Sırat Köprüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sırat Köprüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ekim 2015 Salı

SIRAT KÖPRÜSÜ

                                                        SIRAT KÖPRÜSÜ
Konumuz, Sırat köprüsü, bu günkü dîn öğretisinde anlatılan sırat köprüsü diye bahsi edilen ve anlatılan bir köprü var mı acaba?
Bunu nereden öğrenebiliriz? Tabi ki Kur’an’a bakmamız gereklidir. Allahû Tealâ: ‘’Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.’’ diyor. O halde böyle bir köprü varsa, bunu Kur’an’da görmemiz lazım değil mi?
      Öncelikle yaradılışa baktığımızda; Allah kâinatı tek bir noktadan yarattığını Enbiya Suresi30. âyette buyuruyor ki:

21/ENBİYA-30: E ve lem yerellezîne keferû ennes semâvâti vel arda kânetâ retkan fe fetaknâhuma, ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy(hayyin), e fe lâ yu’minûn(yu’minûne).
İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?

     Allahû Tealâ kainatı, tek bir noktadan yaratıldığını, sonra onu dizayn ederek, insanın yaşayabileceği bir özellik vermiş. Bütün canlıları da sudan yaratmış, En son da insanı yaratmış.
     Allah bizi 3 beden olarak varetmiş, 1. fizik beden 2. nefs bedenimiz 3. ruh bedenimiz. Allah insana bir ömür tayin etmiştir. Bu ömür ne bir saniye azalır ne de çoğalır. Bir insan vücudunda 70 trilyon hücre var. Allah’tan gelen bir enerji hücrelerdeki atomları hareket ettiriyor. Bu hareketler sonunda hücrelerdeki enerji üreten mitekondreler bizim fizik vücudumuzun hareket etmesini sağlar, vade yettiğinde, Azrail (a.s.) insanın şartelini kapatır ve vücuda Allah’tan gelen o enerji mitekondrelere ulaşamaz ve enerji üretilemez. Diriliği sağlayan enerji olmadığı için beyinden başlayan ve tüm vücudu içeren ölüm bu şekilde gerçekleşir.
     Ölüm gerçekleştiği an fizik vücut içindeki nefs ve ruh bedenin çekim gücü kalmadığından çıkar, cenaze kabre giderken sağda 2 metre yükseklikte ruh beden, fizik vücuda paralel olarak, nefs beden de sol tarafta 2 metre yükseklikte, fizik vücuda paralel, kabire kadar giderler. Kalp gözü açık olan kişiler bunu görebilirler.
     Fizik vücut kabire girince ruh bedeni Azrail (a.s.) Allah’a ulaştırmak için yola çıkar, nefs beden ise başımıza bir göbek bağı gibi bir bağla bağlıdır. Kabir azabını fizik beden ve nefs beden birlikte çeker. 40 gün sonra o bağ kopar nefs de berzah âlemine gider. Kıyamete kadar orada bekler. Yeni bir yaşamı orada tadar.
     Berzah âlemi bu dünyanın aynıdır. Burada ne varsa orada da aynı şeyler vardır. Hepimiz rüyamızda berzah âlemini görmüşüzdür. Ölmüş bir insanı rüyasında gören kişi berzah âlemini görmüş demektir.
     Nefsimiz orada bu dünyadaki fizik beden gibi elle tutulan, gözle görülen bir özellik taşır, zira nefs o âlemin varlığıdır.
     Nefsler kıyamete kadar orada bekler, dünya hayatının 1000 yılı orada bir gündür.
     Her şeyin bir sonu olduğu gibi, kâinatın da bir sonu vardır. Bir gün gelecek Allah’ın izniyle zaman duracak, kinetik enerji bitecek ve gravitasyon – geri sayım – başlayacak ve dünyaya gelmiş ve ölmüş insanlar mezarlarından kalkacaklar ve tek çekim gücü olan indi ilahiye çekilecekler. Orada toplanacaklar. İlk dirilişte insanlar öldükleri yaşta dirilecekler.
     Kâinatın yaradılışı nasıl gerçekleşmişse, yok oluşu da onun tekrar geri sayımı şeklinde olacaktır.  Tek bir noktadan yaratılan kâinat, kıyametle tekrar tek bir noktaya dönüşecektir.
    Bu noktada kıyametin nasıl olacağı konusunu yeniden ele alalım.
     İsrafil (a.s.)1. kez sura üfürünce, Allah’tan gelen kinetik enerji kesildiği anda kâinatın büyümesi hemen durmaz, o hızla belli bir süre büyüme devam eder. Durma noktasında, ay ile dünya, dünya ile güneş birleşir, birbirlerine çarparlar. Bu esnada yaşayan bütün canlılar ölür. Zaman durmuştu.
     Zamanın durmasıyla geri sayımın ‘'gravitasyonun’' başlaması için, tekrar ay, dünya ve güneş eski konumuna gelir, ayrılır. O noktada zaman geriye sarımı başlar. Büyümekte olan kâinat gravitasyon sebebiyle küçülüyor.
     Zaman geriye doğru çalışıyor, her insan öldüğü ana gelince diriliyor. Mahşer meydanına doğru çekiliyor. Son ölen insandan ilk ölene kadar yer çekimi kalmadığı için mahşerdeki çekim gücüyle oraya çekiliyor.
      İndi ilahide toplanan insanların nefsleri yeniden dirilmeyi müteakip, nefsler berzah âleminden gelip fizik vücutları ile birleşiyor.

