs tezkiyesi ve tasfiyesidir ki; Allah’ın emirlerine itaatsizliği
önler ve insanlar, Allah’ın emirlerine itaat edenler olurlar. İtaatsizliğin
önlendiği, yasakların çiğnenmemeye başladığı yer, nefs tezkiyesiyle kesinlik
kazanan bir noktayı ifade eder. Burada afetler devamlı azalacağı için, şeytanın
hakimiyet alanı %100’den giderek aşağıya inmektedir. Nefs tezkiyesinin olduğu
noktada bu hedef, %50’den daha fazla aşılmıştır. Kişi, Allah’ın emirlerini
%50’den fazla mutlaka gerçekleştirmektedir, nefs açısından; yasak ettiği
fiilleri de gene %50’den fazla işlememektedir. İşte sevgili öğrenciler,
Allah’ın yasakları ve emirleri ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat edenler veya isyan
edenler. İkisi arasında biliyorsunuz, hem dünya hayatını yaşarken hem de
ahirette çok açık ve kesin farklılık var.
4/NİSÂ-93: Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu
cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben
azîmâ(azîmen).
Ve kim, bir mü'mini taammüden (kastederek) öldürürse, o takdirde
onun cezası, içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir ve Allah ona gazab etmiş ve
ona lânet etmiştir. Ve (Allah), onun için “büyük azap” hazırlamıştır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Burada ayrı bir hüküm. Kim olursa olsun, eğer
bir mü’mini taammüden öldürürse, bilerek, onu öldürmek kastıyla öldürürse, bu
kişi mü’min de olsa, olmasa da, öldüren kişi mü’min de olsa, mü’min olmasa da,
“onun cezası içinde ebediyyen kalacağı cehennemdir” diyor Allahû Tealâ.
“Allah’ın gazabı ve lâneti onun üzerinedir. Allah onun için büyük bir azap
hazırlamıştır”.
Burada Allahû Tealâ bir mü’mini taammüden kim
öldürürse, diyor ama bir açıklama getirmemiş. “Mü’min olmasa da, mü’min olsa
da” diye. Ama haksız yere bir mü’mini öldürmek kişiyi demek ki cehenneme
götürüyor.
Öyleyse, hangi kaidelere göre acaba böyle
oluyor? Burada haksızlık var, adaletsizlik var, bilerek, kastederek insanı
öldürmek var. Böyle bir insan öldüren bir katilin, haksız yere insan öldüren
bir katilin daha evvel mü’min olmuş da olsa o kişi cehenneme gitmesi söz konusu
oluyor diye düşünüyoruz. Yani kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi, mürşidine
ulaşıp mü’min olması, hidayete ermesi, ama arkasından birini öldürmesi, haksız
yere öldürmesi söz konusuysa, o kişinin gideceği yerin cehennem olacağı
anlaşılıyor.
Öyleyse, eğer öldürme haksız bir fiil değilse,
yani, bir mü’min meselâ kendisinin kardeşini öldüren birini öldürürse, kısas
hükmünü icra etmiş oluyor. O zaman onun cehenneme gitmesi söz konusu değil.
Allahû Tealâ burada birçok, Kur’ân-ı Kerim
içersinde fıkhî kaideler koyuyor. Biz burada burada kalın çerçeve içinde şunu
söyleyebiliriz; “Eğer bir kimse, bir mü’mini taammüden öldürürse, onun gideceği
yer cehennemdir” neticesine ulaşıyoruz. “Ve Allah’ın gazabı ve lâneti onun
üzerinedir” diyor Allahû Tealâ.
Öyleyse sadece cehenneme gidiş değil, orada
Allah’ın gazabı söz konusu, orada Allah’ın lâneti de var. Lânetin varlığı,
öldürdüğü kişinin de günahlarını yüklenmesi gibi bir sonucu oluşturuyor. Bir
insan eğer kendisi cehenneme giderse, kendi günahları sebebiyle, onun üzerinde
lânet yoktur. Lânet, Allah’ın lâneti demek, başkasının günahlarından da bir
kısmını, kişinin yüklenmesi halidir. Kim başka bir insanın dalâlette kalmasına
sebebiyet verirse, bu dalâlette kalmaya sebebiyet veren kişiye, dalâlette kalan
kişinin ondan sonraki günahlarının mutlaka bir kısmı verilir. Onun
günahlarından da pay alır kişi. Omuzlarında dalâlete düşmesine sebebi verdiği
kişinin günahlarından bir kısmını mutlaka taşır. Öyleyse âyet önemli bir
muhteva taşıyor: Kim bir mü’mini kasten öldürürse, o kişi gideceği yer cehennem
olandır.
4/NİSÂ-169: İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ
ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).
Ancak cehennem yoluna (hidayet eder, ulaştırır), onlar orada
ebediyyen kalacak olanlardır. Ve bu, Allah için kolaydır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Öyleyse bütün insanlar için söz konusu olan bir dizayndan bahsediyor
Allahû Tealâ. Burada Allahû Tealâ’nın yolunda her şeyin en güzel olduğu bir
dizaynda yaşamak söz konusu. Hepiniz için bütün güzellikler mevcut Allah’ın
yolunda.
Öyleyse
Allahû Tealâ’nın açıkça ifade ettiği gibi;
1-
Yola girmeyen kâfir kalanlar var.
2-
Yola giren yani Sıratı Mustakîm’e ruhu ulaşan ve mü’min olanlar var.
1-
Günahları sevaba çevrilmeyenler var.
2-
Günahları sevaba çevrilenler var.
1-
Dalâlette olanlar var.
2-
Hidayette olanlar var.
İnsanlar
Allah’a ulaşmayı dilemedikçe dalâlettedirler.
