Hz. İsmail (A.S) II etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz. İsmail (A.S) II etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Hz. İsmail (A.S) II

                                    Hz. İsmail (A.S)


Aradan günler geçer. Anne ve bebeğin yanlarındaki su ve hurma biter. Etrafta kimseler yoktur. İşte, bu çöl ikliminde, susuzluktan kıvranan çocuğunun hayatından endişe duyan ve çok telaşlanan Hz. Hacer su bulmak umuduyla oraya buraya koşuşturmaya başlar. Önce Safâ tepesine çıkar ve su veya bir insan bulmak umuduyla vadiye bakar. Sonra koşarak vadiyi geçip Merve Tepesine gelir ve etrafa bakar. Burada da bir şey bulamayınca iki tepe (Safâ ve Merve) arasında 7 defa gidip gelir. Su arayan ve dilinde dua, Allah’a yalvaran Hz. Hâcer Merve tepesine son çıkışında bir ses işitir ama kimseyi göremez, buna rağmen ondan yardım ister. Bu sırada, Cebrail (A.S)’ı, bebeğin yanında, ayağının topuğuyla yeri kazarken görür, kazılan yerden Zemzem suyu fışkırır. Hz. Hacer, büyük bir sevinç içinde hem su kırbasını doldurur hem de suyun birikmesi için etrafını kum ile çevirmeye gayret eder. İşte bu rivayet, sabrın hediyesi Zemzem’in ve artık iki direk arasından ibaret olarak kalan, Safa ve Merve tepeleri arasında yapılan sa’y’ın hikâyesidir.

Cebrail (A.S), Hacer’e, Kâbe’nin yerini göstererek, “O Beyt’i şu çocukla babası yapacaklardır” der ve onlardan ayrılır. Günün birinde Cürhüm kabilesinden bir topluluk oraya gelir, anne ve oğlunu Zemzem’in başında gören bu insanlar oraya yerleşmek ve sudan istifade etmek için izin isterler. Cürhüm kabilesinden ilk gelenlerin haber ulaştırmasıyla, zamanla,  aynı kabileden başka gruplar da gelerek buraya yerleştiler. Yeni gelenlerle gittikçe büyüyen, bugün Mekke olarak bildiğimiz bu yer, zamanla önemli bir merkez haline geldi. Hz. İsmail, Cürhüm kabilesi içinde büyüdü ve onların dili olan Arapçayı güzel bir şekilde öğrendi. Hz. İbrahim zaman zaman onları ziyarete geliyordu. Bilinen ilk ziyareti esnasında, Hz. İsmail 10 yaş civarlarındayken, Allahû Teâlâ’nın emriyle kurban hadisesi cereyan etti. Hz. İbrahim, rüyasında oğlunu kurban etmekle emrolundu. Allahû Tealâ, kendisine dost olarak seçtiği peygamberini, bu kez de, biricik oğlunu kurban etmek gibi çok ağır bir imtihana tabi tutmuştu. Oğul da, o yaşında, Allah’ın emrine karşı sabrını ve itaatkârlığını ispat etmiştir. Bu muazzam olay, Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilmektedir;

37/SÂFFÂT-99: Ve kâle innî zâhibun ilâ rabbî seyehdîn(seyehdîni).
"Ve muhakkak ki ben, Rabbime ulaşan olacağım. O, beni hidayete erdirecek." dedi.
37/SÂFFÂT-100: Rabbi heb lî mines sâlihîn(sâlihîne).
Rabbim, bana salihlerden (evlâtlar) bağışla.
37/SÂFFÂT-101: Fe beşşernâhu bi gulâmin halîm(halîmin).
Böylece onu, halim bir oğulla müjdeledik.
37/SÂFFÂT-102: Fe lemmâ belega meahus sa’ye kâle yâ buneyye innî erâ fîl menâmi ennî ezbehuke fanzur mâzâ terâ, kâle yâ ebetif’al mâ tû’meru setecidunî inşâallâhu mines sâbirîn(sâbirîne).
Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: "Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?" (İsmail A.S): "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.
37/SÂFFÂT-103: Fe lemmâ eslemâ ve tellehu lil cebîn(cebîni).
Böylece ikisi de (Allah'a) teslim olunca, (İbrâhîm A.S) onu alnı üzerine yatırdı.
37/SÂFFÂT-104: Ve nâdeynâhu en yâ ibrâhîm(ibrâhîmu).
Ve ona "Ey İbrâhîm!" diye nida ettik (seslendik).
37/SÂFFÂT-105: Kad saddakter ru’yâ, innâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
37/SÂFFÂT-106: İnne hâzâ le huvel belâul mubîn(mubînu).
Muhakkak ki bu, kesin olarak apaçık bir imtihandır.
37/SÂFFÂT-107: Ve fedeynâhu bi zibhın azîm(azîmin).
Ve ona büyük bir kurbanı fidye (oğluna karşı bedel olarak) verdik.
37/SÂFFÂT-108: Ve tereknâ aleyhi fîl âhirîn(âhirîne).
Sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık.
37/SÂFFÂT-109: Selâmun alâ ibrâhîm(ibrâhîme).
İbrâhîm (A.S)'a selâm olsun.

37/SÂFFÂT-110: Kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız.
37/SÂFFÂT-111: İnnehu min ibâdinel mû’minîn(mû’minîne).

Muhakkak ki o, Bizim mü'min (Allah'a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır.