ŞEYTANIN TUZAKLARI VE MUTLULUK
Allahû Tealâ
insanları yaratmış ve “Sevin” diyor. Herkesin mutluluğu sevgiye bağlıdır.
Davranış biçimlerinin temelinde de sevgi
vardır.
Sevgi;
insanları mutluluğa götürecek olan en kuvvetli taşıttır. Sevgi hayatın bağıdır.
Bir insanın hayatında sevgi yoksa o kişi hayatta değildir, bir ölüdür. Sevmek
mutluluktur.
Öyleyse
bizler insan olarak yaratılmışız. Yalnız yaşayamayız. Mutlaka başka insanlara
ihtiyacımız vardır. Her kullandığımız eşya, her giydiğimiz nesne mutlaka bir
takım insanların alın terini muhtevasında taşır. Bütün ihtiyaçlarımızı birden
kendimiz gerçekleştiremeyeceğimize göre, başkalarının ürettiklerini kullanmak
mecburiyetindeyiz. Allah’ın temel kanununu
içerisinde: başkalarına muhtaç olmak vardır.
Herkes,
herşeye muhtaçtır. Muhtaç olmayan sadece Allah’tır.
Bu
yaşadığınız dünya hayatında mutlu olmak için yaratıldınız. Çevrenizde başka
insanlarla birlikte bu mutluluğu yaşamalısınız. Başka insanları da mutlu
kılarak mutlu olmak… İşte hüner buradadır.
Allah ile
olan ilişkilerinize dikkatle bakmalısınız. Bu ilişkilerde ne var? Bu ilişkiler
sizi mutluluğa götürüyorsa kendinize düşenleri yaptınız, mutluluğu hak ettiniz
demektir.
Yoksa mutsuz
musunuz? Her devrede insanların çoğu mutlaka mutsuzdur. İblis hiç boş durmaz.
Bütün insanları mutsuz kılmak konusunda devamlı bir gayretin içindedir, korkunç
bir faaliyeti sürdürür. Bu dizaynda şeytanın mutlak olarak devreye girmesi söz
konusudur. Nerede insan ilişkisi varsa şeytan oradadır, şeytanlar oradadır. Ve
sadece bir tek amaca hizmet ederler: İnsanları mutsuz etmek…
Her davranış
biçimi bir diğerine iki ayrı cepheden yansır. O davranış biçimi mutluluk verici
veya mutsuzluk verici davranıştır.
Bir insanın davranışı
başka birisini mutlu etmeye yönelik olsa bile, iblis o davranışı başkasına kötü
göstermek için elinden gelen bütün gayreti sarf eder. Bundan çok özel bir zevk
alır.
Sonsuz hayatı
boyunca iblis (şeytan) bütün insanları birbirine düşürmek konusunda elinden
gelen bütün gayreti sarf edecektir.
Şeytan ne diyordu?
Şeytan: “Eğer
bana kıyâmet gününe kadar hayat verirsen, beni kıyâmet gününe kadar ertelersen
ben onların Sıratı Müstakîmlerinin üzerine oturacağım. Sağlarından,
sollarından, önlerinden, arkalarından onları Sıratı Müstakîm vasıtasıyla sana
ulaşmaktan men edeceğim. Ve pek azı hariç hepsini kendime bağlayacağım.” diyor.
Sözünü
tutacak mı? Başaracak mı? Ne yazık ki başarısı kesin.
7/A'RÂF-14: Kâle enzırnî ilâ
yevmi yub'asûn(yub'asûne).
(Şeytan): “Beas gününe
(dirileceğimiz güne, kıyâmet gününe) kadar bana izin (mühlet) ver.” dedi.
7/A'RÂF-15: Kâle inneke minel
munzarîn(munzarîne).
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki sen
izin (mühlet) verilenlerdensin.” buyurdu.
7/A'RÂF-16: Kâle fe bimâ
agveytenî le ak'udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni
azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin'e onlara karşı (mani olmak
için) oturacağım.” dedi.
