Sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sevgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2016 Cuma

SEVGİ

SEVGİ     

Allahû Tealâ en üstün mahlûk olarak yarattığı insanın sadece mutlu olmasını ister. Allah bizden bizim mutluluğumuzdan başka hiçbir şey istemez. Bütün talepleri sadece bizim mutlu olmamız hedefine yöneliktir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek, Allah'a ulaşmayı dilemek ve netice itibariyle 7 safhanın yaşanmasıdır.
Allah'a ulaşmayı dilemek 1. safha; mürşide ulaşıp tâbiiyeti gerçekleştirmek 2. safhadır. Burası dünyadaki en büyük mutluluğa adım atmaktır. Kişinin ruhu, mürşide tâbiiyetinin ardından vücudundan ayrılarak, 7-8 aylık bir devre içerisinde, Allah'a ulaşacaktır.   Allahû Tealâ bu dönemde şeytanların ona şu veya bu şekilde tesir etmesini imkânsız hale getirir. Bu devrede ne insan ne de cin şeytanlar kişiye tesir edip onu huzursuz kılamazlar. Allahû Tealâ tesiri bütünüyle önler. O zaman bu 7-8 aylık süre, bir insanın en mutlu devresi olur.
Mutluluğun dizaynına baktığımız zaman huzur, saadet, bir insanın mutluluğunun ayrı ayrı cephelerden işaretleridir. Mutluluk adı verilen müessese, bir insanın iç ve dış dünyasındaki ve de Allah ile ilişkilerindeki mutluluğun hepsini kapsar.
Mutluluk tek başına yaşanmaz. Bir insan çevresiyle mutlu olur. Biz insanlar cemaat halinde yaşamak mecburiyetinde olanlarız. Her zaman başkalarının bizim için yaptığı bir şeylere ihtiyacımız vardır. Yediğimiz yemekten üzerimize giydiğimiz elbiseye kadar herşeye ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaçları hep birtakım insanlar hazırlar, bizlere de onların parasını ödeyerek satın almak düşer. Şu sonuca ulaşırız: “Herkes birbirine muhtaçtır.”
Allahû Tealâ: “Seviniz, nefret ettirmeyiniz. Sevdiriniz." buyurmaktadır. Allahû Tealâ’nın dizaynında:
1- Olayların kendi açımızdan değerlendirilmesi vardır.
2- Olayların cemaat açısından değerlendirilmesi vardır.
Mademki cemaat olarak yaşamak mecburiyetinde olan mahlûklarız, o zaman bir ömür boyu başkaları ile birlikte olmak söz konusu olacaktır. Hep başkalarıyla yaşamak mecburiyetindeyiz. Bu muhteva içerisinde çevremizdeki insanlarla olan ilişkilerimizde sadece 2 tane faktör geçerlidir:
1- İnsanlar bizi sever (1. alternatif)
2- İnsanlar bizi sevmez (2. alternatif).
Etrafınızdaki insanları sevmek, konunun başlangıç noktasıdır. Severseniz onlar da sizi sever. Seven ve sevilen insan mutludur. Sevmeyen; bunun tabiî neticesi olarak da sevilmeyen hiçbir insan mutlu olamaz. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Sevgi tohumları ekerseniz sevgi yeşerir. Siz, insanları severseniz ve onlara sevginizi belli ederseniz, onlar sizin onları sevdiğinizi her davranışınızdan, her konuşmanızdan anlarlarsa, o zaman onların da sizi sevmesi eşyanın tabiatına uygun olan tek sonuçtur. Sizi tanımayanlar sevmeyebilir. Ama tanıdıkları zaman onlar da seveceklerdir.
Bir insan sevgiyi iç dünyasında, dış dünyasında ve Allah ile olan ilişkilerinde yaşadığı taktirde mutludur.
Etrafındaki insanları seven kişi, Allah'ı seven insandır. Kim Allah'ı severse, Allah da onu sever ve o kişinin kalbini sevgiye açar. O zaman o insan (Allah'ı seven insan) başka insanları da sevecektir. Sevgi bütün kapıları açan bir anahtardır. En asık suratlı bir insan bile sevildiğini net olarak idrak ederse o da sevecektir.
İdrak etmek, anlamanın ötesinde bir ifadedir. Bazı insanlar için anlamak yetmeyebilir. İdrak etmek anlamanın ötesinde üst kademe bir ifadedir ve bir konunun kişinin iç dünyasına ulaşmasının sonucudur. 
Mademki sevgi, Allah'tan; nefret şeytandandır; o zaman neden nefret?
Neden Allah'ın dostu olmak varken şeytanın elinde oyuncak olacaksınız?
Allah'ın bir dostu olarak mutluluğu yaşamak varken neden şeytan?
