CEHENNEM
Cehennem; mücrimlerin ağır azaba düçar olacağı insan ve
cinler için sonsuz ve ebedî olan bir azap mahalidir.
Kıyâmet günü hayat filimleri oynatılır.
99/ZİLZÂL-6: Yevme izin yasdurun nâsu eştâten li yurev
a’mâlehum.
İzin günü insanlar, amellerinin
kendilerine gösterilmesi için dağınık olarak ortaya çıkacak.
17/İSRÂ-13: Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî
unukıh(unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel kıyâmeti kitâben yelkâhu
menşûrâ(menşûren).
Bütün insanların kuşunu
(kazandıkları ve kaybettikleri dereceleri) boynunda bağladık (boynuna astık).
Ve kıyâmet günü ona, neşredilmiş kitabı (üç boyutlu olarak boşlukta oynayan
hayat filmini) çıkarırız.
50/KAF-21: Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve
şehîdun.
Ve bütün nefsler beraberinde bir saik (hayat filmini çeken) ve bir şahit
ile gelir.
50/KAF-22: Lekad kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gıtâeke fe besarukel yevme hadîdun.
(Allahû Teâla buyurur): “Andolsun ki sen bundan gaflet içindeydin. İşte senden perdeni kaldırdık. Artık bugün senin görüşün keskindir.”
50/KAF-23: Ve kâle karînuhu hâzâ mâ ledeyye atîd(atîdun).
Ve onun yakınında olan (melek): “İşte bu (hayat filmi), benim yanımda hazır olan şeydir.” der.
50/KAF-22: Lekad kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gıtâeke fe besarukel yevme hadîdun.
(Allahû Teâla buyurur): “Andolsun ki sen bundan gaflet içindeydin. İşte senden perdeni kaldırdık. Artık bugün senin görüşün keskindir.”
50/KAF-23: Ve kâle karînuhu hâzâ mâ ledeyye atîd(atîdun).
Ve onun yakınında olan (melek): “İşte bu (hayat filmi), benim yanımda hazır olan şeydir.” der.
45/CÂSİYE-29: Hâzâ kitâbunâ yentıku aleykum bil
hakk(hakkı), innâ kunnâ nestensihu mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
İşte bu Bizim Kitabımız ki, size
hakkı söyler. Muhakkak ki Biz, yapmış olduğunuz şeyleri tensih ediyorduk (hayat
filmine kaydettiriyorduk).
54/KAMER-53: Ve kullu sagîrin ve kebîrin
mustetar(mustetarun).
Ve küçük büyük herşey yazılmıştır.
99/ZİLZÂL-7: Fe men ya’mel miskâle
zerretin hayren yereh(yerehu).
Artık kim zerre kadar hayır işlerse
onu görür.
99/ZİLZÂL-8: Ve men ya’mel miskâle
zerretin şerren yereh(yerehu).
Ve kim zerre kadar şer işlerse onu
görür.
23/MU'MİNÛN-102:
Fe men sekulet mevâzînuhu fe ulâike humul muflihûn(muflihûne).
O zaman
kimin mizanı (sevap tartıları) ağır gelirse işte onlar, felâha erenlerdir.
23/MU'MİNÛN-103:
Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn
(hâlidûne).
Ve
kimin mizanı (sevap tartıları) hafif gelirse, işte onlar, nefslerini hüsrana
düşürenlerdir. Onlar, cehennemde ebediyyen kalacak olanlardır.
14/İBRÂHÎM-21:
Ve berezû lillahi cemîan fe kâled duafâu lillezînestekberû innâ kunnâ lekum
tebean fe hel entum mugnûne annâ min azâbillâhi min şey’(şey’in), kâlû lev
hedânallâhu le hedeynâkum, sevâun aleynâ ecezi’nâ em sabernâ mâ lenâ min
mahîs(mahîsın).