7/A'RÂF-17: Summe le âtiyennehum
min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve
lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara,
önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların
çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Allahû Tealâ
Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesinde bu başarıyı anlatıyor:
34/SEBE-20: Ve
lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan
minelmûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Şeytan;
insanlara olan, insanları ulaştıracağı hedefi kıyâmet günü gerçekleştirdi.
Mü’minleri oluşturan bir tek fırka hariç bütün fırkalar şeytana kul oldular.
Eğer size
etrafınızdaki insanlar hangi şekilde davranırsa davransın içinizdeki bir ses
her davranış biçiminin negatif yönlerini size fısıldıyorsa işte o iblistir.
Şeytanın sesidir. O, şeytanlardan birisinin size fısıldamasıdır.
Şeytanın
niyeti çok basittir. İblis, hangi hüsnüniyet
derecesini taşırsa taşısın insanların size yaptığı bütün davranışları, negatif
bir cepheden gösterebilmek için gece gündüz çalışır. Bir söz vardır; “Su uyur
düşman uyumaz” derler. Bu iblis de gece gündüz demez, içmez uyumaz hep
insanları mutsuz etmek için bütün gayretiyle çalışır. Bunu yaptığında eline ne
geçecektir? İnsanların mutsuzluğu onun zevkidir.
Şeytan, Adem (A.S)’a
öyle bir hınçlanmış ki onun yüzünden Allah’ın cennetinden kovuluyor ve artık
cennete girmesi de mümkün değil, hayatını cehennemde geçirecektir. İnsanlardan
mutlaka intikam alma hevesinde ve intikamını devamlı almaya çalışan bir
mahlûktur. Bütün insanlara elinden geldiğince en kötü davranış biçimlerini
sergiler.
Başka
insanlarla dost olun. Bunun arkasında yatan bağlayıcı sebepse sevmektir.
İnsanları sevmelisiniz. Severseniz mutlu olursunuz, sevmezseniz mutsuz
olursunuz.
Allahû Tealâ
bir kanun koymuştur. Bu kanunda; siz, sizin dışınızdaki bütün insanlar bir de
Allah vardır. Bir üçlü. Allah sizin de etrafınızdaki insanların da mutlu
olmasını ister.
Allahû Tealâ,
sizin çevrenize yaptığınız bütün davranış biçimlerini kendisine yapılmış kabul
eder. Birisine iyilik mi ettiniz? Bunu Kendisine yapılmış gibi on katı ile
mükâfatlandırır. Birine kötülük mü yaptınız? Bunu Kendisine yapılmış gibi
kişiyi cezalandırır. Kiramen kâtibin melekleri kişinin hayat filmine o suçun
miktarına göre negatif derece yazarlar.
Güzel
davranışlar, pozitif derece kazanmayı ifade eder. Allah’ın yasaklarını işlemek,
emrettiklerini yapmamak da hayat filminize negatif derece yazılmasını ifade
eder.
Hayat
filminiz nedir? Kiramen kâtibin melekleri bir sunucu, bir şahit; yani bir
kameraman bir de şahit olmak üzere şu anda bizim de filmimizi çekiyorlar. Ne
yapıyorsak filme alınıyor. Her birinizin de şu anda filme alınması söz
konusudur. Bu film üç boyutludur. Öyle ekranla tam alakâlı değildir. Ne ekrana
ne de perdeye ihtiyaç vardır. Üç boyutlu olarak filminiz oynar. Size önden
bakanlar sizi önden görürler, arkadan bakanlar arkadan görürler, yan
taraflarınızdan bakanlar da ait oldukları yandan görürler. Üç boyutlu olarak
boşlukta hayat filminiz oynar.
Kıyâmet günü,
kendi hayat filmlerinizi göreceksiniz. Doğumunuzdan ölümünüze kadar geçen zaman
parçaları içinde her 24 saat bir ayrı bal peteği altıgenini ifade eder. Her
birinin içinde sadece bir gün geçmiştir. 7. katın 1. âlemi kader hücreleridir.
