MEHDİ KİMDİR? 4
7/A'RÂF-188: Kul lâ emliku li nefsî nef’an ve lâ darran illâ
mâşaallâh(mâşaallâhu), ve lev kuntu a’lemul gaybe lesteksertu minel hayri ve mâ
messeniyes sûu in ene illâ nezîrun ve beşîrun li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
De
ki: “Allah’ın dilemesi hariç, ben kendime fayda veya zarar verecek güce malik
değilim. Eğer ben gaybı bilseydim,
hayrı mutlaka çoğaltırdım, bana bir kötülük dokunmazdı. Ben ancak mü’min olan
kavim için bir nezir (uyaran) ve müjdeleyiciyim.
Bu
âyet-i kerime Mehdi Resûl’ün kendi iradesiyle değil, Allah’ın İradesi ile
hareket ettiğini, Allah’ın tasarrufunda olduğunu bize ispat ediyor.
Enfâl
Suresinin 17. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ Resûlullah (S.A.V) Efendimiz’e
hitap ederek:
8/ENFÂL-17: Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ
remeyte iz remeyte ve lâkinnallâhe remâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu belâen
hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun).
Onları
siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama
Allah attı. Ve Allah, mü’minleri
Kendisinden ahsen belâ ile imtihan eder. Muhakkak ki Allah, işitendir ve
bilendir.
“Bir
avuç kumu yerden alıp düşmanın üzerine attığın zaman onu sen atmadın, Biz
attık.” buyuruyor. Aslında herkes kumu yerden alıp düşmanın üzerine atanın
Resûlullah olduğunu açıkça görüyor. Allahû Tealâ, Hz. Peygamber (S.A.V)
Efendimiz’in vücudunun her zerresine daimî tecelli ediyor. Daimî tecelli ettiği
için Resûlullah’ın eline de tecelli ediyor. Allahû Tealâ daimî tecelli
sebebiyle: “Onu sen atmadın, Biz attık.” buyuruyor.: “Görünen sensin ama aslında
Biz seni kullanarak bunu gerçekleştirdik.” buyuruyor.
Buradan
çıkan sonuç; tasarruf rızasının sahibi olan resûle Allahû Tealâ neyi yaptırırsa
resûl sadece onu yapar. Bu evrensel hüküm, ahir zamanda (içinde, bulunduğumuz
hidayet çağında) vazifeli olan Efendimiz Mehdi Resûl için de geçerlidir.
Ahzâb
Suresinin 38. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ buyuruyor:
33/AHZÂB-38: Mâ kâne alen nebiyyi min harecin fîmâ faradallâhu
leh, sunnetallâhi fîllezîne halev min kabl(kablu), ve kâne emrullâhi kaderen
makdûrâ(makdûran).
Nebî
için, Allah’ın O’na farz kıldığı şeyi (yerine getirmesinde) O’na bir güçlük
yoktur. Daha önce gelip geçenler için
de Allah’ın sünneti buydu. Allah’ın emri, taktir edilmiş bir kader idi (yerine
getirildi).
“Nübüvvetle
vazifeli kıldığı nebîler üzerinde bir güçlük yoktur.” Çünkü nebî için vaaz
edilen bütün emirler, hükümler, Allah tarafından yerine getirilmektedir. Allah
için nasıl zorluk yoksa, Allah’ın tasarrufunda olan nebî için de zorluk yoktur.
Aynı hüküm gereğince Allah’ın tasarrufunda olan Mehdi Resûl için de zorluk
yoktur. Kur’ân, Tevrat ve İncil hükümlerine aykırı olan bid’atlerin devreye
girmesiyle, insanlar artık bid’atlere dayalı bir dîn tatbikatını
yaşamaktadırlar. Bid’atlere dayalı geleneksel dîn tatbikatıyla kimsenin
Allah’ın gösterdiği ahiret ve dünya saadeti hedefine ulaşması mümkün değil.
İşte Allahû Tealâ bu hakikati, Mâide Suresinin 15. âyet-i kerimesinde şöyle
dile getiriyor:
5/MÂİDE-15: Yâ ehlelkitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum
kesîran mimmâ kuntum tuhfûne minel kitâbi ve ya’fû an kesîr(kesîrin), kad
câekum minallâhi nûrun ve kitâbun mubîn(mubînun).
Ey
kitap ehli! (Kitap sahipleri), Kitap’tan çoğunu gizlemiş olduğunuz ve çoğundan
vazgeçtiğiniz şeyleri, size beyan eden bir Resûl’ümüz gelmiştir. Size Allah’tan
bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir.
Âyet-i
kerimede zikredilen “kitap sahipleri” hitabı sebebiyle, kitap sahipleri kavramı
yahudileri, hristiyanları ve müslümanların tümünü kapsamaktadır. Kitap
sahiplerinin terk ettiği, gizlediği, tatbikattan çıkardığı 7 safha ve 4
teslimden oluşan hanif dîninin tüm hükümlerini tekrar izhar etmek, öğretmek ve
yaşattırmak üzere dinleri birleştirmekle Allahû Tealâ Mehdi Resûl’ü hidayetle
göndermiştir. Allah’ın tasarrufunda olan, Mehdi Resûl vasıtasıyla içinde
bulunduğumuz hidayet çağında Allah nurunu tamamlayacaktır.
MEHDİ RESÛL tatbikattan çıkarılan âyetlerin tekrar yaşanmasını hidayet çağında
sağlayacak ve dîni, insanların kendi elleriyle ürettikleri bid’atlardan
temizleyecektir. İnsanların Allah’ın gönderdiği kitapları Resûlleri ile
birlikte yaşamaları halinde, peygamberler devrindeki mutluluğun tekrar
yaşanması mümkündür.. Mutsuzluktan
kurtuluş nefs tezkiyesi ve tasfiyesi ile mümkündür. Bunlar ise (her üç kitapta
bulunan) 7 safhadaki 4 teslimin yaşanmasına bağlıdır.
Hz.
Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz, tasarrufla ilgili bir hadîs-i şerifinde
şöyle vaaz ediyor:
“Kul
Allah’a en çok Allah’ın farz kıldığı ibadetlerle yaklaşır. Ama nafile
ibadetlerle de yaklaşır. Allahû Tealâ: ‘Ben kulumu seversem onun gören gözü,
işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. O Benimle görür. O Benimle
işitir. O Benimle konuşur. O Benimle tutar. O Benimle yürür’. buyuruyor.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.