81/TEKVÎR-7: Ve izen nufûsu zuvvicet.
Ve nefsler eşleştirildiği (fizik vücutla birleştiği) zaman.

     Allahû Tealâ bunu ''nefsler birleştiğinde” ifadesi ile anlatıyor. Birleşen vücutlarımıza amel defterleri veriliyor. Müteakiben doğumdan ölümümüze kadar olan hayatımız, düşüncelerimiz ve fiillerimiz ayrı ayrı çok kısa bir süre içinde önümüzde üç boyutlu film olarak görülüyor. Film oynarken sağ tarafında kazanılan derecat yazıyor. Buradaki rakamlar ile elimize verilen mizanın aynı olduğu görülerek Allah’ın kıl kadar bize haksızlık yapmadığı kesinlik kazanmaktadır.
     Sonra İsrafil (a.s.) sura 2. kez üfürecek ve bütün insanlar yeniden ölecek, yeniden diriliş, aynı yaşta ve cennetlikler cennete uygun bedenle, cehennemlikler ise cehenneme uygun bedenle yaratılacaktır. Bu konu Bakara Suresi 28. âyette şöyle açıklanıyor:

2/BAKARA-28: Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten fe ahyâkum, summe yumîtukum summe yuhyîkum summe ileyhi turceûn(turceûne).
 Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? (Kıyâmet günü sur’a üfürüldükten sonra) siz ölü idiniz. Sonra sizi (kıyâmet günü zaman tersine çalıştığı için) diriltti. Sonra sizi (sur’a ikinci üfürülüşünde yeniden) öldürecek. Sonra (sur’a üçüncü üfürülüşünde tekrar) diriltecek. Sonra da (İndi İlâhi’de) O’na döndürüleceksiniz.

 40/MU'MİN-11: Kâlû rabbenâ emettenesneteyni ve ahyeytenesneteyni fa’terefnâ bi zunûbinâ fe hel ilâ hurûcin min sebîl(sebîlin).
 (Kâfirler) dediler ki: "Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin, böylece günahlarımızı itiraf ettik. Artık (buradan) çıkmaya bir yol var mı?"
    
     Bu iki âyette bahsi geçen 2 defa ölmek ve 2 defa dirilmek olayını bazı kesimler renkarnasyon diye adlandırıyorlar. Ancak Allah’ın ilmini bilenler bunun ne anlama geldiğini biliyor ve Allah’ın murat ettiği şekilde açıklıyorlar. Her şey yerli yerine oturuyor.
     Sonra Meryem Suresi 71. âyet-i kerimede bütün insanların cehenneme gideceğini görüyoruz.

19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
 Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.

     Her insanın akıbeti belli olup, cehenneme giderler.
     Cehennemlikler, burun üzere sürünerek cehennemin kapısının altından girerler.
     Cennetlikler ise cehennem kapısının etrafını çevreleyen 12 m. Yükseklikteki şeffaf duvarlardan uçarak girerler.
     Şimdi, mahşerden cehenneme bütün insanlar gideceğine göre, burada bir köprünün olması söz konusu mu? Hayır.
     Cennetlikler cehennemi görüp, Allah’a hamd ve şükür ederek uçarak cennetteki makamlarına giderler. Bu dünyada onların hassa ve organlarındaki engeller kalkmış olduğu için o duvarlar onları engelleyemezler. Cennetliklere cehennem ateşi etki edemez, zira onlar orada sadece bir görüntüdür.
     Cehennemlikler de çıkmak isterler ama hassa ve organlarında engel olduğu için geçemezler, diz üstü çöker kalırlar.

19/MERYEM-72: Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.