Burada kendi hayat filminizi görürsünüz. Başlangıçta sadece üstünden
uçabilirsiniz. Allahû Tealâ içeri girmenize müsaade ettiği zaman gelecekten
herhangi bir günü size gösterebilir. “Ben daha o günü yaşamadım”
diyebilirsiniz. Evet yaşamadınız ama Allah’a göre gelecekte neler
gerçekleşeceği bellidir ve hayatınız kader hücrelerinde orada vardır.
Bunun sebebi
nedir? Bunun sebebi hayat filmlerinin, İndi İlahi’ye kıyâmetten sonra zamanın
geri döndürülerek konmuş olmasıdır.
Kıyâmet günü
zaman duracaktır. Şuan zaman geçmişten geleceğe doğru akmaktadır. Büyük patlama
zamanın başlamasının sebebidir. Kâinat kadar ağır bir nokta düşünün, bütün
uzayları alınmış bir tek nokta. Bu nokta patlıyor; belli bir tek noktadan
uzayda bir dizayn oluşuyor. Rakamlar daha büyük ama biz 100 milyar galaksi
diyebiliriz. Her galakside de 100 milyar yıldız diyelim. Aslında 150 milyardan bahsediliyor.
O tek noktadan
yokluğa yayılan bir bütün kâinat söz konusudur. Zaman hareketle başlar. O bir tek noktadan her
istikamette doğrusal olarak yayılan partiküller, her gittikleri yere kadar
sonsuz hızda hareket edebilmeleri için nötrino olarak gider. Orada maddeye
dönüşürler. Yani bir çift nötronla bir çift proton oluşur ve madde vücuda gelir.
Zaman nasıl
gerçekleşir? Zaman geçmişten geleceğe doğru akmaktadır. Bir gün geçmişten
geleceğe doğru akan zaman duracaktır. Ne için duracaktır? Büyük patlama zamanın
başlangıcı ama büyük patlama ile bir saniyede bütün gezegenler oluşuyor,
gezegenlerin temeli ve yapısı oluşuyor. Gezegen sonradan yavaş yavaş madde
olarak kendisini gösterecektir.
Partiküller
çıktıkları noktadan gezegenlere vardılarsa o zaman zamanın durması lâzım çünkü
hareket durmuştur. Hayır, hareket durmamıştır. Kâinat,
cinsiyetsiz bir insan vücudu şeklindedir. Allahû
Tealâ, gezegenler oluştuktan sonra gezegenlere verdiği kinetik enerji ile
gezegenlerin kâinatı büyütmesine sebebiyet verir. Eşit hızlarla hareket
ettikleri için şekil hiç bozulmaz. Hep insan vücudu hüviyetinde bir kâinat giderek
büyür. Büyüme devam ettiği sürece de zaman geçmişten geleceğe ilerler. Allahû
Tealâ’ın gezegenlerin birbirinden ayrılması için, kâinatı büyütmesi için
verdiği kinetik enerji bir gün sona erecektir. Kinetik enerji sona erdiği zaman
büyüme duracaktır. Enerji, itici enerji bitince bir süre daha büyüme devam
eder. Hız birdenbire yok olmaz ama enerji gelmediği için büyüme biraz daha
devam edip durmak mecburiyetindedir.
Büyüme
durunca ne olur? Gravitasyon başlar. Gravitasyonun başlaması bütün hünnes ve künnes
kanunlarının altüst olması, kâinatın kopması demektir. Kıyâmetin kâinatla
parçalanması, kopması ve uzayların adım adım yok olmasıdır.
Evvelâ;
1-
Her güneş kendi sistemlerini, etrafındaki
yıldızları kendisine çekecektir.
2-
Sonra güneş sistemleri birbirini çekecektir.
3-
Sonra bir galaksinin bütün güneş sistemleri
birleşecektir.
4-
Ondan sonra tek bir kütle haline gelen galaksiler
birbirlerini çekecektir.