6/EN'ÂM-77: Fe lemmâ reel kamere bâzigan kâle hâzâ rabbî, fe
lemmâ efele kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne minel kavmid
dâllîn(dâllîne).
Ay’ı doğarken görünce: “Benim Rabbim bu.” dedi. Fakat kaybolunca:
“Eğer Rabbim beni hidayete erdirmezse, mutlaka dalâletteki kavimden olurum.”
dedi.
26/ŞUARÂ-20: Kâle fealtuhâ izen ve ene
mined dâllîn(dâllîne).
Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.”
dedi.
93/DUHÂ-7: Ve vecedeke dâllen fe hedâ.
Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi.
Dalâlette olanların ise kurtuluşu söz
konusu değil. İşte Allahû Tealâ burada onlar uzak bir dalâlet içindedirler buyuruyor.
Kur’ân-ı Kerim’de 7 âyet-i kerime dalâlette olan insanların mürşidlerine
ulaşmasının mümkün olmadığını söylüyor.
1. Âyet:
Kasas-50
28/KASAS-50: Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ
yettebiûne ehvâehum, ve men edallu mimmenittebea hevâhu bi gayri huden
minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Bundan sonra eğer sana icabet etmezlerse (senin hidayete erdirme
davetine uymazlarsa), bil ki onlar heveslerine tâbîdirler. Allah’tan bir
hidayetçi olmaksızın (hidayetçiye değil de) kendi heveslerine tâbî olandan daha
çok dalâlette kim vardır? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete
erdirmez.
2.
Âyet: Taha-123
20/TÂHÂ-123: Kâlehbitâ minhâ cemîan ba’dukum li ba’dın
aduvv(aduvvun), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe menittebea hudâye fe lâ
yadıllu ve lâ yeşkâ.
(Allahû Tealâ şöyle) dedi: “İkiniz oradan (aşağı) inin! Hepiniz
(şeytan ve siz), birbirinize düşman olarak. Bundan sonra Benden size mutlaka
hidayet gelecek. O zaman kim hidayetime tâbî olursa artık o, dalâlette kalmaz
ve şâkî olmaz.”
3.
Âyet: Kehf-17
18/KEHF-17: Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim
zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin
minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel
muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve
battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar,
onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah’ın
âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o
hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah’a ulaşmayı dilemezse)
artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
4.
Âyet: Casiye-23 (Hevalarına tâbî olanlar Kasas-50’ye göre mürşidlerine tâbî
olmayanlar.)
45/CÂSİYE-23: E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve
edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî
gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ
tezekkerûn(tezekkerûne).
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu
ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve
kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde)
kıldı (çekti). Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ
tezekkür etmez misiniz?
5.
Âyet: Cuma-2
62/CUMA-2: Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû
aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve
in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden
(görevlendiren) O’dur. Onlara, O’nun (Allah’ın) âyetlerini okur, onları tezkiye
eder (nefslerini temizler), onlara Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) ve hikmeti
öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık
bir dalâlet içinde idiler.
6.
Âyet: Âli İmran-164
3/ÂLİ İMRÂN-164: Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease
fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve
yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin
mubîn(mubînin).
And olsun ki Allah, müminleri, "Onların aralarında (kendi
zamanlarında, kendi kavimleri içinde), kendilerinden bir resul beas ederek
(başlarının üzerine devrin imamının ruhu bir nimet olmak üzere)"
nimetlendirdi (lutufda bulundu). Onlara, O'nun (Allah'ın) ayetlerini tilâvet
eder, onları tezkiye eder, onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel ise
(resule tâbi olmadan evvel), onlar elbette apaçık dalâlet içinde idiler.
7.
Âyet: Ahkâf-32
46/AHKÂF-32: Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin
fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve Allah’ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah’ı)
aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah’tan başka dostları yoktur. İşte onlar
apaçık dalâlet içindedirler.
Allahû Tealâ dalâlette olanların
mutlaka mürşidlerine tâbî olmayanlar olduğunu söylüyor. Öyleyse Allah’a ulaşmayı diledikten sonra mürşide tâbî olmak
kurtuluşun temelidir. Böyle bir durumda Allahû Tealâ’nın ifadesini yerli yerine
oturtmak mecburiyetindeyiz.
13/RA'D-5: Ve in ta’ceb fe acebun kavluhum e izâ kunnâ
turâben e innâ le fî halkın cedîd(cedîdin), ulâikellezîne keferû bi rabbihim,
ve ulâikel aglâlu fî a’nâkıhim, ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ
hâlidûn(hâlidûne).
Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) (bil ki;) asıl onların: “Biz
toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz
(yaratılacağız)?" sözleri acayip (şaşılacak şey)dir. İşte onlar,
Rab’lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar, boyunlarında demir halkalar
olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kıyâmet
günü geçmişten geleceğe doğru akan zaman duracaktır. Bunun sebebi Allah’ın
gezegenlerin birbirinden ayrılmasını sağlayan ve kâinatı büyüten kinetik
enerjisinin sona ermesidir. Kâinatın büyümesi duracağı için zaman da
duracaktır. Sonra gravitasyon sebebiyle önce gezegenler merkezleriyle, uydular
da Güneşleriyle birleşecektir. Sonra Güneş sistemleri birleşecek, sonra
galaksiler birleşecek ve uzaylar yok olarak, kâinat bir tek noktaya doğru
küçülecektir. Zaman geriye döneceği için eskiden yaşayan insanların hayatta
olduğu noktaya geldiğinde o insanlar zaten yaşamakta olacaklardır. Olay bu
kadar basittir. Bu sebeple Allah “onların sözleri asıl şaşılacak sözlerdir.”
diyor.