         Bu hayatta istesek de istemesek de zaman adı verilen müessese çalışır. Yıllar geçer. Siyah sakallar, siyah saçlar beyaza dönüşür. Mutluluk mu? Eğer Allah'ın yolundaysanız mutluluk da giderek artar.
Hep şunu yerli yerine oturtmaya çalışın: "Eğer onlar beni sevmiyorlarsa, demek ki ben kendimi onlara sevdirememişim." "Onların beni sevmesi lâzım ama beni sevmiyorlar." düşüncesi, lâf-ı güzaftır. Siz onların sizi sevmesi için ne yaptınız? Etrafınızdaki insanlarla nasıl bir uyum içindesiniz? Onların size bakan gözlerindeki ifade sevgiyi terennüm ediyor mu, sevgi şarkıları söylüyor mu? Sizi sevdiklerini gözlerinden anlıyor musunuz, yoksa gözlerinde kin, nefret mi var, ne var?
Ne yaptınız da sizi sevmiyorlar? Eğer "Ben onlara istediğim gibi davranırım. Onlar bana güzel davranmak mecburiyetinde." tarzında bir düşüncenin sahibiyseniz, bu düşünce bir çıkmaz sokaktır.
1- Siz başka insanları sevmelisiniz.
2- Yetmez! Sevginizi onlara açık bir şekilde hissettirmelisiniz.
3- Yetmez! Onlar size kötü davransa da yanlış davransa da onları sevmekte devam etmelisiniz.
İnsanlar sizi sevmese de sizin onları sevmeniz, bir gün onların: "Yahu ben bu kişiye kötü davranıyorum. Beni sevmesini de istemiyorum. Ben de onu sevmiyorum ama o her davranışıyla ispat ediyor ki; o beni seviyor." demesini sağlayacaktır. Bu noktaya varan bir kimse için sevginin karşılığı mutlaka ödenecektir.
Sevgi, Allah'ın emridir; nefret ise şeytanın isteğidir. Bir insanın çevresindeki bütün insanları sevmesi ki; içlerinde kötüler de olabilir; o içlerinde kötülük olan insanların da kendilerini sevene kötülük etmeleri giderek azalacaktır. Bir gün onlar da sevmenin cazibesine kapılacaklardır, onlar da seveceklerdir. Geceler sadece sabaha kadar sürer, sabah bir aydınlıktır. Nefret geceyi ifade eder; sevgi gündüzü yani nuru ifade eder.
Allahû Tealâ bütün insanları az veya çok sever ama Allahû Tealâ’nın ceza vermesi de sözkonusudur. İnsanların şu dünya hayatındaki yaşantılarında her an derecat kazanmaları ya da derecat kaybetmeleri mümkündür. Kiramen katibîn melekleri devamlı olarak insan hayatını filme alırlar. Bu film Kur'ân-ı Kerim'de "Rakamlı Kitap" adını alır. Bu rakamlı kitabın, hayat filminin her saniyesi rakamlarla doludur. Her saniye ya pozitif ya da negatif rakamlar kazanırız.
Allah ile olan ilişkilerinizde kazandığınız dereceler kaybettiğiniz dereceleri aşmalıdır ki cennete girebilesiniz. Kimin kaybettiği dereceler kazandıklarından daha fazlaysa, o insanların gidecekleri yer cehennemdir.
İnsanları sevmelisiniz ki; onlardan sevgi hasılatını toplayıp geri alabilesiniz. Siz onları sevmedikçe onların sizi sevmelerini beklememelisiniz. Böyle bir şeye zaten hakkınız yoktur. Üstelik eşyanın tabiatına uygun olan da sevmeyen bir insanın sevilmesi olamaz. Kalp, kalbe karşıdır. Kalp, kalbi aydınlatır ya da kalp, kalbi karartır. Karşılıklı ilişkilerde sevgiyle parlayan, sevgisini her vesileyle ispat eden bir insanı, karşı taraf sevememezlik edemez. Her sevgi hareketi, beraberinde karşısındakinden bir beğeniyi getirir.
Sevgiyi en güzel boyutlarda yaşamalısınız. Her zaman atalarımızın söylediği "Ne ekersen onu biçersin." sözünü değerlendirmelisiniz. Sevgi ekerseniz sevgi toplarsınız, nefret ekerseniz nefret toplarsınız.