Bu çekim sırasında devamlı uzaylar yok olacaktır. Yani
maddenin kendi içindeki uzaylar, yıldızların aralarındaki uzaylar, boşluklar
yok olacaktır.
Evvelâ güneş
sistemlerindeki, her bir güneş sistemindeki uzay yok olur ve her güneş sistemi
başka güneş sistemleriyle karşı karşıya kalır. Güneş sistemleri birbirini
çekecektir. O zaman güneş sistemlerinin uzayı da yok olmuş olacaktır. Güneş
sistemlerinin birleştiği noktada uzay dışarıda kalmıştır, yoklukta kalmıştır.
Ve en küçük parçadaki yani elektronlardaki uzayın alınmasıyla kitle bir tek
noktada oluşacaktır. Ne olmuştur? Zaman bitiş noktasından başlangıç noktasına
geri dönmüştür. İşte o geri dönen zamanın kader hücreleri orada; Allah’ın
cennetine gideceklerin ki illiyinde, diğerleri sicciyindedir. Birisi zemin
kattan yedi kat yukarıda, diğeri ise zemin kattan yedi kat aşağıdadır.
Hayat filmi
oraya gelecekten geri döndüğü için gelecekte yapılacak her şey orada mevcuttur.
Herkesin yarın, öbür gün, daha sonraki gün ne yapacağı orada mevcuttur.
İnsanın davranış biçimleri kişinin hem
dünya hayatını hem de kıyâmetten sonraki cennet veya cehennem hayatını tanzim
eder.
Allahû
Tealâ’nın kurduğu bir derecat sistemi söz konusudur. Her davranışın sonucunda
ya da hayatın her saniyesinde ya derecat kaybedilir ya da kazanılır. Her saniye
amel defterine mutlaka değerler yazılır. Hiç boşluk yoktur.
Hayatta
yanlış yapılan her olayda derecat kaybedilir. Bir dereceye bir derece yazılır.
Doğru yapılan her davranışta da derecat kazanılır. Eğer Allah’a doğru yola
çıktıysanız çıktığınız noktadan itibaren bu bire yüzdür. Birinci gök katına
kadar bir derece kazandığınız zaman yüz derece yazılır. Sonra iki, üç, dört,
beş, altı ve yedinci gök katlarında bire iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz,
altı yüz, yedi yüz kata yükselir.
Her güzellik
her saniye insana derecat kazandırır, her yanlışlık da derecat kaybettirir. Bir
derecelik hata yaptığınız zaman bir derece kaybedersiniz ama bir derecelik bir
sevap işlemişseniz evvelâ yüz derece kazanırsınız Allah’a ulaştığınız zaman
yedi yüz derece kazanırsınız. Aradaki gök katlarında ruhunuz göğe doğru
yükselirken her gök katında bu yüzer yüzer artar.
Cennet ve
cehennem bu derecat sistemine göre tayin edilecektir. Kimin kazandığı dereceler
kaybettiği derecelerden fazlaysa onun gideceği yer Allah’ın cennetidir. Kimin
de kaybettiği dereceler kazandığından fazlaysa onun da gideceği yer
cehennemdir. Ne cehenneme giden cehennemden çıkıp cennete ulaşabilir ne de
cehenneme giden cehennemden çıkıp cennete ulaşabilir. Burada sadece bir istisna
kıyâmet günü herkesin cehenneme gitmesi hali hariçtir. Herkes mutlaka kıyâmet
gününde önce cehenneme gidecektir. Cehennemde kalacaklar için cehennemin
kapılarından giriş söz konusu değildir, kapıların açılması gerekir. Onlar
burunları yere sürtünerek girerler. Fakat cennete gidecekler içinse cehenneme
giriş kapılarının yükseltilmesi gerekmez. Sadece kapı açılır. Bu kapı zaten
otomatik açılan bir kapıdır. Kişinin sahip olduğu ölçüler, sahip olduğu
işaretler o kapının otomatik açılmasını ifade eder. Ve cennete gidecek olanlar
için cehenneme giriş bir problem değildir. Onların cehennemde yanmaları da söz
konusu değildir. Cehennemi bütün katları ile görecekler sonra da Allahû
Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükürler ederek cehennemin kapısından çıkıp hangi
cennetin sahipleriyse o kata doğru yola çıkıp çok kısa bir zaman süresinde
oraya ulaşacaklardır.