64/TEGÂBUN-10: Vellezîne keferû ve kezzebû bi âyâtinâ ulâike
ashâbun nari hâlidîne fîhâ, ve bi’sel masîr(masîru).
Âyetlerimizi inkâr edenler ve yalanlayanlar; işte onlar, ateş
ehlidirler, orada (cehennemde) ebediyyen kalacak olanlardır. Ve (o) ne kötü
varış yeri (ulaşılacak yer).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Tegabün günü Allah’ın
âyetlerini inkâr eden ve yalanlayanlar cehenneme ebediyyen kalmak üzere
ulaştırılacaklardır. Ne kötü bir varış yeri.
9/TEVBE-17: Mâ kâne lil muşrikîne en ya'murû mesâcidallâhi
şâhidîne alâ enfusihim bil kufr(kufri), ulâike habitat a'mâluhum ve fîn nâri
hum hâlidûn (hâlidûne).
Müşriklerin, Allah’ın mescidlerini imar etmeleri olmaz.
Kendilerinin (nefslerinin) küfürlerine (inkârlarına, kâfirliklerine) şahitler
iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar, ateşte ebedî kalacak
olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Burada Allahû Tealâ,
müşriklerden, putlara tapanlardan bahsetmektedir. Küfürlerine hem Allah hem de
kendileri şahit olmasına rağmen Mescid-i Haram’ı tamir etmeye kalkmaya hakları
yoktur. Allah’ın mescidlerini inkâr etmeleri olmaz.
9/TEVBE-63: E lem ya’lemû ennehu men yuhâdidillâhe ve
resûlehu fe enne lehu nâre cehenneme hâliden fîhâ, zâlikel hızyul azîm(azîmu).
Allah ve O’nun resûlüne karşı, kim haddi aşarsa, artık onun için
mutlaka orada ebediyyen kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmiyorlar mı?
İşte bu, büyük rüsvalıktır (rezilliktir).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah’a karşı haddi aşmak, Resûl’e karşı haddi
aşmak, Allah’ın indinde çok önemli, büyük bir günahtır. Bütün kavimlerde, bütün
zaman parçalarında Resûl’e karşı; bir kısmı bilerek, bir kısmı bilmeyerek,
haddi aşanlar hep olmuştur. Haddi aşmak, çeşitli şekillerde gerçekleşebilir.
Allah’a ve Resûl’üne karşı haddi aşmaktan, her devirde, herkesin çekinmesi
gerekir. Bütün insanlar için her an, her yerde güzellikler vardır. Bu
güzellikler, hep yaşanacaktır ama asıl olan Allah ve Resûl’üne karşı haddi
aşmamaktır.
Allahû Tealâ, burada bilerek haddi aşanlardan bahsetmektedir. Haddi
aşmak, devamlı bir vetire halini alırsa, o noktadan itibaren artık
“bilmemekten” bahsetmek mümkün değildir. Ne yazık ki birçok insan, her devirde
Allah’a ve özellikle O’nun resûllerine karşı iftiralar atmışlardır.
Hiçbir kavim “O, Allah’ın resûl’üdür, Allah
onu bize resûl olarak gönderdi, vazifeli kıldı.” dememiş, ne yazık ki her
devirde, Allah’ın resûlleri hep inkâr edilmişlerdir. Kıyâmete kadar da hep
böyle olacaktır:
23/MU'MİNÛN-44: Summe
erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ
ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ
yu’minûn(yu’minûne).
Sonra Biz, resûllerimizi
ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her
defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve
onları efsane kıldık. Artık mü’min olmayan kavim (Allah’ın rahmetinden) uzak
olsun.
9/TEVBE-68: Vaadallâhul
munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme hâlidîne fîhâ hiye
hasbuhum, ve leanehumullâh(leanehumullâhu) ve lehum azâbun mukîm (mukîmun).
Allah, münafık erkeklere ve münafık
kadınlara ve kâfirlere, orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O
(cehennem), onlara yeter. Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikâme
edilmiş olan (devamlı kılınan) bir azap vardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Münafıklar cehenneme gidecekler ve orada
ebediyyen kalacaklardır. Çünkü münafıklar da günahları sevaplarından fazla
olanlardır: (23/MU’MİNUN-102 – 103)
10/YÛNUS-27: Vellezîne
kesebûs seyyiâti cezâu seyyietin bi mislihâ ve terhekuhum zilleh(zilletun), mâ
lehum minallâhi min âsim(âsimin), ke ennemâ ugsîyet vucûhuhum kita'an minel
leyli muzlimâ(muzlimen), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Seyyiat kazanan kimselerin seyyiatlerinin
cezası, onun misli kadardır. Ve onları bir zillet kaplar. Ve onların Allah’a
karşı bir koruyucusu yoktur. Onların yüzleri karanlık geceden bir parça ile
kaplanmış gibidir. İşte onlar, ateş halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır
(kalacak olanlardır).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Bir evvelki âyet-i kerimede Allahû Tealâ,
Allah’ın dostlarının, ahsene ulaşmış olanların, ne kadar büyük mükâfatlar
aldıklarını söyledikten sonra şimdi, seyyiat kazanan, günahları sevaplarından
fazla olan insanların yüzlerini bir zilletin kapladığını söylüyor. Cennetin
yedinci katına çıkanlarla cehenneme girenler arasındaki farklılıklar anlatılmış
oluyor.
39/ZUMER-72: Kîledhulû
ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn (mutekebbirîne).