     Cehennem görevlileri de onları hangi kat cehenneme girecekse amel defterlerinde mevcuttur, oraya atarlar.
     Peki, cehennem ile cennet arasında bir köprüye ihtiyaç var mı? Hayır.
     O halde bir sırat köprüsü yoktur.
     -Allahû Tealâ, Kur’an'da Enam 38, Nahl 89, Rum 58 İsra 89. âyetlerde de:  ''Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık; örnekleri ile açıkladık.'' demiyor mu?
     Böyle bir köprü olmuş olsa mutlaka bir ayetle açıklanırdı!
     O halde sırat köprüsü değil Sırat-ı Müstakim var.
     Biliyorsunuz ki “sırat” yol, “Mustakîm” de istikâmet üzere olan demektir. Kavramın lügat manası budur; istikâmet üzere olan bir yol. Ama dîn konusundaki yetkililere bu suali sorduğumuzda bize verdikleri cevap hep “doğru yol” olmaktadır.
     Nitekim Türkiye’deki 42 tane Kur’ân-ı Kerim mealini açtığımız zaman aşağı yukarı hepsinde Sıratı Mustakîm’in ya “doğru yol” ya da “dosdoğru yol” diye Türkçeleştirildiğini görüyoruz.
     Daha ötesinde, hidayet için de aynı şey söylenmektedir. “Hidayet nedir?” diyoruz, “Doğru yoldur” diyorlar. Evvelâ hidayet yol değildir
     Hidayet bir yolun üzerinden, Sırat-ı Mustakîm’in üzerinden insan ruhunun Allah’a ulaşmasıdır.
     Konumuz hidayet değil. Hidayet konusunu unutulan kavramların başında verdik. Şimdi konumuz Sırat-ı Mustakîm, unutulan Sıratı Mustakîm.
     Bu istikâmet üzere olan yol acaba nereye gidiyor? Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:


15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”

      Sıratı Mustakîm insanların ruhlarını Allah’a ulaştıran yolun adıdır.
      Sıratı Mustakîm 4 tane sebîlden oluşur. Bir insanın mürşidine ulaştığı noktadan ana dergâha kadar, 1. yatay sebil. Ana dergâhtan başlayan 7 gök katını geçen dikey 2. sebil. Bu aynı zamanda 7 tarik-i müstakimi oluşturuyor. 7. gök katından yatay 7 âlemi geçerek, indi ilahiye ulaşan yatay 3. sebil. İndi ilahinin en yüksek noktası olan Sidretül Münteha’dan Allah’ın zatına ulaştıran dikey 4. sebildir.
      Demek ki 2 yatay 2 de dikey bu yollar Sırat-ı Müstakimi oluşturuyor.
      2. Sebil, ana dergâhtan, devrin imamının dergâhından yukarıya doğru çıkan Tarîki Mustakîm adlı bir yoldur ki, 7 tane gök katını aşar; 7. gök katına ulaşır.
      Zemin kattan 1. kata, 1. tarîk,1. kattan 2. kata 2. tarik, 2. kattan 3. kata 3. tarik, şeklinde 7 gök katında 7 tarikten oluşur. Bu 7 tane parçanın bütünü Tarîki Mustakîm adını alır.
      Sırat da, tarîk de “yol” demektir. Ama Tarîk-i Mustakîm zemin kattan başlayan, Allah’ın katına kadar ulaşan 7 katı aşan bu yolların, bütün gök katlarını aşan bölümüdür. Ya da diğer bir deyişle, Sırat-ı Mustakîm’in omurgasıdır. 7 gök katı, Tarîk-i Mustakîm’le aşılır.
     Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

23/MU'MİNÛN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb'a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne).
Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz. 

7. katta soldan sağa uzanan bir sebîl, (3. Sebil) sırasıyla:
1-     Kader hücrelerini,    
2-     Ümm-ül kitabı,
3-     Kudret denizini,                   
4-     Makam-ı Mahmud’u,
5-     Divan-ı Salihîn’i,                  
6-     Zikir hücrelerini,
7-     İndi İlâhi’yi aşar.
İndi İlâhi’nin en yüksek noktasına kadar devam eder. İndi İlâhi’nin en yüksek noktası Sidretül Münteha’dır. Sidretül Münteha, en yüksek noktadaki ağaçtır. Buradan dikey bir sebîl Allah’ın Zat’ına ulaştırır.
Allah’a ulaşmayı dilediğiniz anda Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

6/EN'AM-152: Ve lâ takrebû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddeh(eşuddehu), ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti.



6/EN'ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
 Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Böylece siz takva sahibi olursunuz. 

ve bi ahdillâhi evfû: Allah’ın ahdini ifa edin.
hâzâ sırâtî mustekîmen: İşte bu Sıratı Mustakîm’dir.
fettebiûh(fettebiûhu): Ona tâbî olun.
      