Evvelâ insan
olarak yaratıldığımız için Allah’a çok hamd ve şükretmeliyiz. Yüce Rabbimize, insan
olarak yaratıldığımız için hamd olsun, şükür olsun. Bizi bir cin, bir hayvan
olarak yaratabilirdi. Canlılık mı söz konusu; bir ot olarak yaratabilirdi, bir
mikrop olarak yaratabilirdi. Her şey mümkünken bizi insan olarak yaratmış. Her
şey öylesine güzel şekillenmiş ki sadece hayranlık duyabilirsiniz. Rabbinize
olan sevginizle hayranlığınız her gün biraz daha büyür.
Biz insanlar
Allah’ın bir büyük lütfuna uğramışız. Bir muhteşem dizaynla insan olarak şu
dünya adı verilen gezegende doğmamız kararlaştırılmış, dünyaya gelmişiz ve
yaşıyoruz. Varız, hayattayız ve hepsinden önemlisi mutluyuz.
Bütün konuların ruhu, dayandığı nokta,
mutluluktur. Allah insanı yarattı. Hepinizden Allah’ın istediği bir tek şey
var: Sizin mutluluğunuz… Başka bir şey istemez.
Allahû Tealâ,
bütün insanları mutluluğa ulaştıracak vasıfların sahibi olarak yaratmıştır.
Yani her kim Allah’a ulaşmayı dilerse, dilediği andan itibaren cennetin
sahibidir, cehennem onun için artık yoktur. Ve Allahû Tealâ ona namazı, orucu,
zekâtı, zikri sevdirecektir. Allahû Tealâ o kişiyi mutlu kılmak için bütün
şartları hazırlayacaktır:
1-Mürşidine
ulaşacaktır.
2-Ruhu
vücudundan ayrılıp, bir gün Allah’a ulaşacaktır.
3-Fizik
vücudu Allah’a teslim olacaktır.
4-Nefsi Allah’a
teslim olacaktır.
5-İrşada
ulaşacaktır.
6-İradesi de
Allah’a teslim olacaktır.
Böyle bir
dizaynda yedi safhada ard arda insanoğlu mutlulukları yaşayacaktır Ama bu
mutluluğu yalnız başına yaşamayacaktır. Mutlaka toplumun içerisinde bir yeri
olacaktır.
Herkes bir
toplumun içinde yaşar. İşte bunun için insanlar sosyal mahlûktur. Başka
insanlarla beraber yaşamak mecburiyetinde olan mahlûklar olarak yaratıldığımız
için davranış biçimleri önem taşımaktadır. O davranış biçimleri ki
etrafınızdaki insanları ve sizi ya mutluluğa ya mutsuzluğa götürür.
Eğer halâ
çevrenizdekilerle, kardeşlerinizle anlaşmazlıklar içerisindeyseniz öğrendiklerinizi
ait olduğu yere oturtamadınız demektir. Büyük boyutlu bir sevgi çağlayanı
sizlerden başkalarına doğru ulaşmıyorsa arkasında sadece iblis vardır ve iblis
bunu bir başarı kabul etmektedir.
Hangi
topluluğun içindeyseniz o topluma dikkatle bakın. Mutluluğun işaretlerini
görüyor musunuz? Mutluluk bir sulh ve sükûn halidir.
Her dergâhta
o dergâhın müntesipleri arasında tam bir uyum halinin mevcut olması Allah’ın
temel emridir.
