Kayyum Dîn İslâm
Hanif kelimesi konusunda Allahû Tealâ’nın Kur’ân-ı Kerim’e koyduğu âyetlere bakarsak:
Fırkalara ayrılmamak
dînin temelidir. Ama tatbikinde; ilk önce dîn fırkalara ayrılmıştır. Gerçekte
tek bir dîn varken, birden fazla dîn varmış gibi görünmektedir. İnsanların değiştirdiği
kutsal kitaplarla başka başka dînler varmış gibi görünmektedir. Üstüne üstlük, aynı
dîn mensubları da kendi içlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Hâlbuki sadece tek
bir dîn varolmuştur: Hanif dîni!
Oysa olması gereken bütün insanların bir arada tek bir
fırka oluşturmalarıdır:
Allahın Zat’ında teklik, cemaatte teklik. Eğer iki taraf yoksa düşmanlık yoktur. İki taraf yoksa anlaşmazlık yoktur. İki taraf yoksa anlaşmazlık sebebiyle insanların birbirlerini üzmesi, kırması söz konusu olmaz. Ne yazık ki; dünyada hep birbirine düşman insanlar, birbirine düşman gruplar, birbirine düşman dînler, birbirine düşman milletler var olmuştur. Allahû Tealâ sahâbeye diyor ki:
Allahın Zat’ında teklik, cemaatte teklik. Eğer iki taraf yoksa düşmanlık yoktur. İki taraf yoksa anlaşmazlık yoktur. İki taraf yoksa anlaşmazlık sebebiyle insanların birbirlerini üzmesi, kırması söz konusu olmaz. Ne yazık ki; dünyada hep birbirine düşman insanlar, birbirine düşman gruplar, birbirine düşman dînler, birbirine düşman milletler var olmuştur. Allahû Tealâ sahâbeye diyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû
bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum
a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve
kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu
lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz, Allah’ın
ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini
hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra sizin kalplerinizin
arasını birleştirdi, böylece O’nun (Allah’ın) nimeti ile kardeşler oldunuz. Ve
siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı. İşte Allah,
âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete erersiniz.
Sahâbe, hanif dîninin bütün özelliklerini yaşadılar. Şirk
onlar için hiçbir zaman söz konusu olmadı.
Hanif kelimesi konusunda Allahû Tealâ’nın Kur’ân-ı Kerim’e koyduğu âyetlere bakarsak:
3/ÂLİ İMRÂN-67: Mâ kâne
ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanîfen muslimâ(muslimen),
ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne).
Hz. İbrâhîm, yahudi veya nasrani olmadı.
Fakat hanif (Allah’ın tek oluşuna, ölmeden önce ruhun O’na ulaştırılmasının ve
Allah’a teslim olmanın farz olduğuna inanan), (Allah’a teslim olmuş) bir
müslümandı. Ve o müşriklerden olmadı.
“Hz.
İbrâhîm, ne Yahudiydi ne de Hristiyandı.” demekle acaba Allahû Tealâ ne anlatıyor
burada? Hz. İbrâhîm, Hz. Musa’dan da, Hz. İsa’dan da evvel yaşadı. Öyleyse ne
Yahudilerden birisi olabilir, ne de Hristiyanlardan birisi olabilir. Ama
Yahudiler de, Hristiyanlar da, Hz. İbrâhîm’in hanif dînini yaşadılar,
peygamberleri zamanında. Hz. Musa zamanında Yahudiler, Hz. İbrâhîm’in hanif
dînini yaşadılar. Hz. İsa zamanında Hristiyanlar, gene Hz. İbrâhîm’in hanif
dînini yaşadılar. Allahû Tealâ ne zaman Hz. İbrâhîm’den bahsetse bu ifadeyi
kullanıyor: “o, müşriklerden olmadı.” Müşrik,
Allah’a şirk koşandır, Allah’a ortak koşandır. Burada da putları ortak
koşanlar, putlara tapanlardır.
Hatırlıyacak olursak: Hz. İbrahim, yüzlerce putun olduğu puthanedeki bütün putları
kırıyor. Büyük olanı bırakıyor. Ertesi gün Hz. İbrâhîm’i alıp götürüyorlar
oraya. Diyorlar ki: “Buralarda gezerken görülmüşsün. Mutlaka sen kırdın bu
putları.” Hz. İbrâhîm: “Ben kırmadım.” diyor. “Kırsa, kırsa bu put
kırmıştır.” diye o bıraktığı büyük putu gösteriyor. Onlar da diyorlar ki:
“Bir taş parçası, kırabilir mi hiç onları?” Hz. İbrâhîm cevaplıyor:
“Gördünüz mü? Kendiniz de ağzınızla itiraf ettiniz ki; o bir taş parçası, bir
put! Bu putları bile kıramayan bir puttan siz medet umuyorsunuz ve ona tapıyorsunuz.”.
2/BAKARA-135: Ve kâlû kûnû
hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne
minel muşrikîn(muşrikîne).
Ve dediler ki: “Yahudi veya hristiyan olun
ki, hidayete eresiniz.” De ki: “Hayır. İbrâhîm’in dîni haniftir (hidayete
ermiştir).” Ve o, müşriklerden olmadı.”
3/ÂLİ İMRÂN-95: Kul sadakallâhu
fettebiû millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), ve mâ kâne minel
muşrikîn(muşrikîne).
De ki: "Allahû Teâla doğruyu söyledi. Öyle ise hanif olarak Hz.
İbrâhim'in dînine tâbî olun. Ve o, müşriklerden olmadı."
10/YÛNUS-105: Ve en ekim
vecheke lid dîni hanîfâ, ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).
Ve yüzünü hanif olarak dîne yönelt. Ve sakın müşriklerden olma!
6/EN'ÂM-79: İnnî veccehtu
vechiye lillezî fatares semâvâti vel arda hanîfen ve mâ ene minel
muşrikîn(muşrikîne).
Muhakkak ki ben, hanif olarak yüzümü,
yeri ve semaları yaratan Allah’ın Zat’ına döndürdüm. Ve ben, müşriklerden
değilim.