Ahdallâhi III etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahdallâhi III etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ağustos 2017 Pazar

AHDALLÂHİ III

AHDALLÂHİ III

“Allah’ın ahdini ifa edin. İşte bu Sıratı Mustakîm’dir, ona tâbî olun, Sıratı Mustakîm’e tâbî olun. İşte bu; ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi (hepsini) birer birer teslim etmeyi içeren Allah’ın vasiyetidir.” Allah’ın ahdi ile Allah’ın vasiyeti arasında bir farklılık vardır. Allah’ın ahdi sadece iradenin teslimini içerir. İradenin teslimi, ruhu, fizik vücudu ve nefsi Allah’a teslim etmeden gerçekleşemez. Hepsinin teslimi ile bu sonuca gideceksiniz. İşte Allahû Tealâ’nın En’âm-152’de söylediği, “Ve bi ahdillâhi evfû: Allah’ın ahdini ifa edin.” sözü, sadece iradenin teslimini içerir. Ruhun, vechin, nefsin teslimi olmadan gerçekleşemeyeceği için dolaylı bir şekilde onları da kapsar. Ama Allahû Tealâ: “Allah’ın vasiyeti budur.” dediği zaman; takvaların hepsinin tahakkukuyla gerçekleşen bir sonuçtan bahsediyor; 7 tane takva:

1. Allah’a ulaşmayı dilemek; Âmenû Takvası
2. Mürşide ulaşmak; Tâbiiyet Takvası
3. Ruhun Allah’a teslimi, Evvab Takvası
4. Fizik vücudun teslimi; Muhsinler Takvası
5. Nefsin teslimi; (ulûl’elbab) Takvası
6. İrşada ulaştıran takva
7. İradeyi Allah’a teslime ulaştıran Bi Hakkkın Takva.

En’âm Suresinin 152. âyet-i kerimesindeki Allah’ın vasiyeti, 7 tane takvanın hepsini içerir, hepsini teker teker içerir. Teslimler olarak bakarsak; ruhun teslimini, vechin teslimini, nefsin teslimini ve iradenin teslimini (4 tane teslimi) içerir. Böyle bir ortamda Allah’ın vasiyeti ile Allah’ın ahdi birbirinden ayrılır. Allah’ın ahdi sadece iradenin teslimini muhtevasına alır ama diğer teslimler yapılamadığı için aynı sonuca ulaşılır. İradenin tesliminin gerçekleşebilmesi için evvelâ ruhun, sonra vechin, sonra nefsin sonra iradenin Allah’a teslim olması lâzımdır.

13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri).
Onlar, sabırla Rab'lerinin vechini (Zat'ını, Zat'a ulaşmayı ve Allah'ın Zat'ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.

“Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim: Onlar sabırla Rablerinin vechini ibtiga ederler, isterler, dilerler.” diyor.             İşte burada 2 ayrı sonuçla karşılaşıyoruz. Bir insanın iradesinin Allah’a teslimi söz konusuysa, bunu tek başına değerlendirdiğimiz zaman Allah’ın vechini talep edenlerin, Allah’ın Zat’ını görmeyi talep edenler olduğunu görüyoruz. Çünkü kim ruhunu, vechini, nefsini Allah’a teslim ettikten sonra iradesini de Allah’a teslim ederse, teslim ettiği noktada mutlaka iradenin teslimiyle beraber Allah’ın Zat’ının görülmesi vardır. Burada Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Saberûbtigâe vechi rabbihim: Onlar sabırla Allahû Tealâ’nın vechini kalp gözüyle görmeyi dilerler.” Velâyetin en üst noktası; bir kişinin irşad makamına Allahû Tealâ tarafından tayin edildiği nokta. “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle Allahû Tealâ kişiyi irşad makamına tayin eder. Bu noktada o kişi mutlaka Allah’ın Zat’ını görmüştür. Allah’ın Zat’ını gören kişi, Allahû Tealâ tarafından irşad makamına tayin edilir. Allah’ın mürşidi Allah’ın irşad makamına Allah’tan aldığı emirle emredecek olan, irşad makamını bu seviyede tayin ettiği kişi, irşada memur ve mezun kılınan kişi, el öptürmek yetkisinin yegâne sahibidir. Ona tâbî olanlardan da onun adına el vermek istikametinde her zaman yetki verilenler olur. Ama bu o seviyede bir yetki değildir. Tövbe ile yetkilendirilmiş görevliden el alanlar irşad makamıyla karşılaştıklarında yeniden el öpmeleri gerekir.
Allah’ın Zat’ının görülmesi irşad makamının temel hususiyetidir. Allahû Tealâ’nın “Ve onlar Allah’ın Zat’ını dilerler.” demekten muradı; onların Allah’ın Zat’ını görmeyi dilemeleridir. Ruhunu da vechini de nefsini de iradesini de Allah’a teslim etmiş olan bir kişi buna hak kazanmıştır; o gerçek anlamda bir mürşid olmuştur. Peki Allahû Tealâ: “Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim.” dediği zaman, başka bir grubu da devreye alıyor mu? Elbette alıyor. 2. grup “Onlar sabırla Allah’ın Zat’ını dileyenlerdir, ruhlarını Allah’ın Zat’ına ulaştırmayı dileyenlerdir.” Allahû Tealâ Yûnus Suresinin 25. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dileyenleri kastediyor:

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.