     Allahû Tealâ devam ediyor: “Sakın diğer yollara tâbî olmayın ki bütün o yollar sizi Allah’ın yegâne yolu olan Sırat-ı Mustakîm’den saptırırlar. İşte Allahû Tealâ sizi bununla vasiyet etti ki takvaya, en sondaki takvaya bile ulaşabilesiniz.”
     Öyleyse kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, Sıratı Mustakîm üzerindedir.
     Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilediğiniz an 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Burada bir sebîl söz konusudur.
      Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o kişi 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, demin tarif ettiğimiz iki yatay, iki dikey sebîlden oluşan Sıratı Mustakîm’dir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

4/NİSA-175: Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
 Allah’a âmenû olanları ve O’na sarılanları (sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.

      “Kim Allah’a ulaşmayı ve Allah’a sarılmayı yani Allah’ın Zat’ında yok olmayı dilerse, Allah onları rahmetinin ve fazlının içine koyar ve onları Kendisine ulaştıran Sırat-ı Mustakîm'e ulaştırır.”
Allahû Tealâ buradaki Sırat-ı Mustakîm’e açıkça Kendisine ulaştıran Sırat-ı Mustakîm adını vermektedir. Bu Sırat-ı Mustakîm, Allah’a ulaştıran Sırat-ı Mustakîm’dir ve bu, mürşide tâbî olunduktan sonraki olaydır. Nitekim Fatiha Suresinin 5- 6 ve 7. âyetlerinde de Allahû Tealâ şöyle buyurmaktadır:

1/FATİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE isteriz. (Allah’ım!)

1/FATİHA-6: İhdinassırâtel Mustakîm(mustakîme). 
(Bu istiane’ ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e (Allah’a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).

1/FATİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).
 O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı’nın ruhunu) ni’met olarak verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.

Burada da 3. Sırat-ı Mustakîm tarif edilmektedir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah mutlaka ona furkanlar verir ve o kişiyi 12 tane ihsanla mürşidine ulaştırır. Mürşide ulaşıp da tâbî olan kişi Allah’a doğru yola çıkar.


Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm üzerindedir. 28 basamaklı İslâm merdiveninde;
1-     3. basamaktan 7. basamağa kadar, 1. Sıratı Mustakîm vardır.
2-     7. basamaktan 14. basamağa kadar 2. Sıratı Mustakîm vardır.
3-     Ruhumuzu Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, 3. Sıratı Mustakîm’dir.
4-     Fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmemizi sağlayan Sıratı Mustakîm,   
        4. Sıratı Mustakîm’dir.
      5-     Nefsimizi teslime yarayan Sıratı Mustakîm 5. Sıratı Mustakîm’dir.
6-     Bizi irşada ulaştıran, irşad olmaya ulaştıran Sıratı Mustakîm, 6. Sıratı Mustakîm’dir.
7-     İrademizi Allah’a teslim ettiğimiz Sıratı Mustakîm ise 7. Sıratı Mustakîm’dir.
Bunlardan sadece 3. Sırat-ı Mustakîm, 14. basamaktan 21. basamağa kadar devam eden 7 basamaklık bir çıkışı ihata eden Sırat-ı Mustakîm, aslında Tarîki Mustakîm’i de içerisine alan 4 tane sebîlden oluşan yoldur. Herkes Allah’a ulaşmayı dilediği anda Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

6/EN'AM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).

6/EN'AM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî), ve lev eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).

 Allahû Tealâ En’am- 87’de peygamberlerden bahsetmekte ve onların soyundan seçtiklerini Sıratı Mustakîm’e ulaştırdığını ifade etmektedir.
 Onlar resûllerdir. Ama burada seçim söz konusu olduğu için, başlangıçta Sırat-ı Mustakîm üzerinde olmayan bu kişiler Allah’a ulaşmayı diliyorlar ve 1. Sırat-ı Mustakîm’in üzerinde oluyorlar.
En’am-88’e geliyoruz:İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu.”
Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ıbâdih(ıbâdihî):
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir.
ve le eşrekû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne):
Eğer şirk koşsalardı, o zaman amelleri boşa giderdi. Yapmış oldukları şeyler heba olurdu.
mâ: şeyler
kânû ya’melûn: işlemiş oldukları ameller
Buradaki şirk kavramına dikkat edin. Bu açık şirk değildir. Açık şirkte insanların puta tapmaları söz konusudur. Ama bu gizli şirktir. Yani Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin şirkidir.
Biliyorsunuz, kim Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemezse Rum Suresi’nin
32. âyet-i kerimesine göre o şirktedir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler şirkten kurtulur. Bir defa daha Rum-31 ve 32’ye bakalım:

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.