Sizin içinde
bulunduğunuz topluluk nasıl? Mutlu musunuz? Mutluluğun ne olduğunu biliyor
musunuz? Mutluluk bir uyum halidir. İç dünyanızda, nefsinizle ruhunuzun
kavgasının bitmesi halidir. Mutluluk bir sulh ve sükûn halidir. Sulh ve sükûn
hali ancak kavganın bitmesiyle yerleşir.
Eğer
anlaşmazlıklarınız varsa kendi kendinize: “Ben neyin kavgasını yapıyorum?
Kardeşlerimle neyi paylaşamıyorum? Şeytan beni nasıl bu kadar emellerine alet
etti de ben insanlar için bir mutluluk kaynağı olmaktan çıktım, insanları
huzursuz eden bir hüviyete büründüm? Neden böyle oldum?” diye kendi kendinize
sorun.
Allahû Tealâ,
sizden sadece mutlu olmanızı ister. Eğer siz mutlu olmak konusunda kendinize
düşenleri yaparsanız hiçbir varlık; iblis, diğer şeytanlar, şeytan
hüviyetindeki cinler veya insan şeytanlar, cin şeytanlar, şeytan şeytanlar
sizin mutluluğunuzu engelleyemez. Netice değişmez.
Fakat siz
kendinize düşen görevleri anlamadıkça, hayatınıza tatbik etmedikçe dünya
mutluluğunu yaşayamazsınız.
“Ama ben
Allah’a ulaşmayı diledim” diyeceksiniz. Dilemişsinizdir. Allahû Tealâ sizi
mutlu etmek için bütün reçetesini teslim ediyor. Her konuda size yardım etmeye
hazır; ama siz Allah’ın yardımını elinizin tersiyle itiyorsunuz. Olur mu?
Başkalarını
kendinizden üstün kabul etmedikçe, onları mutlu etmeye değil ezmeye
çalıştığınız sürece ne kendiniz ne de başkaları mutlu olabilir.
Bir Osmanlı
şairi bir ölünün arkasından iki satırlık şiir yazmış diyor ki:
“Ne kendi eyledi rahat ne âleme verdi huzur
Yıkıldı gitti dünyadan, dayansın ehli kubur”
Kubur:
“kabirler” demektir. Aynı zamanda da “tuvalet” demektir. Böylece şairin cinaslı
bir ifadeyle anlattığını görüyorsunuz. Osmanlılık! Zeka müessesesinin
çalıştığını görüyoruz.
Sevgili
öğrenciler, sizlerin hayatınıza baktığımızda ve olması lâzım gelenden uzaklarda
gördüğümüzde hüzünleniyoruz. Demek ki biz bunca söylediklerimizi sadece
söylemişiz ama onlar duymamışlar, işitmemişler, uygulamamışlar diyoruz. Şu ana
kadar ki bütün anlatımlarımız sizi mutlu etmeye yönelikti. Gayemiz buydu. Ama
mutlu değilseniz bunun arkasında başkaları yok sadece siz varsınız…
Tasavvuf, Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’i, zor
kullanmayı reddeder. Biz size mutluluğun şartlarını, standartlarını, reçetesini
veririz, rehberlik ederiz. Allah’ın mutluluğunun üzerinize davet ederek
gelmemesi mümkün değildir. Ama siz o gelen mutluluğu ya elinizin tersiyle itersiniz
mutlu olamazsınız, ya da onu can kulağı ile dinler, kucaklarsınız. O zaman siz
henüz azınlık olan mutluların arasında olursunuz.
Önemli olan
Allah’tan yana, karşımızdakinden yana olmaktır. Bu büyük hakikati anlamadıkça,
Allah’ın size öğretmek istediği şeyin başkalarından yana olmak olduğunu
anlamadıkça; siz hep kendisinden yana olanlardan olursunuz. O zaman mutlu
olamazsınız.
Allah’ın
kanunları kesin kanunlardır. “Ben neden başkalarından yana olacakmışım? Onlar
benden yana olsunlar” mı diyorsunuz? O zaman etrafınızdaki insanlara devamlı
mutsuzluk veren siz olduğunuz için hayatınız boyunca mutsuz, sıkıntılı,
huzursuz bir insan tipi çizersiniz. Buna başkaları sebep olmamıştır. Arkasında
sadece siz varsınız.
