SEVGİ
Allahû
Tealâ en üstün mahlûk olarak yarattığı insanın sadece mutlu olmasını ister.
Allah bizden bizim mutluluğumuzdan başka hiçbir şey istemez. Bütün talepleri
sadece bizim mutlu olmamız hedefine yöneliktir. Namaz kılmak, oruç tutmak,
zekât vermek, hacca gitmek, kelime-i şahadet getirmek, Allah'a ulaşmayı dilemek
ve netice itibariyle 7 safhanın yaşanmasıdır.
Allah'a
ulaşmayı dilemek 1. safha; mürşide ulaşıp tâbiiyeti gerçekleştirmek
2. safhadır. Burası dünyadaki en büyük mutluluğa adım atmaktır. Kişinin ruhu,
mürşide tâbiiyetinin ardından vücudundan ayrılarak, 7-8 aylık bir devre
içerisinde, Allah'a ulaşacaktır. Allahû
Tealâ bu dönemde şeytanların ona şu veya bu şekilde tesir etmesini imkânsız
hale getirir. Bu devrede ne insan ne de cin şeytanlar kişiye tesir edip onu
huzursuz kılamazlar. Allahû Tealâ tesiri bütünüyle önler. O zaman bu 7-8 aylık süre,
bir insanın en mutlu devresi olur.
Mutluluğun
dizaynına baktığımız zaman huzur, saadet, bir insanın mutluluğunun ayrı ayrı
cephelerden işaretleridir. Mutluluk adı verilen müessese, bir insanın iç ve dış
dünyasındaki ve de Allah ile ilişkilerindeki mutluluğun hepsini kapsar.
Mutluluk
tek başına yaşanmaz. Bir insan çevresiyle mutlu olur. Biz insanlar cemaat
halinde yaşamak mecburiyetinde olanlarız. Her zaman başkalarının bizim için
yaptığı bir şeylere ihtiyacımız vardır. Yediğimiz yemekten üzerimize giydiğimiz
elbiseye kadar herşeye ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaçları hep birtakım insanlar
hazırlar, bizlere de onların parasını ödeyerek satın almak düşer. Şu sonuca
ulaşırız: “Herkes birbirine muhtaçtır.”
Allahû Tealâ: “Seviniz, nefret ettirmeyiniz.
Sevdiriniz." buyurmaktadır. Allahû Tealâ’nın dizaynında:
1- Olayların kendi
açımızdan değerlendirilmesi vardır.
2- Olayların
cemaat açısından değerlendirilmesi vardır.
Mademki
cemaat olarak yaşamak mecburiyetinde olan mahlûklarız, o zaman bir ömür boyu başkaları
ile birlikte olmak söz konusu olacaktır. Hep başkalarıyla yaşamak
mecburiyetindeyiz. Bu muhteva içerisinde çevremizdeki insanlarla olan
ilişkilerimizde sadece 2 tane faktör geçerlidir:
1- İnsanlar bizi
sever (1. alternatif)
2-
İnsanlar
bizi sevmez (2. alternatif).
Etrafınızdaki
insanları sevmek, konunun başlangıç noktasıdır. Severseniz onlar da sizi sever.
Seven ve sevilen insan mutludur. Sevmeyen; bunun tabiî neticesi olarak da
sevilmeyen hiçbir insan mutlu olamaz. Ne ekerseniz onu biçersiniz. Sevgi
tohumları ekerseniz sevgi yeşerir. Siz, insanları severseniz ve onlara
sevginizi belli ederseniz, onlar sizin onları sevdiğinizi her davranışınızdan,
her konuşmanızdan anlarlarsa, o zaman onların da sizi sevmesi eşyanın tabiatına
uygun olan tek sonuçtur. Sizi tanımayanlar sevmeyebilir. Ama tanıdıkları zaman
onlar da seveceklerdir.
Bir
insan sevgiyi iç dünyasında, dış dünyasında ve Allah ile olan ilişkilerinde
yaşadığı taktirde mutludur.