“Allah’a yönel, Allah’a ulaşmayı dile ve böylece Allah’a karşı takva sahibi ol.”
Bir başka ifadeyle Allahû Tealâ: “Allah’a ulaşmayı dilemezsen takva sahibi olamazsın. Allah’a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.” diyor. Ondan evvel kişi dalâlettedir, küfürdedir. Allah’a ulaşmayı dilediği takdirde takva sahibi olur.
Allahû Tealâ: “Namaz kıl ve müşriklerden olma.” diyor. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi müşriktir. Ne tür bir şirktir? Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ anlatıyor: “O müşriklerden olma ki, onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Her biri ayrı hizipler oluşturmuşlardır ve bütün hizipler kendi ellerindekiyle ferahlanırlar.”
Burada gruplara ayrılanlar vardır. Bunlardan sadece bir tanesi Allah’a ulaşmayı dileyenler, şirkte olmayanlardır. Geri kalan bütün fırkalar Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.
72 fırka söz konusudur. Her bir fırkanın içinde de Allah’a ulaşmayı dileyen küçük gruplar 73. fırkayı oluşturur. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin 72 fırkası şirkte olanlardır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in söylediği söz burada tahakkuk etmektedir, buyuruyor ki: “Benim ümmetim için açık şirk mevzu bahis olamaz. Benim ümmetimin açık şirke düşmesi mümkün değildir ama gizli şirkten korkarım.”
Gizli şirk, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin içine düştüğü şirktir. Bu konu Sebe Suresinde daha açık bir şekilde anlatılmaktadır:

34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.

 Şeytana kul olanlar Sebe-20’de “kâfirler” olarak, Rum-31, 32’de de “şirkte olanlar” olarak geçmektedir. Ama bir tek fırka mü’minler fırkasını oluşturmaktadır ki onlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
 Allahû Tealâ buradaki Sırat-ı Mustakîm’in de ilk Sırat-ı Mustakîm olduğunu kesinleştirmektedir. Çünkü öyle olmasaydı yani Sırat-ı Mustakîm üzerinde olmasalardı, onlar şirkte olanlar olacaklardı. Demek ki bu 1. Sırat-ı Mustakîm’dir.
 Bir Sırat-ı Mustakîm’ler geçidinde hep beraber Sırat-ı Mustakîmler’i gözden geçirdik. 28 basamaklık bir dizaynda;
3. basamakla 7. basamak arasındaki Sıratı Mustakîm 1. Sırat-ı Mustakîm,
7’den 14’e kadar 2. Sırat-ı Mustakîm,
14’ten 21’e kadar 3. Sırat-ı Mustakîm,
21’den 25’e kadar 4. Sırat-ı Mustakîm,
25’ten 26’ya kadar 5. Sırat-ı Mustakîm,
26’dan 27’ye kadar 6. Sırat-ı Mustakîm,
27’den 28’e kadar 7. Sırat-ı Mustakîm’dir.
Son Sırat-ı Mustakîm iradenin teslimidir. Bu, kişinin “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle irşad makamına tayinini ifade eder.
Sevgili kardeşlerim demek ki sırat köprüsü yok, sırat-ı müstakim var. Yunus Emre Hz.’nin: ‘’Sırat kıldan ince kılıçtan keskin, üzerine saraylar yapasım gelir.’’ dediği şey, sırat köprüsü değil, sırat-ı müstakimdir
Sırat-ı müstakimden kayıp düşmek, fıska düşmek vardır. Sırat köprüsü yok ki böyle bir köprüden düşülsün.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere, kıyametle bulunacağımız 3 nokta var. 1- Mahşer meydanı, 2 – Cehennem, 3- Cennet.
       Herkesin cehenneme gideceği Meryem Suresi 71. âyet açıklanıyor. Burada bir köprüye ihtiyaç olamaz zira âmelleri ne olursa olsun herkes cehennemi görecek.
19 / MERYEM – 71: Ve in minkum illâ vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.
       Cennetlikler, Allah’a hamd ve şükrederek oradan cennette hak ettikleri makamlara ulaşacaklar. Cehennem ile cennet arasında bir köprüye ihtiyaç var mı? Hayır.
 Sadece bir dilekle, Allah’a ulaşmayı dileyip, günahları örtülmüş, ancak nefs tezkiyesi için ömrü yetmediği halde bir dilekle cenneti hak edenlerin nefsindeki afetlerin cehennemde sökülüp alındığını Allah A’raf Suresi 43. âyette de açıklamaktadır.