Allahû Tealâ
Allah’a ulaşmayı dilediğiniz zaman, dilediğiniz anda zaten günahlarınızı
affeder; ama Allahû Tealâ, şu dünya hayatında yaşarken bütün insanlara en güzel
davranışlarda bulunmanızı ve onlardan da size hep sizi mutlu eden davranışların
dönmesini diler. Ama bu şekilde davranmazsanız başkalarını kendinizden öne
geçirmezseniz: “Ben önde olacağım”
derseniz ve siz önde olursanız o zaman kaybedersiniz. Allah’ın cennetine mi?
Tamam, Allah’a ulaşmayı diledinizse cennete gidersiniz ama bu dünyada mutlu
olamazsınız… Verilen reçetenin sadece bir tanesini uygulamış olursunuz. Allah’a
ulaşmayı dilediğiniz cihetle inşaallah Allah’ın cennetine gideceksiniz. Ama
dikkat edin ki negatif davranışlarınız, sizi bulunduğunuz noktadan da aşağı
düşürmesin. Zikirlerinize dikkat edin. Aşağı doğru giden bir zikir yolu sizi
Allah’ın cennetine değil cehennemine götürür.
Allah için
yaşamak başkaları için yaşamakla eşdeğerdir. Allahû Tealâ başkalarına
yaptığınız her güzel davranışı kendisine yapılmış bir güzel davranış olarak
kabul eder ve bunu mükâfatlandırır. Hayatınız hep o
mükâfatlara kavuşmakla geçer ve çok mutlu olursunuz. Aranızda çok mutlu olanlar
da vardır.
Mutluluğun
adımlarını siz kendi iradenizle atmak mecburiyetindesiniz. Biz yol gösteririz,
sizin cennete girmeniz için tebligatı yaparız. Siz o tebligata hangi ölçüde
uyarsanız o kat cennete girersiniz. Hiç uymazsanız? O zaman da cehenneme
girersiniz. Ama biz istiyoruz diye siz mutlu olamazsınız.
Bizi en çok
hüzünlendiren şey tasavvufta olanların, Kur’ân’ı uygulamayı kendisine şiar
edinenlerin halâ tagutun tesirinde kalabilmeleridir.
Davranış
biçimlerinize dikkatle bakın, ne yapıyorsunuz? Başkalarını baş tacı ediyor
musunuz? “Ben onların mutluluğu için yaşıyorum” diyebiliyor musunuz? Eğer
deseydiniz dünyadaki en mutlu insanlardan biri siz olurdunuz.
Kim bir gün
başkaları için yaşamaya başlarsa o, dünyadaki en mutlu insanlardan biridir. Her
an kazançta, her an Allah’ın sevgisinin bütün belirtileri onun üzerindedir.
Allah en çok onu sever. Kim kendisini başkalarının mutluluğuna adamışsa, o en
çok sevilenlerden biridir ve tabiatıyla en mutlu olanlardan biridir.
Öyleyse biz
insanlar madem ki cemaat halinde, topluluk halinde yaşıyoruz; ne olur sanki her
biriniz burada arkadaşlarınızla beraber olduğunuz zaman onları sevseniz,
üzerine titreseniz, her biri sizin her davranışınızdan onları ne kadar çok
sevdiğinizi anlasa. Ne olur? O zaman mutluluğu nasıl yudum yudum içtiğinizi
göreceksiniz. Mutluluk; sizin içinde yüzdüğünüz bir deniz olacaktır. Bir çok
mutsuz insan için iblis onlara, bu mümkün değildir gibi gösterir ama bu
mümkündür.
Allah’ın
bütün güzellikleri, herşey insan için yaratılmıştır. Her devirde yaşayan
insanlar yeryüzünün sahibidirler, yeryüzünün bekçileridirler. Bütün insanlar
yeryüzünde Allah’ın halifeleridir. O zaman başkalarına mutsuzluk vermek,
başkaları için değil insanın kendisi için yaşamak, yakışır mı?
