SIRAT KÖPRÜSÜ
Konumuz,
Sırat köprüsü, bu günkü dîn öğretisinde anlatılan sırat köprüsü diye bahsi
edilen ve anlatılan bir köprü var mı acaba?
Bunu
nereden öğrenebiliriz? Tabi ki Kur’an’a bakmamız gereklidir. Allahû Tealâ: ‘’Biz
bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.’’ diyor. O halde böyle bir köprü
varsa, bunu Kur’an’da görmemiz lazım değil mi?
Öncelikle yaradılışa baktığımızda; Allah
kâinatı tek bir noktadan yarattığını Enbiya Suresi30. âyette buyuruyor ki:
21/ENBİYA-30: E ve lem yerellezîne
keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel
mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne).
İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın
bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve
her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?
Allahû Tealâ kainatı, tek bir noktadan yaratıldığını, sonra onu dizayn
ederek, insanın yaşayabileceği bir özellik vermiş. Bütün canlıları da sudan
yaratmış, En son da insanı yaratmış.
Allah bizi 3 beden olarak varetmiş, 1. fizik beden 2. nefs bedenimiz 3.
ruh bedenimiz. Allah insana bir ömür tayin etmiştir. Bu ömür ne bir saniye
azalır ne de çoğalır. Bir insan vücudunda 70 trilyon hücre var. Allah’tan gelen
bir enerji hücrelerdeki atomları hareket ettiriyor. Bu hareketler sonunda
hücrelerdeki enerji üreten mitekondreler bizim fizik vücudumuzun hareket
etmesini sağlar, vade yettiğinde, Azrail (a.s.) insanın şartelini kapatır ve
vücuda Allah’tan gelen o enerji mitekondrelere ulaşamaz ve enerji üretilemez.
Diriliği sağlayan enerji olmadığı için beyinden başlayan ve tüm vücudu içeren
ölüm bu şekilde gerçekleşir.
Ölüm gerçekleştiği an fizik vücut içindeki nefs ve ruh bedenin çekim
gücü kalmadığından çıkar, cenaze kabre giderken sağda 2 metre yükseklikte ruh
beden, fizik vücuda paralel olarak, nefs beden de sol tarafta 2 metre
yükseklikte, fizik vücuda paralel, kabire kadar giderler. Kalp gözü açık olan
kişiler bunu görebilirler.
Fizik
vücut kabire girince ruh bedeni Azrail (a.s.) Allah’a ulaştırmak için yola
çıkar, nefs beden ise başımıza bir göbek bağı gibi bir bağla bağlıdır. Kabir
azabını fizik beden ve nefs beden birlikte çeker. 40 gün sonra o bağ kopar nefs
de berzah âlemine gider. Kıyamete kadar orada bekler. Yeni bir yaşamı orada
tadar.
Berzah âlemi bu dünyanın aynıdır. Burada ne varsa orada da aynı şeyler
vardır. Hepimiz rüyamızda berzah âlemini görmüşüzdür. Ölmüş bir insanı
rüyasında gören kişi berzah âlemini görmüş demektir.
Nefsimiz
orada bu dünyadaki fizik beden gibi elle tutulan, gözle görülen bir özellik taşır,
zira nefs o âlemin varlığıdır.
Nefsler
kıyamete kadar orada bekler, dünya hayatının 1000 yılı orada bir gündür.
Her
şeyin bir sonu olduğu gibi, kâinatın da bir sonu vardır. Bir gün gelecek
Allah’ın izniyle zaman duracak, kinetik enerji bitecek ve gravitasyon – geri
sayım – başlayacak ve dünyaya gelmiş ve ölmüş insanlar mezarlarından
kalkacaklar ve tek çekim gücü olan indi ilahiye çekilecekler. Orada
toplanacaklar. İlk dirilişte insanlar öldükleri yaşta dirilecekler.
Kâinatın
yaradılışı nasıl gerçekleşmişse, yok oluşu da onun tekrar geri sayımı şeklinde
olacaktır. Tek bir noktadan yaratılan
kâinat, kıyametle tekrar tek bir noktaya dönüşecektir.
Bu
noktada kıyametin nasıl olacağı konusunu yeniden ele alalım.
İsrafil (a.s.)1. kez sura üfürünce, Allah’tan gelen kinetik enerji
kesildiği anda kâinatın büyümesi hemen durmaz, o hızla belli bir süre büyüme
devam eder. Durma noktasında, ay ile dünya, dünya ile güneş birleşir,
birbirlerine çarparlar. Bu esnada yaşayan bütün canlılar ölür. Zaman durmuştu.
Zamanın durmasıyla geri sayımın ‘'gravitasyonun’'
başlaması için, tekrar ay, dünya ve güneş eski konumuna gelir, ayrılır. O
noktada zaman geriye sarımı başlar. Büyümekte olan kâinat gravitasyon sebebiyle
küçülüyor.
Zaman
geriye doğru çalışıyor, her insan öldüğü ana gelince diriliyor. Mahşer
meydanına doğru çekiliyor. Son ölen insandan ilk ölene kadar yer çekimi
kalmadığı için mahşerdeki çekim gücüyle oraya çekiliyor.