(Onlara): "Orada ebediyyen kalmak
üzere cehennemin kapılarından girin!" denildi. Artık kibirlenenlerin
mesvası (kalacağı yer) ne kötü.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Yeryüzünde
kibirlenenler, A’raf Suresinin 146. âyet-i kerimesinde de ifade edilmektedir:
7/A'RÂF-146: Seasrifu
an âyâtiyellezîne yetekebberûne fîl ardı bi gayril hakkı ve in yerev kulle
âyetin lâ yu’minu bihâ ve in yerev sebîler ruşdi lâ yettehızûhu sebîlen ve in
yerev sebilel gayyi yettehızûhu sebîl(sebîlen), zâlike bi ennehum kezzebû bi
âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne).
Yeryüzünde haksız yere
kibirlenen kimseleri, âyetlerimizden çevireceğim. Bütün âyetleri görseler, ona
inanmazlar. Eğer rüşd yolunu görseler, onu yol edinmezler. Ve gayy yolunu
görseler, onu yol edinirler. Bu; onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve ondan
gâfil olmaları sebebiyledir.
Öyleyse
mutekebbirîn (tekebbür sahipleri):
1-
Allah’ın âyetlerinden gâfil olanlar ve
2-
Allah’ın âyetlerini yalanlayanlardır.
43/ZUHRÛF-74: İnnel mucrimîne fî azâbi cehenneme
hâlidûn(hâlidûne).
Muhakkak ki mücrimler (suçlular), cehennem azabı içinde ebediyyen
kalacak olanlardır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ Zuhruf
Suresinin 74. âyet-i kerimesinde cehennemdekilere dönüş yapıyor ve suçluların
(Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkes) cehennem azabı içinde ebediyyen
kalacaklarını ifade etmektedir. Allah’a ulaşmayı dilemeyen herkesin, gideceği
yer cehennemdir. Zuhruf Suresinin 71. âyet-i kerimesinde de cennettekilerin
ebediyyen orada kalacakları anlatılmaktaydı.
10/YÛNUS-7: İnnellezîne
lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an
âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize
ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya
hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar
âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10/YÛNUS-8: Ulâike
me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların
kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike
hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ
(muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı)
kesinleşmiş bir hükümdür.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Cehennem
günü, hüküm günüdür, dîn günüdür, izin günüdür. Bu âyet, Allahû Tealâ’nın “izin
günü” sözüyle ne demek istediğini anlatan âyettir.
Bir
insan ister cennete ister cehenneme girecek olsun, mutlaka önce cehenneme
ulaşmak mecburiyetindedir. Bu âyet bunun kesin ispatıdır. Allahû Tealâ cennete
girecek olanlara, kıyâmet günü cehennemden çıkma izni verdiği için o güne “izin
günü” demektedir.
Cehennemin
şeffaf kapıları elektronik cihazlarla kontrol altındadır. Kimin kulaklarındaki
vakra, kalbindeki ekinnet, gözlerindeki hicab-ı mesture alınmışsa o insanlar
şeffaf cam görüntüsünde olan kapıların açılmasına gerek olmadan uçarak içeri
girerler. Kapılar onlar için madde hüviyetinde değildir, geçirgendir. Bu kapı,
sokak veya oda kapısı gibi düşünülmemelidir. 100 m. uzunluğunda, en az 8 m.
yüksekliğinde olan şeffaf, camdan ve bombeli olarak düşünülmelidir. Cehennemin
başlangıç yeri (kapalı olan kesimi) bu giriş kapısından 50-60 m. daha ötededir.
Cennete girecek olanlar bu şeffaf, bombeli kapılardan (yerine başka kelime
bulunamadığı için kapı denmektedir) sanki kapı yokmuş gibi uçarak girerler.
Cehennemde
kalacak olanlar gözlerinde hicab-ı
mesture, kulaklarında vakra ve kalplerinde ekinnet olanlardır. Cehenneme
girecek cin ve insanların öteki ölçüleri; kalplerinin Allah’a değil de şeytana
dönük olması, Allah’ın göğüslerini yararak göğüslerinden kalplerine nur yolu
açmamış olmasıdır. Ve onlar cehennemin kapısına gelip de içeriye girmek
istedikleri zaman cehennem kapıları onları kabul etmez. Kapıların onlara karşı
geçirgenlik hüviyeti yoktur. Onlar için kapı, 20-30 cm. yükseltilir. Şeytan,
cin ve insanların hepsi, burunları yere sürtünecek şekilde ve sürünerek
cehenneme gireceklerdir.
Ve
cehennemin bütün katlarını tamamen gezen, her gördükleri katta Allah’a
cehenneme atılmadıkları için sonsuz hamd ve şükreden cennete girecek olanlar,
geziyi tamamladıkları zaman, ait oldukları cennete gitmek üzere bu kapılardan
gene uçarak dışarı çıkacaklardır. Kapılar onlara hiç engel değildir.
İnsanlardan, cinlerden ve şeytanlardan ister cehennemde ister cennette
ebediyyen kalacak olsun, kıyâmet günü cehenneme gitmeyecek hiç kimse yoktur.
Herkes mutlaka cehenneme girecektir. Ve kendilerine izin verilmiş olanlar,
cennete girecek olanlardır.
19/MERYEM-72: Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne
fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü
çökmüş olarak bırakacağız.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû
Tealâ’nın “cisiyyâ” dediği, günahları sevaplarından fazla olan ve cehennemde
kalacak insanlar, cinler ve şeytanlardır. Onlar dizüstü çökmüş olarak
kalanlardır. Meryem-68’de bu dizüstü çökmüş olanların cehennemin bütün
çevresini kuşattıkları ifade ediyorlar.
19/MERYEM-68: Fe ve
rabbike le nahşurennehum veş şeyâtîne summe le nuhdırannehum havle cehenneme
cisiyyâ(cisiyyen).
Rabbine andolsun ki,
sonra da onları ve şeytanları, mutlaka haşredeceğiz (toplayacağız). Sonra
onları, cehennemin etrafında diz üstü çökmüş olarak hazır kılacağız.