7/A'RÂF-43: Ve neza'nâ mâ fî sudûrihim min gıllin tecrî min tahtihimul enhâr(enhâru), ve kâlûl hamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh(hedânallâhu), lekad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).
Onların göğüslerinde, (nefsin kalbindeki) afetlerinden ne varsa çekip aldık. Onların altlarından nehirler akar. “Bizi buna hidayet eden Allah’a hamdolsun. Allah’ın, bizi hidayete erdirmesi olmasaydı, biz hidayete ermezdik. Andolsun ki Rabbimizin resûlleri hak ile gelmiştir.” dediler. “Yapmış olduklarınızdan dolayı varis kılındığınız cennet işte budur.” diye nida olunurlar.

        İşte, cennetliklerin cehennemden çıkabilmeleri Allah'a ulaşmayı dünyada dileyenlerin hassa ve organlarındaki engellerin Allah tarafından kaldırılmış olması, onların o duvarlardan uçarak girip, çıkmalarını sağlıyor. Bir şifre oluyor.
       Cehennemlikler ise, oradan çıkmak isteyecekler ama çıkamayacaklar, orada duvar diplerinde diz üstü çöküp kalacaklardır. (Meryem 72)
19 / MERYEM – 72: Summe nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen). Sonra takva sahiplerini kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.

       Cennetlikler ile cehennemlikler arasında bir perde vardır. A’raf Suresi 46. âyette bu perdeden bahsedilir.



7/A'RÂF-46: Ve beynehumâ hicâb(hicâbun) ve alel a'râfi ricâlun ya'rifûne kullen bi sîmâhum ve nâdev ashâbel cenneti en selâmun aleykum lem yedhulûhâ ve hum yatmeûn(yatmeûne).
Ve onların aralarında bir perde ve A’rafın (tepelerin) üstünde onların hepsini simalarından (yüzlerinden) tanıyan adamlar vardır. Henüz oraya (cennete) dahil olmamış ama ümit eden cennet ehline: “Selâmlanmak (selâm) sizin üzerinize olsun!” diye nida ettiler. Cennetlikler için cehennem bir görüntüdür, onlara cehennem ateşi dokunmaz.
    
     Demek ki kişi Allah’a ulaşmayı diliyor; ilk adım kişiden. Dilemezse ebediyyen dalâlette kalmaya mahkûm, küfürde kalmaya mahkûm ama dilerse Allah onları mutlaka Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor. Zaten Allah’a ulaşmayı dileyen kişi dilediği anda imajinel Sıratı Mustakîm’in üzerindedir (Maide16).

5/MÂİDE-16: Yehdî bihillâhu menittebea rıdvânehu subules selâmi ve yuhricuhum minez zulumâti ilen nûri bi iznihî ve yehdîhim ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Allah (c.c.), rızasına tâbî olan kişiyi onunla (Resûlü ile) teslim yollarına hidayet eder. Kendi izniyle onları karanlıktan aydınlığa (zulmetten nura) çıkarıp Sırât-ı Mustakîm'e hidayet eder (ulaştırır).

   En’âm Suresinin 87. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
6/EN'ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).

     Allahû Tealâ insanların Allah’a ulaşacak olanlarını seçiyor ve Kendisine ulaştırıyor:
6/EN'ÂM-161: Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
“Muhakkak ki; Rabbim, beni hanif olarak Sıratı Mustakîm'e, kıyâmete kadar ayakta kalacak olan Hz. İbrâhîm'in milletinin dînine hidayet etti.” de. Ve o, müşriklerden olmadı.

   Yani Hz. İbrâhîm hem putlara tapmadığı için açık şirkin içinde olmamış hem de Allah’a ulaşmayı dilediği için gizli şirkte de kalmamış. (Rum 31-32 ye göre) “Allah’a yönelmiş. Allah’a ulaşmayı dilemiş ve Allah’a karşı takva sahibi olmuş. Ve namaz kılmış ve müşriklerden olmamış. O müşriklerden olmamış ki onlar dînlerinde fırkalara ayrılarak her biri kendi elindekiyle ferahlananlardır.”İşte bir tek fırka; Allah’a ulaşmayı dileyenlerin fırkası, bir de geri kalan bütün fırkalar. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler kurtuluşa ulaşıyor ve eğer öyle olmasaydı; Hz. İbrâhîm de Allah’ın yolunu seçmeseydi o zaman müşriklerden olacaktı. Allahû Tealâ: “Müşriklerden olmadı.” diyor. Ne yapmış? Allah’a ulaşmayı dilemiş, tâbî olmuş, ruhunu Allah’a ulaştırmış, fizik vücudunu teslim etmiş, nefsini teslim etmiş ve iradesini teslim etmiş. Yûnus Suresi 25. âyet-i kerime:

10/YÛNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.

 (Yani selâm yurduna ulaştıracağı kişiyi, Zat’ına ulaştıracağı kişiyi Sıratı Mustakîm’e ulaştırır).