İndi ilahide toplanan insanların nefsleri
yeniden dirilmeyi müteakip, nefsler berzah âleminden gelip fizik vücutları ile
birleşiyor.
81/TEKVÎR-7: Ve izen nufûsu zuvvicet.
Ve nefsler eşleştirildiği (fizik vücutla
birleştiği) zaman.
Allahû Tealâ bunu ''nefsler birleştiğinde” ifadesi ile anlatıyor.
Birleşen vücutlarımıza amel defterleri veriliyor. Müteakiben doğumdan ölümümüze
kadar olan hayatımız, düşüncelerimiz ve fiillerimiz ayrı ayrı çok kısa bir süre
içinde önümüzde üç boyutlu film olarak görülüyor. Film oynarken sağ tarafında
kazanılan derecat yazıyor. Buradaki rakamlar ile elimize verilen mizanın aynı
olduğu görülerek Allah’ın kıl kadar bize haksızlık yapmadığı kesinlik
kazanmaktadır.
Sonra
İsrafil (a.s.) sura 2. kez üfürecek ve bütün insanlar yeniden ölecek, yeniden
diriliş, aynı yaşta ve cennetlikler cennete uygun bedenle, cehennemlikler ise
cehenneme uygun bedenle yaratılacaktır. Bu konu Bakara Suresi 28. âyette şöyle
açıklanıyor:
2/BAKARA-28: Keyfe tekfurûne billâhi ve
kuntum emvâten fe ahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi turceûn(turceûne).
Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? (Kıyâmet günü sur’a
üfürüldükten sonra) siz ölü idiniz. Sonra sizi (kıyâmet günü zaman tersine
çalıştığı için) diriltti. Sonra sizi (sur’a ikinci üfürülüşünde yeniden)
öldürecek. Sonra (sur’a üçüncü üfürülüşünde tekrar) diriltecek. Sonra da (İndi
İlâhi’de) O’na döndürüleceksiniz.
40/MU'MİN-11: Kâlû
rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ
hurûcin min sebîl(sebîlin).
(Kâfirler) dediler ki: "Rabbimiz, bizi
iki kere öldürdün, iki kere dirilttin, böylece günahlarımızı itiraf ettik. Artık
(buradan) çıkmaya bir yol var mı?"
Bu iki âyette bahsi geçen 2 defa ölmek ve 2 defa dirilmek olayını bazı
kesimler renkarnasyon diye adlandırıyorlar. Ancak Allah’ın ilmini bilenler
bunun ne anlama geldiğini biliyor ve Allah’ın murat ettiği şekilde
açıklıyorlar. Her şey yerli yerine oturuyor.
Sonra
Meryem Suresi 71. âyet-i kerimede bütün insanların cehenneme gideceğini
görüyoruz.
19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ
vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.
Her insanın akıbeti belli olup, cehenneme giderler.
Cehennemlikler,
burun üzere sürünerek cehennemin kapısının altından girerler.
Cennetlikler
ise cehennem kapısının etrafını çevreleyen 12 m . Yükseklikteki şeffaf duvarlardan uçarak
girerler.
Şimdi,
mahşerden cehenneme bütün insanlar gideceğine göre, burada bir köprünün olması
söz konusu mu? Hayır.
Cennetlikler cehennemi görüp, Allah’a hamd ve
şükür ederek uçarak cennetteki makamlarına giderler. Bu dünyada onların hassa
ve organlarındaki engeller kalkmış olduğu için o duvarlar onları
engelleyemezler. Cennetliklere cehennem ateşi etki edemez, zira onlar orada
sadece bir görüntüdür.
Cehennemlikler
de çıkmak isterler ama hassa ve organlarında engel olduğu için geçemezler, diz
üstü çöker kalırlar.
19/MERYEM-72: Summe
nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.
Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.
Cehennem
görevlileri de onları hangi kat cehenneme girecekse amel defterlerinde
mevcuttur, oraya atarlar.
Peki,
cehennem ile cennet arasında bir köprüye ihtiyaç var mı? Hayır.
O
halde bir sırat köprüsü yoktur.
-Allahû
Tealâ, Kur’an'da Enam 38, Nahl 89, Rum 58 İsra 89. âyetlerde de: ''Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik
bırakmadık; örnekleri ile açıkladık.'' demiyor mu?
Böyle
bir köprü olmuş olsa mutlaka bir ayetle açıklanırdı!
O
halde sırat köprüsü değil Sırat-ı Müstakim var.
Biliyorsunuz ki “sırat” yol, “Mustakîm” de
istikâmet üzere olan demektir. Kavramın lügat manası budur; istikâmet üzere
olan bir yol. Ama dîn konusundaki yetkililere bu suali sorduğumuzda bize
verdikleri cevap hep “doğru yol” olmaktadır.
Nitekim Türkiye’deki 42 tane Kur’ân-ı
Kerim mealini açtığımız zaman aşağı yukarı hepsinde Sıratı Mustakîm’in ya
“doğru yol” ya da “dosdoğru yol” diye Türkçeleştirildiğini görüyoruz.
Daha ötesinde, hidayet için de aynı şey
söylenmektedir. “Hidayet nedir?” diyoruz, “Doğru yoldur” diyorlar. Evvelâ
hidayet yol değildir
Hidayet bir yolun üzerinden, Sırat-ı
Mustakîm’in üzerinden insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır.
