Hz. Nuh (A.S) III etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz. Nuh (A.S) III etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Temmuz 2016 Salı

Hz. Nuh (A.S) III

                                                                               Hz. Nuh (A.S)


Müşriklerin Hz. Nuh’un peygamberliğini kabul edemeyişlerinin bir nedeni de onun bir beşer, sıradan bir insan olarak görmeleriydi.

23/MU'MİNÛN-23: Ve lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’ budullâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Ve andolsun ki Nuh (A.S)’ı kendi kavmine gönderdik. O zaman (onlara): “Ey kavmim! Allah’a kul olun. Sizin için O’ndan başka İlâh yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah’a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” dedi.

23/MU'MİNÛN-24: Fe kâlel meleullezîne keferû min kavmihî mâ hâzâ illâ beşerun mıslukum yurîdu en yetefaddale aleykum, ve lev şâallâhu le enzele melâikeh(melâiketen), mâ semi’nâ bi hâzâ fî âbâinel evvelîn(evvelîne).
Onun kavminden kâfir olanların ileri gelenleri: “Bu, sizin gibi beşerden (insandan) başka bir şey değil. Size üstün gelmek (hükmetmek) istiyor. Ve eğer Allah dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Atalarımızdan bunun hakkında bir şey işitmedik.” dediler.

            İnkârcılar, hak üzere olduklarını iddia ediyor ve atalarından duyup öğrendiklerinin doğru olduğunu savunuyor, körü körüne atalarını taklit etmek yüzünden yanlış yolda olduklarını akıl edemiyorlardı. İnsanlar çağlar boyu atalarının dinine sahip çıkmak gerekçesiyle, nebi ve resullerinin dile getirdikleri gerçeği görmeyi reddetmişler, hatta gerçeği inkâr etmişler ve bu yüzden de büyük azaba çarptırılmışlardır. Allahû Tealâ, Kureyş liderlerinin de aynı düşünceyi taşıdıklarını bildirirken şöyle buyurmaktadır;

43/ZUHRÛF-22: Bel kâlû innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muhtedûn(muhtedûne).
Hayır, (onlar) dediler ki: “Gerçekten biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve muhakkak ki biz, onların izi üzerinde hidayete erenleriz.”

43/ZUHRÛF-23: Ve kezâlike mâ erselnâ min kablike fî karyetin min nezîrin illâ kâle mutrefûhâ innâ vecednâ âbâenâ alâ ummetin ve innâ alâ âsârihim muktedûn(muktedûne).
Ve tıpkı bunun gibi, senden önce bir ülkeye bir nezir göndermiş olmadık ki, onun (o ülkenin) refah içinde olanları: “Muhakkak ki biz, babalarımızı bir ümmet (dîn) üzerinde bulduk. Ve mutlaka biz, onların izlerine tâbî olanlarız.” dememiş olsunlar.

43/ZUHRÛF-24: Kâle e ve lev ci’tukum bi ehdâ mimmâ vecedtum aleyhi âbâekum, kâlû innâ bi mâ ursıltum bihî kâfirûn(kâfirûne).
(Nezirlerin hepsi): “Size babalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden (dînden) daha çok hidayete erdirecek olanı getirmiş olsam da mı?” dediler. (Onlar da): “Muhakkak ki biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.” dediler.

43/ZUHRÛF-25: Fentekamnâ minhum fanzur keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne).
Bunun üzerine onlardan intikam aldık. İşte bak, yalanlayanların akıbeti (sonu) nasıl oldu!
            
Bir beşerin peygamberliğini kabullenemeyip kendi elleriyle yaptıkları heykellere tapan müşrikleri usanmadan hidayete çağıran Hz. Nuh, kendisine yapılan kötülüklere karşı sabrediyor, öfke ve kızgınlık göstermeksizin onlara sevgiyle davranıyordu. Allah Tarafından görevlendirilen bir peygamber olduğunu söylüyor; Allah’ın vahiy yoluyla kendisine gönderdiği, dünya ve ahiret saadetini sağlayacak prensipleri tebliğ ettiğini açıklıyordu. Kur’an-ı Kerim’de buyurulmaktadır ki;

7/A'RÂF-59: Lekad erselnâ nûhan ilâ kavmihî fe kâle yâ kavmi’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruhu,, innî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm (azîmin).
Andolsun, Nuh (a.s)’ı kavmine gönderdik. O zaman şöyle dedi: “Ey kavmim, Allah’a kul olun! Sizin için O’ndan başka ilâh yoktur. Muhakkak ki; ben, o büyük günün azabının üzerinize olmasından korkuyorum.”

7/A'RÂF-60: Kâlel meleu min kavmihî innâ le nerâke fî dalâlin mubîn(mubînin).
Kavminin ileri gelenleri: “Muhakkak ki; biz seni apaçık bir dalâlet içinde görüyoruz.” dediler.

7/A'RÂF-61: Kâle yâ kavmi leyse bî dalâletun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemin (âlemîne).
Ey kavmim, ben dalâlette değilim! Ve fakat ben, âlemlerin Rabbinden bir resûlüm.

7/A'RÂF-62: Ubelligukum risâlâti rabbî ve ensahu lekum ve a’lemu minallâhi mâ lâ ta’lemûn(ta’lemûne).
Size Rabbimin risalelerini (gönderdiklerini) tebliğ ediyorum (ulaştırıyorum). Ve size nasihat ediyorum (öğüt veriyorum). Ve sizin bilmediğiniz şeyleri ben Allah’tan öğreniyorum (biliyorum).

7/A'RÂF-63: E ve acibtum en câekum zikrun min rabbikum alâ raculin minkum li yunzirekum ve li tettekû ve leallekum turhamûn (turhamûne).
Sizi uyarması ve takva sahibi olmanız için, içinizden bir adama, Rabbinizden bir zikrin gelmesine mi şaşırdınız? Ve böylece rahmet olunursunuz.

7/A'RÂF-64: Fe kezzebûhu fe enceynâhu vellezîne meahu fil fulki ve agraknâllezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû kavmen amîn(amîne).

Fakat onu yalanladılar, bu yüzden onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Ve âyetlerimizi yalanlayanları boğduk. Muhakkak ki; onlar âmâ (kör) bir kavim oldular.