Allahû Tealâ Nisâ- 175’te Sıratı Mustakîm’in Allah’a ulaştıran yol olduğunu ifade ediyor:
4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve faldın, ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah'a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyenleri) ve O'na (Allah'a) sarılanları ise, (Allah) kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).

“Allah âmenû olanları ve O’na sarılanları yani sarılmayı dileyenleri Kendinden rahmetin ve fazlının içine koyacak ve onları Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e ulaştıracaktır.”

İbrâhîm Suresinin 12. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor ki:
14/İBRÂHÎM-12: Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alâllâhi ve kad hedânâ subulenâ, ve le nasbirenne alâ mâ âzeytumûnâ, ve alâllâhi fel yetevekkelil mutevekkilûn (mutevekkilûne).
Ve biz niçin Allah'a tevekkül etmeyelim? Bizi, yollarımıza hidayet etmiştir (ulaştırmıştır). Sizin bize yaptığınız eziyetlere elbette sabredeceğiz. Artık tevekkül edenler, Allah'a tevekkül etsinler.

Nahl Suresinin 15. âyet-i kerimesi:
16/NAHL-15: Ve elkâ fîl ardı revâsiye en temîde bikum ve enhâren ve subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve sizinle sarsılır diye (sarsılmamanız için), yeryüzünde dağlar oluşturdu. Nehirler ve yollar (oluşturdu). Böylece yolunuzu bulursunuz (hidayete erersiniz).

Nahl Suresinin 121. âyet-i kerimesi:
16/NAHL-121: Şâkiren li en’umih(en’umihî), ictebâhu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
O'nun (Allah'ın) ni'metlerine şükredici idi. (Allah), onu seçti. Ve onu Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet etti (ulaştırdı).

  
Allah peygamberini seçiyor ve onu Sıratı Mustakîm’e ulaştırıyor, Allah’a ulaştıran yola ulaştırıyor. Enbiyâ- 31’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:
21/ENBİYÂ-31: Ve cealnâ fîl ardı revâsiye en temîde bihim ve cealnâ fîhâ ficâcen subulen leallehum yehtedûn(yehtedûne).
Ve arzda (yeryüzünde), onları sarsar diye (sarsmaması için) dağlar kıldık. Ve orada geniş yollar oluşturduk. Umulur ki (böylece) onlar, hidayete ererler (ulaşırlar).

 
 Oradaki yollar; Allah’a ulaştıran yollar. Dağlardan muratsa mürşidler. “Burada geniş yollar oluşturduk” ifadesiyle Allahû Tealâ, hem dünya üzerindeki ulaşmayı kast ediyor, bir kişinin dağlardan, derelerden geçerek bir yerden bir yere ulaşmasını hem de hidayete ermeleri için her dağ bir mürşidi temsil ediyor. Hac- 24’de Allahû Tealâ buyuruyor ki:
22/HACC-24: Ve hudû ilet tayyibî minel kavli ve hudû ilâ sırâtıl hamîd(hamîdi).
(Onlar), sözün güzeline (Allahû Tealâ'ya ulaşmayı dilemeye) yöneltildiler ve Sıratı Hamîd'e (İslâm'ın 7 safhasından birincisinin yoluna) hidayet olundular (ulaştırıldılar).


Allahû Tealâ Hacc- 54’te buyuyor ki:
22/HACC-54: Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).
Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.

“Ve kendilerine ilim verilenlerin; onun söylediklerinin (resûlün söylediklerinin) Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri ve ona îmân etmeleri, onların kalplerinin O’nu yani Allah’ı idrak etmesi içindir. Muhakkak ki Allah âmenû olanları Sıratı Mustakîm’e hidayet edendir.”

Allahû Tealâ Hac-  67’de buyuyor ki:
22/HACC-67: Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).
Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
Allahû Tealâ Kasas-22’de buyuruyor ki:
28/KASAS-22: Ve lemmâ teveccehe tilkâe medyene kâle asâ rabbî en yehdiyenî sevâes sebîl(sebîli).
Ve (Musa A.S), Medyen (şehri) tarafına döndüğü zaman "Rabbimin beni sevva edilmiş yola hidayet etmesini (ulaştırmasını) umarım." dedi.

Allahû Tealâ Ankebût-69’da buyuruyor ki:
29/ANKEBÛT-69: Vellezîne câhedû fînâ le nehdiyennehum subulenâ ve innallâhe le meal muhsinîn(muhsinîne).
Ve Bizim uğrumuzda (nefsleri ile ve Allah'ın düşmanları ile) cihad edenleri, mutlaka Bizim yollarımıza (Sıratı Mustakîmler'e) hidayet ederiz (ulaştırırız). Ve muhakkak ki Allah, mutlaka muhsinlerle beraberdir.

vellezîne câhedû fînâ:
bizim içimizde cihat eden (ve onlar ki bizim içimizde cihat edenler ve mutlaka)
le nehdiyennehum subulenâ: onları mutlaka yollarımıza hidayet ederiz, ulaştırırız. Yani hidayete erdiririz.