Etrafındaki
insanları seven kişi, Allah'ı seven insandır. Kim Allah'ı severse, Allah da onu
sever ve o kişinin kalbini sevgiye açar. O zaman o insan (Allah'ı seven insan)
başka insanları da sevecektir. Sevgi bütün kapıları açan bir anahtardır. En
asık suratlı bir insan bile sevildiğini net olarak idrak ederse o da
sevecektir.
İdrak
etmek, anlamanın ötesinde bir ifadedir. Bazı insanlar için anlamak yetmeyebilir.
İdrak etmek anlamanın ötesinde üst kademe bir ifadedir ve bir konunun kişinin
iç dünyasına ulaşmasının sonucudur.
Mademki
sevgi, Allah'tan; nefret şeytandandır; o zaman neden
nefret?
Neden
Allah'ın dostu olmak varken şeytanın elinde oyuncak olacaksınız?
Allah'ın
bir dostu olarak mutluluğu yaşamak varken neden şeytan?
Bu hayatta istesek de istemesek de zaman adı verilen müessese çalışır. Yıllar geçer. Siyah sakallar, siyah saçlar beyaza dönüşür. Mutluluk mu? Eğer Allah'ın yolundaysanız mutluluk da giderek artar.
Bu hayatta istesek de istemesek de zaman adı verilen müessese çalışır. Yıllar geçer. Siyah sakallar, siyah saçlar beyaza dönüşür. Mutluluk mu? Eğer Allah'ın yolundaysanız mutluluk da giderek artar.
Hep şunu yerli
yerine oturtmaya çalışın: "Eğer onlar beni sevmiyorlarsa, demek ki ben
kendimi onlara sevdirememişim." "Onların beni sevmesi lâzım ama
beni sevmiyorlar." düşüncesi, lâf-ı güzaftır. Siz onların sizi sevmesi
için ne yaptınız? Etrafınızdaki insanlarla nasıl bir uyum içindesiniz? Onların
size bakan gözlerindeki ifade sevgiyi terennüm ediyor mu, sevgi şarkıları
söylüyor mu? Sizi sevdiklerini gözlerinden anlıyor musunuz, yoksa gözlerinde
kin, nefret mi var, ne var?
Ne
yaptınız da sizi sevmiyorlar? Eğer "Ben onlara istediğim gibi davranırım.
Onlar bana güzel davranmak mecburiyetinde." tarzında bir düşüncenin
sahibiyseniz, bu düşünce bir çıkmaz sokaktır.
1-
Siz başka insanları sevmelisiniz.
2-
Yetmez! Sevginizi onlara açık bir şekilde hissettirmelisiniz.
3-
Yetmez! Onlar size kötü davransa da yanlış davransa da onları sevmekte devam etmelisiniz.
İnsanlar
sizi sevmese de sizin onları sevmeniz, bir gün onların: "Yahu ben bu
kişiye kötü davranıyorum. Beni sevmesini de istemiyorum. Ben de onu sevmiyorum
ama o her davranışıyla ispat ediyor ki; o beni seviyor." demesini
sağlayacaktır. Bu noktaya varan bir kimse için sevginin karşılığı mutlaka
ödenecektir.
Sevgi,
Allah'ın emridir; nefret ise şeytanın isteğidir. Bir
insanın çevresindeki bütün insanları sevmesi ki;
içlerinde
kötüler de olabilir; o içlerinde kötülük olan insanların da kendilerini sevene
kötülük etmeleri giderek azalacaktır. Bir gün onlar da sevmenin cazibesine
kapılacaklardır, onlar da seveceklerdir. Geceler sadece sabaha kadar sürer,
sabah bir aydınlıktır. Nefret geceyi ifade eder; sevgi gündüzü
yani nuru ifade eder.
Allahû
Tealâ bütün insanları az veya çok sever ama Allahû Tealâ’nın ceza vermesi de
sözkonusudur. İnsanların şu dünya hayatındaki yaşantılarında her an derecat
kazanmaları ya da derecat kaybetmeleri mümkündür. Kiramen katibîn melekleri
devamlı olarak insan hayatını filme alırlar. Bu film Kur'ân-ı Kerim'de "Rakamlı
Kitap" adını alır. Bu rakamlı kitabın, hayat filminin her saniyesi
rakamlarla doludur. Her saniye ya pozitif ya da negatif rakamlar kazanırız.