Konumuz hidayet değil. Hidayet konusunu
unutulan kavramların başında verdik. Şimdi konumuz Sırat-ı Mustakîm, unutulan
Sıratı Mustakîm.
Bu istikâmet üzere olan yol acaba nereye
gidiyor? Allahû Tealâ bu konuda şöyle
buyurmaktadır:
15/HİCR-41: Kâle
hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle
buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
Sıratı Mustakîm insanların ruhlarını Allah’a
ulaştıran yolun adıdır.
Sıratı
Mustakîm 4 tane sebîlden oluşur. Bir insanın mürşidine ulaştığı noktadan ana dergâha
kadar, 1. yatay sebil. Ana dergâhtan başlayan 7 gök katını geçen dikey 2.
sebil. Bu aynı zamanda 7 tarik-i müstakimi oluşturuyor. 7. gök katından yatay 7
âlemi geçerek, indi ilahiye ulaşan yatay 3. sebil. İndi ilahinin en yüksek
noktası olan Sidretül Münteha’dan Allah’ın zatına ulaştıran dikey 4. sebildir.
Demek ki 2 yatay 2 de dikey bu yollar Sırat-ı
Müstakimi oluşturuyor.
2. Sebil, ana dergâhtan, devrin imamının
dergâhından yukarıya doğru çıkan Tarîki Mustakîm adlı bir yoldur ki, 7 tane gök
katını aşar; 7. gök katına ulaşır.
Zemin kattan 1. kata, 1. tarîk,1. kattan 2.
kata 2. tarik, 2. kattan 3. kata 3. tarik, şeklinde 7 gök katında 7 tarikten
oluşur. Bu 7 tane parçanın bütünü Tarîki Mustakîm adını alır.
Sırat da, tarîk de “yol” demektir. Ama
Tarîk-i Mustakîm zemin kattan başlayan, Allah’ın katına kadar ulaşan 7 katı
aşan bu yolların, bütün gök katlarını aşan bölümüdür. Ya da diğer bir deyişle,
Sırat-ı Mustakîm’in omurgasıdır. 7 gök katı, Tarîk-i Mustakîm’le aşılır.
Allahû
Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
23/MU'MİNÛN-17: Ve lekad halaknâ
fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol
yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz.
7. katta soldan sağa
uzanan bir sebîl, (3. Sebil) sırasıyla:
1-
Kader hücrelerini,
2-
Ümm-ül kitabı,
3-
Kudret denizini,
4- Makam-ı Mahmud’u,
5-
Divan-ı Salihîn’i,
6- Zikir hücrelerini,
7-
İndi İlâhi’yi aşar.
İndi İlâhi’nin en
yüksek noktasına kadar devam eder. İndi İlâhi’nin en yüksek noktası Sidretül
Münteha’dır. Sidretül Münteha, en yüksek noktadaki ağaçtır. Buradan dikey bir
sebîl Allah’ın Zat’ına ulaştırır.
Allah’a ulaşmayı
dilediğiniz anda Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
6/EN'AM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi
illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel
mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû
ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî
leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına
gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı
adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu
tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa
edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size
onunla vasiyet (emir) etti.
6/EN'ÂM-153: Ve
enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe
teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum
tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan
yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde
sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti).
Böylece siz takva sahibi olursunuz.
ve bi
ahdillâhi evfû: Allah’ın ahdini ifa edin.
hâzâ
sırâtî mustekîmen: İşte bu Sıratı Mustakîm’dir.
fettebiûh(fettebiûhu):
Ona tâbî olun.
Allahû Tealâ devam ediyor: “Sakın diğer
yollara tâbî olmayın ki bütün o yollar sizi Allah’ın yegâne yolu olan Sırat-ı
Mustakîm’den saptırırlar. İşte Allahû Tealâ sizi bununla vasiyet etti ki
takvaya, en sondaki takvaya bile ulaşabilesiniz.”
Öyleyse kim Allah’a ulaşmayı dilerse o,
Sıratı Mustakîm üzerindedir.
Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilediğiniz an 1.
Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Burada bir sebîl söz konusudur.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o kişi 1. Sıratı
Mustakîm’in üzerindedir. Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, demin tarif
ettiğimiz iki yatay, iki dikey sebîlden oluşan Sıratı Mustakîm’dir. Allahû
Tealâ buyuruyor ki:
4/NİSA-175: Fe emmellezîne âmenû
billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim
ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları
(sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak
ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı
Mustakîm’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
“Kim Allah’a ulaşmayı ve Allah’a
sarılmayı yani Allah’ın Zat’ında yok olmayı dilerse, Allah onları rahmetinin ve
fazlının içine koyar ve onları Kendisine ulaştıran Sırat-ı Mustakîm'e
ulaştırır.”
Allahû
Tealâ buradaki Sırat-ı Mustakîm’e açıkça Kendisine ulaştıran Sırat-ı Mustakîm
adını vermektedir. Bu Sırat-ı Mustakîm, Allah’a ulaştıran Sırat-ı Mustakîm’dir
ve bu, mürşide tâbî olunduktan sonraki olaydır. Nitekim Fatiha Suresinin 5- 6
ve 7. âyetlerinde de Allahû Tealâ şöyle buyurmaktadır:
1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke
nestaîn(nestaînu).