Zalimler;
kendilerine zulmedenlerdir. Onların günahları sevaplarından fazladır. Derecat
kaybettiği her olayda, kişi kendine zulmeder. kişi derecat kazanırsa, o da o
kişi için hayırdır. kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlar
Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir. Gidecekleri yer cehennemdir. cehennemden bir
daha asla dışarı çıkamazlar. Allah’a ulaşmayı dileyenler, Allah’ın izin
vermesiyle kurtardığı kişilerdir. Onlar cennette olacaklardır.
55/RAHMÂN-26: Kullu men aleyhâ fân(fânin).
Bütün kişiler (insanlar ve cinler) fanidir (yok olucudur).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
İnsanlar ve cinler fanidir, ölümlüdür.
İnsanlar da cinler de doğarlar, yaşarlar ve ölürler.
55/RAHMÂN-27: Ve
yebkâ vechu rabbike zûl celâli vel ikrâm(ikrâmi).
Ve celâl ve ikram sahibi Rabbinin Vechi
(Zatı) bâki kalacaktır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah hem celâl hem de
ikram sahibidir. Celâl açısından Allah suçluya dünya üzerinde sıkıntı
çektirerek ceza verendir. Suçludan murat sadece suç işleyen değil, Allah’ın
emir ve yasaklarına uymayan herkestir. Allah, emirlerine itaat ederek Allah’a
ulaşmayı dileyen herkesin mutlu ve huzurlu bir hayat geçirmesini sağlar. İşte
Allah’ın en büyük ikramı insanların ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve
iradelerini Allah’a teslim etmelerini sağlayarak onları mutlu kılmalarıdır.
11/HÛD-106: Fe
emmellezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ zefîrun ve şehîk(şehîkun).
Şâkî olanlara gelince;
artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle inleyerek ve) çok zor bir
şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Şâkîler,
cehenneme girecek olanlardır. Osmanlıca’daki “eşkiya” kelimesi, “şâkî”
kelimesinin çoğuludur. Cehennemlikler anlamında, haydut, hırsız anlamında da
kullanılır. Burada şâkîlerin ateşte, cehennemde oldukları ifade edilmekte ve
çok zor bir şekilde soluk soluğa nefes alıp vermelerine dikkat
çe-kilmektedir.
11/HÛD-107: Hâlidîne
fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), inne rabbeke
fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).
Onlar, semalar ve
yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî kalanlardır
(kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok etmeyi dilemesi) hariç.
Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi yapandır.
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Cehenneme girenler (şâkîler) orada ebediyyen
kalacaklardır. Allah’ın dilediği şey hariç. Allah’ın dilediği şey eğer
cehennemin yerini ve göğünü yok etmekse o zaman cehennem ve içindeki ve
dışındaki herşey yok olacak, yani enerjiye çevrilecektir.
Buradaki mâ: şey kelimesini, birçok Kur’ân-ı
Kerim meali “kişi” olarak anlamlandırmıştır. Oysa ki ma: şey demektir.
Cehennemi, cehennemin göklerini ve yerlerini ifade eder. Men: kişi demektir.
Cehennemdeki insanları ve cinleri ifade eder. Buradan insanların yaklaşmak istediği
hedef, cehennemin sonu olması ile cehennemdeki insanların oradan cennete
alınmaları ve cennette ebediyyen kalmalarıdır. Oysa ki Allahû Tealâ, Kur’ân-ı Kerim’de 53 âyet-i kerimede “Allah’ın cennetine girenler cennette
ebediyyen kalırlar, Allah’ın cehennemine girenler cehennem de ebediyyen kalırlar.” hükmü vardır.
1) 7/A’RÂF-36
2) 33/AHZÂB-64: İnnallâhe
leanel kâfirîne ve eadde lehum saîrâ(saîren).
Muhakkak ki Allah,
kâfirleri lânetledi. Onlar için alevli ateşi (cehennemi) hazırladı.
33/AHZÂB-65: Hâlidîne
fîhâ ebedâ(ebeden), lâ yecidûne veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
Orada ebediyyen
kalıcılardır (kalacak olanlardır). (Orada) bir dost ve bir yardımcı bulamazlar.
3) 3/ÂLİ
İMRÂN-116
4) 2/BAKARA-39
5) 2/BAKARA-81
6) 2/BAKARA-217
7) 2/BAKARA-257
8) 2/BAKARA-275
9) 98/BEYYİNE-6
10) 72/CİNN-23
11) 21/ENBİYÂ-99
12) 59/HAŞR-17
13) 58/MUCÂDELE-17
14) 47/MUHAMMED-15
15) 23/MU’MİNÛN-103
16) 40/MU’MİN-76
17) 16/NAHL-29
18) 78/NEBE-21
– 22 – 23
19) 4/NİSÂ-14
20) 4/NİSÂ-93
21) 4/NİSÂ-169
22) 13/RA’D-5
23) 64/TEGÂBUN-10
24) 9/TEVBE-17
25) 9/TEVBE-63
26)
9/TEVBE-68) Vaadallâhul munâfikîne vel munâfikâti vel kuffâre nâre cehenneme
hâlidîne fîhâ hiye hasbuhum, ve leanehumullâh (leanehumullâhu) ve lehum azâbun
mukîm (mukîmun).
Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara ve kâfirlere
orada ebedî kalacakları cehennem ateşini vaadetti. O (cehennem), onlara yeter.
Ve Allah, onlara lânet etti. Ve onlar için ikame edilmiş olan (devamlı kılınan)
bir azap vardır.
27) 10/YUNUS-27
28) 39/ZUMER-72
29) 43/ZUHRUF-74
30) 11/HÛD-106: Fe emmellezîne şekû fe fîn nâri lehum fîhâ
zefîrun ve şehîk(şehîkun).