Allah
ile olan ilişkilerinizde kazandığınız dereceler kaybettiğiniz dereceleri
aşmalıdır ki cennete girebilesiniz. Kimin kaybettiği dereceler kazandıklarından
daha fazlaysa, o insanların gidecekleri yer cehennemdir.
İnsanları
sevmelisiniz ki; onlardan sevgi hasılatını toplayıp geri alabilesiniz. Siz
onları sevmedikçe onların sizi sevmelerini beklememelisiniz. Böyle bir şeye
zaten hakkınız yoktur. Üstelik eşyanın tabiatına uygun olan da sevmeyen bir
insanın sevilmesi olamaz. Kalp, kalbe karşıdır. Kalp, kalbi aydınlatır ya da kalp,
kalbi karartır. Karşılıklı ilişkilerde sevgiyle parlayan, sevgisini her
vesileyle ispat eden bir insanı, karşı taraf sevememezlik edemez. Her sevgi
hareketi, beraberinde karşısındakinden bir beğeniyi getirir.
Sevgiyi
en güzel boyutlarda yaşamalısınız. Her zaman atalarımızın söylediği "Ne
ekersen onu biçersin." sözünü değerlendirmelisiniz. Sevgi ekerseniz sevgi
toplarsınız, nefret ekerseniz nefret toplarsınız.
Başkalarının
sizi sevmesini, sevmek için bir bekleme vasıtası yapmayın. Siz sevin; o zaman
onların da sizi seveceğini göreceksiniz. "O beni sevsin de, ben de onu
seveyim." sözü şeytanın bütün insanları düşürdüğü en korkunç tuzaktır. Bu
tuzağa dikkatle bakın. İblis uyumaz. İblis etrafınızda her an bulunan
şeytanların elebaşıdır ve bütün şeytanlara yalnız kötülüğü emreder. Bütün
gayretiyle bütün insanları mutsuz etmeye çalışır. Hedefi, bu dünyada insanların
mutsuz olması ve kıyâmetten sonra bütün insanların kendisiyle beraber cehenneme
girmesidir. Şeytanın bu oyununu bozmak mecburiyetindesiniz. Ancak iradenizi
kullanabildiğiniz, başkalarına iyi davrandığınız taktirde kurtuluşa ulaşırsınız.
Kurtuluş cehennemden kurtuluştur. Kurtuluş bu dünyada mutsuzluktan kurtuluştur.
İkisi de sizin insanları sevmenize bağlıdır.
Sizi
sevenleri sevmek tabiî bir olaydır. Severlerse siz de onları seversiniz. Ama
Allahû Tealâ'nın emri sizi sevmeyenleri de sevmektir. Eğer sizi sevmeyenleri
sevebilirseniz, Allah için severseniz, insan olmanın temel vasfına ulaşmış
olursunuz. Kim kendisini sevmeyenleri
sevebilirse, o sevgiyi kendisinden bir sevgi sanmasın. O sevgi, o kişinin gayreti
üzerine Allah'ın verdiği sevgidir. Çünkü kişinin nefsi, nefsindeki afetler,
kendisini sevmeyen bir insanı asla sevmek istemeyecektir. Kim o afetleri
yenerek kendisini sevmeyen bir insanı da sevmeyi başarırsa, bu Allah'ın o
kişiye yardımıdır. Sevgiyi Allah vücuda getirmiştir. Allahû Tealâ, sevdiği
kullarını başkalarını sevmek gibi bir meziyet dairesinin içine alır. Başkaları
o insanları sevmeseler de o insanlar, o başkalarını severler.
Nefret
ettiğiniz sürece hep şeytanın emrinde birisiniz, mutlu olmanız hiçbir zaman
mümkün değildir. Hiç kimse şeytanla mutlu olamaz. Ama severseniz Allah ile
birliktesiniz, mutluluğun kapısını açmışsınız, kapıdasınız. Sevgi kapısından
mutluluğa girilir. Başka bir kapı yok. Her güzellik sevgiyle başlar. Sevgi aşka
dönüşür ve aşkın daha ötesine geçilir, hayran olunur.
