Hz. Yusuf (A.S)
Üçüncü kez Hz. Yusuf’un
huzuruna gelen kardeşleri şöyle dediler;
12/YÛSUF-88: Fe lemmâ dehalû aleyhi kâlû yâ eyyuhel azîzu messenâ ve
ehlened durru ve ci’nâ bi bidâatin muzcâtin fe evfi lenel keyle ve tesaddak
aleynâ, innallâhe yeczîl mutesaddikîn(mutesaddikîne).
Bundan sonra onun huzuruna
girince şöyle dediler: “Ey azîz! Bize ve ailemize şiddetli darlık dokundu ve
biz az sermaye ile geldik. Artık bize ölçeği tam olarak ver ve bize tasadduk et
(sadaka ver). Muhakkak ki; Allah sadaka verenlerin mükâfatını verir."
12/YÛSUF-89: Kâle hel alimtum mâ fealtum bi yûsufe ve ahîhi iz entum
câhilûn (câhilûne).
Yusuf (A.S): “Siz cahil iken
Yusuf'a ve onun kardeşine yaptığınız şeyi bildiniz mi (hatırladınız mı)?” dedi.
12/YÛSUF-90: Kâlû e inneke le ente yûsuf(yûsufu), kâle ene yûsufu ve
hâzâ ahî kad mennallâhu aleynâ, innehu men yettekı ve yasbir fe innallâhe lâ
yudî’u ecrel muhsinîn(muhsinîne).
“Gerçekten sen misin? Mutlaka
sen Yusuf'sun!” dediler. “Ben Yusuf'um ve bu benim kardeşim. Allah bizi
ni'metlendirdi. Çünkü kim takva sahibi olur ve sabrederse, o taktirde, muhakkak
ki; Allah muhsinlerin ecrini zayi etmez.”
12/YÛSUF-91: Kâlû tallâhi lekad âserekellâhu aleynâ ve in kunnâ le
hâtıîn(hâtıîne).
“Allah'a yemin olsun ki; Allah
seni kesinlikle bize üstün kılmış. Ve biz, elbette (kasten günah işleyen)
günahkârlar olduk.” dediler.
12/YÛSUF-92: Kâle lâ tesrîbe aleykumul yevm(yevme), yagfirullâhu lekum
ve huve erhamur râhimîn(râhimîne).
“Bugün size kınama (suçlama)
yoktur. Allah size mağfiret etsin. Ve O, Rahîm olanların en çok rahmet (merhamet)
edenidir.” dedi.
12/YÛSUF-93: Yezhebû bikamîsî hâzâ fe elkûhu alâ vechi ebî ye’ti
basîrâ(basîran), ve’tûnî bi ehlikum ecma’în(ecma’îne).
“Bu gömleğimi götürün, sonra
da onu babamın yüzüne sürün. Görme hassası (geri) gelir. Ve ailenizin hepsini
bana getirin.”
12/YÛSUF-94: Ve lemmâ fasalatil’îru kâle ebûhum innî le ecidu rîha
yûsufe lev lâ en tufennidûn(tufennidûni).
Ve kafile (Mısır'dan)
ayrıldığı zaman onların babası şöyle dedi: “Bana 'bunuyor' demezseniz,
gerçekten ben Yusuf'un rayihasını (kokusunu, Yusuf'tan gelen rüzgârın
esintisini) duyuyorum.”
12/YÛSUF-95: Kâlû tallâhi inneke le fî dalâlikel kadîm(kadîmi).
“Allah'a yemin olsun” dediler.
“Gerçekten sen eski dalâletinin (eski üzüntünün verdiği sapmanın) içindesin.”
12/YÛSUF-96: Fe lemmâ en câel beşîru elkâhu alâ vechihî fertedde
basîrâ(basiran), kâle e lem ekul lekum innî a’lemu minallâhi mâ lâ
ta’lemûn(ta’lemûne).
Böylece müjdeci geldiği zaman
onu (Yusuf'un gömleğini), onun (babasının) yüzüne sürdü. Görme hassası hemen
geri döndü. Yâkub (A.S): “Ben size demedim mi? Gerçekten, ben sizin
bilmediğiniz şeyleri Allah'tan (vahiy olarak) biliyorum.” dedi.
12/YÛSUF-97: Kâlû yâ ebânestagfir lenâ zunûbenâ innâ kunnâ
hâtıîn(hâtıîne).