Yalnız Sana kul
oluruz ve yalnız Senden İSTİANE isteriz. (Allah’ım!)
1/FATİHA-6: İhdinassırâtel
Mustakîm(mustakîme).
(Bu istiane’ ile)
bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).
1/FATİHA-7: Sırâtallezîne
en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).
O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının)
üzerlerine (Devrin İmamı’nın ruhunu) ni’met olarak verdiklerinin yoludur.
Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı
dilemeyenlerin) yolu değil.
Burada
da 3. Sırat-ı Mustakîm tarif edilmektedir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah
mutlaka ona furkanlar verir ve o kişiyi 12 tane ihsanla mürşidine ulaştırır. Mürşide
ulaşıp da tâbî olan kişi Allah’a doğru yola çıkar.
Allah’a
ulaştıran Sıratı Mustakîm üzerindedir. 28 basamaklı İslâm merdiveninde;
1-
3. basamaktan 7. basamağa kadar, 1. Sıratı Mustakîm vardır.
2-
7. basamaktan 14. basamağa kadar 2. Sıratı Mustakîm vardır.
3-
Ruhumuzu Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, 3. Sıratı Mustakîm’dir.
4-
Fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmemizi sağlayan Sıratı Mustakîm,
4. Sıratı Mustakîm’dir.
5- Nefsimizi
teslime yarayan Sıratı Mustakîm 5. Sıratı Mustakîm’dir.
6-
Bizi irşada ulaştıran, irşad olmaya ulaştıran Sıratı Mustakîm, 6. Sıratı
Mustakîm’dir.
7-
İrademizi Allah’a teslim ettiğimiz Sıratı Mustakîm ise 7. Sıratı Mustakîm’dir.
Bunlardan
sadece 3. Sırat-ı Mustakîm, 14. basamaktan 21. basamağa kadar devam eden 7
basamaklık bir çıkışı ihata eden Sırat-ı Mustakîm, aslında Tarîki Mustakîm’i de
içerisine alan 4 tane sebîlden oluşan yoldur. Herkes Allah’a ulaşmayı dilediği
anda Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
6/EN'AM-87: Ve min âbâihim ve
zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın
mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden
(nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik
(ulaştırdık).
6/EN'AM-88: Zâlike hudallâhi yehdî
bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû
ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın
hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış
oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).
Allahû
Tealâ En’am- 87’de peygamberlerden bahsetmekte ve onların soyundan seçtiklerini
Sıratı Mustakîm’e ulaştırdığını ifade etmektedir.
Onlar resûllerdir. Ama burada seçim söz konusu
olduğu için, başlangıçta Sırat-ı Mustakîm üzerinde olmayan bu kişiler Allah’a
ulaşmayı diliyorlar ve 1. Sırat-ı Mustakîm’in üzerinde oluyorlar.
En’am-88’e
geliyoruz: “İşte bu
Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Eğer şirk koşsalardı, elbette
yapmış oldukları şeyler heba olurdu.”
Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min
ıbâdih(ıbâdihî):
İşte
bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir.
ve le eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne):
Eğer şirk koşsalardı, o zaman amelleri boşa
giderdi. Yapmış oldukları şeyler heba olurdu.
mâ: şeyler
kânû ya’melûn: işlemiş oldukları
ameller
Buradaki şirk kavramına dikkat edin. Bu açık
şirk değildir. Açık şirkte insanların puta tapmaları söz konusudur. Ama bu
gizli şirktir. Yani Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin şirkidir.
Biliyorsunuz,
kim Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemezse Rum Suresi’nin
32.
âyet-i kerimesine göre o şirktedir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler şirkten
kurtulur. Bir defa daha Rum-31 ve 32’ye bakalım:
30/RUM-31: Munîbîne ileyhi
vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı
dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece)
müşriklerden olmayın.
“Allah’a yönel,
Allah’a ulaşmayı dile ve böylece Allah’a karşı takva sahibi ol.”
Bir başka ifadeyle
Allahû Tealâ: “Allah’a ulaşmayı dilemezsen takva sahibi olamazsın. Allah’a
ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.” diyor. Ondan evvel kişi dalâlettedir,
küfürdedir. Allah’a ulaşmayı dilediği takdirde takva sahibi olur.
Allahû Tealâ: “Namaz
kıl ve müşriklerden olma.” diyor. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi müşriktir. Ne
tür bir şirktir? Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ anlatıyor: “O
müşriklerden olma ki, onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Her biri ayrı
hizipler oluşturmuşlardır ve bütün hizipler kendi ellerindekiyle
ferahlanırlar.”
Burada gruplara
ayrılanlar vardır. Bunlardan sadece bir tanesi Allah’a ulaşmayı dileyenler, şirkte
olmayanlardır. Geri kalan bütün fırkalar Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.
72 fırka söz konusudur. Her bir fırkanın içinde de Allah’a ulaşmayı
dileyen küçük gruplar 73. fırkayı oluşturur. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin 72
fırkası şirkte olanlardır.
Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’in söylediği söz burada tahakkuk etmektedir, buyuruyor ki: “Benim
ümmetim için açık şirk mevzu bahis olamaz. Benim ümmetimin açık şirke düşmesi
mümkün değildir ama gizli şirkten korkarım.”
Gizli şirk, Allah’a
ulaşmayı dilemeyenlerin içine düştüğü şirktir. Bu konu Sebe Suresinde daha açık
bir şekilde anlatılmaktadır:
34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim
iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki
zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece
mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona
(şeytana) tâbî oldular.
Şeytana
kul olanlar Sebe-20’de “kâfirler” olarak, Rum-31, 32’de de “şirkte olanlar”
olarak geçmektedir. Ama bir tek fırka mü’minler fırkasını oluşturmaktadır ki
onlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
Allahû Tealâ buradaki Sırat-ı Mustakîm’in de
ilk Sırat-ı Mustakîm olduğunu kesinleştirmektedir. Çünkü öyle olmasaydı yani
Sırat-ı Mustakîm üzerinde olmasalardı, onlar şirkte olanlar olacaklardı. Demek
ki bu 1. Sırat-ı Mustakîm’dir.
Bir Sırat-ı Mustakîm’ler geçidinde hep beraber
Sırat-ı Mustakîmler’i gözden geçirdik. 28 basamaklık bir dizaynda;
3. basamakla 7.
basamak arasındaki Sıratı Mustakîm 1. Sırat-ı Mustakîm,
7’den 14’e kadar 2.
Sırat-ı Mustakîm,
14’ten 21’e kadar 3.
Sırat-ı Mustakîm,
21’den 25’e kadar 4.
Sırat-ı Mustakîm,
25’ten 26’ya kadar
5. Sırat-ı Mustakîm,
26’dan 27’ye kadar
6. Sırat-ı Mustakîm,
27’den 28’e kadar 7.
Sırat-ı Mustakîm’dir.
Son Sırat-ı Mustakîm
iradenin teslimidir. Bu, kişinin “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle
irşad makamına tayinini ifade eder.
Sevgili kardeşlerim
demek ki sırat köprüsü yok, sırat-ı müstakim var. Yunus Emre Hz.’nin: ‘’Sırat
kıldan ince kılıçtan keskin, üzerine saraylar yapasım gelir.’’ dediği şey,
sırat köprüsü değil, sırat-ı müstakimdir
Sırat-ı müstakimden
kayıp düşmek, fıska düşmek vardır. Sırat köprüsü yok ki böyle bir köprüden
düşülsün.
Yukarıda
bahsettiğimiz üzere, kıyametle bulunacağımız 3 nokta var. 1- Mahşer meydanı, 2
– Cehennem, 3- Cennet.
Herkesin cehenneme gideceği Meryem Suresi 71. âyet açıklanıyor. Burada
bir köprüye ihtiyaç olamaz zira âmelleri ne olursa olsun herkes cehennemi
görecek.
19
/ MERYEM – 71: Ve in minkum illâ
vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden
biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme)
varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.
Cennetlikler, Allah’a hamd ve şükrederek oradan cennette hak ettikleri
makamlara ulaşacaklar. Cehennem ile cennet arasında bir köprüye ihtiyaç var mı?
Hayır.
Sadece bir dilekle, Allah’a ulaşmayı dileyip,
günahları örtülmüş, ancak nefs tezkiyesi için ömrü yetmediği halde bir dilekle
cenneti hak edenlerin nefsindeki afetlerin cehennemde sökülüp alındığını Allah
A’raf Suresi 43. âyette de açıklamaktadır.
7/A'RÂF-43: Ve neza'nâ mâ fî sudûrihim
min gıllin tecrî min tahtihimul enhâr(enhâru), ve kâlûl hamdu lillâhillezî
hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh(hedânallâhu), lekad
câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ
bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).
Onların göğüslerinde, (nefsin kalbindeki)
afetlerinden ne varsa çekip aldık. Onların altlarından nehirler akar. “Bizi
buna hidayet eden Allah’a hamdolsun. Allah’ın, bizi hidayete erdirmesi
olmasaydı, biz hidayete ermezdik. Andolsun ki Rabbimizin resûlleri hak ile
gelmiştir.” dediler. “Yapmış olduklarınızdan dolayı varis kılındığınız cennet
işte budur.” diye nida olunurlar.
İşte,
cennetliklerin cehennemden çıkabilmeleri Allah'a ulaşmayı dünyada dileyenlerin
hassa ve organlarındaki engellerin Allah tarafından kaldırılmış olması, onların
o duvarlardan uçarak girip, çıkmalarını sağlıyor. Bir şifre oluyor.
Cehennemlikler ise, oradan çıkmak isteyecekler ama çıkamayacaklar, orada
duvar diplerinde diz üstü çöküp kalacaklardır. (Meryem 72)
19
/ MERYEM – 72: Summe
nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen). Sonra takva sahiplerini
kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.
Cennetlikler
ile cehennemlikler arasında bir perde vardır. A’raf Suresi 46. âyette bu
perdeden bahsedilir.
7/A'RÂF-46: Ve beynehumâ hicâb(hicâbun)
ve alel a'râfi ricâlun ya'rifûne kullen bi sîmâhum ve nâdev ashâbel cenneti en
selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn(yatmeûne).