Sevmekte
bir güzellik vardır. Seven kişi mutludur. Neden hayran olmak sevginin ötesinde
bir şeydir? Çünkü hayran olunan taklit edilir. Kişi hayran olduğu insan gibi
davranmak ister, onu taklit eder. Bu ise güzelliğin ta kendisidir. Bir insanın
sevmesi, daha çok sevmesi, daha çok sevmesi, dikkat edin, âşık olmasını ifade
eder. Aşkın daha üstü hayranlıktır. Hiç kimse sevmeden âşık olamaz, âşık
olmadan hayran olamaz.
Sevmek, sevmeyi yaşamak fiilidir. İnsan bunu anlatırken bile onun güzelliğini yaşar. Kim bilir belki şu anda sevmeyi bilmeyen bir insan daha, belki birçok insan daha sevmeyi öğreniyor, sevmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu öğreniyor…
Sevmek, sevmeyi yaşamak fiilidir. İnsan bunu anlatırken bile onun güzelliğini yaşar. Kim bilir belki şu anda sevmeyi bilmeyen bir insan daha, belki birçok insan daha sevmeyi öğreniyor, sevmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu öğreniyor…
Bir insan
sevmeyi öğrenirse aklına yatar. Aklına yatarsa kalbine yatar. Kalbine yatarsa o
hedef tatbik sahası olur.
İnsanları
sevmek mutluluğun temelidir. Sevgisiz bir mutluluk hiçbir şekilde oluşamaz.
Sevgisiz bir hayat, nefretle geçen bir hayattır. Nefrete varan bir dizayn
içinde insanlar sevilmez. Nefret eden insanların, daha az sevdikleri, daha az
sevdikleri, daha az sevdikleri ve neticede nefret ettikleri insanları vardır.
Seven kişi içinse daha çok sevdikleri, daha çok sevdikleri, hayran oldukları
insanlar söz konusudur. Sevgisizliğin sonu nefrete, sevginin sonu hayranlığa
götürür. Sevgisizliğin sonu mutsuzluğa, sevginin sonu mutluluğa götürür. Allahû
Tealâ herkesin mutlu olmasını ister. Kur'ân-ı Kerim, A'dan Z'ye kadar bütün
insanlara mutluluk temrinlerini verir.
Can
cana olmak sevmenin bir açıklamasıdır. Bir kalp ayna gibi nur içindeyse, bir
ayna güneşin ışıklarını nasıl yansıtırsa, o kalp de sevgi nurlarını öyle
yansıtır. Seven kişi, her halinden belli olur. Seven kişi sevdiğine kötü
davranamaz, onun kötü taraflarını negatif istikamette yorumlamamaya çalışır. Muhakkak
ki etrafınızdaki insanların hepsi sevmeyi bilenler değildir. Bu eşyanın
tabiatına uygun bir sonuçtur. Herkes Allah'a ulaşan yolun farklı bir noktasındadır,
her an bu nokta değişir.
Bir insan ya Allah yolunda devamlı terakki eder (ilerler), yükselir; mutluluğu giderek artar ya da şeytanın yolunda devamlı daha kötü, daha kötü, daha kötü bir insan olur. Başkalarına kötü davranan bir insana çevresindekiler de kötü davranır. O kişi mutsuz, huzursuz, sıkıntılı, öfkeli, her an patlamaya hazır bir yanardağ gibidir. Her an yaptığı kötülüklerin hesabını başka başka kişilere öder. Bu durum onun intikam hislerini daha çok tahrik eder ve insanlardan intikam alır. Her intikam yeni bir kötülüğün işlenmesidir. Buda arkasından huzursuzluğu davet eder.
Bir insan ya Allah yolunda devamlı terakki eder (ilerler), yükselir; mutluluğu giderek artar ya da şeytanın yolunda devamlı daha kötü, daha kötü, daha kötü bir insan olur. Başkalarına kötü davranan bir insana çevresindekiler de kötü davranır. O kişi mutsuz, huzursuz, sıkıntılı, öfkeli, her an patlamaya hazır bir yanardağ gibidir. Her an yaptığı kötülüklerin hesabını başka başka kişilere öder. Bu durum onun intikam hislerini daha çok tahrik eder ve insanlardan intikam alır. Her intikam yeni bir kötülüğün işlenmesidir. Buda arkasından huzursuzluğu davet eder.