Muhsinler, fizik vücutlarını da Allah’a teslim etmiş olanlar. Allah’a ulaşmak dilenir; ondan sonra mürşide ulaşılır. Tâbiiyetten sonra ruh vücuttan ayrılır, Allah’a ulaşır. Bu, hidayete ermektir. Bundan sonra fizik vücudun teslimiyle kişi muhsin olur.



Sebe-6’da Allahû Tealâ buyuruyor ki:
34/SEBE-6: Ve yerellezîne ûtûl ılmellezî unzile ileyke min rabbike huvel hakka ve yehdî ilâ sırâtıl azîzil hamîd(hamîdi).
Ve kendilerine ilim verilenler, sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu ve onun Azîz (ve) Hamîd Olan'ın (Allah'ın) yoluna (Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e) hidayet ettiğini (ulaştırdığını) görüyorlar.

Sâffât-118’de:
37/SÂFFÂT-118: Ve hedeynâ humes sırâtal mustekîm(mustekîme).
Ve ikisini (de) Sıratı Mustakîm'e hidayet ettik (ulaştırdık).

Sâd-22’de:
38/SÂD-22: İz dehalû alâ dâvûde fe fezia minhum kâlû lâ tehaf, hasmâni begâ ba’dunâ alâ ba’dın fahkum beynenâ bil hakkı ve lâ tuştıt vehdinâ ilâ sevâis sırât(sırâtı).
Dâvud (a.s)'ın yanına girdikleri zaman (Dâvud a.s) onlardan dehşete kapıldı (korktu). "Korkma! Birbirine haksızlık etmiş iki hasımız (davacıyız). Artık aramızda sen, hak ile hükmet. Aşırı gitme (haksızlık etme)! Bizi orta yola (adaletli çözüme) ulaştır."

Zuhrûf-10’da:
43/ZUHRÛF-10: Ellezî cealekumul arda mehden ve cealelekum fîhâ subulen leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Size yeryüzünü döşek kılan ve sizin için orada yollar yapan O'dur. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.

Allahû Tealâ burada tarikatlardan bahsediyor. Her tarikat mutlaka hidayete erdirdi. Her tarikatın kurulduğu devrelerde, mutlaka o tarikatlar hidayete erdirdi.
Fetih-2’de:
48/FETİH-2: Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı Mustakîm'e ulaştırsın diye.

Fetih-20’de:
48/FETİH-20: Vaadekumullâhu megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah size, alacağınız pekçok ganimet vaadetti. Böylece bu (konuda) sizin için acele etti. Ve insanların ellerini sizden çekti. Ve mü'minlere âyet olsun ve sizi Sıratı Mustakîm'e ulaştırsın diye.



Mulk Suresi 22. âyet-i kerimesinde:
67/MULK-22: E fe men yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ emmen yemşî seviyyen alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Öyleyse yüzüstü sürünerek yürüyen kimse mi daha çok hidayete ermiştir, yoksa Sıratı Mustakîm üzerinde düzgün (dimdik, seviyeli) yürüyen mi?

İnsân Suresinin 3. âyet-i kerimesinde:
76/İNSÂN (DEHR)-3: İnnâ hedeynâhus sebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ(kefûren).
Muhakkak ki Biz, onu (Allah'a ulaştıran) yola hidayet ettik. Fakat o, ya (Allah'a ulaşmayı diler) şükreden olur, ya da (Allah'a ulaşmayı dilemez) küfreden olur.

“Muhakkak ki Biz onu (insanı) sebîle Allah’a ulaştıran yola ulaştırırız.”
Beled Suresinin 10. âyet-i kerime:
90/BELED-10: Ve hedeynâhun necdeyn(necdeyni).
Ve onu iki yola (gayy yolu ve hidayet yolu) ulaştırırız.

   İnsanlardan kim hidayete ermeyi dilerse Allah, onu hidayete erdirir. Bu, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin ulaşacağı yerdir. Kim de dilemezse onlar da kendileri yanlış yolu seçmiştir; Allah da ona müsaade eder.

   Sevgili kardeşlerimiz, sırat köprüsü inanışı dînimizde var olmayan bir inanıştır.  Sıratı Mustakîm ise Kur’ân’ın temelini teşkil eder. İnsanların ruhlarını Allah’a ulaştıran bir yol vardır ve adı Sıratı Mustakîm’dir. İstikâmet üzere olan bir yoldur. Allah’a istikamet üzere olan bir yoldur.