18 Ekim 2017 Çarşamba

MEHDİ KİMDİR? 5

MEHDİ KİMDİR? 5

Bu hadis, bize her devirde tasarrufta olan devrin imamlarını anlatıyor. Kendi devrinde, Devrin İmamı olan Yunus Emre, tasarrufta olduğunu veciz bir şekilde şöyle açıklamaktadır:
-         “O ne derse ben yaparım. Ben ne dersem O yapar.”
-         “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” .

Kâfir: “Allah’ın hakikâtlerini kefreden, örten, gizleyen” demektir. Allahû Tealâ Tevbe 32’de, bid’atlerin tatbikatta olduğu günümüzde, dîn öğreticilerinin hidayeti dilemedikleri gibi, başkalarının dilemesine, hidayetine mâni olmaları sebebiyle ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürdüklerinden bahsediyor:

9/TEVBE-32: Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrehu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
(Onlar) ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.

Allah'ın sözü yerine gelmiştir. Allah her şeyi bir sebep ve sonuç tahtında yaratmaktadır. Hidayet çağında, Allah’ın kendisine söylettirdiğini söyleyen Mehdi Resûl’le Allah nurunu tamamlayacaktır. Kısaca Mehdi Resûl’le, bütün insanlar bir ikinci Asr-ı Saadet’i mutlaka hidayet çağında yaşayacaklar. Herkes hanif dîninin muhtevası olan 7 safha ve 4 teslimi öğrenmek ve yaşamak suretiyle Kur’ân ahlâkıyla, Tevrat ahlâkıyla, İncil ahlâkıyla, kısacası Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanacaktır.

9/TEVBE-33: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Resûlünü müşrikler kerih görseler de, hidayetle ve hak dîn ile (bu dîni) bütün dînler üzerine izhar etmesi (hak dîn olduğunu ispat etmesi) için gönderen O’dur.

Saff Suresinin 8. ve 9. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ aynı hakikati bir kere daha zikrediyor:

61/SAFF-8: Yurîdûne li yutfiû nûrallâhi bi efvâhihim vallâhu mutimmu nûrihî ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne).
Onlar, ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlayacak olandır.


61/SAFF-9: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).
Resûl’ünü hidayet ile ve (esasları unutulmuş olan) dînlerin hepsinin üzerine, izhar etmek (açıklayıp doğrusunu ispat etmek) için, Hakk dîn (Allah’ın ezelî ve ebedî olan dîni) ile gönderen O’dur. Ve müşrikler, kerih görseler bile.

“Müşrikler, kerih görseler bile Resûl’ünü hidayetle ve hak dînle, dînin bütün hükümlerini izhar etmek, 7 safha ve 4 teslimle açıklamak üzere gönderen Allah’tır.” Allahû Tealâ, hidayetin kaybolduğu günümüzde, tekrar dînin bütünü olan hidayetin 7 safhasını günümüz insanına öğretmek, yaşatmak, onları kâmil mânâda ahiret ve dünya saadetine ulaştırmakla vazifeli kıldığı Resûl’ün tüm âlemler için hidayetçi olması sebebiyle “Mehdi” ismini vermiştir. Allah tasarruf ettiği için O’nun kendisinden, nefsinden bir söz söylemesi mümkün değildir. Bu sebeple Allah'ın tasarruf ettiği Mehdi Resûl’e itaat, aslında Allah'a itaattir.

4/NİSÂ-80: Men yutiır resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen).
Kim Resûl'e itaat ederse, böylece Allah'a itaat etmiş olur. Ve kim yüz çevirirse, o taktirde Biz seni, onların üzerine muhafız olarak göndermedik.

Âli İmrân Suresinin 132. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ evrensel hükmünü şöyle ifade ediyor:

3/ÂLİ İMRÂN-132: Ve atîûllâhe ver resûle leallekum turhamûn(turhamûne).
Ve, Allah’a ve Resul’e itaat edin, umulur ki böylece siz rahmet olunursunuz.

Allah'ın tasarrufunda olan Mehdi Resûl’e biat, aslında Allah'a biattir. Gerçekten Fetih Suresinin 10.  âyet-i kerimesine baktığımız zaman net olarak şunu görüyoruz:

48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

Allah'ın mahlûk gibi bir ele, bir uzva ihtiyacı yoktur. Allah mahlûkatın sahip olduğu bütün sıfatlardan münezzehtir. O her zerresiyle, herşeye kaadirdir. Ama Allahû Tealâ burada “Allah'ın eli, onların elinin üzerindedir.” buyurmakla Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in her zerresine daimî tecelli ettiğini bize bildiriyor. Bizzat: “Sana biat edenler gerçekte Allah'a biat etmişlerdir.” Eline de tecelli ettiği için Allahû Tealâ: “Allah'ın eli onların elinin üzerindedir.” buyuruyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.