Şâkî olanlara gelince;
artık onlar, ateştedir. Onlar, orada (yüksek sesle inleyerek ve) çok zor bir
şekilde soluk soluğa, nefes alıp verirler.
11/HÛD-107: Hâlidîne
fîhâ mâ dâmetis semâvâtu vel'ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), inne rabbeke
fe'âlun limâ yurîd(yurîdu).
Onlar, semalar ve
yeryüzü (cehennemin semaları ve arzı) durdukça orada ebedî kalanlardır
(kalacaklardır). Rabbinin dilediği şey (cehennemi yok etmeyi dilemesi) hariç.
Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi yapandır.
31) 20/TÂHÂ-101: Hâlidîne fîh(fîhi), ve sâe lehum yevmel
kıyâmeti hımlâ(hımlen).
Onlar, onda (o yükün
getireceği azabın içinde) ebedî kalacak olanlardır. Ve kıyâmet günü
yüklendikleri, onlar için ne kötü (yük)tür.
32) 20/TÂHÂ-127: Ve kezâlike neczî men esrefe ve lem
yu’min bi âyâti rabbih(rabbihî), ve le azâbul âhıreti eşeddu ve ebkâ.
İsraf edenleri (haddi
aşanları) ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Ve
ahiret azabı daha şiddetli ve bâkidir (devamlıdır).
33) 32/SECDE-14: Fe zûkû bi mâ nesîtum likâe yevmikum
hâzâ, innâ nesînâkum ve zûkû azâbel huldi bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Öyleyse bu "likâe" (Allah’a ulaşma) gününüzü,
unutmanızdan dolayı (azabı) tadın. Muhakkak ki Biz de sizi unuttuk. Ve
yaptıklarınız sebebiyle ebedî azabı tadın.
34) 42/ŞÛRÂ-45: Ve terâhum yu’redûne aleyhâ hâşiîneminez
zulli yenzurûne min tarfin hafîy(hafîyyin), ve kâlellezîne âmenû innel
hâsirînellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ
innez zâlimîne fî azâbin mukîm(mukîmin).
Ve onları zilletten
boyun eğmiş olarak, ona (azaba) arz olunurken, gizli gizli (yan gözle)
baktıklarını görürsün. Âmenû olanlar dediler ki: “Muhakkak ki hüsranda olanlar,
kıyâmet günü, kendilerini ve ailelerini hüsrana düşürenlerdir.” Muhakkak ki
zalimler, mukîm (devamlı) azabın içindedirler, değil mi?
35) 10/YÛNUS-52: Summe kîle lillezîne zalemû zûkû azâbel
huld(huldi), hel tuczevne illâ bimâ kuntum teksibûn(teksibûne).
Sonra zulmedenlere: “Ebedî (devamlı) azabı tadın!” denildi.
Kazandıklarınızdan başkası ile mi cezalandırılacaksınız?
36) 6/EN'ÂM-128: Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ
ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi
rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen
nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun
alîm(alîmun).
Ve onların hepsini
biraraya topladığı gün (Allahû Tealâ şöyle buyuracaktır): “Ey cin topluluğu!
İnsanlarla sayınızı artırdınız (tagutların arasına insanları da kattınız).”
Onlara dost olan insanlardan bir kısmı şöyle dedi: “Rabbimiz, biz birbirimizden
faydalandık ve Senin bize takdir ettiğin zamanın bitiş noktasına (sonuna)
eriştik.” (Allahû Tealâ): “Allah’ın dilediği şey (cehennemin yok olma zamanı
gelmesi hali) hariç; sizin barınacağınız yer ateştir, orada ebedî kalacak
olanlarsınız.” buyurdu. Muhakkak ki senin Rabbin, hüküm sahibi ve en iyi
bilendir.
37) 37/SÂFFÂT-9: Duhûran ve lehum azâbun vâsib(vâsibun).
Kovulmuş olarak, onlar için
kesilmeyen sürekli azap vardır.
38) 3/ÂLİ İMRÂN-86: Keyfe yehdillâhu kavmen keferû ba’de
îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu
lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Îmânlarından sonra inkâr
eden kavmi, Allah nasıl hidayete erdirir? Ve onlar, Resûl’ün Hak olduğuna şahit
oldular ve onlara beyyineler (açık deliller) geldi. Ve Allah, zâlimler kavmini
hidayete erdirmez.
3/ÂLİ
İMRÂN-87: Ulâike cezâuhum enne aleyhim la’netallâhi vel melâiketi ven nâsi
ecmaîn(ecmaîne).
İşte onların cezası,
Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin onların (fâsıkların)
üzerlerine olmasıdır.
3/ÂLİ
İMRÂN-88: Hâlidîne fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum
yunzarûn(yunzarûne).
Onlar, onun (lânetin)
içinde ebedi kalacak olanlardır. Onlardan azab hafifletilmez ve onlara
bakılmaz...
39) 2/BAKARA-161: İnnellezîne keferû ve mâtû ve hum
kuffârun ulâike aleyhim la’netullâhi vel melâiketi ven nâsi ecmaîn(ecmaîne).
Muhakkak ki (Allah’a
ruhun ölmeden ulaşmasını yani hidayeti) küfredip (örtüp gizleyip) kâfir olarak
ölenlere, işte onlara, Allah’ın, meleklerin ve insanların hepsinin lâneti
onların üstünedir.
2/BAKARA-162: Hâlidîne
fîhâ, lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne).
(Onlar) onun (lânetin)
içinde ebediyyen kalacak olanlardır. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara
bakılmaz.