Ve onların aralarında bir perde ve A’rafın
(tepelerin) üstünde onların hepsini simalarından (yüzlerinden) tanıyan adamlar
vardır. Henüz oraya (cennete) dahil olmamış ama ümit eden cennet ehline:
“Selâmlanmak (selâm) sizin üzerinize olsun!” diye nida ettiler. Cennetlikler
için cehennem bir görüntüdür, onlara cehennem ateşi dokunmaz.
Demek
ki kişi Allah’a ulaşmayı diliyor; ilk adım kişiden. Dilemezse ebediyyen
dalâlette kalmaya mahkûm, küfürde kalmaya mahkûm ama dilerse Allah onları
mutlaka Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor. Zaten Allah’a ulaşmayı dileyen kişi
dilediği anda imajinel Sıratı Mustakîm’in üzerindedir (Maide16).
5/MÂİDE-16: Yehdî
bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen
nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Allah (c.c.), rızasına tâbî
olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle
onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm'e
hidayet eder (ulaştırır).
En’âm Suresinin 87. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
En’âm Suresinin 87. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve
zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın
mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından,
zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları
Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
Allahû Tealâ insanların Allah’a ulaşacak
olanlarını seçiyor ve Kendisine ulaştırıyor:
6/EN'ÂM-161: Kul innenî hedânî
rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme
hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
“Muhakkak
ki; Rabbim, beni hanif olarak Sıratı Mustakîm'e, kıyâmete kadar ayakta kalacak
olan Hz. İbrâhîm'in milletinin dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden
olmadı.
Yani Hz. İbrâhîm hem putlara tapmadığı için açık şirkin içinde olmamış hem de Allah’a ulaşmayı dilediği için gizli şirkte de kalmamış. (Rum 31-32 ye göre) “Allah’a yönelmiş. Allah’a ulaşmayı dilemiş ve Allah’a karşı takva sahibi olmuş. Ve namaz kılmış ve müşriklerden olmamış. O müşriklerden olmamış ki onlar dînlerinde fırkalara ayrılarak her biri kendi elindekiyle ferahlananlardır.”İşte bir tek fırka; Allah’a ulaşmayı dileyenlerin fırkası, bir de geri kalan bütün fırkalar. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler kurtuluşa ulaşıyor ve eğer öyle olmasaydı; Hz. İbrâhîm de Allah’ın yolunu seçmeseydi o zaman müşriklerden olacaktı. Allahû Tealâ: “Müşriklerden olmadı.” diyor. Ne yapmış? Allah’a ulaşmayı dilemiş, tâbî olmuş, ruhunu Allah’a ulaştırmış, fizik vücudunu teslim etmiş, nefsini teslim etmiş ve iradesini teslim etmiş. Yûnus Suresi 25. âyet-i kerime:
Yani Hz. İbrâhîm hem putlara tapmadığı için açık şirkin içinde olmamış hem de Allah’a ulaşmayı dilediği için gizli şirkte de kalmamış. (Rum 31-32 ye göre) “Allah’a yönelmiş. Allah’a ulaşmayı dilemiş ve Allah’a karşı takva sahibi olmuş. Ve namaz kılmış ve müşriklerden olmamış. O müşriklerden olmamış ki onlar dînlerinde fırkalara ayrılarak her biri kendi elindekiyle ferahlananlardır.”İşte bir tek fırka; Allah’a ulaşmayı dileyenlerin fırkası, bir de geri kalan bütün fırkalar. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler kurtuluşa ulaşıyor ve eğer öyle olmasaydı; Hz. İbrâhîm de Allah’ın yolunu seçmeseydi o zaman müşriklerden olacaktı. Allahû Tealâ: “Müşriklerden olmadı.” diyor. Ne yapmış? Allah’a ulaşmayı dilemiş, tâbî olmuş, ruhunu Allah’a ulaştırmış, fizik vücudunu teslim etmiş, nefsini teslim etmiş ve iradesini teslim etmiş. Yûnus Suresi 25. âyet-i kerime:
10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ
dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm)
yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi,
Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
(Yani selâm yurduna ulaştıracağı kişiyi, Zat’ına ulaştıracağı kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır).
Allahû Tealâ Nisâ- 175’te Sıratı Mustakîm’in Allah’a ulaştıran yol olduğunu ifade ediyor:
4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû
billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve faldın, ve
yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları
(ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a)
sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve
onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir
(ulaştıracaktır).
“Allah âmenû olanları ve O’na sarılanları yani sarılmayı dileyenleri Kendinden rahmetin ve fazlının içine koyacak ve onları Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e ulaştıracaktır.”
İbrâhîm Suresinin 12. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
“Allah âmenû olanları ve O’na sarılanları yani sarılmayı dileyenleri Kendinden rahmetin ve fazlının içine koyacak ve onları Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e ulaştıracaktır.”
İbrâhîm Suresinin 12. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
14/İBRÂHÎM-12: Ve mâ lenâ ellâ
netevekkele alâllâhi ve kad hedânâ subulenâ, ve le nasbirenne alâ mâ
âzeytumûnâ, ve alâllâhi fel yetevekkelil mutevekkilûn (mutevekkilûne).