Başkalarının sizi sevmesini, sevmek için bir bekleme vasıtası yapmayın. Siz sevin; o zaman onların da sizi seveceğini göreceksiniz. "O beni sevsin de, ben de onu seveyim." sözü şeytanın bütün insanları düşürdüğü en korkunç tuzaktır. Bu tuzağa dikkatle bakın. İblis uyumaz. İblis etrafınızda her an bulunan şeytanların elebaşıdır ve bütün şeytanlara yalnız kötülüğü emreder. Bütün gayretiyle bütün insanları mutsuz etmeye çalışır. Hedefi, bu dünyada insanların mutsuz olması ve kıyâmetten sonra bütün insanların kendisiyle beraber cehenneme girmesidir. Şeytanın bu oyununu bozmak mecburiyetindesiniz. Ancak iradenizi kullanabildiğiniz, başkalarına iyi davrandığınız taktirde kurtuluşa ulaşırsınız. Kurtuluş cehennemden kurtuluştur. Kurtuluş bu dünyada mutsuzluktan kurtuluştur. İkisi de sizin insanları sevmenize bağlıdır.
Sizi sevenleri sevmek tabiî bir olaydır. Severlerse siz de onları seversiniz. Ama Allahû Tealâ'nın emri sizi sevmeyenleri de sevmektir. Eğer sizi sevmeyenleri sevebilirseniz, Allah için severseniz, insan olmanın temel vasfına ulaşmış olursunuz.  Kim kendisini sevmeyenleri sevebilirse, o sevgiyi kendisinden bir sevgi sanmasın. O sevgi, o kişinin gayreti üzerine Allah'ın verdiği sevgidir. Çünkü kişinin nefsi, nefsindeki afetler, kendisini sevmeyen bir insanı asla sevmek istemeyecektir. Kim o afetleri yenerek kendisini sevmeyen bir insanı da sevmeyi başarırsa, bu Allah'ın o kişiye yardımıdır. Sevgiyi Allah vücuda getirmiştir. Allahû Tealâ, sevdiği kullarını başkalarını sevmek gibi bir meziyet dairesinin içine alır. Başkaları o insanları sevmeseler de o insanlar, o başkalarını severler.
Nefret ettiğiniz sürece hep şeytanın emrinde birisiniz, mutlu olmanız hiçbir zaman mümkün değildir. Hiç kimse şeytanla mutlu olamaz. Ama severseniz Allah ile birliktesiniz, mutluluğun kapısını açmışsınız, kapıdasınız. Sevgi kapısından mutluluğa girilir. Başka bir kapı yok. Her güzellik sevgiyle başlar. Sevgi aşka dönüşür ve aşkın daha ötesine geçilir, hayran olunur.
Sevmekte bir güzellik vardır. Seven kişi mutludur. Neden hayran olmak sevginin ötesinde bir şeydir? Çünkü hayran olunan taklit edilir. Kişi hayran olduğu insan gibi davranmak ister, onu taklit eder. Bu ise güzelliğin ta kendisidir. Bir insanın sevmesi, daha çok sevmesi, daha çok sevmesi, dikkat edin, âşık olmasını ifade eder. Aşkın daha üstü hayranlıktır. Hiç kimse sevmeden âşık olamaz, âşık olmadan hayran olamaz.
         Sevmek, sevmeyi yaşamak fiilidir. İnsan bunu anlatırken bile onun güzelliğini yaşar. Kim bilir belki şu anda sevmeyi bilmeyen bir insan daha, belki birçok insan daha sevmeyi öğreniyor, sevmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu öğreniyor…
Bir insan sevmeyi öğrenirse aklına yatar. Aklına yatarsa kalbine yatar. Kalbine yatarsa o hedef tatbik sahası olur.
İnsanları sevmek mutluluğun temelidir. Sevgisiz bir mutluluk hiçbir şekilde oluşamaz. Sevgisiz bir hayat, nefretle geçen bir hayattır. Nefrete varan bir dizayn içinde insanlar sevilmez. Nefret eden insanların, daha az sevdikleri, daha az sevdikleri, daha az sevdikleri ve neticede nefret ettikleri insanları vardır. Seven kişi içinse daha çok sevdikleri, daha çok sevdikleri, hayran oldukları insanlar söz konusudur. Sevgisizliğin sonu nefrete, sevginin sonu hayranlığa götürür. Sevgisizliğin sonu mutsuzluğa, sevginin sonu mutluluğa götürür. Allahû Tealâ herkesin mutlu olmasını ister. Kur'ân-ı Kerim, A'dan Z'ye kadar bütün insanlara mutluluk temrinlerini verir.
Can cana olmak sevmenin bir açıklamasıdır. Bir kalp ayna gibi nur içindeyse, bir ayna güneşin ışıklarını nasıl yansıtırsa, o kalp de sevgi nurlarını öyle yansıtır. Seven kişi, her halinden belli olur. Seven kişi sevdiğine kötü davranamaz, onun kötü taraflarını negatif istikamette yorumlamamaya çalışır. Muhakkak ki etrafınızdaki insanların hepsi sevmeyi bilenler değildir. Bu eşyanın tabiatına uygun bir sonuçtur. Herkes Allah'a ulaşan yolun farklı bir noktasındadır, her an bu nokta değişir.