(Yusuf (A.S)'ın kardeşleri)
şöyle dediler: “Ey babamız! Bizim günahlarımız için mağfiret dile. Gerçekten
biz, bilerek günah işleyenlerden olduk."
12/YÛSUF-98: Kâle sevfe estagfiru lekum rabbî, innehu huvel gafûrur
rahîm(rahîmu).
“Sizin için Rabbimden yakında
mağfiret isteyeceğim. Muhakkak ki; O Gafur'dur, Rahîm'dir.” dedi.
12/YÛSUF-99: Fe lemmâ dehalû alâ yûsufe âvâ ileyhi ebeveyhi ve kâledhulû
mısra in şâallâhu âminîn(âminîne).
Böylece Yusuf'un huzuruna
girdikleri zaman, anne ve babasını kendi yanına aldı. Ve şöyle dedi: “Allah'ın
dilemesiyle emin (güvende) olarak Mısır'a girin.”
12/YÛSUF-100: Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu
succedâ(succeden), ve kâle yâ ebeti hâzâ te’vîlu ru’yâye min kablu kad cealehâ
rabbî hakkâ(hakkan), ve kad ahsene bî iz ahrecenî mines sicni ve câe bikum
minel bedvi min ba’di en nezegaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî
latîfun limâ yeşâ’(yeşâu) innehu huvel alîmul hakîm(hakîmu).
Ve anne babasını tahtın üstüne
çıkarttı. Ona secde ederek eğildiler. Yusuf (A.S) şöyle dedi: “Ey babacığım!
Bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Rabbim onu hakikat kıldı (gerçekleştirdi).
Ve beni zindandan çıkardığı zaman bana en güzelini yaptı (Benim için en
güzelini dizayn etti). Ve şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra
sizi çölden getirdi. Muhakkak ki; benim Rabbim, dilediğine lütuf sahibidir.
Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (en iyi hüküm veren, hikmet sahibi) olan muhakkak
ki; “O” dur.”
12/YÛSUF-101: Rabbi kad âteytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil
ehâdîs(ehâdîsi), fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ Vel
âhıreh(âhıreti), teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn(sâlihîne).
“Rabbim bana mülk verdin. Ve
olayların (sözlerin, rüyaların) tevîlini (yorumunu) bana öğrettin. Semaları ve
yeryüzünü yaratan, Sen benim dünyada ve ahirette velîmsin (dostumsun). Beni
müslüman (Allah'a teslim-i küllî ile teslim olan) olarak vefat ettir ve beni
salihler arasına kat.
Yusuf sûresinde, bir
bütün olarak anlatılan kıssa, baba-oğul buluşması ve Hz. Yusuf’un duası ile sona
ermektedir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf’un hayatının bu buluşmadan sonraki
safhası hakkında bir bilgi yoktur.
Bu kıssadan alınması gereken dersleri özetle şu
başlıklar altında sıralayabiliriz;
-İman
ve Tevekkül,
-İffet
ve sabır,
-Güçlü
iken affetme.
Allahû
Teâlâ, Yusuf sûresinde, Sevgili Peygamberimiz (S.A.V)’e hitap
ederek, bu kıssanın ona vahyedilen gayb haberlerinden olduğunu bildirmiş ve bu
olayların yaşandığı dönemde hayatta olmadığına göre, bu kıssa ile ilgili
bilgileri edinmenin vahiyden başka bir kaynağı olmadığı vurgulanmıştır. Allahû
Teâlâ, ayrıca, Sevgili Peygamberimiz (S.A.V)’i teselli edecek
hakikatleri dile getirmiştir.
12/YÛSUF-102: Zâlike min enbâil gaybi nûhîhi ileyk(ileyke), ve mâ kunte
ledeyhim iz ecmaû emrehum ve hum yemkurûn(yemkurûne).
İşte bu sana vahyettiğimiz
gaybın haberlerindendir. Ve onlar, tuzak hazırlıyorken, işleri için karar
verdikleri zaman, sen onların yanında değildin.
12/YÛSUF-103: Ve mâ ekserun nâsi ve lev haraste bi mu’minîn(mu’minîne).
Ve sen (onların mü'min
olmalarını) çok istesen bile, insanların çoğu mü'min olmazlar.
12/YÛSUF-104: Ve mâ tes’eluhum aleyhi min ecr(ecrin), in huve illâ
zikrun lil âlemîn(âlemîne).
Ve sen onlardan bir ücret
istemiyorsun. O ancak âlemlere bir zikirdir.