O zaman
tasavvufun dışındakilerden ne farkımız kalır ki? Aranıza yeni katılan kişiler
sizleri dışarıdakilerden farklı görmüyorlarsa, onlara bu görüntüyü
veremiyorsanız; o zaman sadece siz mutsuz değil etrafınızdaki insanları da
mutsuz eden birisiniz. Oysa ki ne olmalıdır? Hepinizin bir yarışta olması
gerekir. “En çok ben etrafımdaki insanlara yardımcı olacağım, en çok ben
başaracağım kendimi başkalarına adamayı, başkaları için en çok fedâkarlıkta bulunan
ben olacağım” diyebilmelisiniz.
Bu dünyada
eğer sisler yani nefsinizin afetleri ortalığı bürümediyse bir güneş görünür;
mutluluk güneşi. O güneşe yakın mısınız? Kendinizi ölçün. Her akşam yattığınız
zaman kendinizi hesaba çekin. “Ben bugün kime ve hangi ölçüde mutluluk
verebildim?” Bunu kendinize sorun. Eğer her gece yatmadan evvel yaptığınız bu
vicdan muhakemesinde sıfır puan alıyorsanız, o gün hiç kimseye hiçbir güzel
davranışta bulunmadıysanız; siz Allah’ın davranış
biçimlerindeki hedeflerinden sapmış bir insansınız.
Birinci
göreviniz; başkalarına mutluluk vermek için yaratıldığınızın idrakine
varmaktır. Bu idrake vardığınız zaman görevin tatbikat safhasına geçeceksiniz.
Bu açıştır; giriştir.
İnsanlarla
beraber olacaksınız. Bu beraberlikte aranan bir insan mısınız? Sizin bir
topluma girişiniz toplumdaki insanları mutlu ediyor mu? Eğer öyleyse siz
gerçekten o toplulukta değerli bir insansınız.
Allah’ın
katındaki başarının ölçüsü size etrafınızdaki insanların duyacağı sevgidir. O
zaman seviliyor musunuz? Onun cevabını verin kendi kendinize. Yoksa siz
etrafınızdaki insanların sevmediği biri misiniz?
Erenlerin yolu sevenlerin yoludur.
Erenler sevenlerdir. Öyleyse etrafınızdaki insanları sevin. Onlara, onları
küçük düşürücü davranışlarda bulunmayın. Onları koruyun. Onlar sizlerin
muhafazası altında olmalılar. Onlara Allah’ın gözlükleriyle bakın. Sakın
şeytanın gözlükleriyle bakmayın.
Bütün bu
çatının altına girenlerin mutluluğa hakkı olduğunu düşünün ve bu hakka ancak
sizlerin yardımıyla ulaşabileceklerini düşünün. Hakkın sonucuna sadece sizlerin
yardımlarıyla ulaşabileceklerini düşünün. Kendinizi onlara adayın, odaklayın,
endeksleyin.
Son
nefesinizde “Ben etrafımdaki insanlara hiçbir şey yapamadım, onların
mutluluğuna karınca kaderince bir katkıda bulunamadım” diye sakın hayıflanarak
ölmeyin. Önce varoluş sebebinizin gerçeğini hatırlayın. Bu varoluşunuz sadece
başkalarına mutluluk vermek içindir. Başkasını ne kadar mutlu ederseniz Allah’ı
da onun binlerce katı daha fazla memnun edersiniz.
Hayat
geçiyor. Her geçen gün istesek de istemesek de hayatımızdan bir gün kayboluyor.
Her geçen gün eğer başkalarına mutluluk veremeden geçirdiğimiz bir günse
kendimize yazık etmişiz demektir.
Bir
gülüşünüz, bir sözünüz, bir ilgi göstermeniz, bir sevgi belirtisi size ne
kaybettirir?
Siz başka
insanları mutlu etmek için var olmalısınız.