Hepsi
Allah'ın huzuruna çıktılar. Ve zayıf (güçsüz) olanlar kibirlenenlere şöyle
dediler: “Muhakkak ki; biz size tâbî olduk. Şimdi siz, Allah'ın azabından bir
şeyi bizden giderebilir misiniz?” Onlar: “Eğer Allah, bizi hidayete erdirseydi
elbette biz de sizi hidayete erdirirdik. Sabretsek de, sabretmesek de bizim
için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yoktur.” dediler.
33/AHZÂB-66:
Yevme tukallebu vucûhuhum fîn nâri yekûlûne yâ leytenâ eta’nâllâhe ve eta’ner
resûlâ(resûlen).
Onların
yüzlerinin, ateşin içinde (bir taraftan bir tarafa) çevrileceği gün:
"Keşke biz Allah'a ve Resûl'e itaat etseydik." diyecekler.
33/AHZÂB-67:
Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ).
Ve
cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza
(dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve
böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi'nden) saptık."
33/AHZÂB-68:
Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).
Rabbimiz,
onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
ü Herkes cehenneme girecektir.
Kıyâmet günü
hesaplar görüldükten sonra cennetlikler nereden kurtulduğunu görüp şükretmeleri
için, cehennemlikler ise burun üstü
sürünerek ebediyyen azap çekmek üzere, cehenneme girecektir.
19/MERYEM-71: Ve in minkum illâ
vâriduhâ, kâne alâ rabbike hatmen makdıyyâ(makdıyyen).
Ve sizden biriniz (bile hariç olmamak
üzere hepiniz), illâ (muhakkak) ona (cehenneme) varacaksınız. (Bu), senin
Rabbinin üzerine (aldığı) kesinleşmiş bir hükümdür.
19/MERYEM-72: Summe
nuneccîllezînettekav ve nezeruz zâlimîne fîhâ cisiyyâ(cisiyyen).
Sonra takva sahiplerini
kurtaracağız. Ve zalimleri, diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.
39/ZUMER-61: Ve yuneccîllâhullezînettekav bi
mefâzetihim lâ yemessuhumus sûu ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Ve Allah, takva
sahiplerini, feyz sahibi olmaları (kendilerine sekînet nuru ulaşması) sebebiyle
kurtarır. Onlara kötülük (azap) dokunmaz. Ve onlar mahzun da olmazlar.
7/A'RÂF-43: Ve neza'nâ mâ fî
sudûrihim min gıllin tecrî min tahtihimul enhâr(enhâru), ve kâlûl hamdu
lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en
hedânallâh(hedânallâhu), lekad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), ve nûdû en
tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne).
Onların göğüslerinde, (nefsin
kalbindeki) afetlerinden ne varsa çekip aldık. Onların altlarından nehirler
akar. “Bizi buna hidayet eden Allah'a hamdolsun. Allah'ın, bizi hidayete
erdirmesi olmasaydı, biz hidayete ermezdik. Andolsun ki Rabbimizin resûlleri
hak ile gelmiştir.” dediler. “Yapmış olduklarınızdan dolayı varis kılındığınız
cennet işte budur.” diye nida olunurlar.
83/MUTAFFİFÎN-7:
Kellâ inne kitâbel fuccâri
le fî siccîn(siccînin).
Hayır, muhakkak ki,
füccarın (şeytanın fücuruna tâbî olan kâfirlerin) kitapları (kayıtları, hayat
filmleri) elbette siccîndedir (zemin kattan 7 kat aşağıda olan zülmanî kader
hücrelerindedir).
64/TEGÂBUN-9: Yevme yecmeukum li
yevmil cem’i zâlike yevmut tegâbun(tegâbuni), ve men yû’min billâhi ve ya’mel
sâlihan yukeffir anhu seyyiâtihî ve yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru
hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu).
Sizi toplanma günü için biraraya
toplayacağı gün, işte o, aldanma günüdür. Ve kim Allah'a îmân eder ve salih
amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, onun seyyiatini (günahlarını) örter. Ve orada
ebediyyen kalmak üzere, altından nehirler akan cennetlere koyar. İşte bu
fevz-ül azîmdir (büyük kurtuluştur).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.