29 Eylül 2017 Cuma

BİRR IV

BİRR IV

“Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah…” demekle Allahû Tealâ ne demek istiyor? “Dereceleri yükselten” Kişinin tâbiiyet günü ifade ediliyor. İşte o gün o kişiye Allahû Tealâ dereceler verecektir. O kişinin günahlarını sevaba çevirecektir. Bu sebeple Allahû Tealâ ona çok büyük ölçüde derecat verecektir. “Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah” deyince Allahû Tealâ o merasimde devrin imamının ruhunun hazır bulunduğunu, arşı tutan meleklerle beraber olduğunu ifade ediyor ve kişinin derecelerinin artışını da “Dereceleri arttıran Allah” olarak bahsediyor.
Allahû Tealâ; “Kullarımdan lâyık olanların başlarının üzerine o kişinin ruhuna yevm’et telâk’ının geldiğini ihtar etmek için, haber vermek için, Allah’ın emrinden ruh gönderilir.” diyor. Allah’a mülâki olma gününün geldiği, devrin imamının ruhu tarafından o kişinin ruhuna ihtar edilir. “Senin yevm’et telâkın, Allah’a mülâki olma günün geldi, Allah’a ulaş.” emri verilir. Ruh sadece bu şekilde Allah’a ulaşmak üzere vücudu terk edebilir. Bunun dışında Allah’a ulaşmak üzere bir terk olayı hiçbir şekilde mümkün değildir.
Ruhunuz dilediği an vücudunuzu terk eder; dilediği an tekrar vücudunuza girer, hiç hissedemezsiniz. Ama ruh vücuttan kendi kendine çıktığında Allah’a geri dönemez. Ne zaman ki, 14. basamakta devrin imamının ruhu o ruha “Allah’a dönüş günün geldi, dön.” derse o zaman ruh Allah’a nefs tezkiyesi diye bir olayla geri dönecektir. Onun için Allahû Tealâ “İnsanlara birri emrediyorsunuz da kendinizi unutuyorsunuz.” diyor. Buradan, nefsinizi tezkiye etmeyi emrediyorsunuz mânâsı çıkıyor.
Nefs tezkiyesi ise ancak Allah’a ulaşmayı dileyen bir kişi mürşidine tâbî olduktan sonra tahakkuk eder. Bu noktada o kişinin kalbine Allah îmân kelimesini yazmıştır ve kişi nefs tezkiyesine başlayacaktır. Bunun için, fizik vücut zikir yapar. “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye zikir yapar. Bu zikir Allah’ın katından rahmetle fazl ve rahmetle salâvat adlı iki grup nur getirmesi sağlar. Bu nurlar o kişinin göğsüne gelir. Allah’ın göğsünden kalbine açtığı yolu takip ederek kişinin kalbine ulaşır, nefsin kalbinde îmân kelimesi yazılmıştır. Îmân kelimesi, gelen rahmet, salâvat ve fazl isimli nurlardan fazılları kendisine çekecek olan manyetik alanın sahibidir. Yani îmân kelimesinin manyetik alanıyla fazlın manyetik alanı ters manyetik alanlardır. Bu sebeple birbirlerini çekerler. Allah’ın katından gelen fazıllar o kişinin kalbinde îmân kelimesi tarafından çekilip kendisine yapıştırılır. Böylece kalbin fazıllar tarafından işgal edilmesi başlar. Nefs-i Emmare’de bu fazl birikimi %7’yi ifade eder ve sonra daha üst boyutta devam eder. Nefsin nefs tezkiyesine başlayabilmesi, fizik vücudun onu infâk etmesi ile mümkündür. Allahû Tealâ bu manevî infâkla o kişinin nefsinin kalbinin tezkiye olacağını ve ona bir başağında yüz tane bulunan yedi başaklı bir nebat grubu kadar o kişiye Allah’ın lütufta bulunacağını söylüyor. Bunun için de o kişinin fizik vücudunun aleni veya gizli bir infâkla nefsini infâk etmesi gerektiği açıklanıyor.
Fizik vücut zikir yapıyor ama Allah’tan gelen rahmetle fazl ve rahmetle salâvat isimli nurlar göğse geliyor, fizik vücudun göğsüne, oradaki yarıktan geçerek nefsin kalbine ulaşıyor. Allahû Tealâ Bakara Suresinin 261. âyet-i kerimesinde Allah’tan gelen nurların kişinin kalbine girebilmesi için mutlaka o kişinin infâk etmesinin lâzım geldiği ve bu kişinin “fi sebîlillâhi” yani ruhu vücudundan ayrılıp Allah’a doğru yola çıkan biri olduğu ifade edilmektedir:

2/BAKARA-261: Meselullezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi ke meseli habbetin enbetet seb’a senâbile fî kulli sunbuletin mietu habbeh(habbetin), vallâhu yudâifu li men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her sünbülünde (başağında) yüz adet tane (tohum) olmak üzere, yedi sünbül (başak) veren bir tek tohumun durumu gibidir. Allah, dilediği kimse için (onun rızkını) kat kat artırıp verir. Ve Allah Vâsi'dir, Alîm'dir.

Ruhun Allah’a doğru yola çıkması, nefs tezkiyesine başlaması hepsi bu dizaynın içerisindedir. Nefs tezkiye oldukça irade güçlenir. O kişinin dereceleri arttırılır ve o kişinin bütün günahları Allahû Tealâ tarafından sevaba çevrilir.

Furkân Suresi 70. âyet-i kerime:

25/FURKÂN-70: İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir).

Kim tâbî olur da, böyle mü’min olursa, kalbine îmân yazıldığı için Allahû Tealâ bu seviyedeki mü’minlere; “Îmânı artan mü’min” diyor ve “Kim îmânı artan mü’min olur da nefs tezkiyesine başlarsa amilüssalihat yaparsa, Allah o kişinin günahlarını sevaba çevirir.” diyor. Böyle bir dizaynda nefs tezkiyesi başlar. Ebrarın faktörlerinden bir tanesi mutlaka nefs tezkiyesinin sahibi olmasıdır. Nefs tezkiyesi nefsin kalbindeki fazl birikimine bağlı bir olaydır.

1. % 7 fazl birikimi ile o kişinin ruhu 1. gök katına çıkar, Nefs-i Emmare tamamlanır.
2. % 7’lik nur birikimi, ruh 2. gök katına çıkar, Nefs-i Levvame tamamlanır.
3. defa % 7 nur birikimi, ruh 3. gök katına çıkar, Nefs-i Mülhimme tamamlanır.
4. defa % 7 nur birikiminde, ruh 4. gök katına çıkar, Nefs-i Mutmainne tamamlanır.
5. defa % 7 nur birikiminde, ruh 5. gök katına çıkar, Nefs-i Radiyye, tamamlanır.
6. defa % 7 nur birikiminde, ruh 6. gök katına çıkar, Nefs-i Mardiyye, tamamlanır.
7. defa % 7 nur birikiminde, ruh 7. gök katına çıkar, Nefs-i Tezkiye kademesinde ruh Allah’a ulaşır.

Ruhun, nefsin tezkiyesi ile Allah’a ulaşmasını Fâtır Suresinin 18. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ şöyle açıklıyor:

35/FÂTIR-18: Ve lâ tezirû vâziretun vizre uhrâ, ve in ted’u muskaletun ilâ himlihâ lâ yuhmel minhu şey’un ve lev kâne zâ kurbâ, innemâ tunzirullezîne yahşevne rabbehum bil gaybi ve ekâmûs salâh(salâte), ve men tezekkâ fe innemâ yetezekkâ li nefsih(nefsihî), ve ilâllâhil masîr(masîru).
Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu (günahlarını) yüklenmeye (başkasını) çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (nefsini tezkiye ederse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş (varış) Allah'adır (Nefs tezkiyesi ile ruh Allah'a döner, ulaşır).