40) 25/FURKÂN-68: Vellezîne lâ yed’ûne meallâhi ilâhen
âhara ve lâ yaktulûnen nefselletî harremallâhu illâ bil hakkı ve lâ
yeznûn(yeznûne), ve men yef’al zâlike yelka esâmâ(esâmen).
Ve onlar, Allah ile
beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah’ın (öldürülmesini) haram kıldığı
kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa
günah cezasıyla karşılaşır.
25/FURKÂN-69: Yudâaf
lehul azâbu yevmel kıyâmeti ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen).
Kıyâmet günü onun azabı
kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.
41) 41/FUSSİLET-28: Zâlike cezâu a’dâillâhin nâr(nârun),
lehum fîhâ dârul huld(huldi), cezâen bimâ kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne).
İşte bu Allah’ın düşmanlarının
cezası ateştir. Âyetlerimizi bilerek inkâr etmiş olmaları sebebiyle ceza
olarak, onlar için orada ebedîlik yurdu vardır.
42) 11/HÛD-38: Ve yasneul fulke ve kullemâ merre aleyhi
meleun min kavmihi sehırû minh(minhu), kâle in tesharû minnâ fe innâ nesharu
minkum kemâ tesharûn(tesharûne).
Ve o gemiyi yaparken,
kavminin ileri gelenleri ona her uğradıklarında onunla alay ettiler. (Nuh (A.S)
şöyle) dedi: “Eğer bizimle alay ediyorsanız sonra da muhakkak ki; biz, sizin
alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz.”
11/HÛD-39: Fe sevfe
ta’lemûne men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yehıllu aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).
Kendisine alçaltacak bir
azap gelecek kimseleri artık yakında bileceksiniz. Ve onun üzerine, kalıcı azap
nüfuz edecek.
43) 5/MÂİDE-37: Yurîdûne en yahrucû minen nâri ve mâ hum
bi hâricîne minhâ, ve lehum azâbun mukîm(mukîmun).
Ateşten çıkmak isterler
ve onlar oradan çıkacak değillerdir. Ve, onlar için “daimi azap” vardır.
44) 5/MÂİDE-80: Terâ kesîran minhum yetevellevnellezîne
keferû. Lebi’se mâ kaddemet lehum enfusuhum en sehıtallâhu aleyhim ve fîl azâbi
hum hâlidûn(hâlidûne).
Onlardan bir çoğunun
kâfirlere döndüğünü (dost olduğunu) görürsün. Nefislerinin, onlar için takdim
ettiği ise “Allâh’ın onlara öfkelenmesi” ki ne kötü şey. Ve onlar azâb içinde
devamlı kalacak olanlardır.
45) 39/ZUMER-40: Men ye’tîhi azâbun yuhzîhi ve yahıllu
aleyhi azâbun mukîm(mukîmun).
Kendisini rezil edecek
azap, kime gelecekse (ona ulaşır) ve mukim (sürekli) azap onun üstüne iner.
46) 2/BAKARA-167: Ve kâlellezînettebeû lev enne lenâ
kerreten fe neteberree minhum kemâ teberreû minnâ kezâlike yurîhimullâhu
a’mâlehum haserâtin aleyhim ve mâ hum bi hâricîne minen nâr(nâri).
Ve o (Allah’tan
başkasına) tâbî olanlar dedi ki: “Keşke bizim için (dünyaya) bir kere daha dönüş
olsaydı. O zaman bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşırdık.”
Böylece Allah, onlara amellerinin hasara uğradığını (hüsrana düştüklerini)
gösterecek. Ve onlar ateşten çıkacak da değiller.
47) 82/İNFİTÂR-14: Ve innel fuccâre le fî cahîm(cahîmin).
Ve muhakkak ki füccar,
mutlaka alevli ateş içindedir.
82/İNFİTÂR-15: Yaslevnehâ
yevmed dîn(dîni).
Dîn günü ona (alevli
ateşe) yaslanırlar (atılırlar).
82/İNFİTÂR-16: Ve
mâ hum anhâ bi gâibîn(gâibîne).
Ve onlar, ondan (alevli
ateşten) gaib olacak (kaybolacak, yanıp bitecek) değillerdir.
48) 41/FUSSİLET-24: Fe in yasbirû fen nâru mesven lehum
ve in yesta’tibû fe mâ hum minel mu’tebîn(mu’tebîne).
Artık sabredebilirlerse
artık ateş onların kalacakları yerdir. Ve eğer onlar affedilmek isterlerse, onlar
affedilecek olanlardan değillerdir.
49) 32/SECDE-20: Ve emmellezîne fesekû fe me’vâhumun
nâr(nâru), kulle mâ erâdû en yahrucû minhâ uîdû fîhâ, ve kîle lehum zûkû azâben
nârillezî kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne).
Ve fakat fasık olanlar,
onların mevası (barınağı) ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya iade
edilirler (geri döndürülürler). Ve onlara: "Ateşin azabını tadın! Ki onu
tekzip etmiştiniz (yalanlamıştınız)." denir.
50) 2/BAKARA-86: Ulâikellezîneşteravul hayâted dunyâ bil
âhireti, fe lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne).
İşte onlar öyle
kimselerdir ki, dünya hayatını ahirete karşı satın almışlardır. Bu sebeple azap
onlardan hiç hafifletilmeyecek ve onlara yardım da olunmayacaktır.
51)
18/KEHF-2: Kayyimen li yunzire be'sen şedîden
min ledunhu ve yubeşşirel mu'minînellezîne ya'melûnes sâlihâti enne lehum ecren
hasenâ(hasenen).
(Kur’ân-ı Kerim), kayyum
(kıyâmete kadar devam edecek) olarak, katından şiddetli azapla uyarmak ve salih
amel yapan mü’minlere en güzel ecrin onların olduğunu müjdelemek için
(indirildi).