         Bir insan ya Allah yolunda devamlı terakki eder (ilerler), yükselir; mutluluğu giderek artar ya da şeytanın yolunda devamlı daha kötü, daha kötü, daha kötü bir insan olur. Başkalarına kötü davranan bir insana çevresindekiler de kötü davranır. O kişi mutsuz, huzursuz, sıkıntılı, öfkeli, her an patlamaya hazır bir yanardağ gibidir. Her an yaptığı kötülüklerin hesabını başka başka kişilere öder. Bu durum onun intikam hislerini daha çok tahrik eder ve insanlardan intikam alır. Her intikam yeni bir kötülüğün işlenmesidir. Buda arkasından huzursuzluğu davet eder.
Yapılan her iyilik, o iyiliği yapanın daha fazla mutlu olmasını temin ettiği gibi, kendisine iyilik yapılan kişi de bu iyilikten mutluluk duyar. İhtiyacı olan bir şeyi birisine vermeniz, ona teslim etmeniz halinde o kişi mutluluk duyar. Çünkü bir ihtiyacı giderilmiştir. İşte bunu yapan, onun ihtiyacını gideren kişi o parayı verdikten sonra mutlu olur.   Veren el daima alan elden üstündür.
Veren elin sahibi her zaman mutludur, hep verir. Büyük bir hakikati  keşfetmiştir. Allahû Tealâ belki o noktada o kişinin nefsanî bir tarafı varsa onu da tedavi etmektedir. Kim başkasına karşılıksız bir şeyler verirse hayretle şunu görecektir; Allahû Tealâ verdiğinden çok daha fazlasını o kişiye hiç beklemediği yerlerden tekrar iade eder.
Allah'ın kanunu: “Kim başkaları için yaşar, hayatını başkalarına adar, onlar için var olur, yaşantısını başka insanların mutluluğuna adarsa”  o, dünyadaki en mutlu insanlardan biri olur. O sadece başkalarını mutlu etmeye çalışır ama aslında mutlu olan, mutluluğu bütün boyutlarda yaşayan kendisi olur. Çünkü huzursuzluk duyabileceği bir olaya asla sebebiyet vermez. O hep başkalarını sever, her an başkalarına bir güzel davranışta bulunabilmek ihtiyacının sahibidir. Elindekini ihtiyaç sahiplerine verir. Onun için vermek bir mutluluktur. Kişi başkalarına verdiğinde Allahû Tealâ'nın çok daha fazlasını kendisine verdiğini gördüğü zaman, Allah'a olan sevgisi hayranlığa dönüşür. Daha çok verir, Allahû Tealâ da ona daha çoğa göre çok verir. Böylece bitmeyen tükenmeyen bir verişin karşılığı, bitmeyen tükenmeyen ve verdiğinin kat katını Allahû Tealâ'nın kendisine geri vermesidir.
Her güzellik başka bir güzellikle noktalanır. Her çirkinliğin arkasında ise Allah'ın sadece cezası vardır.
Allah'ın size verdiklerini aslında başkaları için kullanmanız lâzımgeldiğini idrak ederseniz, o zaman Allahû Tealâ'nın size ne kadar büyük bir mutluluk verdiğini yaşayacaksınız. Belki o zaman siz de “Herşey çok mu güzel yoksa bana mı öyle geliyor?” diyeceksiniz.
Bu düşüncelerin tam tersini düşünen bir insana: "Elindekini ver, başka insanları mutlu et. Ne kaybedersin ver?" denildiği zaman: "Ne mi kaybederim? Elimdeki parayı kaybederim. Ben onu kendi ihtiyacıma harcayacakken gidip başkasına verirsem kendim açıkta kalırım." şeklinde bir cevap verecektir. Biz de diyoruz ki: “Kalmazsınız! Allahû Tealâ'nın hiç beklemediğiniz yerlerden size para gönderdiğini göreceksiniz. Neden denemiyorsunuz? Bir deneyin. Yaşadığınız zaman belki inanamayacaksınız ama bir defa daha deneyin, aynı şeyi göreceksiniz. Allahû Tealâ'nın size aynen ve kat kat geri verdiğini göreceksiniz. Nereden geldiğini anlamayacaksınız ama gelecektir.”
Eğer geri almak kaydıyla değil de karşılıksız veriyorsanız, Allahû Tealâ onun karşılığını kat kat öder.
Sevgili kardeşlerim, mutluluk kapınızı çalıyor. Hadi açın kapıları! İnsanlara onların ihtiyacı olan şeyleri verin. Verin ki; Allahû Tealâ da size kat kat versin.
Allah hepinizden razı olsun.