Allahû Tealâ:              “Kim nefsini tezkiye ederse, o bunu kendisi için yapmıştır.” buyurmaktadır. Çünkü o kişi ezelde ruhunu Allah’a ulaştıracağına dair Allah’a misak vermiştir; nefsini tezkiye ve tasfiye edeceğine dair yemin vermiştir ve fizik vücudunu Allah’a teslim edeceğine dair ahd vermiştir. İşte kişi Allah’a verdiği yemin gereği nefs tezkiyesini burada gerçekleştiriyor. Nefsini tezkiye ediyor.
Tezkiye demek bir kişinin nefsindeki %100 afetin %51’inin değişmesi; %2 rahmet nuru, %49 fazl nuruyla değiştirilmesidir. Nefsin tezkiye olduğu noktada, Allah’ın emirlerini yerine getirmek isteyen, yasak ettiği fiilleri işlemeyen faziletlerle nefsin kalbini %51 oranında fazıllarla doldurmak söz konusu olmuştur. Bu %51 nur birikimi, birrin yarı yoludur. Nefsin kalbi %51 nurla doldu, ruh Allah’a ulaştı ve teslim oldu, 1. teslim.
25. basamakta nefsin kalbi %81 nurla dolar ve o kişinin fizik vücudu Allah’a teslim olur. Bu birrin 2. kademesidir ve kişi daimî zikre ulaşır. Nefsini de Allah’a teslim eder. Bu birrin 3. kademesidir. Burası artık o kişi için üst seviye bir kurtuluşu ifade eder. Neden? Kişi daimî zikirdedir.

Daimî zikre ulaşan kişinin 7 özelliği;

1. özelliği: Daimî zikirde olmasıdır.
2. özelliği: O kişinin kalbindeki bütün afetlerin daimî zikir sebebiyle yok olmasıdır. Artık o kalbe yeniden karanlıkların girmesi ve hakîm olması mümkün değildir. Daimî zikir sebebiyle kalbe devamlı olarak kesintisiz bir şekilde nurlar girmektedir. Ama bu nurlar Rabbanî kapıdan gelirler ve zulmanî kapının üzerine baskı yapan rahmet ve fazl, rahmet ve salâvat nurları zulmanî kapının açılmasını o kişi hayatta olduğu sürece engeller. Böylece karanlıklar asla o kişinin kalbine giremezler, kalbin içi nurlarla doludur.
3. özelliği: Kalp gözü açılmıştır.
4. özelliği: Kalp kulağı açılmıştır. Allahû Tealâ’nın kalp gözüne birçok fizik ötesi şeyi mutlaka gösterecektir ve kalp kulağına da o gösterdikleri şeylerin neler olduğunu söyleyecektir.
5. özelliği: Ehli tezekkür olmuştur.  Allahû Tealâ ile konuşabilen bir hüviyettedir.
6. özelliği: Daimî zikrin sahibi olduğu için devamlı hayır kazanan birisidir. Ehli hayırdır.
7. özelliği: Bu kişi Allahû Tealâ ile her zaman konuşabildiği, cevaplar alabildiği için ehli hikmet olacaktır. Hangi âyete baksa Allahû Tealâ ona o âyet hakkında bilgiyi ulaştıracağı için o âyet konusundaki neticeyi hemen söyleyebilir. Âyet-i kerimenin 28 basamaktan hangisi ile ilgili olduğunun cevabını hemen verebilir. Bu kişi aynı zamanda hakîm veya hakem olursa Allah’tan soracağı için mutlaka adaletle hükmeder.

Daimî zikir noktasından sonra kişi ihlâsa ulaşır, yani irşad olur. Daha sonra ise iradesini de Allah’a teslim ederek birrin, ebrar olmanın son noktasına ulaşır. Burası iradenin teslimidir.
Salâh makamının 4. kademesinde irade Allah’a teslim olur ve Salâh makamının 5. kademesinde ise kişi Allahû Tealâ tarafından irşada memur ve mezun kılındın cümlesi ile irşad makamının sahibi olur, irşad görevine başlar. İşte burası ebrar olmanın bütün insanlardaki en üst noktasıdır. Bütün ebrarın kader hücreleri illiyyindedir, ebrarın gideceği yer Allah’ın cennetidir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.