Ve biz niçin Allah'a tevekkül
etmeyelim? Bizi, yollarımıza hidayet etmiştir (ulaştırmıştır). Sizin bize
yaptığınız eziyetlere elbette sabredeceğiz. Artık tevekkül edenler, Allah'a tevekkül
etsinler.
Nahl Suresinin 15. âyet-i kerimesi:
Nahl Suresinin 15. âyet-i kerimesi:
16/NAHL-15: Ve elkâ fîl ardı
revâsiye en temîde bikum ve enhâren ve subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve sizinle sarsılır diye
(sarsılmamanız için), yeryüzünde dağlar oluşturdu. Nehirler ve yollar
(oluşturdu). Böylece yolunuzu bulursunuz (hidayete erersiniz).
Nahl Suresinin 121. âyet-i kerimesi:
Nahl Suresinin 121. âyet-i kerimesi:
16/NAHL-121: Şâkiren li
en’umih(en’umihî), ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
O'nun (Allah'ın) ni'metlerine
şükredici idi. (Allah), onu seçti. Ve onu Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran
yola) hidayet etti (ulaştırdı).
Allah peygamberini seçiyor ve onu Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor, Allah’a ulaştıran yola ulaştırıyor. Enbiyâ- 31’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:
Allah peygamberini seçiyor ve onu Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor, Allah’a ulaştıran yola ulaştırıyor. Enbiyâ- 31’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:
21/ENBİYÂ-31: Ve cealnâ fîl ardı
revâsiye en temîde bihim ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum
yehtedûn(yehtedûne).
Ve arzda (yeryüzünde), onları sarsar diye
(sarsmaması için) dağlar kıldık. Ve orada geniş yollar oluşturduk. Umulur ki
(böylece) onlar, hidayete ererler (ulaşırlar).
Oradaki yollar; Allah’a ulaştıran yollar. Dağlardan muratsa mürşidler. “Burada geniş yollar oluşturduk” ifadesiyle Allahû Tealâ, hem dünya üzerindeki ulaşmayı kast ediyor, bir kişinin dağlardan, derelerden geçerek bir yerden bir yere ulaşmasını hem de hidayete ermeleri için her dağ bir mürşidi temsil ediyor. Hac- 24’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:
Oradaki yollar; Allah’a ulaştıran yollar. Dağlardan muratsa mürşidler. “Burada geniş yollar oluşturduk” ifadesiyle Allahû Tealâ, hem dünya üzerindeki ulaşmayı kast ediyor, bir kişinin dağlardan, derelerden geçerek bir yerden bir yere ulaşmasını hem de hidayete ermeleri için her dağ bir mürşidi temsil ediyor. Hac- 24’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:
22/HACC-24: Ve hudû ilet tayyibî
minel kavli ve hudû ilâ sırâtıl hamîd(hamîdi).
(Onlar), sözün güzeline (Allahû
Tealâ'ya ulaşmayı dilemeye) yöneltildiler ve Sıratı Hamîd'e (İslâm'ın 7
safhasından birincisinin yoluna) hidayet olundular (ulaştırıldılar).
Allahû Tealâ Hacc- 54’te buyuyor ki:
22/HACC-54: Ve li ya’lemellezîne
ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum,
ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim
verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün)
söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri,
onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp
yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki
Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e
hidayet edendir.
“Ve kendilerine ilim verilenlerin; onun söylediklerinin (resûlün söylediklerinin) Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri ve ona îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu yani Allah’ı idrak etmesi içindir. Muhakkak ki Allah âmenû olanları Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.”
Allahû Tealâ Hac- 67’de buyuyor ki:
“Ve kendilerine ilim verilenlerin; onun söylediklerinin (resûlün söylediklerinin) Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri ve ona îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu yani Allah’ı idrak etmesi içindir. Muhakkak ki Allah âmenû olanları Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.”
Allahû Tealâ Hac- 67’de buyuyor ki:
22/HACC-67: Li kulli ummetin
cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ
rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).
Ve Biz, bütün ümmetler için
mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler
(etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler).
Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru
istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
Allahû Tealâ Kasas-22’de
buyuruyor ki:
28/KASAS-22: Ve lemmâ teveccehe
tilkâe medyene kâle asâ rabbî en yehdiyenî sevâes sebîl(sebîli).
Ve (Musa A.S), Medyen (şehri)
tarafına döndüğü zaman "Rabbimin beni sevva edilmiş yola hidayet etmesini
(ulaştırmasını) umarım." dedi.
Allahû Tealâ Ankebût-69’da buyuruyor ki:
Allahû Tealâ Ankebût-69’da buyuruyor ki:
29/ANKEBÛT-69: Vellezîne câhedû
fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne).
Ve Bizim uğrumuzda (nefsleri
ile ve Allah'ın düşmanları ile) cihad edenleri, mutlaka Bizim yollarımıza
(Sıratı Mustakîmler'e) hidayet ederiz (ulaştırırız). Ve muhakkak ki Allah,
mutlaka muhsinlerle beraberdir.
vellezîne câhedû fînâ: bizim içimizde cihat eden (ve onlar ki bizim içimizde cihat edenler ve mutlaka)
le nehdiyennehum subulenâ: onları mutlaka yollarımıza hidayet ederiz, ulaştırırız. Yani hidayete erdiririz.