Allahû Tealâ, onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırdığını söylüyor. Allah’ın Zat’ını dileyenler; Allah’ın Zat’ına ulaşmak için dileyenler, Allah’ın Zat’ını görmek için dileyenler olarak 2 grup oluşturur. Allah’ın Zat’ına ulaşmayı dileyenler ruhlarını Allah’a ulaştırdıkları 21. basamakta gök katlarının yedincisine çıkmışlardır. Ruh, 7 âlemi geçmiştir; Allah’ın Zat’ına ulaşmıştır. Allah’ın Zat’ına ulaşan ruh, Allah’ın Zat’ında yok olur (22. basamak). Bu, Allah’ın Zat’ında ifna olmaktır. Burası fenâfillâh makamıdır. Allahû Tealâ bunu ciddi bir emeğin karşılığı olmaksızın, herkese doğrudan teslim eder. O kişi ruhunu Allah’ın Zat’ına ulaştırmıştır, Allah’ın Zat’ına ulaştırdığı zaman Allah’ın o kişiye yaptığı yardımı sona erer, yardım buraya kadardır. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allahû Tealâ onun ruhunu mutlaka Kendine ulaştırır.

42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Bu, Allah’ın Zat’ına ulaşmayı dileyenlerin son merhalesidir. Bundan sonra Allah’ın Zat’ını görmeyi dileyen kişi fizik vücudunu teslim edecektir, nefsini teslim edecektir, en sonunda iradesini teslim edecektir ki Allah Zat’ını o kişiye göstersin; onu irşad makamına tayin etsin.
Kim Allah’ın Zat’ını görmeyi dilerse; o 14. basamakta yola çıkıp, 21. basamakta ruhunu Allah’a ulaştıran, Allah’a teslim eden, bunu hedef ittihaz eden kişi bunu yaptıktan sonra;
25. basamakta fizik vücudunu Allah’a teslim edecektir.
26. basamakta nefsini Allah’a teslim edecektir.
27. basamakta irşad olacaktır.
28. basamakta iradesini de Allah’a teslim edecektir ve Allah’ın Zat’ını görecektir.

Burası Allah’ın ahdini (Ahdallahi’yi) yerine getirenler için geçerlidir. Burası Allah’a verdikleri iradelerinin misakini yerine getirenlerin mevkiidir, Allah’ın Zat’ının görüldüğü yerdir.
Allah ile olan yeminlerimiz, ahdlerimiz, misaklerimiz muhteva olarak bir araya getirildiği zaman, Allah’ın ahdi sadece irademizin teslimini içerir. Daha evvel yapılması gereken 3 teslim mecburen olacaktır ki; onlardan sonra kişi iradesini teslim etsin Allah’ın vasiyeti; En’âm Suresi 153. âyet-i kerimede Allahû Tealâ’nın söylediği vasiyet, önce ruhun teslimini, sonra fizik vücudun teslimini, sonra nefsin teslimini, sonra iradenin teslimini (hepsini) kaplar. İşte böyle bir noktada Allahû Tealâ bir bütünü ifade ediyor. Bize ait olan misak de gene 2 tane hüviyet kazanıyor. Bir tanesi ruhumuzun Allah’a teslimi; misak; ilk teslimimiz. Diğeri gene bizim misakimiz; irademizi Allah’a teslim etmemiz; irademizin misaki; o ruhumuzu, vechimizi, nefsimizi de muhtevasına alan bir teslim. O noktadaki kişi Allah’ın Zat’ını görmek üzere bunu gerçekleştirmiştir.  Onların gidecekleri yer Adn cennetleridir. Allah’ın Zat’ına ulaşan kişi ise sadece 3. kat cennete ulaşabilir. Allah’ın Zat’ını gören kişi ise Adn cennetlerine gider, Adn cennetleri kendi içine 7 bölümden oluşan, en üst seviye cennetlerdir.
Sevgili kardeşlerim! Allah’ın ahdiyle bizim ahdimiz arasında farklılık vardır. Allah’ın ahdi 4 teslimi birden ifade eder, bizim o 4 teslimi de yerine getirmemizi ifade eder. Dördüncüyü yerine getirdiğimiz için diğer 3’ünü de ihtiva etmeliyiz. Ama bizim ahdimiz sadece fizik vücudumuzun Allah’a teslimini ihtiva eder. Allah’ın ahdiyle bizim ahdimiz arasında çok ciddi bir farklılık var. Allah’ın misakine gelince, bizim misakimiz ruhumuzun Allah’a teslimidir, bizim misakimiz irademizin Allah’a teslimidir. Allah’ın misaki; ruhumuzu, vechimizi ve nefsimizi Allah’a teslim ettiğimiz bir muhteva taşır. Hepsini birden teslim etmeyi ifade eder ama Allah’ın ahdi sadece irademizi Allah’a teslim etmeyi ifade eder ki bu otomatik olarak daha evvelki teslimleri içerecektir. Görüldüğü gibi Allah’ın ahdi ve misaki, bizim ahdimiz ve misakimiz, yeminimiz ayrı ayrı çok önemli farklılıklar gösterir.
Allahû Tealâ’ya sonsuz hamd ve şükrederiz. Bütün kardeşlerimizin, insanların dalâletten kurtulmaları için vazifeli kılınmalarını ve bu istikamette Kur’ân-ı Kerim’in bütün ilmine sahip olmalarını ve Allahû Tealâ’nın hepimizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek inşaallah bugünkü yazımızı burada tamamlıyoruz. Allah hepinizden razı olsun.