Yapılan
her iyilik, o iyiliği yapanın daha fazla mutlu olmasını temin ettiği gibi,
kendisine iyilik yapılan kişi de bu iyilikten mutluluk duyar. İhtiyacı olan bir
şeyi birisine vermeniz, ona teslim etmeniz halinde o kişi mutluluk duyar. Çünkü
bir ihtiyacı giderilmiştir. İşte bunu yapan, onun ihtiyacını gideren kişi o
parayı verdikten sonra mutlu olur. Veren el daima alan elden üstündür.
Veren
elin sahibi her zaman mutludur, hep verir.
Büyük bir hakikati keşfetmiştir. Allahû
Tealâ belki o noktada o kişinin nefsanî bir tarafı varsa onu da tedavi
etmektedir. Kim başkasına karşılıksız bir şeyler verirse hayretle şunu
görecektir; Allahû Tealâ verdiğinden çok daha fazlasını o kişiye hiç beklemediği
yerlerden tekrar iade eder.
Allah'ın
kanunu: “Kim başkaları için yaşar, hayatını başkalarına adar, onlar için var
olur, yaşantısını başka insanların mutluluğuna adarsa” o, dünyadaki en mutlu insanlardan biri olur. O
sadece başkalarını mutlu etmeye çalışır ama aslında mutlu olan, mutluluğu bütün
boyutlarda yaşayan kendisi olur. Çünkü huzursuzluk duyabileceği bir olaya asla
sebebiyet vermez. O hep başkalarını sever, her an başkalarına bir güzel
davranışta bulunabilmek ihtiyacının sahibidir. Elindekini ihtiyaç sahiplerine verir.
Onun için vermek bir mutluluktur. Kişi başkalarına verdiğinde Allahû Tealâ'nın
çok daha fazlasını kendisine verdiğini gördüğü zaman, Allah'a olan sevgisi
hayranlığa dönüşür. Daha çok verir, Allahû Tealâ da ona daha çoğa göre çok
verir. Böylece bitmeyen tükenmeyen bir verişin karşılığı, bitmeyen tükenmeyen
ve verdiğinin kat katını Allahû Tealâ'nın kendisine geri vermesidir.
Her
güzellik başka bir güzellikle noktalanır. Her çirkinliğin arkasında ise
Allah'ın sadece cezası vardır.
Allah'ın
size verdiklerini aslında başkaları için kullanmanız lâzımgeldiğini idrak ederseniz,
o zaman Allahû Tealâ'nın size ne kadar büyük bir mutluluk verdiğini
yaşayacaksınız. Belki o zaman siz de “Herşey çok mu güzel yoksa bana mı öyle
geliyor?” diyeceksiniz.
Bu
düşüncelerin tam tersini düşünen bir insana: "Elindekini ver, başka
insanları mutlu et. Ne kaybedersin ver?" denildiği zaman: "Ne mi
kaybederim? Elimdeki parayı kaybederim. Ben onu kendi ihtiyacıma harcayacakken
gidip başkasına verirsem kendim açıkta kalırım." şeklinde bir cevap
verecektir. Biz de diyoruz ki: “Kalmazsınız! Allahû Tealâ'nın hiç beklemediğiniz
yerlerden size para gönderdiğini göreceksiniz. Neden denemiyorsunuz? Bir
deneyin. Yaşadığınız zaman belki inanamayacaksınız ama bir defa daha deneyin,
aynı şeyi göreceksiniz. Allahû Tealâ'nın size aynen ve kat kat geri verdiğini
göreceksiniz. Nereden geldiğini anlamayacaksınız ama gelecektir.”
Eğer
geri almak kaydıyla değil de karşılıksız veriyorsanız, Allahû Tealâ onun
karşılığını kat kat öder.
Sevgili kardeşlerim, mutluluk kapınızı çalıyor. Hadi açın kapıları! İnsanlara onların
ihtiyacı olan şeyleri verin. Verin ki; Allahû Tealâ da size kat kat versin.
Allah
hepinizden razı olsun.