12/YÛSUF-105: Ve keeyyin min âyetin fîs semâvâti vel ardı yemurrûne
aleyhâ ve hum anhâ mu’ridûn(mu’ridûne).
Semalarda ve yeryüzünde nice
âyet (delil) vardır. Ve onlar, ondan (o delilden) yüz çevirerek yanından
geçerler.
12/YÛSUF-106: Ve mâ yu’minu ekseruhum billâhi illâ ve hum
muşrikûn(muşrikûne).
Ve onların çoğu, şirk koşmadan
Allah'a inanmazlar.
12/YÛSUF-107: E fe eminû en te’tiyehum gâşiyetun min azâbillâhi ev
te’tiyehumus sâatu bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne).
Bundan sonra Allah'ın
azabından bir perdenin (herşeyi örtüp kaplayan bir azabın) gelmesinden veya
onlar farkında olmadan o saatin (o vaktin) ansızın onlara gelmesinden
(gelmeyeceğinden) emin mi oldular?
12/YÛSUF-108: Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve
menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).
De ki: “Benim ve bana tâbî
olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a
davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben,
müşriklerden değilim.”
12/YÛSUF-109: Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim min
ehlil kurâ, e fe lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min
kablihim, ve le dârul âhıreti hayrun lillezînettekav, e fe lâ
ta’kılûn(ta’kılûne).
Senden önce, kendilerine
vahyettiğimiz şehirler halkının adamlarından başkasını göndermedik. Onlar
yeryüzünde dolaşmazlar mı? Artık baksınlar! Onlardan öncekilerin akıbetleri
(sonları) nasıl oldu? Ve takva sahipleri için ahiret yurdu mutlaka daha
hayırlıdır. Hâlâ akıl etmiyor musunuz?
12/YÛSUF-110: Hattâ izestey’eser rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû
câehum nasrunâ fe nucciye men neşâ’(neşâu), ve lâ yureddu be’sunâ anil kavmil
mucrimîn(mucrimîne).
Resûller, umutlarını
kestikleri zaman ve hatta yalanlandıklarını zannettikleri bir sırada, onlara
yardımımız geldi. Böylece dilediğimiz kimse(ler) kurtarıldı. Azabımız mücrim
kavimden geri döndürülmez.
12/YÛSUF-111: Lekad kâne fî kasasıhim ibretun li ûlîl elbâb(elbâbi), mâ
kâne hadîsen yufterâ ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi ve tafsîle kulli
şey’in ve huden ve rahmeten li kavmin yu’minûn(yu’minûne).
Andolsun ki; onların kıssalarında ulûl' elbab için (sır sahipleri için)
bir ibret vardır. Uydurulan bir söz değildir ve lâkin onların ellerindekini
tasdik eder ve herşeyi ayrı ayrı açıklar. Mü'min kavim için bir hidayet ve
rahmettir.
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf’un ismi iki yerde daha
geçmektedir; 6/EN'ÂM-84 ve 40/MU'MİN-34
;
6/EN'ÂM-84: Ve
vehebnâ lehû ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe), kullen hedeynâ ve nûhâ(nûhan) hedeynâ
min kablu ve min zurriyyetihî dâvude ve suleymâne ve eyyûbe ve yûsufe ve mûsâ
ve hârûn(hârûne) ve kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne).
Ve ona
İshak (A.S) ve Yâkub (A.S)’ı bağışladık. Hepsini hidayete erdirdik. Ve daha
önce Nuh (A.S)’ı hidayete erdirdik ve onun zürriyetinden Davud (A.S), Süleyman
(A.S) , Eyyub (A.S), Yusuf (A.S), Musa(A.S) ve Harun (A.S)’ı da hidayete
erdirdik. Ve işte böylece, muhsinleri mükâfatlandırırız.
40/MU'MİN-34: Ve lekad câekum yûsufu min kablu bil beyyinâti fe mâ
ziltum fî şekkin mimmâ câekum bih(bihî), hattâ izâ heleke kultum len
yeb’asallâhu min ba’dihî resûlâ(resûlen), kezâlike yudıllullâhu men huve
musrifun murtâb(murtâbun).
Ve andolsun ki daha önce Yusuf (A.S) size beyyineler (deliller) ile
geldi. Fakat size getirdiği şeyden şüphe içinde olmanız zail olmadı. Hatta (o)
helâk olduğu zaman: "Ondan sonra Allah asla başka resûl beas etmez
(göndermez)." dediniz. Allah haddi aşan şüphecileri işte böyle dalâlette
bırakır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.