18/KEHF-3: Mâkisîne
fîhi ebedâ(ebeden).
Orada ebedî olarak
kalıcıdırlar (kalacaklardır).
52) 34/SEBE-51: Ve lev terâ iz feziû fe lâ fevte ve uhızû
min mekânin karîb(karîbin).
Ve onları dehşete
kapıldıkları zaman görsen. Artık kaçış (kurtuluş) yoktur. Ve onlar, (cehenneme)
yakın bir yerden yakalandılar.
53) 25/FURKÂN-65: Vellezîne yekûlûne rabbenasrif annâ
azâbe cehenneme inne azâbehâ kâne garâmâ(garâmen).
Ve onlar: “Rabbimiz
cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk
edicidir.” derler.
11/HÛD-108: Ve emmellezîne suidû fe fîl cenneti hâlidîne fîhâ
mâ dâmetis semâvâtu vel ardu illâ mâ şâe rabbuk(rabbuke), atâen gayre
meczûz(meczûzin).
Fakat mutlu olanlar, artık cennettedir. (Cennetlerin) semaları ve
arzı durdukça, Rabbinin dilediği şey (cenneti yok etmeyi dilemesi) hariç, onlar
orada ebedî kalanlardır (kalacaklardır).
AÇIKLAMA
Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah’ın cennetine ve
cehennemine girecek olanlar, olmak üzere iki çeşit insan vardır. Allah’ın
cennetine girecekler saidlerdir. Cennetlerin yerleri ve gökleri kaldığı sürece
onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Allah’ın cehennemine girecek olanlar
şâkîlerdir. Onlar da orada ebediyyen kalacaklardır. Allahû Tealâ, cehennemi yok
etmeyi dilerse o zaman onların da orada ebedî kalışları sona erecektir. Şartı
baştan koyuyor Allahû Tealâ:
“Cehennemin ve
cennetin gökleri ve yeri durdukça…”
Cennet ve cehennem
hayatı kıyâmetten sonra başlar. Öyleyse bu dünyanın göklerinin ve yerinin yok
olması kıyâmette gerçekleşecektir. Oysaki cennet ve cehennem hayatı kıyâmetten
sonra gerçekleşecektir. Öyleyse gökler ve yerler cennetin gökleri ve
yerleridir.
Allahû Tealâ, Kur’ân-ı
Kerim’de, 53 tane âyet-i kerimede, kıyâmet günü, kaybettikleri dereceler kazandıkları
derecelerden fazla olan insanların gideceği yerin cehennem olduğunu söylüyor.
Cehenneme girenlerin ebediyyen orada kalacaklarını ve oradan çıkmalarının
hiçbir şekilde mümkün olmadığını söylü-yor, Allahû Tealâ 53 âyet bir evvelki
âyetin (Hud-107) açıklamasında verilmiştir.
Kur’ân-ı Kerim’de
Allahû Tealâ, cehenneme giren insanların cehennemden alınarak cennete
gireceklerine dair hiçbir açıklamada bulunmamıştır. İnsanlar ve dîn
öğreticilerin çok büyük bir kısmı zannediyorlar ki; insanlar bir süre cehennemde
kalırlar, ondan sonra Allahû Tealâ onları cehennemden alır, cennetine koyar.
Kişilerin ne kadar günahı varsa o kadar cehennemde; ne kadar sevabı varsa o
kadar da cennette kalırlar. Kur’ân-ı Kerim’de böyle bir şey yok. Kur’ân-ı Kerim
açık ve net olarak şunu söylüyor: “Kıyâmet günü insanların mizanları tartılır.
Kimin günahları sevaplarından fazlaysa onlar cehenneme konulur, ebediyyen
cehennemde kalırlar. Kimin sevapları günahlarından fazlaysa onlar cennete
konulur, ebediyyen cennette kalırlar.” İşte Allah’ın kanunu budur.
Ne kadar yanlış varsa
bunların hepsini düzeltmekle görevliyiz. Öyleyse bu da en büyük yanlışlardan
biridir. İnsanları “Nasıl olsa Allahû Tealâ beni cennetine alacak. Ben ne
yaparsam yapayım gideceğim yer neticede cennet olacak. Öyleyse hiç problem yok,
ben istediğim kötülükleri yaparım.” fikrine götürür böyle bir yanlış akide. Ama
14 asır evvel gerçekten Kur’ân’a tam uyarak 7 safhasıyla yaşanan İslâm’dan
sonra insanlar İslâm dîninden çok şeyler kaybetmişler.
Geçen zaman parçaları
içinde insanlar Allah’ın kendilerine ihsan ettiği dîni geliştirecekleri, bütün
güzellikleri yaşayacakları yerde, dînlerini şeytanın onlara yaptığı tesirle
adım adım unutmuşlar ve öyle bir hale gelmişler ki; bugünkü dîn öğretisiyle hiç
kimsenin Allah’ın cennetine girmesi artık mümkün değil. Ya insanlar doğruları
öğrenecekler, Allah’a ulaşmayı dileyecekler ve Allah’ın cennetine girecekler
veya öğrenmeyecekler, öğrendikleri dîn bilgisiyle, İslâm’ın beş şartıyla, amel
edip ne yazık ki kurtulamayacaklar.
Bütün gönlümüzle
Allahû Tealâ’ya dua ediyoruz ki; bu büyük hata, artık bu Kur’ân-ı Kerim’in, bu
tefsirin yayınlanmasıyla inşaallah biter. Ve bütün dünya Allah’ın doğrularını
öğrenir.
Sonuç:
Cehenneme giren kişi
ebediyyen cehennemde kalacaktır. Oradan çıkıp cennete girmesi mümkün değildir.