Muhsinler, fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmiş olanlar. Allah’a ulaşmak dilenir; ondan sonra mürşide ulaşılır. Tâbiiyetten sonra ruh vücuttan ayrılır, Allah’a ulaşır. Bu, hidayete ermektir. Bundan sonra fizik vücudun teslimiyle kişi muhsin olur.
vellezîne câhedû fînâ: bizim içimizde cihat eden (ve onlar ki bizim içimizde cihat edenler ve mutlaka)
le nehdiyennehum subulenâ: onları mutlaka yollarımıza hidayet ederiz, ulaştırırız. Yani hidayete erdiririz.
Muhsinler, fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmiş olanlar. Allah’a ulaşmak dilenir; ondan sonra mürşide ulaşılır. Tâbiiyetten sonra ruh vücuttan ayrılır, Allah’a ulaşır. Bu, hidayete ermektir. Bundan sonra fizik vücudun teslimiyle kişi muhsin olur.
Sebe-6’da Allahû Tealâ
buyuruyor ki:
34/SEBE-6: Ve yerellezîne ûtûl
ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil
hamîd(hamîdi).
Ve kendilerine ilim verilenler,
sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu ve onun Azîz (ve) Hamîd Olan'ın
(Allah'ın) yoluna (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet ettiğini
(ulaştırdığını) görüyorlar.
Sâffât-118’de:
37/SÂFFÂT-118: Ve hedeynâ humes
sırâtal mustekîm(mustekîme).
Ve ikisini (de) Sıratı
Mustakîm'e hidayet ettik (ulaştırdık).
Sâd-22’de:
Sâd-22’de:
38/SÂD-22: İz dehalû alâ dâvûde fe
fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil
hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı).
Dâvud (a.s)'ın yanına
girdikleri zaman (Dâvud a.s) onlardan dehşete kapıldı (korktu). "Korkma!
Birbirine haksızlık etmiş iki hasımız (davacıyız). Artık aramızda sen, hak ile
hükmet. Aşırı gitme (haksızlık etme)! Bizi orta yola (adaletli çözüme)
ulaştır."
Zuhrûf-10’da:
Zuhrûf-10’da:
43/ZUHRÛF-10: Ellezî cealekumul
arda mehden ve cealelekum fîhâ subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Size yeryüzünü döşek kılan ve
sizin için orada yollar yapan O'dur. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.
Allahû Tealâ burada tarikatlardan bahsediyor. Her tarikat mutlaka hidayete erdirdi. Her tarikatın kurulduğu devrelerde, mutlaka o tarikatlar hidayete erdirdi.
Allahû Tealâ burada tarikatlardan bahsediyor. Her tarikat mutlaka hidayete erdirdi. Her tarikatın kurulduğu devrelerde, mutlaka o tarikatlar hidayete erdirdi.
Fetih-2’de:
48/FETİH-2: Li yagfire lekallâhu
mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve
yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah, senin geçmiş ve gelecek
günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı
Mustakîm'e ulaştırsın diye.
Fetih-20’de:
Fetih-20’de:
48/FETİH-20: Vaadekumullâhu
megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi
ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan
mustekîmâ(mustekîmen).
Allah size, alacağınız pekçok
ganimet vaadetti. Böylece bu (konuda) sizin için acele etti. Ve insanların
ellerini sizden çekti. Ve mü'minlere âyet olsun ve sizi Sıratı Mustakîm'e
ulaştırsın diye.
Mulk Suresi 22. âyet-i
kerimesinde:
67/MULK-22: E fe men yemşî
mukibben alâ vechihî ehdâ emmen yemşî seviyyen alâ sırâtın
mustekîm(mustekîmin).
Öyleyse yüzüstü sürünerek
yürüyen kimse mi daha çok hidayete ermiştir, yoksa Sıratı Mustakîm üzerinde
düzgün (dimdik, seviyeli) yürüyen mi?
İnsân Suresinin 3. âyet-i kerimesinde:
İnsân Suresinin 3. âyet-i kerimesinde:
76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus
sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a
ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden
olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.
“Muhakkak ki Biz onu (insanı) sebîle Allah’a ulaştıran yola ulaştırırız.”
Beled Suresinin 10. âyet-i kerime:
“Muhakkak ki Biz onu (insanı) sebîle Allah’a ulaştıran yola ulaştırırız.”
Beled Suresinin 10. âyet-i kerime:
90/BELED-10: Ve hedeynâhun
necdeyn(necdeyni).
Ve onu
iki yola (gayy yolu ve hidayet yolu) ulaştırırız.
İnsanlardan kim hidayete ermeyi dilerse Allah, onu hidayete erdirir. Bu, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin ulaşacağı yerdir. Kim de dilemezse onlar da kendileri yanlış yolu seçmiştir; Allah da ona müsaade eder.
Sevgili kardeşlerimiz, sırat köprüsü
inanışı dînimizde var olmayan bir inanıştır. Sıratı Mustakîm ise Kur’ân’ın temelini teşkil
eder. İnsanların ruhlarını Allah’a ulaştıran bir yol vardır ve adı Sıratı
Mustakîm’dir. İstikâmet üzere olan bir yoldur. Allah’a istikamet üzere olan bir
yoldur.